Topa Tüfeğe Karşı Çelloyla Keman-FEYZİ ERÇİN

Per, 20/07/2006 - 01:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

İsrailli ve Filistinli gençlerin birlikte çaldığı Doğu-Batı Divanı Orkestrası'nı Edward Said'le kuran ve yöneten Daniel Barenboim'e göre Filistin'de mesele tarafların birbirine denk olmaması: Oysa Beethoven'in önünde herkes eşittir

1999'da Daniel Barenboim ile Edward Said tarafından, İsrailli ve Arap genç müzisyenler bir araya getirilerek kurulan ve adını Goethe'nin ölümsüz yapıtından alan Doğu Batı Divanı Orkestrası (West-Eastern Divan Orchestra) son yıllarda klasik müzik dünyasında, barış adına ortaya konulmuş en büyük çaba olsa gerek. İKSV'nin organizasyonuyla, 16 Ağustos günü, Aya İrini Müzesi'nde özel bir konser verecek orkestranın Türkiye'yi ziyaretini fırsat bilip Daniel Barenboim'la söyleşi yapma isteğimizi İstanbul Müzik Festivali'nin -Borusan Kültür Merkezi'ndeki yeni görevinde başarılar dilediğimiz- direktörü Ahmet Erenli'ye ilettik ve beklemeye koyulduk. Bu arada, konserin gerçekleşmeme olasılığının ortaya çıktığı, Erenli'nin Berlin'e gidip Maestro'yla görüştüğü söyleniyordu. Zaman ilerliyordu. Biz tam ümidimizi kestiğimiz sırada söyleşinin yapılacağı teyidi geldi. O sırada Madrid'de bulunan Barenboim'le telefon röportajı yapabilmek için yalnızca üç saat vardı önümüzde! Zorlu bir ön çalışmanın ardından, İsrail'in Lübnan'a saldırmasının dördüncü gününde, Beyrut'un bombalanmasının devam ettiği saatlerde, Daniel Barenboim'i aradık.

O da en az bizim kadar heyecanlıydı ve daha sorulara geçmeden anlatmaya başladı. Türkiyeli müzikseverlere 'unutmadan söylemesi gerekenler' vardı...

Öncelikle söyleşiyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz

Esas ben çok teşekkür ederim! Zira bu benim Türkiye'yi ilk ziyaretim olacak, o yüzden de çok heyecanlıyım. Gerçi yıllar önce bir tekne gezisi sırasında güney sahillerinize birkaç günlüğüne uğramıştım ama onu saymıyorum. İstanbul'u ziyaret edecek olmaktan ötürü özellikle çok memnunum. Bir de eski arkadaşlarımı göreceğim belki de, ona seviniyorum. Paris'te öğrenci olduğum yıllarda Nadia Boulanger'nin evine piyano dersleri için giderken, İdil Biret'in dersi de ya benden hemen önce ya da hemen sonra olurdu. O yüzden o yıllarda sık sık karşılaşırdık kendisiyle, birbirimizin derslerinin başını veya sonunu dinleme fırsatı bulurduk! Bir de harika bir kemancı kız vardı, Ayla Erduran! Müthiş bir Franck sonat çalışı vardı o yıllarda!

O zamanlar görüşürdük ama sonra koptuk. Umarım o da konserime gelir ve yeniden sohbet ederiz bu vesileyle!

Doğu-Batı Divanı Orkestrası'nın Ramallah konserinin akla getirdikleriyle başlamak istiyordum. Günlük hayatta birbirlerinin yüzlerine bakmaktan imtina edecek insanlar hep birlikte Beethoven 5'inci Senfoni'sini seslendirdiler o konserde. Müziğin birleştirici gücü...

Müzik yapmak nedir? Başlı başına bir uyum, birleştirme, bir araya getirme değil midir? Şöyle düşünün, sadece iki notayı bile çalmak, bu iki notanın doğru şekilde birleştirilmesi anlamına gelir. Bir de bunun üzerine diğer notaları ekleyin... Müzik yapmak zaten öncelikle o malzemenin kendi içinde birleştirilebilmesi, sonra da yorumlayıcının kendisini o müzikle uyumlulaştırabilmesidir. Müzisyenler de buna alışkınlardır. Eğer üstüne, müziği tutkuyla icra etmekte olan sanatçılardan bahsediyorsak, ki bizim orkestramızda durum tam da böyledir, bu uyum ve birleştirme üst düzeye çıkar.

