Din ve kadın - notlar

Sa, 26/10/2010 - 15:48
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

1. BÖLÜM

Din olgusu ile kadın statüsü arasındaki ilişki zaman zaman açık ve doğrusal, bazen de çelişki ve gerilimli olagelmiştir.

Din olgusu, içinde yer aldığı toplumun özelliklerine uyum sağlayarak, bazı yönleri değişen biçimde o toplumda eklemleniyor. Doğal olarak hangi din olursa olsun hiçbir dinsel dogma başlangıçtaki saf halini koruyamıyor. Toplumun maddi koşullarından kaynaklanan farklı özelliklerince değişime uğratılıyor.

 

Kadın statüsüne ve eşitliğinin göstergelerine ilişkin çok çeşitli tanımlar var. Hangi toplumsal sistem ve hangi gelişme düzeyi söz konusu olursa olsun kadının hem kamusal hem de özel alandaki statüsünü AMAL RASSAM 3 boyutunu göz önüne alarak şöyle belirliyor.

 

a)      İktidarın  toplumsal örgütlenmesi

b)      Kadın bedenini denetleyen ideolojik ve kurumsal araçların niteliği

c)      Toplumdaki cinsel işbölümü ve roller ( Bu tanım kadın bedenini denetlemenin en etkili, ideolojik, kurumsal araçlarından biri olan din ile kadının statüsü arasındaki ilişkiyi belirginleştirmesi açısından önemli.)

 

Günümüzde kadınların karşı çıkıp mücadele etmek zorunda oldukları pek çok sorun kadın/erkek kimlikleri konusunda toplum-kültür tarafından belirlenmiş ön kabul, yargı,toplumsal cinsiyetle ilişkili. (buradaki cinsiyet kavramı cinsten çok cinsler arası eşitsiz güç ilişkilerini belirtir.)

 

Din özellikle bu kalıpların benimsenmesini, içselleştirilmesini sağlar. Çünkü KUTSAL’dır. Dinsel dünya görüşleri dindar yada değil toplumun tamamının bilinçaltında var olur. Gündelik yaşamlarını etkiler. Kültürlerin dünya görüşleri kadın imgelerini de içerir ancak bu imgeleri yaratan kadınlar değil, erkeklerdir. Din olgusuyla karşımıza çıkan kadın imgelerinden “lanetli Havva” ya da “fitne yaratan” tanımlamaları tek tanrılı dinin kadını nasıl da şekle soktuğunun kanıtıdır.

Dinsel denetim laikleşme sürecinde dahi aile ve cinsellik çerçevesinde dönen bir ahlaki söylem yarattılar. Böylece çok güçlü ideolojik silah oluştu. Özellikle kökten dincilikte geçerli bir şey çünkü kutsal metinler dün vardı, yarın da olacak.

Tektanrılı dinler kadınlara ilişkin normları vazederken içinde bulundukları ataerkil sınıflı toplumlarda varolan değerleri temel almışlardır. Eski Mezopotamya’da ortaya çıkan bu sistem yerini sağlamlaştırdıkça erkeklerin kadınları özellikle de kadın bedenini denetleme, üreme, cinsellik hizmetlerinden yararlanma haklarını kurumlaştırdı.

 

Ataerkil önkabuller

  • Kadınlar yalnızca biyolojik değil, ihtiyaç, yetenek ve işlevleri bakımından da farklıdır.
  • Tanrının verdiği toplumsal işlevler farklıdır.
  • Erkekler daha güçlü ve akılcıdır. Egemen olmak için yaratılmışlardır.
  • Siyasal temsiliyet doğal olarak erkeklerde.
  • Kadın duygusal olarak zayıf olduğu için devlet işlerinde de dışarıda kalmalı.
  • Erkekler rasyonel faaliyetlerde bulunuyor. Dünyayı yorumlama, düzene sokma vb..
  • Kadın çocuk doğurma, günlük yaşamı ve türün yeniden üremesini sağlar.
  • Cinsellik denetimi erkeklerde.

 

Bu ve benzeri yargıların sonucu; erkekler ölümsüz kültür ürünleri yaratırlarken kadınlar ölümlü bedenler yaratarak daha aşağı bir iş yaparlar! Tüm bu varsayımlar tek tanrılı dinlerin kutsal metinlerine entegre edilmiş değişmezlik sağlanmıştır.

