Yakından tanımadım Kazım Koyuncu'yu. Hiç oturup hoşbeş etmedik. Arkadaş ortamında da rastlaşmadık. Soğuk bira eşliğinde iki lafın belini kırmadık. Ne müzik ne de dünya meseleleri üzerine bir fikir teatisi geçti aramızda.
Arada bir nemli kalabalıklar arasında göz göze geldiğimizde ortak arkadaşlarımızın çokluğuna istinaden belli belirsiz birbirimize gülümser, usulca bir baş hareketiyle selamlaşır geçerdik.
Aynı dertleri ve umutları gizlerdi bu sıkılgan selamlaşma. Bilirdik birbirimizi ama bir türlü çevirememiştik bu selamı sohbete.
Oysa hiç soğuk değildi. Yaprak gibi titreyen ince vücudu ve uzun bacaklarıyla çok sevdiği İstiklal Caddesi'ni arşınladığı anlara tanık olanların, insanlığın tüm acılarından kurtulacağı güne olan inancı pekişir; yılların dostluğunu lahzada kurardı.
Yüzünden eksik etmediği ışığıyla gülümserdi hep. Bu ışık içinde bulunduğu topluluklara, yaptığı solo albümlere, şarkılarının her bir notasına yansımıştı.
Gül yüzlü muhalif
"Dinmeyen" ve "Zugaşi Berepe" albümlerini sevmeme rağmen her nedense kırılası ellerim bir türlü gitmemişti kağıda kaleme.
Ne iyi bir vesile oldu, Halkevleri'nin Kazım'dan (konser kayıtları dahil) kalan ne varsa bir araya getirerek "Dünyada Bir Yerdeyim" adıyla albüm yapması.
Albüm gelirinin tamamı Kazım Koyuncu adını gelecek kuşaklara taşıyacak bir projeye aktarılacak. Umarım bu, memleketinde arzuladığı bir kanser araştırmaları hastanesi olur.
Bu albüm yakın toplumsal tarihimizdeki acı, sevinç, umut ve mücadelenin yeniden gözümüzün önünden film şeridi gibi geçmesine neden oluyor. Çünkü Kazım'ın adı Çernobil'den Karadeniz sahiline çekilen otoyola, termik santralden her türlü gericiliğe kadar muhalefet etme konusunda hep liste başıydı.
Karadeniz uşağıydı ama vidaları yerinden oynamış dünyanın kirli ilişkilerinin, hırsızın, uğursuzun uşağı değildi. "Müzisyenim, sonra bir Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde bir devrimciyim" derken, sınırsız bir sevecenlikle karışmış muhalif bakışlar fırlatıyordu dünyaya.
Cennetten çıkma notalar
Dünyanın eşitsizliğinden kanser düşmüştü Kazım'ın payına. Wilhelm Reich'ın kanser hakkındaki "coşkusal sönüklük ve umudun yok olmasından ileri gelen bio-enerjik bir büzülme" tanımının tersine, kavanoz dipli dünya onu büzmeye çalışmıştı.
Karadeniz müziğine yeni bir onur kazandıran bu talihsiz fidan, 25 Haziran 2005'te kanserin pençesinde solunca, Karadeniz halkının geleceğini tehdit eden Çernobil felaketi, zamanında ekran karşısında çay yudumlayan pişkin devlet büyüklerinden aşağı kalmayan çirkin yüzünü bir kez daha göstermiş oldu.
Kazım çektiği acıları söyleyebildiği şarkıların verdiği mutluluk aşkına dünyaya teşekkür etmeye dönüştürecek kadar yaşam dolu bir çocuktu.
Yokluğunu hicrana çevirmeden düşünelim Kazım'ı. O müziğinin ve değerlerinin unutulmamasını yeğlerdi. 33 yaşındaki yakışıklı cansız bedeni ile anımsayalım onu.
Artık kendi hesabıma, iki elim cehennemde de olsa, cennetten gelen her notasına kulak kesileceğim.
Milliyet