Köy Enstitüleri'nin kuruluşunun 75. yılında :" Anadoluyla yeniden kucaklaşmak."

Pt, 20/04/2015 - 18:03
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Köy Enstitülerinin 75.yılı nedeniyle Köy Enstitüleri'nin kuruluşunun 75. yılında :" Anadoluyla yeniden kucaklaşmak." konulu bir panel düzenledi. Halkevleri adına Eğitim Sekreteri Betül Özçelik panele konuşmacı olarak katıldı

Panel ve Köy Enstitülerinin 75. yılında Alper Akçam'a ait yazının tam metni:

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN 75. YILINDA
TÜKENMEYEN KAYNAK ANADOLU’YLA YENİDEN KUCAKLAŞMAK…

 

Ben bir Köy Enstitülü çocuğuyum. Annem, Ardahan Orta Hanak’tan yetim Perihan ile on üç doğum yapmış, yarısını toprağa vermiş analar anası, bir lokmasını kırk komşuyla paylaşan yoksul Seyhat’ın oğlu babam, Ölçek köyünden Dursun, Cılavuz Köy Enstitüsü’nde tanışıp evlenmişler. Ardahan’dan ayrıldığımızda ben sekiz yaşındaydım. Hem o çocukluk yıllarında, hem daha sonra kendimi kopmaz bir bağla bağlı olduğumu duyumsadığım o Kuzeydoğu coğrafyasının kışın amansız soğuklar, göz alabildiğine uzanan kar yığınları ile kaplı, yazın yüzlerce renk ve çeşitte kır çiçekleriyle, çam ormanlarıyla donanmış, , kar sularının aktığı nehirlerle işlenmiş coğrafyasına, imececi, özgür yaradılışlı yoksul insanlarının yanına her geri dönüşümde, giderek eskimekte, yıpranmakta olan ve toplumu yönetenler tarafından hor görülen enstitü yapılarının bakımsızlığını gördükçe içim sızlardı. Ardahan-Kars yolu Cılavuz’dan, köy enstitüsü yapılarının yanı başından geçer…
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara şube başkanı olana kadar sıkça katıldığım Köy Enstitüleri ile ilgili anmalarda hep ah vah sesleri yükselir, o bir ayağını Anadolu kültürüne, bir ayağını evrensel bilgi ve estetik kaynağına basmayı başarmış mucize okulları kapatanlara lanetler okunur, orada kalınırdı.
Dernek çalışmalarına katılır katılmaz ilk yapmam gereken şeyin enstitüleri kuran düşünceyi bugüne taşımanın, enstitüleri devrimci bir bakış açısıyla görebilmenin, genç kuşaklara o mucizevi coşkuyu ve özgür, üretken yöntemin temellerini aktarmanın, o mucizeyi bugünkü koşullar altında tartışmanın olanaklarını zorlamak olduğunu anlamıştım. 
Bu doğrultuda demokratik kitle örgütlerine ve üniversite gençlik topluluklarına çağrı yaparak 2009 yılında “Ot Yolalım, Yol Alalım” sloganı ile çürümeye terk edilmiş, tinercilere, balicilere yurt olmuş Hasanoğlan’daki virane enstitü binalarında bir kamp çalışması başlattık. Çoğunluğu üniversite öğrencisi 200’ün üstünde insanı oraya taşıyarak köy enstitüsü çalışmalarından ve yaşamından örnekler vermeye çalıştık. Sabahları davulla uyandık; işlikler kuruldu, kitaplar okundu, resimler çizildi, müzik dinletileri gerçekleştirildi, belgeseller izlendi, tartışmalar yapıldı, kazma kürekle, tırmıklarla, süpürgelerle çalışıldı, hurdalıklar temizlendi…
Bu çabaya katılmak isteyen meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, sanatçı dernekleri ile birlikte ODTÜ Mezunları Derneği’nin Vişnelik yerleşiminde yaptığımız bir toplantı ile Hasanoğlan Çalışma Grubu’nu oluşturduk. 
2009 Ekim ayı başında Hasanoğlan kamplarını ikiledik… 2009 yılı Kasım ayında, ODTÜ Mimarlık Amfisi’nde ODTÜlü öğrencilerin, Eğitim Topluluğu’nun özverili katkısıyla konuya ilişkin duyarlılığı çoğaltabilmek için Ankara’daki dört devlet üniversite eğitim fakültesinin dekanını bir araya getirmeyi başardık. 2010 yılında Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin öncülüğünde bir Yaz Okulu daha düzenledik; o güne kadar yapılmamış köy enstitüsü binalarının röleve çalışmalarını tamamladık. Kütüphanedeki 20.000’i aşkın kitabın kaydının yapılmasını sağladık. Üyelerini etkin olarak etkinliklere katan Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği, Hasanoğlan Çalışma Grubu’na büyük bir coşku kazandırdı. Aynı okulun mezunu olan Elmadağ Belediye Başkanı’nın da konuya ilgi duymasıyla yıkılmakta olan sinema binası ve müzik işliğinde onarım çalışmaları başlatıldı. Bu çalışmaların istediğimiz boyutta ve güzellikle olmadığını görüyor olmak bizi üzmekle birlikte, iktidar odaklarının yıldan yıla çoğalttığı baskı ve engellemelerine rağmen hem Hasanoğlan konusundaki atılan o küçük adıma, hem de Köy Enstitüleri’nin kamuoyundaki algılanışının kazandığı olumluluklara bakıp biraz olsun avunabilmekteyiz.  