 

En başta ANA TANRIÇA vardı. (Toprak Ana)

Tek tanrılı dinlere geçmeden önce çok tanrılı dinler döneminde özellikle farklı kadın konumlanışlarına rastlanıyor. Kadın statüsünün önemli olduğu, ikincileşmediği, hatta anaerkilliğe vardığı dönemlere rastlanıyor. Bu dönemlerde bireyler ve cinsler arası eşitlik var. Bunun nedeni “mülkiyet” anlayışının henüz toplumlara egemen olmaması. İnsanlık tarihinde gelişen, geliştirilen araçlar mülkiyeti doğuruyor, evcil hayvanlarla tanışılmasının ardından biriktirme sürecine giriliyor, bir sonraki kuşağa aktarma , borçlandırma, borçlanma, yoksunluk, varsıllık, dengesizlik ve değişimle yeni bir döneme giriliyor.

Her üç din de  kadınların varolan ikincilliğini doğaya bağlasa da bunun böyle olmadığı açık. Özellikle saban tarımının gelişmesi ve mülkiyet vb. şeylerde olan değişim inançlarda da büyük bir dönüşüme neden oluyor.

Tarihteki ana tanrıça dönemi kadın doğurganlığının kutsandığı dönem. İ.Ö 3. binyılın başında ana tanrıça yerini fırtına ya da yıldırım tanrısı gibi bir erkek tanrıya bırakıyor o da yeryüzünde Kral olarak karşımıza çıkıyor. İ.Ö 2000 li yıllarda tanrı karşısında kadın ve erkek hala eşit. (dikkat) Bu dönemde kadın doğurganlığının gizemli gücü artık yerini bilinçli bir yaratma eylemine bırakmıştır. (Soyutlama dönemi başlıyor) Yazının da keşfiyle simge yaratma ve tektanrılı dine yönelişin yolu yapılıyor.

(ÖRN. Allah yaratır. Ad koydurur. Ad koyma hakkı Adem’de. Kadının adını koyan da Adem. Sonuç; Erkeğin yarattığı kadın.) Kutsal kitap kadın doğurganlığını tümüyle yok sayıyor. Kadın her üç dinde de ekilecek bir tarla. Çocuğu yaratan kadın değildir, yaratan, tohumu içine koyandır. İslamiyet’te tanrı yaratan olarak metaforik bir biçimde “erkek” biçiminde ifade edilirken, Hıristiyanlıkta tanrı baba şeklinde doğrudan söylemleşiyor. Yeryüzündeki günahın ve ıstırabın kaynağı Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte ilk cinsellik günahı işleyen ve cennetten kovulan Havva olarak belirleniyor. Havva ikinciliğe mahkum çünkü suçlu. Kuranda diğerlerinden farklı olarak baştan çıkarıcı bir Havva imgesi yok. Ademin eşi olarak geçiyor hep. Cennetten kovulma sorumluluğu da her ikisine de ait bir sorumluluk. Her ikisi de şeytana yenik düştüler. Sonra Adem tövbe etti ve Allah bu tövbeyi kabul etti. İşte bu nokta da kadınla ilgili hikayenin sonu bir muamma olarak kalıyor. Hikayenin sonu bilinmez. (Havva tövbe etti mi, etmedi mi Allah ne dedi vb.. sorular cevapsızdır kuranda) kuranda kadının nasıl yaratıldığına dair de çelişkili ifadeler vardır. Kuranda kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığına ilişkin bir bilgi yoktur ama bu bilinmez ancak  EĞRİ KABURGADAN YARATILDIĞINA İLİŞKİN PEYGAMBER HADİSLERİ VARDIR ve bu herkesçe bilinir.

 

2. BÖLÜM

 

-         İslamiyet 7. yy da ortaya çıktı.

-         Zamanla politik toplum (ümmet) olarak egemenlik kurdu.

-         İslamiyet diğer dinlerin çıktığı topraklarda ortaya çıkmış olsa da kendi özel koşullarına sahip. (Din/Devlet iç içe, dogmanın çıkış biçimi peygambere dikte ettirildiği düşünüldüğünden her söylem doğrudan Allah kelamı kabul ediliyor)

-         Müslüman aile, Arap ailesinin islami ahlak sınırları içerisinde yeniden yaratılması. (otoriter, babasoylu, ataerkil)

-         Bir bütün olarak kadının rolü erkeklerinkine göre ikincil. (Örn. Tanıklıkta 1 erkek=2 kadın, miras = kadınınki erkeğinkinin yarısı vb. )

-         İslam yalnızca bir inançlar bütünü değil, doğal olarak bir düzen.

