Halkevleri Vakfı tarafından düzenlenen “Halkın Hakları, Kriz ve Yerel Yönetimler Sempozyumu” 31 Ocak 2009–1 Şubat 2009 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. 16 bilimsel tebliğin sunulduğu Sempozyum, bilginin harman edildiği bir şenlik havasında geçti. Bu havanın oluşmasında “Bizimdir bu kentler, bu meydanlar, bu sokaklar” başlıklı oturumda söz alan kriz mağduru kadınlar, gençler, çocuklar, engelliler, işsizler ve işçilerin katkıları belirleyici oldu.
Sempozyumda, neo liberal politikalar doğrultusunda yeniden düzenlenen toplumsal yaşam ekonomik-sosyal-siyasal yönleriyle etraflıca irdelendi. Belediyelerdeki yapısal dönüşüm süreci; özelleştirme, sosyal belediyeciliğin tasfiyesi, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması, taşeronlaştırma ve benzeri konular etrafında tartışıldı. Yerel seçimleri, kimin belediye başkanı olacağı sorusuna sıkıştırmayan Sempozyum’da halkın söz-yetki-karar sahibi olmasını hedefleyen politik perspektifin önemine işaret edildi. Bu çerçevede alternatif yerel yönetim örnekleri irdelenerek hak mücadelesinin yerel yönetim anlayışının odak noktasını oluşturması anlayışının altı çizildi.
Aşağıdaki Sonuç Bildirgesi, Halkın Hakları, Kriz ve Yerel Yönetimler Sempozyumu’nun bir bilançosudur. Şu nokta sempozyumda görünür hale gelmiştir ki asıl bilanço, halkın söz-yetki-karar sahibi olduğu, yoksulların yerellerden başlayarak tüm siyasal sürecin öznesi olmayı hak ettiği bir yönetim anlayışı ete kemiğe büründüğünde ancak çıkartılmış olacaktır.
Yoksulların İsyanı
Yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasındaki ilişki, aynı zamanda bir iktidar ilişkisidir. Yerel yönetimler iktidara aday politik anlayışların inandırıcılıklarının test edildiği bir alan olarak görülmelidir. Bu hareket noktası, yerel yönetimleri seçme seçilme ilişkisi dışında bir tanıma kavuşturmaktadır ki, bugün için bunun anlamı, neo liberal politikalara karşı yerelden başlayarak bir direniş hattı oluşturulması, neo liberal politikaların yol açtığı yıkım ve mağduriyetten hak mücadeleleri hareketinin ve demokratik bir kamusallığın yeniden yaratılmasıdır.
Yerel yönetimler bugün neoliberalizmin ve gericiliğin kurucu aygıtı olarak işlevlendiriliyor. Onların tam da bu özelliği yerel yönetimleri, hak mücadeleleri çizgisinde yerellerden yükselen direnişlerin doğrudan bir hedefi haline getiriyor; insan ihtiyaçlarını kar mantığının önüne koyan, doğrudan demokrasiye dayalı bir yerel yönetim anlayışının bu fiili, meşru, militan mücadelenin içerisinde gelişen hak meclisleri gibi organlarda somut bir görünüm kazanmasına nesnel zemin hazırlıyor. İşte bu yüzden belediyeler ve ilişkide oldukları tüm alanlar aynı zamanda bir ideolojik çatışma alanı olarak kurulmalıdır.
Krizin yoksulları vurması ve kentlerin her gün biraz daha yaşanılır olmaktan çıkması, merkezi ve yerel yönetimlerde iktidarda bulunan ve AKP’de simgeleşen neo liberal politikaların açık sonuçlarıdır. Emperyalizmin bu yeni yönelimi son yirmi yıldır tüm toplumsal yaşamı derece derece etkilemekte, merkezi yönetimde ve yerel yönetimlerde neoliberal politikalara uyumlu anlayışlar işbaşına gelmektedir. AKP’nin son birkaç seçimdir elde ettiği başarıda, uluslararası egemen güçlerin tercihleri belirleyici olmuştur. Uluslararası yeni işbölümü çerçevesinde finanslaşarak gelişen küresel kapitalizme Türkiye’nin yeniden ve derin entegrasyonunu sağlamak gibi bir rolü üstlenmiş bulunan AKP’ye karşı mücadele, aynı zamanda emperyalizme karşı da bir mücadele boyutu taşımaktadır.
Bugün yerel yönetimler, dün olduğundan daha önemlidir. Zira neoliberal sermaye egemenliği, iktidar ölçeklerini çeşitlendirmiş, ulus ölçeğinin yanında yerel ve bölgesel düzeyler emperyalizmle doğrudan eklemlenen siyasal iktidar ölçekleri olarak teşvik edilmiştir. Buna paralel olarak yanaşma-kul algısını meşrulaştıran gerici ideolojiler, AKP belediyeciliğinin vazgeçilmezleri olmuştur.
AKP eliyle bugün yerel yönetimler emperyalist-kapitalist sömürü ve talanın kapalı av alanı olarak yeniden biçimlendirilmektedir. Krizle derinleşecek olan yerel sömürü ve talan düzeni, yurttaşlık statüsü elinden çalınmış kent halkını aynı madalyonun iki yüzünü oluşturan müşterileşme ve dilencileşme girdabına hızla çekecektir. Bu bir ülkeye ve bir halka yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Bizler kentlerdeki yaşamımızı cüzdanımızın hacmine ya da sadakacıların ihsanına tabi olarak sürdürmeyi reddediyoruz.
Ferman sermayenin ise meydan halkındır.
Bu topraklarda, insanca yaşamın vazgeçilmezi olan haklarına sahip çıkacak halk iradesi mevcuttur.
Halk haklarına sahip çıkacak, emperyalist-kapitalist sömürünün kapalı av alanına dönüşen kentleri sosyalizmin fideliği kılacaktır.