Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı Su Havzalarına, Ormanlara, Meralara, Kıyı ekosistemine ve Biyoçeşitliliğe saldırıdır

Pt, 01/11/2010 - 18:01
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

2009 tarihinden beri hazır halde bekletilen ve 2010 Ekim sonunda meclise sunulan Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı ile yürürlüğe girdiği andan itibaren o tarihe kadar alınmış Tabiat Sit kararları, Milli Parklar, Tabiat Parklarının koruma statüleri iptal edilecektir.
Bu taslak yasallaşırsa:
Su Kullanma Hakkı Sözleşmesi imzalamış ve /veya HES (Hidroelektrik Santral) için lisans almış tüm şirketlerin önünde engel olarak duran havza koruma statüleri kaldırılacaktır. Böylece Milli Park olan Munzur vadisinde, Arılı, Çağlayan, İkizdere Vadileri gibi 1. derece sit alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve HES inşaatları hız kazanacaktır.

Bu yasa ile İstanbul’a yapılması planlanan 3. Boğaz Köprüsü projesinin önündeki bir yasal engel daha kalkacaktır. İstanbul’un kuzey ormanlarını, tarım arazilerini, su havzalarını, doğal ve yabanıl hayatı tehdit eden 3 köprü projesi İstanbul İl Çevre Düzeni Planına, uluslararası sözleşmelere aykırı olmasına rağmen başka bir neo-liberal saldırı aracı olarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Köprü yapımı ve İstanbul’un kuzeyine doğru yoğunlaşan yapılaşmayı önlemek için İstanbul 3 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 15.11.1995 tarih ve 7755 numaralı; Beykoz, Sarıyer, Ömerli ve Şile’yi koruyan “İstanbul Kuzey Kesimi – Karadeniz Kuşağı Doğal SİT Alanı” kararı da kaldırılmak istenmektedir.

2. Köprü nasıl Elmalı barajını öldürdüyse, 3. Köprü ve bağlantı yolları da Ömerli barajını yok edecektir. Bunun anlamı İstanbul ve çevresindeki tüm su havzaları için geri sayımın başlaması demektir. Kendi su kaynaklarını kirleten İstanbul dışarıdan daha fazla su getirilmesini talep edecektir. Istranca Derelerini Melen havzasından İstanbul’a su taşınması takip etmiştir. Çevre ve Orman Bakanının alınan SİT kararlarını eleştirirken adeta sermayenin temsilcisi gibi konuştuğu dikkate alındığında bu yasa yürürlüğe girdiğinde doğayı, ormanları, dereleri hangi tehlikelerin beklediği açıkça görülmektedir.

Bu yasa ile tüm tabiat kararları, doğal alanları kimlerinin ve nasıl kullanılacağı ile ilgili karar verme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığına verilecektir.

Bakanlığın alacağı kararlar, bugüne değin HES (hidroelektrik santral) lisansı vererek Anadolu’daki tüm derelerin ve su havzalarının ticarileştirilmesini sağlayan bakanlığa bağlı aynı bürokratlar, bakanlığın belirleyeceği akademisyen ve gene bakanlığın seçeceği STK’lardan oluşan kurullar tarafından verilecektir.

Koruma statüleri iptal edilen havzalarda yeniden koruma alanlarının belirlenmesi için 3-8 yıl kadar bir süre gerekmektedir. Bakanlığın bağlı bulunduğu hükümetin politikasını yerine getirecek kararları bu boşta kalan süre zarfında vereceği ve tüm doğal alanları koruma esaslı değil kullanma esaslı değerlendirileceği ve ticarileştireceği açıktır.

Bakanlığın politikasının ise doğal alanları sermaye saldırganlığına açma, doğayı metalaştırma ve yok etme çizgisinde ilerlediği AKP iktidarı boyunca yaşama geçirilen uygulamalarla kanıtlanmıştır. AKP iktidarı derelerini, ormanlarını, toprağını, su havzalarını korumak için direnen halkın karşısında şirketlerin çıkarlarını savunmaktan bir an bile vazgeçmediği gibi sermayenin hareket alanını geliştiren bütün yasal düzenlemeleri bir bir yaşama geçirmektedir.

Bu taslak yasallaşırsa, hazine arazileri, meralar, ormanlar ve su havzaları kullanıma açılacaktır. Çevre ve Orman Bakanlığı yasadan aldığı yetki ile gerekli gördüğünde doğal alanlarla ilgili izinler, intifa veya irtifak haklarını üçüncü şahıslara devredilebilecektir

Yasa tasarısına göre tür ve habitatları koruma bahanesi ile doğal alanların işletme yetkisi il özel idarelere, belediyelere, vakıf ve derneklere bakan onayı ile verilebilecektir. Böylece sadece doğal alanlar değil Anadolu’da yetişen tüm biyolojik tür ve çeşitler de doğrudan bakanın yetkisi ile ticarileştirilebilecektir.