-         İslam’da yasa kavramı son derece otoriter. Çünkü iradesi tanrısal. Yasanın (şeriatın) çiğnenmesi yalnızca düzene karşıtlık değil, tanrıya karşıtlık, dinsel itaatsizlik sayılıyor. Yaptırımı da dinsel cezaya kalıyor. Bu konuda herhangi bir değişiklik önerisi küfür sayılıyor. (Örn, Bangladeşli yazar Teslime Nesrin’in İslam toplumunda kadın erkek eşitliğine ilişkin reform önerisi şiddetli muhaliflerle karşılaşıyor.

-         İslam diğer iki dinden farklı olarak dinsel ülküye yasa payesi veriyor ve böylece teokrasi kurmak istiyor.

-         Halife seçilmenin 2 yolu var. Arap ve erkek olmak. Burada Araplık işine büyük karşı çıkış oldu, bu uğurda can verildi ama erkek kısmına kimse karşı çıkmadı.

-         Karar alma mekanizmalarından dışlanan kadınlar, yardımcı olan erkekler.

-         Kadın denetiminin en simgesel ifadesi örtünme. Bu durum kadın tecridinin sonu. Cinslerin bir arada olmaması gerektiği varsayımından kaynaklı varolan durum.

-          İslamiyet öncesinde kız çocukları öldürülüyor, eş seçmede erkeklere sınırsız özgürlük tanınıyordu. (Bu konuyla ilgili aksi iddialar var. İslam öncesinde arap toplumlarında kadın yöneticilerin olduğu hatta nebiye diye tanımlanan kadın peygamberlerin olduğu biliniyor) İslamiyet ten sonra bunlar kaldırıldı diye iyileştirildi yargısı, yanlış basit bir indirgeme. Muhammedin kadınlara iyi davranma nedeninin İslam öncesi kadının etkisine bağlayanlar var. İslamı ilk kabul eden kadın. Peygamber eşi olan Hatice nüfuzlu ve yayılmada etkili bir isim.

-         İslamiyet kadın cinselliği, bedeni üzerine, çocuk üzerindeki hakların kadının kendisinden ve kabilesinden alınıp evlendiği erkeğe ve kabilesine aktararak evliliğin yeni tanımını bu mülkiyetçi erkek hakkı üzerine inşa ederek cinsler arasındaki ilişkileri yeni bir temel oturttu. Ömer zamanında zina  taşla cezalandırılıyordu. Cami ve hac ziyareti kadınlara yasaktı. Osman zamanında kadınların direnişi ve iyileşmeler görüldü. Ama sonradan Pekiştirilen Ömerinkiler oldu.

-         İslamda erkek ümmetin savunucusu olduğu için kadını cezalandırma hakkına da sahip.

-         Kadınlar üretici değil, tüketici. Koca, kadının geçimini sağlamakla yükümlü. Koca karısına bakamıyorsa kadın tarafından boşanabilir. Ancak kadın itaatsizlik ettiyse koca tarafından nafaka ödenmeyebilir. Bazı islami yazarlar bu noktada erkeğe bir yük, kadına bir hak getirilmiş olduğunu söyleyerek islamda kadın haklarının önemli örneği sayarlar. Oysa bu hak kadının bağımlı, edilgen ve tüketici konumunu pekiştirir. İtaat etmeyen kadına ceza da hak olur.!

-         Aşk kavramı İslamiyet’te Allah için söylenegeliyor. Arapça’da aşk karşılığı gelen 50 kelime olmasına rağmen çift sözcüğü bulunmamakta. İslamiyet’te kadın erkek aşkı tarifi yok, allaha ortak koşmak sayılıyor. Erkeğin çok eşliliği sayesinde bir kadına yönelmesi engelleniyor. Çok eşlilik parçalatıyor doğabilecek aşk ya da sevgiyi.

-         İslamiyet’te cinsel haz önemli. Hıristiyanlıkta haz aranmıyor. Üremeye yönelik Hıristiyanlıkta cinsellik.

-         İslamiyet’te cennette hurilerin varlığı bir erkek fantezisi olarak karşımıza çıkıyor.

