1-Sunuş ön notları
AKP’nin piyasacı-dinci gericiliğini hangi tarihsel durum içinde anlamalıyız?
Bu tarihsel bağlam içinde AKP’nin kadına yüklediği simgesel kurucu anlam nedir?
AKP'nin piyasacı-dinci gericiliği neden aynı zamanda bir “erkek siyaseti” olarak anlaşılmalıdır?
Kadın hareketinin AKP’nin gerici-erkek siyasetiyle temel mücadele esasları ne olmalıdır?
AKP piyasacı-dinci gericiliğinin ortaya çıktığı bağlam:
- kadınların ve erkeklerin kitlesel ölçekte mülksüzleşmesi ve proleterleşmesi ve kendi cinslerine özgü biçimlerde yaşanması
- ev işlerinin bir kısmının hizmet sektörünün genişlemesi adı altında piyasalaşması
- işçileşme ve piyasalaşmanın işçileşen kadınları (sosyal hak gaspları nedeniyle) aynı anda ev kadını fonksiyonu gerçekleştirmeye daha fazla zorlaması
- toplumun atomizasyon ve çözülmesinin piyasalaşma nedeniyle hızlanması
- piyasanın parçaladığı "kutsalın" yeniden inşa edilmesi ihtiyacının yaygınlaşması
- türbanın bu dinamiklerin kesişme noktasında bir “köprü” olarak ortaya çıkması
- kadınların işçileşme ve ev işlerinin ev dışına çıkarak sanayileşmesi genel bir gelişme olarak kadının özgürleşme sürecinin olumlu adımlarıdır
- ancak kapitalizmde “piyasalaşma” olarak yaşanan bu süreç, bir yandan bu sermayeleşme sürecinin fiziksel nimetlerinden yararlanırken, öte yandan da “buharlaşan kadın bedenini”, yani kadının emeği, bedeni ve kimliği üzerindeki "kutsallık" ideolojik örtüsünün yeniden tesis edilmesini talep eden gerici reaksiyonlar yaratır, piyasalaşmanın yarattığı yoğun yabancılaşma biçimleri aile/muhafazakarlık değerlerinin yeniden egemen kılınmasını talep eden gerici ideolojik biçimlerle iç içe yükselir
- türban bu tarihsel koşullarda iki önemli noktada köprü işlevi görmektedir: 1) kadın işçileşmesinin “namus" değerlerinin korunması paralelinde gerçekleştiğini simgeleyen 2) çözülen toplumun “cemaat” olarak-eski kamunun yeni cemaatçi-kamu olarak yeniden kurulabileceği inancını yaygınlaştıran temel ahlaki-simgesel değer olarak türban.
- Piyasanın kadına sunduğu metalaşma-değersizleşme akıbetinin ilerici-özgürleştirici (sosyalist) biçimlerde çözülmesi mücadelesinden bir kaçış/sapma/korunma yolu olarak türbanın yeni bir kadın kimliğinin öğesi olarak kadınlar tarafından benimsenmesi/ailenin-eğitim sisteminin tahakkümü altında kadınlara benimsetilmesi ve bizzat kadınların muhafazakârlığın bayraktarı haline getirilmesi (genel olarak siyasal islamda kadın militanlığı-AKP örgütlenmesinde sosyal ağlarıyla birlikte kadın örgütçülüğünün kullanılması).
- İşçileşen ve zorunlu ev kadını fonksiyonları yaygınlaşan kadının bedeni, kimliği ve emeği üzerindeki gönüllü hak ve tasarrufundan cemaat adına feragat etmesi ve bunun farklı sınıflardaki kadınlar arasında farklı tecrübe edilme biçimleri
- Türbana karşı tutum/türbanlı kadınlara karşı tutum sorunu somut pratik mücadele içinde çözümlenebilir bir sorun haline nasıl getirilebilir?
- AKP’nin gerici-erkek siyasetine karşı mücadele esasları, yöntemleri nedir?