Bir şey daha var ama. O da eşitlik... Bir orkestrada herkes eşittir. Bugün İsrail ve Filistin anlaşmazlığındaki en büyük sorun, tarafların birbirine denk olmaması. İsrail, sürekli kendisine saldırıldığını düşünüyor. Filistin ise bir devlete sahip değil, toprak bildikleri yerler işgal altında. Birbirleriyle konuşamıyorlar, çünkü birbirlerinin gözünde eşit değiller. Oysa Beethoven ya da Brahms'ın bir senfonisi önünde herkes eşittir.

Müziğin kendi içinde birleştirici bir yanının olması ve müzisyenlerin orkestradaki eşitlik durumunu düşününce anlayacaksınız ki, birlikte müzik yapmak, doğası gereği birleştirici. İnsan olarak birbirlerine tepkili kişiler, müzisyen olarak böyle yoğun bir paylaşıma kolaylıkla girebiliyorlar. Ve bu da bakış açılarını değiştirebiliyor.

Bunlar çok umut verici sözler ama şu anda, şu dakikada, İsrail Beyrut'a bomba yağdırırken, içinizde hâlâ barış umudu taşıyor musunuz? Yoksa, barış adına yaptıklarınıza bakıp içiniz burkuluyor ve hepsinin boşa gittiğini mi düşünüyorsunuz?

İkisi de. Hem hâlâ umutluyum hem de zaman zaman karamsarlığa kapılmaktan kendimi alamıyorum. Diğer taraftan, hayır, hiçbir zaman yaptıklarımın boşa gittiğini düşünmedim. Yedi yılı aşkın bir süredir Arap ve İsrailli gençlerle birlikte müzik yapıyorum. Bunun hepsinden önce hem ben, hem onlar, hem de bunu paylaşan dinleyiciler açısından zenginleştirici bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Bu yıllar herkesi değiştirmiştir ve herkes için olumlu etkileri olmuştur, olacaktır.

Öte yandan korkarım şu anda umutsuzluk biraz da olsa ağır basıyor. Şu günlerde gördüklerimiz, bugüne kadar yaşadıklarımızın içinde en kötü sahneler. Tek umut... Bilemiyorum... Önümüzdeki günlerde her şey o kadar acı verici olacak gibi geliyor ki bana, belki bu acılar herkesin görüşlerini tekrar değerlendirmesi sonucunu doğurabilir. Biraz hayalci geliyor bu dediklerim, ama buna inanmak istiyorum.

Bu son gerginlikte İsrail'in tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İki askerin kaçırılması kabul edilecek, sessiz kalınacak bir olay değil. Ancak İsrail'in buna vermiş olduğu tepki akıl almaz. Basında, uluslararası örgütlerde İsrail'in kuvvet kullanımını tanımlamak için 'ölçüsüz' kelimesi kullanılıyor. Bu kelimeyi hafif buluyorum. Verilen tepki kabul edilemez. Zaten İsrail'in sürekli anlamazlıktan geldiği nokta şu: İsrail askeri açıdan ne kadar büyük zaferler kazanırsa, politik anlamda da o derece hezimete uğrayacak. İnsanları zorla bir fikre ikna edemezsiniz. Onları kendi görüşünüzün meşru olduğuna ikna edebilmeniz lazım.

İki taraf da birbirlerinin görüşünün meşru yanlarını görmezden geliyor. İsrail bir devlete, kendi sınırlarına sahip olmak isteyen Filistin'in bu ihtiyacını yani onların görüşünün bu meşru yanını hiç düşünmüyor. Filistinliler de 20'nci yüzyılda Holokost dahil olanların ve İsraillilerin buraya gelişlerinin gerekçesini, İsrail vatandaşlarının bu coğrafyayla olan kuvvetli bağlarını, yani bu ülkenin kurulmasına dair sebepleri dinlemiyorlar. İsrail klasik koloniyel zihniyetle oraya gelmiş bir ülke değil. Yani iki tarafın da dinlenmeye değer söyleyecekleri var. Kimse karşısındakini tam olarak anlamayabilir. Ama karşısındakinin söylediğinin meşruiyetini anlayabilmelidir.

Maestro, şu anda organize edilebilse, hemen yarın, gençlik orkestranızla birlikte Beyrut'ta bir konser verir miydiniz?

Tereddütsüz evet. Müziğin dinlenileceği, müziği anlamak isteyen dinleyicilerin bulunduğu her yerde, o yer her neresi olursa olsun, konser verirdim.