Hasan Hüseyin Şiirlerle Anıldı

Sa, 11/04/2006 - 01:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Haziranda Ölmek Zor, Acıyı Bal Eyledik, Kızılırmak gibi ölümsüz şiirlerin şairi Hasan Hüseyin Korkmazgil , 79. yaşında yakın dostları ve sevenleri tarafından anıldı.

Gürün Dayanışma Derneği'nce düzenlenen ''Geleneksel Hasan Hüseyin'i Anma Etkinliği'' dün Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) gerçekleştirildi. Etkinliğe onur konuğu olarak katılan Hasan Hüseyin'in eşi Azime Korkmazgil , büyük şairin şiirlerinin hâlâ güncelliğini koruduğunu belirterek, ''Türkçe öğretmeni olmama rağmen hak, hukuk, antiemperyalizm başta olmak üzere Türkçeyi anlayarak sevmeyi ondan öğrendim. Örneğin Kızılırmak şiiri dönemin en güçlü antiemperyalist tablosunu çiziyor'' dedi.

Kültür derneklerinin, radyo ve televizyonların destek verdiği gecede Sadık Gürbüz , Grup Yorum , Tozan Alkan ve Leyla-Fatih ikilisi ile çok sayıda sanatçı, şairin eserlerini seslendirdi.

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

işten çıktım 

sokaktayım 

        elim yüzüm üstümbaşım gazete 

sokakta tank paleti 

sokakta düdük sesi 

sokakta tomson 

        sokağa çıkmak yasak 

sokaktayım 

gece leylâk 

       ve tomurcuk kokuyor 

yaralı bir şahin olmuş yüreğim 

uy anam anam 

haziranda ölmek zor! 

havada tüy 

havada kuş 

havada kuş soluğu kokusu 

hava leylâk 

       ve tomurcuk kokuyor 

ne anlar acılardan/güzel haziran 

ne anlar güzel bahar! 

kopuk bir kol sokakta 

              çırpınıp durur 

çalışmışım onbeş saat 

tükenmişim onbeş saat 

acıkmışım yorulmuşum uykusamışım 

anama sövmüş patron 

       ter döktüğüm gazetede 

sıkmışım dişlerimi 

ıslıkla söylemişim umutlarımı 

             susarak söylemişim 

sıcak bir ev özlemişim 

sıcak bir yemek 

ve sıcacık bir yatakta 

             unutturan öpücükler 

çıkmışım bir kavgadan 

                    vurmuşum sokaklara 

   sokakta tank paleti 

sokakta düdük sesi 

sarı sarı yapraklarla birlikte sanki 

             dallarda insan iskeletleri 

asacaklar aydemir'i 

asacaklar gürcan'ı 

       belki başkalarını 

pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim 

dökülüyor etlerim 

               sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır

       sarı sarı yaprakları kuru dallara?

yolunmuş yaprakları

kırılmış dallarıyla

               ne anlatır bir ağaç

hani rüzgâr

hani kuş

        hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil

        asılmamak da değil

kimin kimi astığı

kimin kimi neden niçin astığı

               budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu

sevdim şiir morunu

moru sevdim tomurcukta

moru sevdim memede

             ve öptüğüm dudakta

ama sevmedim, hayır

iğrendim insanoğlunun

        yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım

neden böyle ağrılı

neden niçin bu sokaklar böyle boş

niçin neden bu evler böyle dolu?

sokaklarla solur evler

sokaklarla atar nabzı

                               kentlerin

sokaksız kent

kentsiz ülke

kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım

elim yüzüm üstümbaşım gazete

karanlıkta akan bir su

        gibi vurdum kendimi caddelere

hava leylâk

              ve tomurcuk kokusu

havada köryoluna

havada suçsuz günahsız

                    gitme korkusu

ah desem

       eriyecek demirleri bu korkuluğun

oh desem

       tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır

       öldürmek neyi

yaşatmaktır önemlisi

               güzel yaşatmak

abeceden geçirmek kıracın çekirgesini

       ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

ah yavrum

ah güzelim

canım benim / sevdiceğim

                     bitanem

kısa sürdü bu yolculuk

       n'eylersin ki sonu yok!

gece leylâk

              ve tomurcuk kokuyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben

nerdeyim ben

       nerdeyim?

kimsiniz siz

kimsiniz siz

        kimsiniz?

ne söyler bu radyolar

gazeteler ne yazar

kim ölmüş uzaklarda

            göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır

       öldürmek neyi?

yolunmuş yaprakları

       ve kırılmış dallarıyla bir ağaç

              söyler hangi güzelliği?

kökü burda

        yüreğimde

yaprakları uzaklarda bir çınar

ıslık çala çala göçtü bir çınar

       göçtü memet diye diye

              şafak vakti bir çınar

           silkeledi kuşlarını

                         güneşlerini:

«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,

                                                                      memet!»

gece leylâk

       ve tomurcuk kokuyor

üstümbaşım elim yüzüm gazete

vurmuşum sokaklara

vurmuşum karanlığa

       uy anam anam

       haziranda ölmek zor!

bu acılar

bu ağrılar

              bu yürek

neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar

bu ağaçlar niçin böyle yapraksız

bu geceler niçin böyle insansız

bu insanlar niçin böyle yarınsız

bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku

        kim bu umut

ne adına

              kim için?

  «uyarına gelirse

       tepemde bir de çınar»

             demişti on yıl önce

demek ki on yıl sonra

demek ki sabah sabah

demek ki «manda gönü»

demek ki «şile bezi»

demek ki «yeşil biber»

bir de memet'in yüzü

bir de güzel istanbul

bir de «saman sarısı»

bir de özlem kırmızısı

demek ki göçtü usta

kaldı yürek sızısı

              geride kalanlara

nerdeyim ben

        nerdeyim?

kimsiniz siz

        kimsiniz?

 yıllar var ki ter içinde

       taşıdım ben bu yükü

bıraktım acının alkışlarına

                      3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı 

                    şimdi uzakta

bir kırmızı gül dalı

                    iğilmiş üzerine

yatıyor oralarda

bir eski gömütlükte

       yatıyor usta

bir kırmızı gül dalı

              iğilmiş üzerine

okşar yanan alnını

bir kırmızı gül dalı 

                      nâzım ustanın

gece leylâk

       ve tomurcuk kokuyor

bir basın işçisiyim

elim yüzüm üstümbaşım gazete

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların

              şuramda bir çalıkuşu ötüyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor