Giriş
3 Kasım 2002 seçimlerinde kazandığı başarının ardından, bugüne kadar süregelen altı yıllık iktidar dönemi hiç kuşkusuz AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi)’yi, Türkiye’nin güncel siyasal gündeminin en önemli analiz nesnelerinden biri haline getirmektedir. AKP’nin bir siyasal olgu olarak analizi ise farklı siyasal konumlanışların, siyasal tercihleri doğrultusunda yaptıkları siyasal analizler ile, aslında bir ‘siyasal söylem kurma’ çabaları olarak okunabilir. Siyasal analizlerde, teorik perspektiflerin yanı sıra, kavram ve düzlem seçimi, siyasal bir söylem kurmanın temel noktalarını oluşturur. AKP üzerine yapılan siyasal analizlerin de, tematik ağırlık noktaları yada kavramsal
çerçeveleri, AKP'yi anlamanın yanı sıra, AKP'nin siyasallığına katkı yapma yada AKP karşısında yeni bir siyasallık oluşturma çabalarının sonuçlarıdır. Her siyasal ve sosyal analizde olduğu gibi, AKP üzerine bugüne kadar yapılmış olan değerlendirmeler de (birçoğunun iddiasının aksine) tarafsız bir noktadan yapılan nesnel gözlemler şeklinde tezahür etmemektedir. Kuruluşundan bugüne, güncel bir siyasal olgu olarak AKP’yi anlama ve açıklama çabaları aynı zamanda Türkiye’de siyasetin yönlendirilmesi, kavramsal çerçevesinin belirlenmesi ve hegemonya altına
alınması çabalarını da gerçekleştirmeye yönelik bir işlevi yürüte gelmektedir.
Söylemsel alan üzerinde süre giden bir hegemonik mücadele olarak değerlendirilebilecek bir süreç AKP’nin bir siyasal olgu olarak açıklanması düzeyinde gerçekleşmekte ve siyaset bilimi ile sosyal bilimlerin diğer alanlarından, AKP üzerine yapılan analizler sonrası ortaya çıkan temel referans noktaları ve kavramsal malzeme, siyaset alanında bir bilişsel ve ideolojik hegemonya kurma aracı olarak işlev görmekte ve toplumun genelinin AKP üzerine akıl yürütürken kullandığı düşünme yollarını şekillendirmektedir. Bunun yanı sıra, bu hegemonik aracın işlevselliğinin farkında olan pek çok farklı noktadaki siyaset öznesi, AKP’yi tanımlarken aslında Türkiye’de siyasal alanın genel yapılanışını tarif etmekte ve kendi siyasallıklarının, nereden kurulması gerektiğini de açıklamaktadırlar. Kaba bir şekilde örneklemek gerekirse, AKP’nin sadece İslamcı bir siyasal proje olarak tanımlanması, iktidar olarak AKP’nin İslamcılığı temsil ettiğine göre muhalefetin de bunun karşıtı olarak yalnızca laiklik üzerinden kurulabilmesinin olanaklı olduğunu mantıksal bir sonuç olarak ortaya çıkarmakta ve Türk siyasetinin İslamcılık-Laiklik ikiliği üzerinden yapılaştığı sonucunu varsaymaktadır.
Benzer bir akıl yürütmenin sonucu olarak gerçekleşen bir siyaset kurgusu oluşturma çabasını AKP’nin “demokrasi” merkezli siyasal analizlerinde görmek de mümkündür. Bu analizlerde AKP, Türkiye’nin siyasal hayatının demokratikleştirici aktörü olarak tanımlanmakta ve bunun karşısında AKP’ye muhalefet etmeye niyeti olan her siyasal özne, demokrasi karşıtlığı ile tanımlanmaktadır. Bu noktadan bakıldığında ise, Türkiye’de siyasal hayat demokrasi merkezli olarak, demokrasi için mücadele edenler ve bunun karşısında demokrasi karşıtları olarak yapılaşmış olarak görülmektedir.
Hem AKP yanlısı olarak değerlendirilebilecek hem de AKP’ye karşı muhalefet eden kesimlerin, AKP üzerine yaptıkları analizlerin bu tarz bir kurucu özelliğe sahip olduğunu söylemek mümkündür. AKP ile ilgili olarak söylemsel alanın bu şekilde kurulması, AKP üzerine düşünme ve anlama çabalarımıza ciddi sınırlamalar getirmektedir.