Bakanlık bu yasa ile koruma alanlarına ait uzun devreli gelişme plan yapma yetkisini de özel kuruluşlara devretmektedir. Yasaya göre şirketlerin kullanımına sunulan doğal alanlar özel güvenlik güçleri ile korunacaktır.

Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde şirketlerin HES yapmak için talan ettiği su havzalarında derelerini korumaya çalışan yöre halkına Jandarma ve özel güvenlik kuvvetleri müdahale etmektedir. Benzeri müdahalelerin elinden merası, deresi, ormanı ya da kamulaştırılarak tarlası elinden alınanlar için de yaşanacağı açıktır.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nın; şirketlerin önünü açmak, doğal varlıkları şirketlerin kullanımına sokmak için yasa tanımazlığı bu taslak yasa ile de sınırlı değildir. Bilindiği gibi Hasankeyf ve Allianoi için tarihi sit kararları bulunmasına rağmen her iki sit alanında da baraj yapımı için çalışmalar hızla sürmektedir.

Unutulmamalıdır; bu tasarı ve doğal, tarihi ve kültürel varlıkların ticarileştirilmesi için yapılan tüm uygulamalar, Türkiye’nin taraf olduğu, Bern Sözleşmesi Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Alanlarını Koruma Sözleşmesi (l982-Türkiye 1984 de imzaladı), Dünya Mirası Sözleşmesi: Dünya Kültürel ve Yaban Mirasının Korunması (l983 Türkiye katılımı), Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi (l971-Türkiye l994) gibi uluslararası anlaşmalara da aykırıdır.

Doğal alanların korunması ile ilgili tüm uluslar arası anlaşmaların da yok sayıldığı bugün, gelinen noktada, idare yani Çevre ve Orman Bakanlığı; yasa yapma-yürütme, plan değişikliği yapma ve uygulama hakları ile donatılmış, su havzalarını bütünleşik olarak yöneten, AB su çerçeve direktifine uyumlu kamu-özel ortaklığıdır.

Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı ile sit ve tabiat koruma kararlarının iptal edilmesi de dahil yukarıda sayılan tüm değişikliklerle, doğal ve kültürel varlıkların kullanımı; paydaşların yönetimine ve kullanımına sunulmaktadır.

Paydaşlar; doğayı ve doğal varlıkları sermaye birikimine sokan/sokacak olan şirketler, ilgili kamu–özel kurumları ve bu kurumların seçtiği (şirket-kamu işbirliğindeki) sivil toplum kuruluşlarıdır.

Yasa ile tüm Anadolu’da su kullanım hakkı sözleşmeleri ile HES yapımı için 49 yıllığına şirketlere devredilen 2000 civarında dere parçası ve havzasının, 10.000 civarında olacağı varsayılan mikro-HES’lerin (0.5 MW’dan daha az kurulu gücü olan HES’lerin) yapılacağı alanların ticarileştirilmesinin, ormanların ve meraların şirketlerin kullanımına sokulmasının, maden arama ve çıkarma faaliyetlerinin yolunu daha güçlü açmış olacaktır.

Bizler:
Doğayı; dereleri, meraları, ormanları, yer altı sularını, madenleri, biyolojik tür ve çeşitliliği şirketlerin sermaye birikimine sokan,
Bugüne değin alınmış sit kararlarını ve tabiat parklarını, milli parkların koruma kararlarını kaldıran,

Doğal alanlar ile ilgili kararları Hükümetin politikaları doğrultusunda alan çevre ve orman bakanlığının kurullarına ve bakanın doğrudan onayına bırakan,

“Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”na karşıyız.

Suyun ticarileştirilmesine, doğanın metalaştırılmasına ve sermaye talanına açılmasına karşı mücadelemiz sürecektir.

Bu yasanın Meclis’ten geçmemesi için de mücadele edeceğimizi duyuruyoruz ve yasanın arkasında duran herkesi uyarıyoruz:

Halkın direnişini yasalarınızla engelleyemeyeceksiniz.

İstanbul ve Marmara 3. Köprüye karşı yürüttüğü yaşam savaşını kazanacaktır.

Anadolu nükleere, siyanürlü altına, çimento fabrikalarına, HES ve su bentlerine karşı yürüttüğü yaşam savaşını kazanacaktır.

Zafer direnen halkın olacaktır.

SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR PLATFORMU
3. KÖPRÜ YERİNE YAŞAM PLATFORMU