 

İster arap yarımadasında olsun ister eski yunanda olsun erkek fantezisi hep aynı. Kadının erkeğin kendi eliyle biçimlendirdiği can verdiği yani özgür iradeden ve öznellikten yoksun tümüyle erkek denetimi altındaki bir GALATEA (roma mitolojisinde pygmalion adındaki kbrıs kralının mermerden yaptığı kadın heykelinin adıdır galatea.) olması!

3. BÖLÜM

İSLAMİYETİN BEDENE YAKLAŞIMI

 

Bedensel varoluşun her yönü hem dinsel hem de erotik söylemlerle geniş bir islami literatürde yer alıyor. Müslüman din adamları büyük bir ciddiyetle bedensel arzu, aşk ve kadın temalarını işliyor. Hıristiyanlığın tersine İslamiyet cinselliğe önem veren bir tavır içerisinde.

İslam’da kamusal söylemler erkekler tarafından üretilir çünkü kamusal alana onlar egemendir. Ortodoks islami söylem kendini bir hukuk söylemi olarak tanımlar ve kadının yeri, bedeninin niteliği, işlevi, arzunun denetim altına alınması konularında yasal/hukuksal bir söylem oluşturur. Bu söylem erkek tanrıdan, erkek cinsinden ayrıcalıklı kişiler yani peygamberler aracılığıyla seslenir.

İslami evrende kadın erkeği doyuma ulaştırmak için yaratılmış bir zevk nesnesidir. (“kadınlar sizin tarlanızdır, tarlanızı dilediğiniz gibi ekin”) (Ataerkil söylemden kaynaklanan) bazı islami yazarlar cinsel zevkin her iki cins için de varolduğunu söylerler. İslamiyette hudutların çiğnenmesini engellemek amacıyla çeşitli biçimlerde söylemler geliştirilmiştir. (Örn. Zina yı engellemek için mekanı denetleyen, eve tecrid edilemiyorsa dışarıda örtün vb.. ) Örtünme (hicab) kavramını  Fatime Mernissi 3 boyutta ele almıştır.

 

-         Görsel Boyut ( işlevi, bakıştan gizlemek )

-         Mekan Boyutu ( Cinsleri birbirinden tecrid)

-         Ahlaksal boyut (yasak, haram olan )

Fatime Mernissi özellikle görsel boyutu kritik buluyor. Neden bakanın değil bakılanın örtünmeye zorlandığını, kısıtlandığını anlamak pek mümkün görünmüyor. Bu durum egemenlik ilişkisi bağlamında ele alınabilir. (Taciz eden değil edilenin kısıtlanması, yargılanması)

 İslami literatürde kadının nasıl olması gerektiği, yerinin nasıl olması gerektiğine ilişkin de epey bir kafa patlatılmış. Diğer dinlerin de farklı olmadığı bir gerçek tabi. Örneğin eski yunanda “en iyi kadın az görünen kadın”. Batı toplumlarında da çok konuşan kadının cadı olarak adlandırılıp yakıldığını da unutmamak gerekir. İslamiyet’te kadının kamusal alana bir şekilde sızması kıyamet göstergesi sayılıyor. İran’da gülen kadına ceza uygulanması bunun en basit örneği. Erkek ümmeti korumakla görevli kadın bedeninin bekçisi. Erkek doğurganlığından, cinsellikten  kaynaklı onurdan yoksun kadını denetliyor. Erkeği baştan çıkmasının sorumlusu kadının kendisi. (bu durum yalnızca islama özgü değil) bazı islami  yazarlar (cihan aktaş) kadının neden eve kapatıldığını sorguluyor. Eve kapatılacaksa neden tesettüre ihtiyaç olduğunu soruyor ancak neden kadının fitne yarattığı sorunsalını sorgulamıyor.! İslami çerçeve içinde kaldığı sürece de sorgulaması mümkün görünmüyor. Ancak ilahi düzeni sorgulamış olur.

4. BÖLÜM

İslami hareket 80 li yıllarda yükselişe geçmiştir. İslami hareket bir erkek hareketi olmasına karşın Son 15 yıldır Türkiye’deki islami harekete damgayı kadınlar basmıştır. En büyük çileyi çekenler yine kadınlardır.

 

Türk İslam kadın ilişkisi ile ilgili yazılanlarda “islamda kadın sorunu yoktur” yaklaşımı egemendi. Bu yazılar genellikle bazıları takma kadın isimleri kullanan açıkgöz erkek yazarların kalemlerinden çıkma. Mevcut hadislerde, ayetlerde kadın fitne, fesat, erkeğe bağımlı, ancak iyi bir anne ve eş iseler bir takım haklara sahipler. İslamiyet’te örnek Müslüman olma rolü hep kadına düşmüştür. Dindar kadınlar hep mükemmel olmak zorunda hissettiler kendilerini.