AKP üzerine, bugüne kadar yapılan siyasal analizleri gözden geçirirken, dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise, Türkiye siyasetinin, AKP öncesi döneminde de var olan bazı analiz yöntemlerinin, AKP ile birlikte daha da güçlenen bir kullanım alanına kavuşmasıdır. Türkiye’de ‘‘Devlet’’ in, bir süreklilik içinde, bütünlülüğe sahip, çelişkilerden uzak bir olgu olarak, toplumun karşısında ve toplum ile bir ikilik içinde anlaşılması, yaygın bir siyasal anlayışa işaret etmektedir. Köklerini İdris Küçükömer, Şerif Mardin, Metin Heper gibi isimlerde bulan ve özellikle 1980 sonrası Türkiye’de
sosyal bilimler alanında tartışılmaz bir egemenlik kazanan bu anlayış, AKP üzerine farklı siyasal noktalardan yapılan, pek çok siyasal analizin de temel noktasını oluşturmaktadır. Bu noktada Türkiye’de “Devlet”, toplumdan bağımsız ve kendi işleyiş düzenine sahip bir iktidar odağı olarak ele alınmakta ve bu noktada “Devlet”in karşısında bir demokrasi mücadelesi yürütüldüğü varsayılan AKP’ye siyasal destek verilmektedir. AKP analizlerinde sıklıkla gördüğümüz bu tarz bir “Devlet” kavramsallaştırması ile Türkiye’de siyasete yapay bir özgüllük yüklenmektedir. Neo-liberal bir ideolojinin ve bir yeni-sağ politik projesinin unsurlarını barındıran AKP politikaları, Türkiye’de siyasal alanın devlet merkezli kavramsallaştırılmasından ve “devlet”in baskıcılık ve otoriterlik ile özdeşleştirilmesinden dolayı, birer demokratik açılım olarak değerlendirilebilmektedir.
Bu noktalardan hareketle, çalışmada, AKP üzerine bugüne kadar yapılan siyasal analizlerin temel yöntemsel ve kavramsal eğilimleri olarak tespit edilen iki noktanın analizi yapılmaya çalışılacak ve bu iki tematik vurgunun düşünsel olarak dayattığı kalıplar ile aslında tartışmaya açık olan bazı noktaları nasıl da bir siyasal projenin söylemi ile eklemleyerek tartışmasız hale getirdikleri açıklanmaya çalışılacaktır. AKP üzerine var olan literatürün çok temel iki vurgusu olarak; 1)AKP’nin içinden geldiği Siyasal İslam geleneğinde yeni bir nokta olduğu ve bu yeni noktanın
Türkiye’de siyaset alanında da yeni bir evreyi işaret ettiği,
2) Türkiye’de siyasetin bir devlet-toplum ikiliği üzerinden analiz edilmesi ve bu noktada AKP’nin “ceberut devlet” e karşı demokrasi mücadelesi yürüten bir siyasal aktör olarak sunulması; önermeleri ele alınacak ve bunların AKP üzerine düşünme kalıplarımızı çizerken tartışılmaya açık olan pek çok noktayı nasıl olup ta kesin birer doğru olarak önümüze sunduğu analize tabi
tutulacaktır.
‘Yenilik’ ve ‘Kopuş’ Söylemleri ve AKP
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde kazandığı başarının ve sonrasında kurduğu tek partili hükümet döneminin, Türkiye’nin siyasal yaşamında uyandırdığı ilk tepkiler, Türkiye’de siyasetin yeni bir evreye girdiği yönünde oldu. Mesela Ahmet İnsel, AKP ile ilgili literatürde çok referans verilen 2003 yılında yayınlanmış bir makalesinde; “12 Eylül rejiminin içsel çelişkilerinin yoğunlaşmasına teşekkür etmek gerekir ki, bu yüzden 3 Kasım seçimlerinin sonuçları, muhazakar-demokratik bir politik/sosyal hareket önderliğinde 12 Eylül rejiminin muhafazakâr-devletçi-otoriteryan rejimini geride bırakma olasılığını yarattı.”(İnsel,293)
demekte; Hakan Yavuz’da 3 Kasım 2002 seçimlerinin tarihsel bir kırılma olduğunu belirtmektedir; “2002 seçimleri toplumsal olarak Müslüman bir partiye siyasal görünümü yeniden yapılandırma ve kamusal alanı genişletme imkânı sağladığı için tarihsel bir kırılmayı temsil eder.”(Yavuz,2003)
AKP’nin, Türkiye’nin siyasal hayatında “yeni” bir dönemi başlattığı yönündeki analizlerin aslında temel olarak iki dayanak noktası var. Bunlardan ilki, AKP’nin içinden geldiği siyasal gelenekten farklılaşarak, kendine özgü bir siyasal kompozisyon oluşturması ve Türkiye’de siyasal İslam geleneğini, merkeze yaklaştırdığı iddiasından yola çıkılarak oluşturulan, “AKP’nin bir siyasal aktör
olarak yeniliği” üzerinden kurulmaktadır. İkincisi ise, 2002 seçimlerinden sonra ortaya çıkan tabloda, Türkiye’de siyasal hayatın gelenekselleşmiş figürlerinin siyaset sahnesinden silinmesi ile birlikte genel olarak yolsuzluk, istikrarsızlık krizler ve çözüm üretme yeteneğini yitirme ile özdeşleştirilen siyaset yapma tarzının da değişeceği beklentisinden doğan, Türkiye’de siyaset yapma şekillerinin değişerek, yeni bir döneme girmesi beklentisi ile ortaya çıkan bir yenilik vurgusu olarak değerlendirilebilir. Örnek olarak Ziya Öniş, bu her iki yeni dönem vurgusunu tek bir makale içinde dile getirmektedir;
Öncelikle, “ AKP’nin Kasım 2002 seçimlerinde kazandığı olağanüstü başarısı birbirini takip eden koalisyon hükümetlerinin istikrarsızlığı ile geçen on yılın ardında Türkiye’nin siyasal ve ekonomik yörüngesinde büyük bir dönüm noktasını işaret etmektedir.” (Öniş,2006:207)
Arkasından da; “AKP’nin seçim başarısı hakkındaki herhangi bir analiz, partinin İslamcı kökenlerini göz önünealırken, AKP’nin kendisini Türkiye’de siyasetin tam merkezinde yer alan bir politik hareket olaraksunan iddiasını ve selefleri Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin yaptıkları hatalardan kaçınarak sağladığı gücü de dikkate almalıdır. AKP’nin seleflerinden öğrendiği temel ders geniş çaplı bir
sınıf koalisyonu kurmak gerekliliğidir.”(Öniş,2006:211)demektedir.
AKP’nin hem bir özne olarak hem de içinde hareket ettiği siyasal alanın yapısal özellikleri ile ilgili
olarak, bir yenilik “mit”i içine doğduğu muhakkaktır. Bu “yeni” vurgusunun, çok yaygın
kullanımını mümkün kılan bazı olgusal gerçekliklerinin var olduğunu kabul etmemize rağmen, AKP’nin her iki anlamda da tartışmasız bir şekilde “yeni” olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir. Bu iddiaların tartışmasız bir şekilde kabul edilmesi ise bazı ideolojik kurguların sorgulanmadan yerleşmesine imkân verdiği gibi; Türkiye’de siyasal yapının anlaşılması konusunda da bazı eksiklikleri doğurmaktadır. Öncelikle, bu iddialar, AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde gösterdiği başarıda çok önemli bir faktör olarak rol oynamış ve Türkiye’de geleneksel siyasetin yolsuzluk, istikrarsızlık ve krizler ile özdeşleştirildiğinin bilinci ile hareket edilerek,
AKP’nin bütün bunların dışında bir yerden siyaset yapacağı konusunda yaygın bir kanının oluşmasına katkıda bulunmuştur. Bir başka açıdan ise, bu “yenilik” vurgusunun, Türkiye’de siyasal İslam geleneğinin toplumsal anlamda yarattığı kültürel ve sınıfsal tedirginliklerin, AKP döneminde ortaya çıkmayacağı konusunda bir inancını yerleştirme amacına hizmet etmiş olduğu da açıktır. Bu noktada hem AKP’ye hem de içinden geldiği Siyasal İslam geleneğine aslında sahip olmadıkları
özellikler atfedilerek, ideolojik ve siyasal anlamda bir karmaşa yaratılmaktadır.