- Kemalist cumhuriyete karşı yükselen “cemaatçi cumhuriyet” karşısında sosyal haklar zeminine dayalı eşitlikçi ve özgürlükçü bir cumhuriyet mücadelesinde-yeni bir vatandaşlık tanımı mücadelesinde kadın mücadelesi ne anlama gelir?
2-AKP, GERİCİLİK VE KADIN SUNUMU
AKP ve gericilik arasındaki ilişkinin anlaşılması, AKP ve diğer İslamcı partilerin örgütlenmesinde kadının rolünün anlaşılması, siyasette ve örgütlenmede kadının metalaştırılarak sürece dâhil edilmesinin tartışılması, siyasal bir simge olarak türbana bakışın netleştirilmesi ve türbanlı kadınlarla kurulacak ilişkinin açığa çıkarılması, gericiliğe karşı mücadelenin ana hatlarının belirlenmesi açısından kritik bir noktada duruyor. Diğer İslamcı parti ve örgütlerden farklı olarak AKP’nin özgünlüğünün anlaşılması ise, AKP’nin dinci gericiliğine karşı mücadelenin mihenk taşını oluşturuyor.
AKP iktidarı boyunca kadın siyasetinin örgütlenmesinde tıpkı önceki İslamcı partilerin iktidarları döneminde olduğu gibi kadını araçsallaştırdı, siyasette ise vitrin süsü olarak kullandı. Ancak AKP aynı zamanda hem kitlesel işçileştirmenin hem piyasalaşmanın yaşandığı koşullarda bir iktidar alternatifi olarak ortaya çıktı. Bu yeni liberal politikaların uygulayıcısı bir partinin, hem bu politikaları uygularken, hem de bu politikaları uygularken daha fazla ihtiyaç duyduğu gericiliği toplumun tüm kılcal damarlarına yayarken kadınlara biçtiği rol özel önem taşıyor. Sosyal hak gaspları, kadını eve ve kocaya bağımlı kılan SSGSS yasası AKP iktidarının politikalarının koçbaşları olarak ortaya çıkıyor.
Bu dönemde hem AKP’li bakanların hem de Başbakan’ın kadının geleneksel rolüne vurgu yapan açıklamaları ise AKP’nin “kadını eve kapattığı” biçiminde yorumlanıyor. Tayyip Erdoğan kota isteyen kadınlara Ruanda’ya gidin derken, dünya kadınlar günü konuşmasında “üç çocuk doğurun” diyerek kadınları eve hapseden geleneksel rolünü hatırlatıyor, Mehmet Şimşek işsizliğin sorunu olarak kadınların piyasaya katılmak istemesini gösteriyor.
Ancak tüm bunlar AKP’nin kadını eve kapattığı biçiminde bir kestirme sonuca da yol açmıyor. Çünkü AKP iktidarı yeni liberal politikaların, muhafazakâr politikalar ve dilencileştirme uygulamaları eşliğindeki uygulayıcısı olarak, en ucuz ve güvencesiz emek olarak da kadın emeğine ihtiyaç duyuyor.
AKP’nin vahşi, muhafazakâr, tutucu biçimlerle bir piyasa siyaseti yürütürken, bağları çözülerek cemaatleştirilen toplum; onun çekirdek örgütü olarak kutsanan aile ve kadın bedeni üzerindeki kontrole dayalı “AKP gericiliği”, sınıfsal kutuplaşmalarla parçalanan “erkek kamusuna” teklif edilen yeni uzlaşma alanlarından birisi haline geliyor.
Kadın emeğinin piyasaya en vahşi, güvencesiz, ucuz koşullarda; muhafazakârlaşmayı azaltan değil tam tersine besleyen bir noktadan girmesi ise AKP’nin özgün bir politikası olarak devreye sokuluyor.
Kadının muhafazakâr değerlerin bir simgesi olarak örtü/türbanla piyasaya dâhil edilmesini sağlayarak, hem kadın işçileşmesinin “namus” değerlerinin korunarak gerçekleştiğini, hem de çözülen toplumun/burjuva kamusunun “cemaat” olarak yeniden inşa edildiğinin müjdesini veriyor. Burjuva kamusal alanın dönüşümüyle birlikte ortaya çıkan boşluk İslamcı tarikat, cemaat ve vakıflarla dolduruluyor. Bunlar da şu anda “inanç temelli organizasyonlar” adı altında yönetişim ve STK’laşma sürecine uyarlanıyorlar. Özellikle STK’ların kadın yoksulluğu, mikro girişimcilik gibi konulara duyduğu ilgi çok açık.
Muhafazakarlık, toplumun kapitalistleşme sürecinde uğradığı çözülme karşısında belli bir “sosyal dayanışma idealini” ayakta tutmaya çalışır. Bu uğurda klasik muhafazakarlık devlete daha fazla rol biçerken, neoliberalizmle aşılanmış yeni muhafazakarlıkta vurgu yer değiştirir. Bu işlev aslen, refah devleti eleştirisine eklemlediği sivillik söylemi kisvesi altında “aile, gönüllü kuruluşlar, sivil örgütler, din, gelenek, görenek, ahlak” gibi toplumsal yapılara havale edilir.
Yeni liberalizmin sosyal hak gaspları, özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması yoluyla yoksullaştırdığı kitlelerin cemaatleştirilerek yeni bir kamunun parçası haline getirilmesi olarak özetlenecek AKP politikaları, bu bağlamda kadına kritik görevler yüklüyor.
Kadınların üzerindeki cemaat denetimi etkisini sürdürüyor, bazı durumlarda daha da artıyor. Ancak kapitalist süreçlerin işlemesi, genellikle aile üzerindeki ataerkil ilişkilerin maddi temellerini çözücü etki yapmakla birlikte, halkın iş, eğitim, sağlık vb. sosyal hizmetlerden yararlanabilmelerinde birincil ilişkilere dayalı menfaat ve yerel bağlılıklar hayati bir rol oynamayı sürdürüyor.
Kadınların işçileşmesi ve ev işlerinin ev dışına çıkarak sanayileşmesi genel bir gelişme olarak kadının özgürleşme sürecini olumlu etkiliyor. Ancak kapitalizmde “piyasalaşma” olarak yaşanan bu süreç, bir yandan bu sermayeleşme sürecinin fiziksel nimetlerinden yararlanırken, öte yandan da “buharlaşan kadın bedenini”, yani kadının emeği, bedeni ve kimliği üzerindeki "kutsallık" ideolojik örtüsünün yeniden tesis edilmesini talep eden gerici reaksiyonlar yaratıyor, piyasalaşmanın yarattığı yoğun yabancılaşma biçimleri aile/muhafazakârlık değerlerinin yeniden egemen kılınmasını talep eden gerici ideolojik biçimlerle iç içe yükseliyor.
Kadın hem emeği, hem bedeni ile sermayenin hizmetine sokulurken, kadın yeni liberalizm ile gericilik/muhafazakârlık arasında köprü işlevi görüyor. Kadınlar muhafazakârlığın bayraktarı haline getiriliyor.
Yoksul kadın kitlesinin büyük bir kısmının ancak örtünerek piyasaya dâhil olabilmesi, işçileşmeyi aile/cemaat/toplum açısından kabul edilebilir kılıyor, ama aynı işçileşen kadınların ev içindeki fonksiyonları da ağırlaşarak devam ediyor. İşçileşmek (ki işçileşme kadın ve erkek işçi kitlelerinde ayrı biçimlerde yaşanıyor) kadının özgürleştiren, ev içindeki işbölümünü kadın lehine etkileyen bir değişime uğratmıyor.