İslamcı kadın yazarlardan Hidayet Şefkatli Tuksal (yapılan bir röportajın özetidir.)

  • Nedenleri sorguluyor.
  • Kadının hayata hükmen mağlup başladığını düşünüyor.
  • Kadının özne değil nesne olduğunu düşünüyor.
  • İslamiyet’teki çok eşlilik konusunda bunun yalnızca buraya özgü bir şey değil batı toplumlarında da özgürlük adına yapıldığını söylüyor.
  • Cennetin neden başkalarının elinde olduğunu soruyor.
  • Toplantılarda, işte eşit ilişki kurulan erkeğin neden evde reis olduğunu sorguluyor
  • Kuranda geçen dayak meşruluğunun o döneme özgü olduğunu bugün yapılmaması gerektiğini düşünüyor.
  • Örtünme konusunda, sistemin örtülü kadınları çizdiğini hatta hareketin içindeki erkekleri bile çizdiğini düşünüyor.

 

Türkiye’de özellikle kadınlarla ilgili eğilimleri “islamda kadın sorunu yoktur” bakışının bayraktarlığını kadınlar yapmaya başladı.(Örn. Emine Şenlikoğlu bu konuda en erkekçi bakışa sahip)  Direnmeyen, direnemeyen, sorgulamayan kadınlar, eğitimli entelektüel kadınlar oluştu.

1987 yılında İslamcı feministler ilk kez açıktan yazılarıyla var oldular. O dönem zaman gazetesi ALİ BULAÇ vasıtasıyla büyük bir karalamaya girişti. ( Cinsel sapkınlık , insan türünün son vb. kavramlarla velveleye verdi ortalığı bulaç) İslamcı erkekler kadınların kendi sorunlarına sahip çıkmasından hep ürktüler. Feministleşme ihtimali önüne geçmek için tedbirler aldılar. Bunların arasına kadınlar da katıldı. Türkiye deki feminist kamplaşmada yer edinemedi İslamcı feministler. (KEMALİST FEMİNİSTLER, SOSYALİST FEMİNİSTLER, SİVİL TOPLUMCU FEMİNİSTLER)  İslamcı kadın yazarlardan Mualla Gülnaz feministlerle ilişki içindeydi. Gülnaz’a göre İslam’da eşit haklar var. Asıl sıkıntı ataerkilleşmede diyor. Marksist analize yakın olduklarını, toplumdaki hiyerarşik ve çıkar ilişkilerinin dine yön verdiğini onayladıklarını belirtiyor. Ataerkil gözlükler kırılırsa kuranın anlaşılacağı düşünüyor.

İslami hareketin içinde yer alan kızların çarpıklıkları çözemedikleri bir gerçek. Sorun başörtüsüne kilitlenmiş durumda. Aslında hareketin içinde çok daha ciddi krizler var. Kapitalizmin yansımaları islami harekette açıkça görülebiliyor. (zenginleşene, burjuvalaşan erkekler  vb..  ) bu durum kadınların ağır bedeller ödemesine neden oluyor.

Türkiye’de İstanbul Beyazıt eylemiyle ilk başörtüsü eylemi yapıldı. Aynı zamanda bu durum dindar kadınların da ilk defa sokağa dökülmesiydi. Her türlü hak talebini anarşi ve terör olarak tanımlayan islami hareket dindar kızlarını sokakta görmenin şokunu yaşadılar. 1989 yılında bu duruma en sert tepki bizzat Fethullah gülenden geldi. Türbanı sadece dinin için takıyorum diyen kadınlar önce vicdanlara seslendi iş tutmayınca insan hakları çerçevesinde değerlendirip cepheyi genişletmeyi umdu. Bir süre sonra eylemler erkekler denetiminde yapılmaya başlandı. Bugün Türkiye’de hareketin geldiği durum, burjuvalaşan Müslümanlar, sol ile ortaklaşmalar, sistemle baş başa bırakılan kadınlar…. Evlere hapsedilen kadınlar bugün erkeklerin gözetiminde kadın kolları ve cemaatlerde boy göstermeye farklı bir çeperde varolma savaşı veriyorlar.