AKP’nin, yoğun olarak vurgulanan “yenilik” ve “kopuş” anlayışlarının aksine bazı devamlılıklar ve dönüşüm süreçleri üzerinden değerlendirmesi, AKP hakkındaki gerçekliğin daha fazlasını ortaya çıkarmaya muktedir bir bakış açısı olarak gözükmektedir “Kopuş” ve “yenilik” söyleminin en çok kabul gördüğü alanlardan biri olan, AKP’nin, selefi olarak kabul edilen Siyasal İslam geleneği ile olan ilişkisini incelemek gerekirse, AKP üzerine yapılan pek çok analiz de iddia edilenin aksine; hem siyasal ve kültürel anlamda, hem de sınıfsal anlamda, AKP’nin içinden geldiği Siyasal İslam geleneğinden, tam anlamıyla bir kopuş gerçekleştirdiğini söylemek çok mümkün değildir. AKP’nin, içinden geldiği Siyasal İslam geleneği ile bazı temel
farklılıkları olduğu ve bu farklılıkların, AKP’nin söyleminde ağırlıklı olarak vurgulanan
unsurlardan olduğu muhakkaktır. Fakat AKP’nin geldiği noktada geçirdiğini iddia ettiği bu değişimin, siyasal İslam’ın dönüşüm süreci içinde gelinmesi muhtemel noktalardan birisi olduğu ve bazı devamlılıkların mevcut olduğunu görmek gerekir. En açık olarak, Yenilikçiler olarak bilinen AKP’nin kurucu ekibinin, Saadet Partisi’nden kopması ve kendi partilerinin kurmaları ile sonlanan sürecin ardından, AKP ve Saadet Partisi’nin birçok farklı konuda benzer bir siyasal söyleme sahip oldukları görülmekte ve bu benzer siyasal pozisyonların siyasal mücadele içinde farklılaşması yada farklılaşmak zorunda kalması “kopuş” söyleminin temel dayanaklarının çok da yeterli olmadığı konusunda şüphe uyandırmaktadır. (Mecham;2004:351)3 Siyasal İslam geleneği ile AKP’nin ilişkisini tarif ederken yaygın olarak kullanılan bu “kopuş” söyleminin, AKP’nin siyasal projesi açısından işlevsel yanlarını göz önüne aldığımızda, bu ikilinin ilişkisinde bir “kopuş”tan daha fazla gözlemlenebilir olan bir devamlılık ilişkisinin nasıl olup da görmezden gelindiği anlaşılabilir hale gelmektedir. (Bağımsız sosyal Bilimciler,2008)
Sınıfsal anlamda; AKP’nin neo-liberal bir proje ve yeni bir sınıfsal taban ile Türkiye’de var olan Siyasal İslam geleneğinden ayrıldığı önermelerinin tartışılması gerekir.4 Öncelikle AKP’nin neoliberal ekonomik ve siyasal programı, selefi olarak kabul edilen partilerin, hiç değilse bir tarihten sonra içine girdikleri bir dönüşüm sürecinin son safhasıdır ve bu noktada izlenebilen siyasal gelişim çizgisi bir kopuştan öte bir devamlılığa işaret etmektedir.
Türkiye’de Siyasal İslam geleneği daha Refah Partisi döneminde; “ Refah Partisi gerçek özel sektörcü bir partidir”(Necmettin Erbakan’dan aktaran Gülalp,2002,64)
açıklamasını yaparak, neo-liberal bir dönüşümün içine girmiş ve partinin hem siyasi hem ekonomik programlarına, bu neo-liberal dönüşümün etkileri yansımaya başlamıştır.(Gülalp,2003) Bu noktada “kopuş” söyleminden hareket ile, AKP öncesi Siyasal İslam geleneğine atfedilen “neoliberalizmden etkilenmemiş olma” ve “anti-emperyalist” olma gibi özelliklerin, neo-liberalizm ile eklemlenme sürecine, AKP öncesi dönemde zaten girmiş bulunan Siyasal İslam geleneğine, aslında
sahip olmadığı özellikler atfedilmesi olarak değerlendirmelidir.
AKP’nin, sınıfsal anlamda da, öncülü olan partilerden farklı bir kompozisyona sahip olduğu konusu da oldukça tartışmalı bir husustur. AKP’nin temel sınıfsal tabanı olarak gösterilen küçük-orta boy Anadolu sermayesi ve bunların ekonomik anlamda güçlenmesi ile ortaya çıkardıkları söylenen yeni orta sınıflar, Türkiye’nin sınıfsal yapısında yeni ortaya çıkan bir fenomen değildir. Dünyanın içine girdiği neo-liberal dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecinin bir gereği olarak küresel anlamda yeni
bir iş bölümü gerçekleşmiştir. Bu iş bölümü içinde, Türkiye’nin üzerine düşen rolün gerekleri ile çakışan bir şekilde bir gelişme dönemine giren küçük ve orta boy işletmeler için “İslamcılık”, çalışma koşullarının ve işçi-işveren ilişkilerinin en sorunsuz şekilde yürütülmesini sağlayan bir “birikim ideolojisi”(Gülalp,2002,47) olarak 1980’li yılların sonundan beri işlev görmektedir. Bu açıdan incelendiğinde, 1980’lerin sonundan itibaren güçlenme evresine giren ve küçük-orta boy işletme adı verilen üretim birimleri ve bunların dayanağı olduğu yeni orta sınıfların, İslamcılığa
işlevsel olarak değer atfettiği ve AKP öncesi dönemde de, Türkiye’de siyasal İslam geleneğine dâhil olan partiler ile içinde organik bir bağ içinde bulunduğu görülebilir.