Aslında bir özgürleşme potansiyeli yaratan ve kamusal alana çıkışın adımlarından biri olan piyasaya dahil olma/işçileşme süreci, muhafazakar değerlerlerle sarmalanması ve hatta bunun siyasal simgesi haline getirilmesi nedeniyle, kadının bedeni ve emeği üzerindeki tüm tahakküm biçimlerinin yeniden üretildiği bir biçimde gerçekleşmek zorunda kalıyor.
Türban bu noktada, kitlesel mülksüzleştirme ve işçileştirme sürecine paralel olarak, bedenin nesneleşmesi sürecine karşı, “namus” bayrağını havaya kaldırarak işçileştirme sürecine dahil olmaya çalışmanın bir aracı haline geliyor.
Örtü, Müslüman kadının dış dünyaya çıkışını saklamaktadır; zira örtünen kadın dışarıya çıksa da içeride kalmakta, mahrem dünyaya ait olduğunu hatırlatmaktadır. Örtünen kadın dişilik değil kişilik sloganıyla kamusal yaşama girmektedir.
Ancak türban, ne sadece yeni liberalizmle-muhafazakarlığın evliliği döneminde ortaya çıkan ne de AKP dönemi sonrasında ortadan kalkacak bir sorun. Zaten AKP döneminde bıçak kesilir gibi kesilen cami önü eylemleri, üniversite önündeki türban eylemleri, Gülen cemaatinden “başını aç okula gir” çağrılarının yapılması, türbanın da, AKP’nin dinci gericilikle kurduğu ilişkinin de pragmatist bir çizgide ilerleğinin kanıtı. Siyasal İslam’ın Türkiye’de hiçbir zaman bağımsız bir çizgiden doğmadığı ve gelişmediği düşünüldüğünde, araçsallaştırılan bir simge olarak türban hareketinin de neden geri çekildiğini anlatıyor. İslamcı hareketin politik faaliyetinin bir parçasını oluşturan ‘türban’, geleneksel İslamcı yaşam tarzının da yaygınlaştırılması anlamına geliyor.
Türban eylemlerinde politikleşen ve özgürleşme potansiyellerini türban simgesiyle açığa çıkarmaya çalışan kadınların, eylemlerin talimatlarla sona erdirilmesinin ardından yaşadıkları bunalım ve bu potansiyelin ilerici bir halk hareketinin ve kadın hareketinin olmadığı koşullarda akacak mecra bulamaması nedeniyle sömünlenmesi ya da kadınların gerici hareketlerin payandası haline gelmesi sorunu da tartışmaya değer bir başka konudur.
Kadınlar tarih boyunca hem uluslaşma sürecinde Kemalist projenin bir parçası olarak konumlanmış, hem gerici hareketlerin siyasal simgesi, hem de kitle çalışmasının neferleri haline getirilerek araçsallaştırılmıştır.
AKP toplumu hem yoksullaştırıp hem de cemaatleştirdiği kitleler dışında da hem kendi entelektüel kadrolarını hem de zengin yeni kamusunu bu iktidar dönemi boyunca yaratmak konusunda hiç sıkıntı çekmedi. Yoksul mahallelere makarna dağıtan cipli türbanlı “hanımlar”la, günde 500 liraya 14 saat merdiven altı atölyelerde çalışan kadınların türbanın arasındaki fark sadece kumaş kalitesi farkı değil.
Farklı iki sınıftan türbanlı kadının bir araya gelme potansiyeliyle, Dikmen’de barınma hakkı için mücadele veren bir türbanlı biri türbansız iki kadının bir araya gelme potansiyeli arasındaki farkın anlaşılabilmesi için mücadelenin birleştirici gücünü anlamak gerekiyor. Tıpkı Kürt hareketinin özel olarak da kadının özgürleşme sürecinde oynadığı rolün anlaşılması, türbanlı Kürt kadınlarının neden gerici bir hareketin kitle temeli haline gelmediğinin anlaşılması açısından önem taşıyor.
