Medya meselesini ele almanın iki veçhesi var: Medya ortamının demokratikleştirilmesi ve medya emekçilerinin örgütlenmesi… İki veçheden söz ederken, birbirinden bağımsız iki aşama düşünmemeliyiz. Birbirini besleyen, belki de ikisinin iç içe geçtiği bir süreç… İş güvencesi olamayan, işyerinde geleceği patron ve onun teknisyenleri durumundaki yöneticilerin iki dudağı arasında olan gazeteci, haberine kararlılıkla sahip çıkamaz. Emek ve halk/hak mücadelelerinin medyada layıkıyla yer salması için tayin edici roller üstlenemez.. Buradan, zihinlerine ve iletişim hakkına sahip çıkacak okur, dinleyici ve izleyici örgütü ile bunun medyadaki izdüşümünü, halkın gazetecileri sendikası/örgütünü yaratmalı…
- AKP sermayesi, medyadaki hacmini genişletti, TRT’yi de katarsak, tayin edici bir güce dönüştü. “Yandaş” medya derneği’nin kurulması, gelinen noktanın, kafa tutmanın, “biz artık olduk demenin” cismani hali olarak düşünülebilir: Doğan Grubu’nun Basın Konseyi’ne karşı, yandaş medyanın “medya derneği”… Ancak AKP’nin medyadaki gücü, yandaş medya ile sınırlı değil. Mali kuşatma ve adeta atanan editoryal kayyumlar aracılığıyla, Doğan Grubu’nun muhalifliği epeydir hadım edilmiş durumda. Onca şey olurken Hürriyet, Radikal ve son operasyonla Milliyet’in mesela, iktidarın yeni bir rejim inşa sürecindeki onca emareleri görmemek için, adeta ele kıçında, ıslık çalarak gezdiğini, hepimiz görüyoruz…
- Haliyle ortada bir iki küçük gazete ve televizyonu saymazsak, düzen içi medya muhalefetinden söz etmekte, giderek daha fazla zorlanacağız. Evrensel ve Birgün gibi “yoldaş medya”ya, bu işlerin nasıl olmaması gerektiğini gösterdikleri için teşekkür borçlu olduğumuzu hatırda tutmalıyız. (Birgün’ün bir süredir sola yönelme ısrarının hakkını teslim ederek, tabii…) Şimdi nasıl yapılacağını öğrenme ve gösterme zamanı…
- Psikolojik savaş aygıtı olarak projelendirildiği anlaşılan Taraf’ın etkinliği, farklı tarzda örgütlenmiş, içimize sinecek medya aygıtının, nelere kadir olabileceğini tersten bir örnek olarak, bize göstermiş olmalı…
- Kendi dili ve tarzını yaratmış bir halk medyası ağının yaratılması, acil hedef olarak düşünülmeli… Yaygın bir medya ağına sahip olmadan, hatırı sayılır siyasal-toplumsal güç haline gelinemeyeceği saptamasını, abartılı bulmak için fazla acele etmeyin. Sokağın ve gerçek hayatın örgütlenmesinin ifadesi ve tamamlayıcısı olarak, halkın yaygın medyasının yaratılmasının imkânları düşünülmeli.
- Gerçeğin/hayatın üstündeki medya külünün temizlenmesi gerekiyor. Zihnimizin medyanın cüruflarından, kötü etkilerinden koruması için eleştirel medya eğitim atölyeleri düzenlenmelidir.
- Halk medyası atölyeleri medya kuşatmasını yaracak medya müfrezeleridir.
- Güvencesiz çalışmanın en yaygın mecralarından biri medyadır. Güvencesiz gazetecinin editoryal bağımsızlığına güvenilmez…
- Medya ortamının demokratikleştirilmesi gerekmektedir. Bu, çalışanlar ve okur-izleyici örgütlemesinin parelel, belki de iç içe süreçler olarak gerçekleşmesiyle yürütülebilir. “Basına özgürlük sendikayla gelecek” temel sloganlarımızdan olabilir. Sendika, çalışanların özlük hakları ile medyanın demokratikleştirilmesi/özgürleştirilmesi hedefini birlikte ele alan yapı olmalıdır. Mevcut durumda bu, yeri bir sendika, TGS dışında yeni bir oluşumun gerekliliğine işaret eder. Gazetecinin iş/ekmek kavgasıyla halkın iletişim hakkı talebinin birleştiren bir sendikaya ihitiyaç vardır.
- Medyanın mülkiyet yapısına itiraz edilmelidir. Radikal talepler oluşturulmalıdır. Mesela, halkın kendi medyasını yaratması için, devletten kaynak tahsisi neden istemeyelim? Basın ilan kurumu, mevcut medya sermayesinin fonlayıcısı olacağına (sendika, oda, vs. gibi) emek örgütlerinin merkezinde olacağı kamu yayıncılığının destekçisi olsun. (Adet olduğu üzere, sorulur ya, “hani kaynak?” diyenlere gösterilecek adreslerden biri, basın ilan kurumu olabilir…)
Medyada korporatist örgüt geleneğinin hakimiyetini kırmak ile sektörün demokratikleştirilmesi, halkın denetimine verilmesi hedefi de birlikte düşünmelidir.
Erol Aral (Gazeteci)