2015 yılının “75. Yıl” etkinlikleri için çalışmaya da aylar önce başladık. Genel etkinlikler için Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği’ne çağrı yaptık. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği olarak aynı zamanda ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne de etkinlik önerileri götürdük. 15 Nisan 2015 tarihinde ODTÜ, 16 Nisan 2015 tarihinde Hacettepe Üniversitesi’nde “Köy Enstitüleri’nden Günümüze Kültür ve Eğitimimiz” başlıklı etkinlikler büyük ilgiyle izlendi. Hacettepe, Beytepe yerleşkesindeki koca salonda oturacak yer bulamayan öğrenciler yerlere oturarak etkinliğe katıldılar.

TÜKENMEYEN KAYNAK ANADOLU adını verdiğimiz, ÇYDD Ankara Şubesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Hasanoğlan Atatürk Okulu Mezunları Derneği ile birlikte düzenlediğimiz etkinlikler 17 Nisan 2015 günü Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde ATAUM Salonu’nda başladı. Özellikle öğrencilerin oluşturduğu EYAT (Eğitimde Yaratıcı Drama Topluluğu)’nun sahnelediği “Sahipsiz Hasat, Sahipli Vasat” adlı canlandırma izlenmeye değerdi.
18 Nisan 2015 Cumartesi günü, Ankara Barosu Eğitim Merkezi (ABEM) salonunda Halkevleri, Ankara Tabip Odası, Ankara Barosu, Ziraat Mühendisleri Odası, ÇYDD Genel Merkezi, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Bilim Ütopya Kooperatifi’nin katılımcı olduğu, KESK, Eğitim-İş, Eğit-Der, Ulusal Eğitim Derneği’nin konuk konuşmacılarla katıldığıANADOLU’YLA YENİDEN KUCAKLAŞMAK başlıklı forumda Köy Enstitüleri anıtsal geçmişinin ruhuyla yola çıkarak bugüne ulaşabilmenin, aydınlarla ve kitle örgütleriyle özellikle kentleri çevreleyen semtlerdeki halk yığınları arasındaki kopukluğu giderebilmenin, ülke sorunları çevresinde yapılabilecek somut işbirliğinin olanaklarını konuştuk.
19 Nisan Pazar günü hazırlanmasında Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği’nin öncülük ettiğiHASANOĞLAN ONURUMUZDUR ŞENLİĞİ ile etkinlik dizisini büyük bir coşkuyla tamamladık.

