Sosyalist Değerler Ve Kültür

Sa, 15/02/2005 - 09:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Sosyalist değerler ve kültür tartışması, sosyalist aydınların değerlerinin ve ilgilerinin tartışılmasıyla başlar. “Değerler” iki şekilde anlaşılabilir:ideallerinin sözlü veya yazılı ifadesi olarak ya da gündelik hayattaki ve siyasal faaliyetlerdeki pratikler olarak. Bu ayrıştırma birkaç nedenden dolayı önemlidir. Örneğin şimdiki dünyada ABD ve AB, “demokratik değerler”i koruduklarından dem vurarak askeri faaliyetlerini haklı çıkarıyorlar. Burada “değerler”, fetih ve sömürüyü maskeleyen ideoloji konumundadır. Değerlerin en iyi göstergesi pratiktir. Değerler ancak ulus-devletlerin, sınıfların ve bireylerin gerçek davranışları incelenerek anlaşılabilir.

Tarih bize bir çok sol aydının değerlerinin çelişik olduğunu, siyasal ve toplumsal durumlarına göre değiştiğini gösteriyor. Muhalefetteyken ve kabul görmüyorlarken, teoride ve bazen pratikte siyasal ve toplumsal eşitlikçilik ve demokrasi değerlerine sarılırlar. Fakat iktidar yapısına bir kez dahil olduklarında, ifade ettikleri sosyalist değerleri, maddi ödüllere, statüye ve mevkiye sarılarak terk ederler.

Kafa ve kol emeği arasındaki ayrım, sosyalist bir toplumda da ortaya çıkabilen sınıf farklılıklarının önemli bir kaynağıdır.

Siyasal ve toplumsal hareketlerde, aydınlar sadece kendi aralarında etkileşimde bulunarak bilgiyi “tekelleştirir”, böylece “bilgilendirilmiş” seçkinler ve “eğitimsiz” kitle tabanına dayanan bir karar alma hiyerarşisi yaratır.

Sol aydınların pedogoji tarzı, devrim sonrası dönemde bir sosyalist kültürün veya yeni bir toplumun ortaya çıkıp çıkmayacağının önemli bir belirticisidir. Temel bir ayrımda, masa başı aydınları ve saha aydınları arasındadır. Saha aydınları işçilerin ve köylülerin çalışma ve yaşama ortamında eğitim verirler; masa başı aydınlarıysa üniversitelerde veya burjuva merkezlerinde.

Saha aydını olmak ne demektir? Çamurlu yollarda yürümek, sivrisineklerle boğuşmak, aynı tencereyi kaşıklamak, soruları dinlemek, eleştirileri kabul etmektir. Teorileri emekçilerin deneyimlerine tercüme etmektir. Değişimlere uyarlanmak kadar, prensipleri de savunmak demektir.

 Sosyalist bir toplumda değerler, sosyo-ekonomik çıkarlarla diyalektik ilişki içindedir. Barınma, eğlence-dinlenme, sağlık, eğitim hizmetleri, spor, kültür hizmetleri, ve yaşanabilecek gelir, herkese ve eşit olarak dağıtılmıştır: maddi koşulların ve fırsatların eşitliği, sosyalist bir toplumun temel değerlerindendir.

Sosyalist değerler işbirliği, cömertlik, bireysel ve kolektif yaratıcılık, kişisel saygılık, aile, mahalle, sınıf ve ulus içi dayanışmayı içerir. İşin ve topluluk görevinin yürütülmesinde sorumluluk, işyeri ve topluluk meclislerine aktif katılım, sosyo-ekonomik çıkarların izlenmesine rehberlik ederler. Sosyalist bir toplumun güncel içeriğini sınıf çıkarları tanımlarken, değerler de bu çıkarların izlenmesindeki yöntemi, yönü ve ruhu tarif ederler.

Sosyalist bir toplumun devrimcisi, iş, topluluk, aile, ve ulus çapında  günlük hayattaki pratiği gerçekleştirirken ruhla tanımlanır. Günlük hayattaki pratik, kolektifin karalaştırdığı görevlerin yerine getirilmesine nitel  ve nicel katılım demektir.

Pratiğe katılabilecek durumda olmayanlara karşı sevecen ve özenli olunmalı; toplum huzurunu bozan suçlara (hırsızlar, dolandırıcılar, vb.) karşı sıkı disiplin uygulanmalı, ağır suçlulara ise örnek cezalar verilmelidir.Yakın ilişki içinde olunanlara karşı şefkat ve sevgi; sosyalist toplumu işgal edecek, fethedecek, veya yok edebilecek olan emperyal güçlere karşı ise kin ve düşmanlık gösterilmelidir.

Bir devrimci, sosyalist toplumu “devrimcileştiren”, koşulların evrilmesiyle düşünce ve pratikleri yenileyen kişidir. Sosyalist toplum dinamiktir, yalnızca kapitalist toplumdan değil, ama başlangıçtaki “kahramanca” aşamalardan “kurumsal” evresine ve ötesine sürekli evrim halindedir. Yeni kültürel, ailevi ve bireysel normlar, eleştirisiz kabul edilmelidir. Bir devrimci, açık, özgür toplantılarda yeni aile, cinsiyet, yaş kurallarını düşünmeli tartışmalı, bu arada da eşitlik, meclis demokrasisi, ve üretim araçlarının ortak mülkiyeti asli değerlerini korumalıdır.

İnsani değerlere dayanan devrimci bir militanın inşası, örnek aracılığıyla gerçekleşir, vaazla değil. Önderler dayanışmayı öğretip ayrıcalıkları korudukları zaman, taban arasında sinizim üretirler. Önderlerin ideolojik ve pratik tutarlılıkları anahtar bir öğedir. İkincisi devrimci pratiklerin kamu alanlarından özel haneye uzatılmasıdır.

Brezilyalı bir militanın şikayet ettiği gibi, “kocalarımız halk arasındayken CHE Guevara, evdeyken Pinochet oluyorlar.” İnsani değerler yalnız pratikten değil, açık tartışmalardan, geçmiş deneyimlerin araştırılmasından, ve metinlerin okunması ve tartışılmasından da öğrenilir. İnsani değerlerin uygulanması, sınıf ilişkileri ve sınıf mücadelesi parametreleriyle tanımlanır. Birinci öncelik yoldaşlar, aile ve arkadaşlar arasında insancıl davranmak; zalimlerin ve sömürücülerin insanlık dışılığına ise direnmektir.

Bağlamından koparılmış bir insancıllık, saldırganlığı teşvik ederek toplumsal ilişkiler dokusunu bozabilir. İnsancıllık sosyalist düzenin, o zamandaki ve gelecekteki kuşakların hayatlarını ve geçimlerini korunma sorunlarıyla yoğrulmalıdır.

Evrensel, sınıfsız bir insancıllık, yeni sosyalist topluma şiddetli düşmanlık olmadığını ve olmayacağını varsaymak demektir. Sosyalist toplum hudutları  dahilinde, insancıl değerler okul, aile ve medyada, çocuk hikayeleri ve çizgi filmler ve sporla öğretilir. Hepsinden çok, engelliler,çocuklar, yaşlılar vb. için devlet bütçelerinden fonlar ayrılarak ifade edilir. Örnek davranışların semt, işyeri, bölge ve ulusal ölçekte teşvik edilerek sembolik ödüllerle takdiri, kolektif insancıl davranışı pekiştirir.

Dramatik durumlarda bireysel insancıl  eylemler takdir edilirken, insancıl kültürün yaratılmasında günlük olayların çok daha önemli olduğu unutulmamalıdır. Bir sosyalist toplum için insancıl davranış gibi, bireysel yaratıcılık, rekabetçilik, performansta üstünlük ve kendine düşkünlük için de zaman ve yer ayrılması vazgeçilmez önemdedir. Sosyalistler her zaman ve her yerde insancıllığa adamış azizler değildir. Yazarlar yazılarını geliştirmek için kendileriyle yarışırlar; boksör ve koşucular oyunu kazanmak için çabalarlar; çalışanlar sadece işyeri, semt, dayanışma, vb. toplantılarında hazır bulunmak için değil, örneğin balığa gitmek için de zaman ayırırlar.

“Azizlik” ve “bencillik” arasında, insan evladının insancıl olma ihtiyaçlarının farkındaki her bireyin, diğerleriyle dayanışma ve kişisel arzularını doyurma aracılığıyla ele alması gereken bir gerilim vardır. İnsanilik mecbur tutulamaz; ama insancıl olmayan eylemler caydırılmalıdır. Nezaket ve dayanışma, en iyi insanların toplumsal ilişkilerinde diğerlerinden yabancılaştırılmadıkları bir sosyalist toplumda öğrenilir, içselleştirilir ve uygulanır. Kapitalizm altında, çoğunluk çalışır, azınlık faydalanır; seçkinler konuşur, kitleler dinler; çözümleme ve tartışmanın yerini sloganlar alır. Kapitalizm altında insancıl olmayan değerler her yerde uygulanırken, insancıl değerler belirli yer ve zamanlara tahsis edilmiştir.

Sosyalist bir toplumda yaşama olanağı olduğuna inanmamız için güçlü nedenler vardır. Öncelikle bugünkü toplumda bile, çeşitli siyasal bağlamlarda sosyalist uygulamaların ve değerlerin örneklerini görüp yaşıyoruz. Günlük hayatta, pek çok işçi sınıfı ve köylü dayanışması, kaynaklarının paylaşılması ve ortak eylem örneği vardır.

Bugün kolektivist değerleri ilerleten, katılımcı demokrasiyi, malların ve hizmetlerin siyasal ve toplumsal eşitliğe uygun dağıtımını hayata geçiren pek çok büyük ölçekli sosyo-politik hareketler vardır. Arjantin’deki işsizlerin ve orta sınıfın isyanlarında, Brezilya’daki köylü ve topraksız işçilerin kitlesel halk hareketlerinde, Meksika’da Zapatista Yerli hareketinde sosyalist bir toplumun “tohumları”nı buluyoruz. Avrupa ve Kuzey Amerika’da büyüyen anti-kapitalist (küreselleşme karşıtı) hareketler, sosyalist değerleri cisimleştiriyor.

“Bilinç hareketleri” hem rekabetçi, tüketici uygulamaları ve ideolojileri, hem de uzatılmış, otoriter işgününü, katkılı yiyecekleri ve ana akım parlamenter partileri reddediyorlar.

Brezilya’daki MST kooperatiflerinde, Chiapas’taki Zapatista topluluklarında, Kolombiya’daki askerden arındırılmış bölgelerde bulunan mikro sosyalist topluluk odakları,nihai bir sosyalist toplum için önemli referans noktaları sağlıyorlar.

Bununla birlikte açık olan şey, sosyalist değerlerin sosyalist bir toplum hayata geçmeden önce pratikte başlaması gerektiği ve de başlayabileceğidir. Sosyalizm bir olay değil süreçtir: Değerler ve kültür, yaşam alanlarının çeşitliliği içinde bireyle kolektif arasında sürekli bir karşılıklı etkileşimi gerektirir.

Hepimiz kapitalist toplumdan geliyoruz, hepimiz kapitalist kültür ve değerlerden az ya da çok etkilendik. Mücadeleler ve hareketler sosyalist değerleri öğretme ve öğrenme alanlarıdır, bu değerleri kendiliğinden üretmezler. Mülkiyet biçimlerinin dönüşümü, toplumsal ilişkilerin dönüşümünün bağlamını sağlar, bu dönüşümü kendiliğinden yaratmaz. Kolektif mülkiyetin idaresi, amacı, yapısı ve öncelikleri meselesi, karar veren kolektifler sosyalist değerlerle aşılanmışsa eğer, sosyalist bir topluma yol açabilir.

Toplumsal üretim ilişkilerinin dönüştürülmesi, özyönetimci sosyalizmin yaratılmasının önemli bir adımıdır. Fakat üretim ilişkileri, toplumsal ilişkilerin sadece bir yönüdür. Aile, ırk, cinsiyet, etnik ve kişisel ilişkiler alanlarındaki dönüşümler de kendi başlarına önemlidir ve tüm toplumsal tabakaların üretimin özyönetimine katılmasını sağlamak gerekir.

Bugün bu toplumsal dönüşümler ve mücadeleler genel olarak toplumda ve özel olarak da sosyopolitik hareketler ve kolektivist toplulukların bulunduğu alanlarda cereyan ediyor.

Sosyalist bir toplum yaratma süreci uzun ve meşakkatlidir. Fakat bugün yaşanan deneyimlerdeki kolektif eylem, dayanışma, işyeri toplantıları, cinsiyet eşitliği örnekleri, bütün çelişik özellikleriyle birlikte birer umut vesilesidir. Tekil düşünürlerin sosyalist ütopyalarından değil, bugünkü mücadelemizde yaşadığımız kolektif pratiklerden ve eşitlikçi değerlerden doğacak bir sosyalist toplum için çabalıyoruz.