Gericilikle mücadele etmek demek, sosyal hak mücadelelerinin gericiliğe karşı bir mücadele haline de dönüştürülmesi, bu mücadele içindeki kadınların özgürleşme potansiyelinin mücadelenin birleştiriciliği etkisi ile açığa çıkarılması anlamını taşıyor.
3- AKP GERİCİLİK ATÖLYESİ SONUÇ METNİ
Gericilik kitle temelini özellikle yoksul mahallelerde kadınlar üzerinden oluşturdu ve aynı yoldan genişlemeye devam ediyor.
Özellikle seçim dönemlerinde, oy toplayıcısı, dilencileştirme politikalarının taşıyıcısı olarak kadınlar öne çıkıyor ve muhafazakârlığın yaygınlaştırılmasının da bir aracı olarak kadınlar, İslami hareketin neferleri olarak çalışıyorlar.
İslami derneklerin özellikle son dönemlerde ortaya çıkan yolsuzluklarının teşhir edilmesi, mahalledeki gericileşmenin durdurulması/geriletilmesi açısından kritik bir rol taşıyor. Bursa’da Deniz Feneri ile ilgili yapılan eylem buna bir örnek teşkil ediyor.
AKP’nin seçim çalışmasında, “AKP’yi mahallemizde istemiyoruz” sloganıyla Adana’da yapılan eylem de hem yoksullaştıran hem de dilencileştiren parti olarak AKP’nin teşhiri açısından önemli bir eylem olarak ortaya çıktı. Gerici kitle faaliyetlerinin ortaya çıkarılması ve bunlara karşı refleks eylem/etkinlikler gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Kadınların gericiliğin ve gericiliği besleyen cinsiyetçiliğin nesnesi olmaktan çıkarılmasının bir koşulu ise kadınların kamusal alana çıkış koşullarının oluşturulması ve bu anlamda evdeki rolünü, evdeki tahakküm ilişkilerini sorgulatacak kanalların yaratılmasıdır.
Tarikatlar, cemaatler biçiminde örgütlenen yoksul kitlelerle, hak talepleri etrafında bağ kurmak, hem gericiliğin hem yeni liberal uygulamaların geriletilme mücadelesinin bir parçası haline getirilmelidir.
Bu noktada türbanlı türbansız ayrımının ortadan kalktığı hak mücadelelerinin yaratılması, kadının ise bu hareketin kurucu öznesi olarak ortaya çıkarılması, kadının özgürleşmesi açısından üzerinden atlanmaması gereken bir görev olarak ortada duruyor.
Örneğin Bursa’da Üzmez’e savrulan şemsiyenin genel olarak halkta genel kadınlarda yarattığı etkiye karşın, Üzmez’in gericiler tarafından İslami kuralları referans göstererek meşrulaştırmasına tanık olundu. Ancak yine de aileler özellikle kadınlar, Üzmez ve onun gibi tacizcileri evlilik nedeniyle kısmen meşru görseler de aynı duruma kendi çocukları söz konusu olduğunda asla onay vermedikleri görüldü.
Ancak Bursa’da ısrarlı bir faaliyet olarak kadınlarla temasın sürdürülmesi ve örneğin baz istasyonuna karşı imza vermeyen ve Halkevi’ne gelmekten tereddüt eden kadınların Üzmez eylemi sonrasında Halkevci kadınlara destek oldukları görüldü.
Gericileştirilen kitlelerle özellikle kadınlarla kurulacak temas, hak temelli bir mücadele üzerinden geliştirilmeli; bu mücadele sürecinde türbanlı/türbansız, AKP’li/AKP’li olmayan ayrımını ortadan kaldıracak, bu ayrımları etkisiz kılacak bir mücadele/özgürleşme sürecinin adımları atılmalıdır.
Bu mücadele sürecinin öznesi olarak kadınlar, kendi aydınlanma/özgürleşme süreçlerini bir araya gelerek yaşamalı, kadın dayanışmasının örnekleri sergilenmelidir.