Siyasal ve kültürel alanların değerlendirilmesinde de, AKP ile içinden geldiği Siyasal İslam geleneği arasında farklılıkların yanı sıra bazı devamlılıkları da gözlemlemek mümkündür. Öncelikle AKP ile özdeşleştirilen bir politik duruş olarak “demokrasi” savunuculuğu, Türkiye’de Siyasal İslam geleneğinin diline, AKP’nin öncesinde yerleşmiştir. Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin kapatılmalarının ardından, Siyasal İslam kadroları, parti kapatılması özelinden hareketle bir demokrasi söylemi geliştirmişler ve Avrupa Birliği gibi konuları da bu çerçevede yorumlama
yoluna gitmişlerdir. Siyasal İslam geleneğinin takipçisi olan partiler, yaşadıkları dönüşüm süreci
içinde demokrasiyi bir siyasal olarak var olma yolu olarak değerlendirmişlerdir. Siyasal alanda kabul edilirliğin bir yolu olarak anlaşılan “demokrasi” söylemi, özellikle Refah partisinin kapatılmasının ardından Fazilet Partisi’nin, ondan daha sonra da Saadet Partisi’nin siyasal söylemine yerleşmiştir. Bu noktada Avrupa Birliği’de, bir “Hristiyan Klubü” olarak değerlendirilmekten çıkmış ve daha pragmatik bir değerlendirmeye tabi tutulmaya başlanmıştır.
(Mecham,2004)
Bu noktada tekrar olarak, AKP’nin siyasal ve kültürel olarak, Siyasal İslam geleneğinden bir kopuşundan değil; bir dönüşüm sürecinin sonuçları ve devamlılıklardan söz edilmesi gerekir.
AKP ve Devlet
Türkiye’de siyasal alanın anlaşılmasında son yirmi yıldır hiç kuşkusuz olarak hakim olan paradigma Merkez-Çevre analizleridir. İdris Küçükömer ve Şerif Mardin’in teorik olarak temellendirdiği bu yaklaşım, Osmanlı döneminin toplumsal yapısının analizinden, cumhuriyetin kuruluş dönemine ve oradan da günümüze kadar uzanan bir geniş bir tarihsel dönemin, her anında Türkiye siyasetini açıklayabilecek bir analiz yöntemi olarak var olmaktadır. Türkiye siyasetini bu devlet-toplum ya da Merkez-Çevre gibi ikilikler üzerinden analiz etme yaklaşımı AKP’nin anlaşılması ve açıklanması üzerine kurulan literatürde de çok geniş olarak yer alan bir analiz yöntemidir. Bu noktada çalışmada merkez-çevre analizlerinin yöntemsel olarak barındırdığı eksiklik ve sakıncaların yerine AKP’nin bu yöntemsel araç ile analiz edilmesi ile ortaya çıkan ideolojik ve siyasal yanılsamalara dikkat çekilmeye çalışılacaktır.
Siyasal İslam’ın geçmişinde, Türkiye’de, siyasal İslam’ın, ‘merkez’ e karşı mücadele veren ‘çevre’ konumu ile özdeşleştirilmesi AKP’ye özgü bir durum değildir. Türkiye’de siyasal İslam geleneği, çok kereler, hem kültürel hem de ekonomik anlamda ‘merkez’in karşısında ‘çevre’ ya da ‘devlet’in karşısında ‘sivil toplum’ pozisyonundan tanımlanmıştır. Bu noktada Haldun Gülalp’in Refah Partisi’nin bu şekilde tanımlanması karşısında, bu şekilde bir tanımlamanın içerdiği sakıncaları
belirtmek adına gösterdiği noktalar, AKP üzerine yapılan analizler içinde geçerli bazı noktalara işaret etmektedir. Öncelikle Gülalp, Refah Partisi’nin sınıf siyaseti güden bir parti olmadığını belirtir.
“Türkiye’de siyasal İslam bir kültürel proje etrafında kurulmuş ve bu projeyi hayata geçirebilmek için insanların sınıfsal çıkarlarına hitap etmeye çalışmıştır. Diğer bir deyişle Refah Partisi,toplumun yaşam tarzını değiştirme ve kendi kurguladığı biçimiyle bir “İslami” toplum kurmaprojesi için sınıf temelli meseleleri bir araç olarak kullanmıştır”(Gülalp,2002:42)
Daha sonra ise Refah partisinin, Türkiye’nin siyasal hayatındaki konumun merkez-çevre ya da devlet-sivil toplum gibi ikilikler üzerinden tanımlanmasının içerdiği yöntemsel problemlere işaret eder.
“Refah gerçektende kendisini “merkeze” karşı “çevre”nin , “devlete” karşı “sivil toplum”un
partisi olarak sunmuştur. Ama yine de İslamcılığı statü kavgası biçiminde açıklamaya çalışan tez iki açıdan yetersizdir. Birincisi, merkez-çevre perspektifi güncel konjontürün tarihsel özgüllüğünühesaba katmaz. Merkez-çevre bölünmesi ve ondan kaynaklı çatışmanın kökenleri Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri var olmuş, değişen koşullar altında Cumhuriyet dönemi boyunca da sürmüştür. Üstelik, Cumhuriyet dönemi içerisinde çeşitli İslamcı unsurlar sık sık Kemalist devletin ideoloji ve pratiğine dahil edilmişlerdir. Durum bu ise; İslamcılığın Kemalizm’e karşı muhalefeti
neden ancak son yıllarda bu kadar güçlü hale gelmiştir.
İkincisi “karşı seçkinler” tezi esas olarak, hatta belki sadece, profesyonel orta sınıflar ve üniversiteöğrencileri üzerine odaklanmaktadır. Örneğin Nilüfer Göle, başörtüsü gibi İslamcı sembollerinkullanımını toplumsal yükselmenin, yani çevreden merkeze doğru hareketlenmenin bir aracı olarakkavramlaştırır. Ancak bu kavram, esas olarak, şu anda egemen olan kimlik karşısında kendi alternatif kimliklerini ortaya koyma mücadelesindeki profesyonel orta sınıftan kişiler için geçerliolabilir. Oysa burada, diğer sınıflar üzerinde durarak, siyasal İslam’ın toplumsal tabanınınbüyümesini 1980’lerin ve 1990’ların özgül tarihsel konjonktürüne bağlı olarak ele almaktayız.”(Gülalp,2002:43)
Bu noktada, Gülalp’in Refah Partisi özelinde belirttiği bu hususlar AKP’nin, aşağıda örneklerini sunacağımız biçimde, merkez-çevre yada devlet-sivil toplum gibi ikilikler üzerinden yapılan analizleri konusunda da tartışmalı alanları ortaya çıkarmak için önemli noktalara işaret etmektedir.
Öncelikle AKP herhangi bir sosyal sınıfın temsilcisi olmanın yerine bir sınıflar bileşkesi biçiminde ortaya çıkan bir siyasal projenin ürünü olarak incelenmelidir. AKP’nin siyasal projesinin üzerine kurulduğu sınıflar bileşkesi de, özgül tarihsel koşulların bir sonucu olarak değerlendirilmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm siyasal tarihine ve hatta Osmanlı dönemine kadar uzanan referanslar ile AKP’nin tanımlanmaya çalışılmasından kaçınılmalıdır. Aksi halde, hem AKP’nin siyasal
projesinin temel söylemsel dayanaklarından biri olan bir noktaya katkı sağlanmakta hem de AKP karşısında bir muhalif söylem ve siyasallık geliştirmenin imkânları kısıtlanmaktadır.
AKP üzerine var olan literatürde yoğunlukla egemen olan bir analiz yöntemi olarak kullanılan, AKP’yi “çevre”nin temsilcisi olarak tanımlama temel olarak iki kanaldan yürümektedir. Bunlardan ilki AKP içindeki siyasetçilerin kişisel geçmişleri ve içinde yetiştikleri sosyal çevre ile ilgili olarak vurgulanan bir “yerellik” ve “halktan biri olma” durumudur. Örnek olarak Metin Heper ve Şule Toktaş’ın birlikte yazdıkları ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel siyasal geçmişini anlattıkları makalede, Recep Tayyip Erdoğan, tartışmasız bir biçimde Türkiye’de siyasetin içinde çevrenin
temsilcisi bir aktör olarak anlatılmıştır.
“Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin kültürel periferisine aittir. Bir orta alt sınıf bölgesi olan Kasımpaşa’da doğmuştur. Babası Denizcilik işletmelerinde kaptan, annesi ise ev hanımıdır. Aile bütçesine katkı yapabilmek için Erdoğan, limon, simit ve su satma gibi işler yapmıştır. Sonuç olarak, halkın ortak değerlerinin farkında olarak büyüdü. Bu onun daha sonra bahsedeceğimiz otantiklik üzerindeki vurgusunda etkili olmuş olabilir.”(Heper/Toktaş,2003:3)
AKP yöneticilerinin, kişisel geçmişlerinin konu edilerek, onların otantikliği ve yerelliğinin vurgulanması konusunda pek çok örnek bulunabilir.5 Kişisel olarak AKP yöneticilerinin toplumun alt sınıflarından gelen kökenleri ve kültürel olarak otantiklikleri üzerine yapılan vurgu, siyasal anlamda AKP’nin yerleştirildiği “çevre” konumunu destekleyici bir rol üstlenmektedir. AKP’li
politik kimliklerin kişisel başarı tarihleri olarak da değerlendirilebilecek geçmişlerinin bu kadar ön plana çıkması, pek çok analizde seçmenleri bu kimlikler ile özdeşlik kurma eğilimi ve bu kurulan özdeşliğin seçmenin siyasal tercihlerini etkilemesi açısından değerlendirilmiştir. Fakat, AKP’ye dahil olan siyasetçilerin “yerellik” ve “otantiklik” vurguları ile değerlendirilmeleri, iddia edildiği gibi seçmenlerin bahsedilen politik kimlikler ile özdeşlik kurmaları ve politik tercihlerini bu özdeşliği sevk ettiği yönde kullanmaları gibi bir etkinin çok ötesine geçmekte ve AKP’nin siyasal
projesinin kurucu söylemlerinden birinin destekleyici ve kuvvetlendirici bir noktası olarak işlev
görmektedir. Hiç kuşku yok ki, seçmenlerin politik tercihlerini etkilemek konusunda onların kişisel olarak özdeşlik kurabileceği politik figürler yaratmanın ötesinde onların siyasal anlamdaki düşünsel pratiklerini hegemonize edebilecek bir siyasal söylem geliştirme AKP’nin siyasal projesi açısından daha kritik bir etken olarak var olmaktadır. “Halktan biri olma” ve “yerellik” gibi özelliklerin AKP’li siyasetçilere atfedilmesi buna karşılık AKP’nin siyasal olarak karşısında bulunan siyasal
projelerin ya da kimliklerin, bu özelliklere sahip olmama ile tanımlanmasını getirmekte ve Türkiye’de siyasetin, özellikle AKP ve onun karşısında olan her politik öznenin, seçmenin politik bilincinde, yaratılan bu yapay mücadelenin(yerel/otantik/İslamcılara karşı Batıcı/Elit/Laikler) aktörleri olarak kavranmasına yol açmaktadır.
AKP’nin siyasal olarak, merkezin karşısında çevrenin temsilcisi olarak tanımlanması konusu da temel olarak iki alanda, AKP siyasallığına katkı yapan hegemonik bir işlevi yürüttüğünden bahsedilebilir. Bunlardan ilki “demokrasi” tartışmalarıdır. AKP iktidarı geldiğinden bugüne pek çok farklı çalışmada, Türkiye’nin otoriter ve anti-demokratik siyasetini, demokratlaştırıcı bir aktör olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmaların ortak noktası, Türkiye’de ki otoriter ve anti-demokratik siyasal eğilimlerin kaynağı olarak “devlet” in anlaşılmasıdır. Osmanlı’dan günümüze uzanan bir düzlemde “devlet”, halkın karşısında demokrasi karşıtlığını temsil eden bir simge olarak
anlaşılmaktadır. En son gelinen noktada ise 12 Eylül rejiminin getirdiği baskıcı ve otoriter siyasal yapılanmaların sorumlusu ve güncel koruyucusu olarak “devlet işaret edilmektedir.
(Tepe,2006;Keyman/Öniş,2003)
“Devlet” in bu şekilde varlığı kendinden menkul ve toplumdan tamamen özerk bir siyasal aktör olarak değerlendirilmesinin ortaya çıkardığı sakatlıklar ayrı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte bu şekilde anlaşılan bir “devlet” ve onun karşısındaki demokratikleştirici özne olarak konumlandırılan AKP siyasal kompozisyonunu, Türkiye siyasetinin temel kurucu eksenini bir demokrasi mücadelesi olarak sunmakta ve buradan hareket ile Türkiye siyasetinde gerçekleşen her olayı bu eksen ve ikilik üzerinden değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
AKP’nin, Türkiye siyasetinin çevresinde konumlandırılmasının bir hegemonik işlev yürüttüğü ikincil alan olarak ise laiklik tartışmalarını da kapsayacak bir şekilde anlaşılan “kültürel alan” oluşturmaktadır. Hem türban tartışmaları hem de İslami yaşam tarzı konusunda yürütülen tartışmalarda, AKP merkezi temsil eden laik-Batılı yaşam tarzının karşısında yerel ve İslami bir yaşam tarzının temsilcisi olarak sunulmaktadır. En çok orta sınıflar ve onların mücadelesi üzerinden
tartışılan bu mesele de AKP, yükselen İslami orta sınıfların temsilcisi ve Cumhuriyet projesine alternatif bir modernleşme seçeneği olarak tasvir edilmektedir.(Yavuz,2006;Kuru,2006;
Davison,2003;Mardin,2005;Öniş,2006)
Kültürel anlamda, Türkiye toplumunu böyle bir ikilik içinden değerlendirmek, tanımlanan her iki pozisyonun da, bir bütünselliğe sahip oldukları iddiasını barındırdığı için tartışmalı bir hale gelmektedir. Laik-Batılı yaşam tarzı olarak sunulan yaşam tarzının, içerdiklerinin kesin sınırları belirli olmamasının yanı sıra bu yaşam tarzının karakteristikleri olarak sunulan kimi pratiklerin -tüketim alışkanlıkları vs.- AKP’nin temsil ettiği varsayılan, karşı kültürel cephe içinde de yaygın
olarak var olduğu gözlemlenebilmektedir. İkinci olarak ise AKP’nin temsil ettiği öne sürülen yerel İslami vurgulu kültürel kodların, ebedi ve Türkiye için genel geçer özelliklere haiz olmadığı da son derece nettir. Aynen, siyasal projesini yarattığı gibi AKP kültürel anlamda da bir proje geliştirmekte ve bu projeyi kendinden ayrı olarak varlığı ve geçerliliği olan kültürel kodlar olarak sunmaktadır.
