Soma Katliamı’nın üçüncü yılında Ankara Madenci Anıtı’nda gerçekleştirilen anmada, maden katliamlarının sorumlusu olan hükümet yetkilerinin yargılanması için mücadelenin devam ettiği belirtildi
Soma Katliamı’nın üçüncü yıldönümünde Ankaralılar Madenci Anıtı’nda anma gerçekleştirdi. DİSK, KESK, TMMOB, ATO ve ASMMMO’nun çağrısıyla bir araya gelen Ankaralılar “Soma’yı unutmadık, unutturmayacağız” dedi.
“Soma, Ermenek, Şirvan, kaza değil katliam” yazılı pankartın taşındığı anma iş cinayetlerinde yaşamını yitirenler için saygı duruşu ile başladı. Kurumlar adına ortak basın açıklamasını yapan DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, “Özgürlük, hukuk, adalet için, işi ve ekmeği için diz çökmeden, boyun eğmeden mücadele eden akademisyenlerden, kamu emekçilerine, işçilerden, gazetecilere, cezaevlerinde direnenlere buradan selam gönderiyoruz. Selam olsun diktatörlüğe, tek adam rejimine hayır diyenlere” diyerek sözlerine başladı.
“Ölüm üreten bu sistem vahşi, kirli ve kanlıdır”
Soma Katliamı’nın rekabet, acımasız kar hırsı ve ucuza üretmek için standartları, yasaları ihlal ederek yaratılan, tehlikeli ve aşırı üretim zorlaması siteminin sonucu olduğunu ve 5’i mühendis 301 madencinin yaşamını yitirdiğini belirterek şunları söyledi:
Türkiye’yi güvencesiz, kuralsız çalışılan bir ülke yapan;
İşçiyi, işsizlik ile ölüm arasında seçim yapmaya zorlayan;
İş cinayetlerini kader ve fıtrat olarak değerlendiren anlayış, çöp sepetine atılmadan bu katliamların son bulması mümkün değildir. Çünkü bu sistemin sac ayakları:
Bir yandan hak ihlalleri karşısında pahalı, uzun zamana yayılan ve çoğu kez sonuçsuz kalan hukuki süreçler;
Diğer yandan kamunun denetim görev ve sorumluluğunu savsaklaması;
Öbür taraftan yasalarla, uygulamalarla, demokratik sendikalaşma hakkının engellenmesi yoluyla korumasız bırakılan işçilerle kurulmuştur. Ölüm üreten bu sistemin her bir sacayağı da vahşi, kirli ve kanlıdır.
İşverenler, siyasiler ve çıkar ortakları tarafından fiilen kurulmuş olan bu vahşi sistem kiralık işçilikle, esnek çalıştırmayla, ödünç işçilik ile daha da güvencesiz hale getirilmiştir. Artan çalışma saatleri, göz dikilen kıdem tazminatlarıyla güvencesizlik ve ucuza çalıştırma, katliamlara vardırılmıştır.
“Hükümet sorumludur ve hesap vermelidir”
Soma Davası’nın üç yıldır, dünyanın en büyük iş cinayeti davası olarak devam ettiğini belirten Görgün, “Hızlı, etkili, iş cinayetlerini caydırıcı, kamu vicdanını, adalet duygunu karşılayan bir dava olmasını beklediğimiz ve bu uğurda çaba sarf ettiğimiz bu dava, daha başlarken: Başsavcının, “gözaltına alacağımız herkes işçilerle birlikte öldü” beyanı ile ölen mühendislerin işaret edilmiş olması, sistemin yaratmış olduğu bu facianın, sadece birkaç mühendise yüklenerek çözümlenmek istenilmesi ve sistemden kaynaklı sorunların, üstü örtülerek, unutturulma mecrasına sokulması çok tanıdık bir yaklaşımdır” dedi.
Soma Katliamı’nda kamunun sorumluluğuna dikkat çeken Görgün, “Soma katliamında sorumluluk sadece, üretimi artırmak için tüm standartları ve yasaları çiğneyen şirketin değildir. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş., TKİ, MİGEM, ETKB, ÇSGB ve Hükümet yaşanan tüm maden facialarında olduğu gibi sorumludurlar ve hesap vermelidirler. Bu katliamın gerçek sorumluları hala kamuoyu önünde hesap vermemiştir. Bizler Soma davasının takipçisiyiz ve gerçek sorumluların açığa çıkarılması için sonuna kadar da takipçisi olacağız” dedi.
Katliamlar AKP politikalarının sonucu
Türkiye’de AKP iktidarı döneminde iş cinayetlerinde artış olduğunu, işçi ölümlerinin vahşi bir hal aldığını belirten Görgün, maden ihalelerinin de yağma ve yandaş zihniyetiyle teknik alt yapıda yetersiz şirketlere verildiğini belirterek şunları söyledi:
Türkiye’de özellikle AKP iktidarı döneminde uygulanan politikalarla madenlerin ihalesindeki yağma ve yandaş zihniyetiyle, üretim süreçlerinde; teknik bilgi ve alt yapı olarak yetersiz kişi ve şirketlere bırakılmıştır. Kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılmaması iş cinayetlerinin Soma’da olduğu gibi katliamlara dönüşmesine neden olmuştur.
Ülkemiz, iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Bu tablo AKP’nin iktidara gelmesiyle daha da vahim, daha da vahşi bir hal almıştır.
Soma’dan sonra Ermenek, Siirt/Şirvan ve diğer maden katliamları son 15 yıldır ağırlaştırılmış bir biçimde sürdürülen ‘özelleştirme’, ‘piyasalaştırma’ ve ‘taşeronlaştırma’ politikalarının bir sonucu olarak artarak devam etmektedir.
“Acımasız sistemi değiştirmek için mücadelemiz sürdüreceğiz”
Bugün işçiyi her türlü korumadan uzak tutan, işvereni ve iş yaşamını denetlemekle sorumlu olan devleti ise her türlü sorumluluktan arındıran politikaların sürdüğünü belirten Görgün, Soma’da katliamdan bugüne bir şey değişmediğini belirterek şunları söyledi:
İşte bu yüzden Türkiye’de her yıl binlerce işçi iş cinayetlerinde can vermeye devam etmektedir. Ancak bu acımasız, bu vahşi üretim böyle sürdürülemez. Kanla, ölümle, sakat kalmalarla üretim yapan bir toplumun geleceği sağlıklı olamaz. Böyle bir çalışma sistemine emekçiler kuşaklar boyu diz çökmez.
Bu cinayetlere sebep olanların bağımsız yargıya ve topluma hesap vermeleri için, bu acımasız sistemi değiştirmek için mücadelemizi sürdüreceğimizi ifade ediyoruz.
Maden ocaklarında, bir avuç kömür için bir ömür verenleri, başta Soma olmak üzere kaybettiğimiz tüm madencileri ve Torunlar’da, Yalvaç’ta hayatlarını iş cinayetlerinde kaybeden tüm emekçileri büyük bir saygıyla anıyoruz. Soma’yı unutmayacağız, unutulmasına izin vermeyeceğiz.
Ceza yargılamasına AKP müdahalesi
Soma Davası’nda ailelerin avukatlığını yapan Sercan Aran konuşmasında, ceza yargılamalarına iktidar eliyle yapılan müdahaleleri, sanıkların önce katliamda ölen işçileri suçladığını, davaya “Asıl patron benim” diyen Alp Gürkan’ın dahil edilmesinin ardından ise “FETÖ sabotajı” iddialarının dile getirildiğini anlattı. Savcının üç duruşmadır mütalaa vermediğini vurgulayan Aran, ailelerin tazminat taleplerinin de TKİ ile bertaraf edildiğini ifade etti. Kamu görevlilerinin yargılanmaması için devreye Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun girdiğini belirten Aran’ın konuşması şöyle:
Soma katliamı olduğunda hepimiz oraya gittik. Orada yaşanan bazı durumlar ceza yargısının da nasıl ilerleyeceğini bize göstermiş oldu. Yusuf Yerkel’in tekmesiydi bunlardan birincisi. Yerkel’in attığı tekmeden sonra Yerkel yargılanmadı ama tekme atılan işçi yargılandı ve para cezasıyla cezalandırıldı. Gerekçesi de bir kamu aracına zarar vermesiydi. Ardından kamu görevlileri olay yerine gittiği için çalışmalar durduruldu. Aileler tepkilerini göstermek istediklerinde gazla, jopla, tazyikli suyla karşılaştılar. Yargılandılar hala yargılanıyorlar. Bu durum bize nasıl bir ceza davası ile karşılaşacağımızı gösteriyordu. Nitekim ceza davası başladığında da öyle oldu.
İlk iddianame kabul edildiğinde tek bir kamu görevlisi yoktu dosyada ve hala yok. Ama yargılanmalarını sağlayacağız. Çünkü bu dava biz bitti demeden bitmeyecektir. Ceza yargılaması başladığında tüm sanıklar suçu önce işçilere attılar. Özellikle katliamda hayatını kaybeden Mehmet Efe’yi suçlu göstermek istediler. Mehmet Efe’nin babası duruşmada “Benim oğlumun bir sorumluluğu varsa bunu canıyla ödedi. Susun. Oğlumun adını ağzınıza almayın” dediğinde hepsi suspus oldular. Ama sanıklar bu sefer metandan kaynaklandığını, suçları olmadığını söylediler. Metan olmadığı bilirkişi raporlarıyla ortaya çıktığında son olarak son dönemin de trendi olan “Bu FETÖ sabotajı” dediler. Soma’yı FETÖ ve diğer terör örgütleri yaptı iddiasıyla bir suç duyurusunda bulundular. Bundan bir sonuç elde etmeye çalışıyorlar ama gerçeklerin üzerini örtemeyecekler. Biz Soma’nın şirket ve devlet eliyle gerçekleştirilen bir katliam olduğunu biliyoruz. Sorumluları da biliyoruz. Bu sorumluların yargılanacağı günü de bekliyoruz ve yargılayacağız.
Savcı mütalaa vermekten üç duruşmadır imtina ediyor. Zaten beş duruşma önce savcı değişmişti. Yeni gelen savcı da mütalaa vermiyor. Son duruşmada yine mütalaasını vermeyeceğini söyledi. Gerekçe olarak da Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yürüyen ve sanıklardan Can Gürkan’ın yaptığı suç duyurusunu gösterdi. Bu suç duyurusu Soma’yı FETÖ ve diğer terör örgütlerinin yaptığı iddiasıyla başlatılan ancak hiçbir dayanağı olmayan asılsız bir suç duyurusu. Savcılık da alelacele bu dosyada gizlilik kararı aldı. Dosyaya gizlilik kararı nedeniyle erişemiyoruz. Savcı içeriğini dahi bilmediğimiz dosyayı gerekçe göstererek mütalaasını vermeyeceğini söyledi. Neyse ki heyet dayanaktan yoksun bu talebi kabul etmedi ve savcıya mütaalasını hazırlaması için süre verdi.
“Tüm sorumlular tarih önünde hesap verecektir”
Bunun dışında sanıklar sürekli bizi ve aileleri tehdit ediyor. Ne hikmetse tüm bu anlattıklarım belli bir aşamadan sonra başladı. Bu aşama da uzun uğraşlarımızla “Asıl patron benim” diyen Alp Gürkan’ın dosyaya dahil edilmesidir. Bu bizim ve ailelerin çabasıyla oldu. Suç duyurusunda bulunduk ve yeni deliller elde ettik. Sunduğumuz delillerle Alp Gürkan’ın yargılanmasını sağladık. Hemen ardından FETÖ iddiaları dosyaya girdi. Bir anda bir takım medya kuruluşlarında “Soma’yı FETÖ mü yaptı” diye haberler çıktı. Bu asılsız haberleri yapan siteler ve yöneticiler hakkında da suç duyurusunda bulundu.
Diğer bir durum kamu görevlileri. Halen bir yargılanan kamu görevlisi yok. Biz bunun için çabalıyoruz ama devlet bunun üstünü örtmeye çalışıyor. Kamu görevlileri ile ilgili savcılık soruşturma izni istemişti. Ama ilgili kamu kurumları “Bizim personellerimizin hiçbir sorumluluğu yoktur” dedi. Buna itiraz ettik. İtirazımızı değerlendiren Danıştay 1. Dairesi kamu görevlilerinin yargılanması gerektiği kararını verdi. Bunun üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu dosyaya el attı ve birden fazla kamu kurumu olduğu için soruşturmayı kendilerinin yürüteceğini söyledi. Başbakanlık Teftiş Kurulu bir soruşturma yürüttü. Tanık dinledi ve dinlediği tanıkların beyanlarına istinaden personellerin sorumluluğu olmadığına karar verdi. Ancak dinlediği tanıklar dosyanın tutuklu sanıklarıydı. Biz bu karara da itiraz ettik. Danıştay 1. Dairesi bu sefer Başbakanlık Teftiş Kurulu’nunn kararının doğru olduğu ve kamu görevlilerinin sorumluluğu olmadığı yönünde karar verdi. Bu karara da itiraz ettik. Sonucunu bekliyoruz.
Sonuç alana kadar her türlü hukuki yola başvuracağız.
Son olarak temlik meselesinden bahsetmek istiyorum. Soma AŞ’nin ocakları üretim yapmıyor. Ancak ailelerin tazminat taleplerini boşa düşürmek için TKİ üretim olmayan ocağı işleten şirkete temlik verdi. Ocak ileride üretim yaparsa diye milyonlarca lirayı Soma AŞ’ye verdi. Bu durum da ailelerin tazminat tleplerini doğrudan boşa düşürdü.
Sözlerimi Soma Davası’nda sunduğumuz esasa ilişkin beyanlarımızın son cümleleri ile tamamlamak istiyorum:
Toplumu ve işçi sınıfını acılara boğan bu olayın tüm sorumluları tarih önünde hesap verecektir. Soma Katliamı’nin acı ve ölümleri halkın aydınlık geleceğinin kurulmasında bir mihenk taşı olacaktır. Soma Katliamı işçi sınıfının mücadele tarihinde ve bilincinde yarattığı acının büyüklüğü kadar işçi sınıfının geleceği yaratma gücünün de umudu olacaktır.