Tüm bu eylemlilik süreci sırasında Köy Enstitüleri kurucu düşüncesinin devrimci ütopyasını çözümleme çalışmaları da yapılmalıydı… Yıllarca üzerinde kafa yorduğum edebiyat sosyolojisi alanındaki etkin okumalarla Köy Enstitüsü gerçeğini halk kültürünün çoğul gücüyle ilintili bir devrimci çaba olarak tanımlayan taçlanmayı tamamladım: “Batı Rönesansı’nda Rabelais, Türk Edebiyatında Köy Enstitülüler.” Bu özgün tez birçok dergide yayınlandı ve Türk Romanında Karnaval, Anadolu Rönesansı başlıklı kitaplarımda da ayrıca yer aldı. 
2015 yılında yaptığım konuşmalarda İsmail Hakkı Tonguç’un düşüncelerinin Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi”, Bahtin’in “Rabelais ve Dünyası”, Octavio Paz’ın “Yalnızlık Dolambacı” gibi yapıtlarıyla, Antonio Gramsci’nin“Hegemonya ve Sivil Rıza” kavramıyla birlikte, karşılıklı okunnması gerektiğine vurgu yaptım. Bu bakış açısıyla, 1924 yılında ülkemizdeki eğitim sorunlarına çözüm yollarına yönelik bir rapor hazırlamak için çağrılmış John Dewey’in 1945 yılında Le Monde’a verdiği demeçte “hayalimdeki okullar Türkiye’de kuruldu” dediği, Dewey’in saptama ve önerilerinden çok farklı bir izlekte, İsmail Hakkı Tonguç’un Pestalozzi, Kerschernsteiner gibi eğitimcilerin çalışması yanında Anadolu gerçeğine ve halk kültürünün çoğul gücüne dayandırdığı Köy Enstitüleri’nin Batı dünyasında ve Latin Amerika’da çıkan kuramsal akımlardan 30 yıl önce yaşama geçirilmiş bir büyük kültürel ve siyasal özgürleşme hareketi olduğunu altını çizerek açıklamaya çalıştım.


Bu çalışmalar oldukça büyük çaba isteyen, enerji isteyen ve benim özellikle yoğunlaşmak istediğim edebiyata ayıracağım zamanı da elimden alan kahırlı bir emeği gerektirmektedir…
Tüm bu eylem ve düşünsel çaba içinde işin en üzücü yanı ise, arkamdan ve derneğimiz için yapılan bazı dedikodular, yalan yanlış kurulmuş düşmanca tutumlardır. 


Bırakınız söz olarak işbirliği, güçbirliği önermeyi, yönetim kurulu kararı ile kiracıları olmak istediğimiz, aynı binayı paylaşmaktan, etkinlikleri birlikte düzenlemekten onur duyacağımızı yazılı bir başvuru elimizde, kapılarına gittiğimiz bir kurumun başındakilerin, “herkes kendi yoluna” diyerek önerimizi geri çevirdikten sonra bu kampanya içinde olmadık uydurma sözlerle arkamızdan yürüttükleri dedikodu kumkuması bizi yaralamaktadır.
Birey olarak kimseyle bir sorunum yoktur; toplumsal sorumluluklar ve eylemlilikler içinde elimden geldiğince bir dava insanı olmaya çalıştım… Kişisel bazı yanlışlar ve saplantılar nedeniyle Köy Enstitüleri gerçeği ve kavramı asla yıpratılmamalıydı.

Siyaseten de bir demokratik kitle örgütüne ve onun yöneticisine yakışır bir biçimde, bağımsız, sorumlu bir yol izlemeye çalıştım. Tüm soyut siyaset anlayışlarına eşit uzaklıklarda durup halktan ve enstitülerden yana olduğunu savlayanları somut hedefler doğrultusunda bir araya getirmeye çalıştım. 18 Nisan 2015 tarihinde Ankara Barosu Salonu’nda yapılan forum, bu anlamda çok büyük bir devrimci girişimdir. 
Tüm bu çalışmalar sırasında desteğini esirgemeyen özellikle son dönem seçilen Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yönetim Kurulu üyelerine içten teşekkürlerimi sunar, dost veya düşman herkesi ülkenin aydınlık geleceği için devrimci sabrını, eleştirel aklını kullanarak işbirliği yapmaya, emeğe saygı duymaya, ve imecemize katılmaya çağırırım.

Saygılarımla…

 

20 Nisan 2015, Alper AKÇAM