Sonuç
AKP’nin güncelliğini ve önemini koruyan bir siyasal fenomen olarak, Türkiye siyasetinde var olduğu günümüzde, AKP’nin anlaşılması ve açıklanması, AKP karşısında muhalif bir siyasal proje geliştirmenin de en önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Bu noktada çalışmada gösterilmeye çalışılan temel eğilimler AKP ile ilgili olarak oluşturdukları düşünsel kalıplar ile ve hegamonik kavramsal çerçeveler ile AKP’nin kendisini sunmak istediği şekilde anlaşılmasına katkı sağlamaktadırlar. Bu katkının en önemli örneklerinden biri olarak, AKP üzerine yürütülen güncel
tartışmalarda kullanılan kavramların seçimi gösterilebilir. “Seçkinci Laik Oligarşi” ya da “Elit Laik Kesimler” gibi kavramlar, AKP üzerine yapılan analizlerde, şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. AKP üzerine düşünürken kullanılan kavramsal çerçevenin bizzat AKP’nin siyasal projesinin söylemsel tercihleri tarafından hegamonize edilmesi, AKP siyasal projesinin söylemsel bir başarısı olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, AKP üzerine düşünme çabalarımızda karşımıza çıkan, bu hegamonik düşünme tarzının sorgulanması ve tartışılır hale getirilmesi, AKP karşısında geliştirilecek bir siyasal projenin en önemli safhalarından birini oluşturmaktadır.
Kaynakça
- BAĞIMSIZ SOSYAL BİLİMCİLER, 2008 Kavşağında Türkiye, (İstanbul, Yordam Kitap,2008)
- DAVISON, Andrew, “Turkey, a “Secular” State? The Challenge of Description, (South Atlantic
Quarterly 102:2/3, Spring/Summer 2003)
- GÜLALP, Haldun, “ Whatever Happened to Secularization? The Multiple Islams in Turkey”,
(South Atlantic Quarterly 103: 2/3, Spring/Summer 2003)
“ Kimlikler Siyaseti” (İstanbul, Metis Yayınları,2002)
- HEPER, Metin/ TOKTAŞ, Şule, “ Islam, Modernity and Democracy in Contemprorary Turkey :
The Case of Recep Tayyip Erdoğan, ( Muslim World, April 2003, vol: 93)(157-86)
- HEPER, Metin, “Türkiye’de Devlet Geleneği”(İstanbul, Doğu-Batı,2006)
- İNSEL, Ahmet, “ AKP and Normalizing Democracy in Turkey” (South Atlantic Quarterly 102:
2/3, Spring/Summer 2003)
- KEYMAN, Fuat/ÖNİŞ, Ziya, “Turkey’s Delayed Encounter with Global Third Way Politics: The
AKP and the Possibility of Democratization” (Journal of Democracy 14, no:2, 2003)(95-107)
- KURU, Ahmet T., “Reinterpretation of Secularism in Turkey : The Case of Justice and
Development Party, ed:Yavuz,H. ‘The Emergence of A New Turkey: Democracy and AK Parti,
(Utah, The University of Utah Pres, 2006) içinde.
- KÜÇÜKÖMER, İdris, Düzenin Yabancılaşması, (İstanbul, Bağlam Yayınları,1994)
- MARDİN, Şerif , “Turkish Islamic Exceptionalism Yesterday and Today: Contiunity,Rupture and
Reconstruction in Operational Codes (Turkish Studies, vol:6, no:2, June 2005)(145-165)
“Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?
(Daedalus,102;1973)
- MECHAM, R. Quinn, “ From Ashes of Virtue, A Promise of Light: The Transformation of
Political Islam in Turkey” (Third World Quarterly 25, no:2, 2004)(339-58)
- YAVUZ, Hakan, “ The Role of the New Bourgeoisie in the Transformation of Turkish Islamist
Movement; ed:Yavuz,Hakan “The Emergence of New Turkey: Democracy and AK Parti, (Utah,
The University of Utah Pres, 2006) içinde.
- “Islamic Political Identity in Turkey” (New York, Oxford University Pres, 2003)