Sanat özgürleştirici bir silah olabilir. Küçük bir azınlık için yaratılmış düzenin, kavranması, değiştirilip dönüştürülmesini sağlayabileceği gibi; çoğunluğun ihtiyacını karşılayabilecek yeni düzenin kurulması için araçsal durumdan amaçsal bir düzleme geçerek özgürleştirici durumun olanaklarını sunar. Bu doğrultu da yapılacak sanatsal pratikler halkın özgürleşmesini sağlarken, kendilerini yönetim düzeyinde ifade ederek ürettikleri süreçte yöneten olmaya dönük özgürleştirici bir duruma yüzlerini dönmelerini sağlayacaktır.
Gençlerimizin pop yıldızı ve müzik kliplerinden fırlamış gibi yoksul sokaklarımızda, boş amaçlar peşinde koşmaları ne kadar canımızı acıtıyorsa; bunun nedeninin bilinmeyişi de bir o kadar toplum olarak gözlerimizin kör, kulaklarımızın sağır, ağızlarımızın kapalı olması hüznünü yaşatmaktadır. Toplumdaki çürümeden söz ederiz. Geleceksiz bırakılmış gençlerden, işinden atılmış işçi ve memurdan, hayatın pahalılığından, okul masraflarından, sinemaya ve tiyatroya gidememekten, konserine gidemeyip kasetinden sesini duyduğumuz sanatçıyı görememe hüznünden bahsederiz. Ancak nedense bunların neden, nasıl ve kimler tarafından bu hale getirildiği konusunda sorular sormaz, nedenini öğrenmeye çalışmayız. Ve hayatımıza her zaman yarım kalmışlıklarla ve her zaman yarım kalacaklarla devam ederiz. Oysa yoksulluğumuzdan dolayı yere eğilmiş yüzümüzü şöyle bir yukarıya kaldırıp gözlerimizi karşıya dikecek olsak, bütün bunların sorumlularını göreceğiz.
Bizler yoksul ve muhtaç insanlar olmalıyız ki, birileri zengin ve yardımsever olsun. Bizler şarkıcı, tiyatrocu, oyuncu, yazar, şair olmayalım ki, onlar olsun. Ve bize de ancak televizyondan onları seyrederek özenmek ve onlar gibi davranarak yoksul sokaklarımızda dolaşmak kalsın.
Gençlerimiz neden pop yıldızlarına özenmek zorunda bırakılsın? Neden gençlerimiz şarkıcı olmasın? Neden gençlerimiz oyuncu olmasın? Yoksuluz diye bunları yapamaz mıyız? Yoksuluz diye yeteneklerimiz yok mu sanılıyor. Unutulmasın ki yoksulluk ülkenin gerçeğidir. Gerçek ise sanat yapılabilecek malzemenin kendisidir. Yoksulluğu bilen ve tadan hayatla mücadele etmesini öğrenmiş ve hayatı en iyi bilendir. Ondan daha iyi sanatsal yapıt meydana getirecek yoktur.
Aristoteles’in ima ettiği gibi en büyük sanat politika sanatıdır. Bütün sanatlarımız politik duruma hizmet etmelidir. Başka bir deyişle bugün belirlenmiş olan somut duruma ayak uydurmamızın zorunlu olduğudur. Bizim adımıza bizim yerimize belirlenmiş kurallara uyarak bizim için düşünülmüş ve yaratılmış düzeni bozmamamız gerekmektedir. Peki hangi düzendir bu düzen? Ve kimler hazırlayıp belirliyor bu düzeni? Buradan çıkaracağımız sonuç ise politika sanatının taraflı bir sanat olduğudur. Öyleyse bütün davranışlarımız politik ise sanat yapmakta politik bir davranışı işaret etmektedir. Dolayısıyla sanatı hayatın içinden koparamaz, ayrı bir etkinlik alanı olarak tanımlayamayız, tarif edemeyiz
.
İnsanların tüm etkinlikleri politiktir. Sanat da bu etkinliklerden biri olduğuna göre, sanatı da politikadan ayırmak mümkün değildir. Dolayısıyla gerek Halkevlerinin sanat politikasının belirlenmesi süreci gerekse Halkevi internet sitesi kültür-sanat penceresi bu düşüncenin hayata geçirilmesiyle politik tavrını gösterecektir.