İşçi Filmleri Festivali’nin öğrettikleriyle seyir zevkinden sanatsal eyleme: Sinema

Ömer Leventoğlu | Per, 13/11/2008 - 02:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Tenha, sessiz bir akşam vaktinde, ıssız mı ıssız, ışıksız, modernizmin bütün tezahürlerinden uzak bir kanal boyuna varıyoruz. Adana’nın, Çukurova’nın geniş ve zengin arazilerini sulayan kanal burası... Oysa bu ıssızlığın ciğerlerinde, neredeyse kocaman bir kenti curcunaya çevirecek bir yaşam solunuyor... Araç yolundan saptığınızda, kanalın iki yakasına boylu boyunca uzayıp giden sazlıklarda, tam 120 hane barınıyor. 1997 yılında Şırnak’taki köyleri yakılmış üç aşiret, can havliyle buraya atmışlar kendilerini. Tam 13 yıldır bu sazlıklardaki çadırlarda yaşayan, kent nedir, sanat nedir, salon, sergi, perde, tiyatro nedir görmemiş bu insanlar, yıllar yılı çevredeki tarlalarda çalışarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Ve şimdi bu insanlar, kadın erkek, çocuk yaşlı toplanmış, kendi hayatlarının konu edildiği bir sinema filmi izleyecekler... Geniş bir çadırda bir araya geliyor insanlar. Kadınlar çocuklar bir yanda, orta yaş ve ihtiyar erkekler bir yanda, gençler ayakta, çadırın giriş aralığında birikiyorlar. Yatak çarşafından bir perde yapılıyor, geriliyor duvara... Bir sinevizyon aleti, bir laptop bilgisayar, birkaç ses cihazı... Etrafta dolaşıp zar zor anladıkları Türkçe diliyle bir şeyler konuşan festival görevlilerini, onların her hareketini, elektronik cihazları, cihazların kuruluşunu, ışık ve renk cümbüşünü büyük bir şaşkınlık, hayranlık ve merakla izliyor çadır bölgesinin sakinleri... Belki de izleyecekleri filmden çok, onların hayatlarını sarsan asıl olay; kendileri için buraya gelen bu insanlar, gördükleri bu ilgi, yıllardır toprağından ve köklerinden sökülüp bir kenara atılmış olmalarına rağmen karşılaştıkları bu insani titreşimdi...

Adana’nın Tuzla kasabasına 5 kilometre uzaktaki Karagöçer mevkisinde, kanal boyundaki bu sazlıklarda, Türkiye’de, hatta belki de dünyada bir ilk gerçekleşiyordu, III. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali kapsamında tarım işçilerinin trajik hikayelerini anlatan “Zarokên Axa Qelişî-Çatlamış Toprağın Çocukları” adlı filmin gösterimi yapılıyordu. O akşam o çadırlardaki her şey ama her şey; oraya toplaşan insanların yüz ifadeleri, coşkuları, yaratılan empati, konuşmalar ve paylaşımlar, farklı dillerdeki insanların esprileri ve el-kol hareketleri, bütün olarak gerçekleştirilen eylem, her haliyle sanatkarane bir eylemdi... Akşam karanlığında kurulan sanat panayırında toplumsal bir şenlikti yaşanan... Kültürlerin kaynaşma şöleniydi oradaki, sanatın özellikle de sinemanın büyüleyici, görkemli hümanizmasıydı tılsımlı elleriyle oradaki insanların ruhlarına dokunan... Yabancılaşma ve şovenizm, kapitalizmin doğrudan ya da dolaylı bütün şiddeti, orada, o yaratıcı sanatsal fikir ve devrimci eylemin yaydığı ışıkta kayboluyordu.

Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, bugüne buna benzer bir çok ilke imza attı. Festivalin deneyimleri arttıkça, çalışmaları yoğunlaşıp toplumla buluştukça, yaygınlaşıp derinleştikçe yeni estetik çabalar da hayat buluyor. Örneğin Festivalin Adana ayağında, başka bir ilk gerçekleştirildi. Festival tarihinden bir ay önce başlatılan sinema atölyesi, yaşadığımız coğrafyanın muhalif, emekten, barıştan, demokrasiden yana çaba harcayan, üreten yönetmen ve senaristlerini, sinema emekçilerini bir araya getirdi. Üç hafta boyunca devam eden yoğunlaştırılmış atölye çalışmasında; sinema tarihinden modern sinemaya, dünya sinemasından ulusal sinemaya, uzun metrajdan kısa metraja, belgeselden fotoğrafçılığa, teknik ekipmandan kurgu-montaja bir çok konuda sunumlar yapıldı, deneyim ve birikimler paylaşıldı. Fakat asıl önemlisi, bu kurslar pratik üretim süreciyle birleştirildi, katılımcıların yaratıcı fikirlerini ve potansiyel yeteneklerini açığa çıkartan set çalışmalarıyla desteklendi.

Atölye çalışmasına katılan Metin Yeğin, küresel çaptaki muhalif sinema çalışmalarını aktardı, Sırrı Süreyya Önder sinemada hikaye ve senaryo üzerine bir sunuş yaptı. Kazım Öz, Kürt sinemasının gelişimini, yönetim ve yapım süreçlerini, özellikle de kısa metraj film sürecini anlattı. Remzi Kazmaz alternatif sinemayı, Ahmet Soner Türk sinema tarihi, özellikle de Yılmaz Güney sineması konusundaki birikimlerini aktardı, Meltem Şahiner ve Caner Yıldırım belgesel fotoğrafçılık konusundaki çalışmalarını, deneyimlerini, görüşlerini anlattı...

Atölye çalışması üç hafta sürdü ve deneyimli yönetmenlerimizin de cesaretlendirmesi ile katılımcı arkadaşlarımız sokağa çıktılar, bir kısa film çektiler, bilgisayar oyunlarındaki şiddeti anlatan “Game Over” adlı bu kısa film festivalin açılışında gösterildi, ama asıl önemlisi bu atölyede, henüz çekilmeyi bekleyen çok sayıda senaryo ortaya çıktı ve bu projelerin hayata geçirilmesi için var gücümüzle çalışacağız.

Atölye çalışması, bu festivali düzenleyenlerin hareket ettikleri temel düşüncenin içeriğini dolduran öğelerin başında geliyordu. Çünkü festival, emekçilerin, dünyanın bütün nimetlerini yaratan ellerin sanatı ve onun estetiğini de üretebileceğine inanıyordu. Çünkü sanatın gücüyle; içinde yaşadığımız dünyayı üryan, açıklanabilir, anlaşılabilir, gizemden, efsanelerden ve kör inançlardan uzak, maniple edilmemiş, alın teri kadar pirupak bir dünya haline getirmenin mümkün, olanaklı ve gerekli olduğunu biliyordu. Bu ve buna benzer çalışmaların, açık koşullarda, katılımcı, demokratik, dayanışmacı, birbirimizi destekleyen, birbirimize güç veren bir anlayışla yapılabileceği açıktır. İşte bu yüzden Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, sadece katılımcılara film izletmek değil ama aynı zamanda emekçilerin, yoksulların, dışlanmış ve marjinalize edilmiş, her katman ve sosyal gruptan sömürülen insanların böyle bir ruh ve kavrayışla kendi yaratıcı dehasını harekete geçirerek, tasarladığı eşit ve özgür dünyayı, ona ulaşmak için estetikten uzak kalmadan, değer yaratarak kurabileceğini biliyor.

İFF Adana Sinema Atölyesi Koordinatörü

Yönetmen  ÖMER LEVENTOĞLU