2010 1 Mayıs’ını kazandık!
77’de yitirdiklerimiz adına kazandık. 80 sonrası, 1 Mayıs Meydanı'na girmek isterken şehit düşenler, sakat kalanlar adına kazandık. 1996’da Kadıköy Mitingi’nde kontrgerilla kurşunlarıyla katledilen kardeşlerimiz adına kazandık.
Bu zafer 2004’te toplumsal muhalefeti Çağlayan çukurundan çıkartıp Saraçhane 1 Mayıs’ını örgütleyenlerin, 2007 yılından sonra ısrarla Taksim Meydan’ı için gazlara, panzerlere, coplara, her türlü devlet şiddetine direnenlerin, işçilerin, kamu çalışanlarının, öğrencilerin ve onların örgütlerinin, yani devrimcilerin zaferidir. Halkevleri, bu mücadelede direnenlere ve onların örgütlerine teşekkür eder. Taksim’i el ele omuz omuza kazandık. Yüz binlerin iradesiyle artık Taksim 1 Mayıs alanıdır ve önümüzdeki 1 Mayıs’lar için en azından İstanbul’da alan tartışması bitmiştir.
AKP hükümetinin “Taksim meydanını biz açtık” görüntüsü yaratma çabasının hiçbir karşılığı yoktur. AKP hükümeti, tam da “demokrasi maskesi” giymek zorunda olduğu bu günlerde, yıllardır karşısına çıkan kararlı iradeyle kapışmayı göze alamamıştır. Yıllardır her türlü yalanla ve demagojiyle, provokatif açıklamayla, polis copuyla, gaz bombasıyla Taksim yasağında ısrar eden hükümetin, Valiliğin ve emniyetin geçtiğimiz yıllar Taksim civarında yaşananlardaki rolü ve “provokasyonların kaynağı” bu sene daha net açığa çıkmıştır.
Bununla birlikte yıllardır işçi sınıfının mücadelesinde hangi işlevi taşıdıkları malum kimi konfederasyonların 2010 1 Mayıs’ında yer almaları manidardır. Yıllardır DİSK’in, KESK’in, ilerici emek ve halk örgütlerinin yükselttiği Taksim direnişini baltalamaya çalışan kimi sendikal örgütlerin büyük oranda 1 Mayıs’ı herhangi bir resmi törene çevirmek, sınıf mücadelesindeki politik anlamını belirsizleştirmek için alanda olduğu malumdur. Ancak 1 Mayıs’ın politik anlamını belirsizleştirmek hiç de kolay bir iş değildir. 1 Mayıs’ın tarihsel anlamının yanı sıra bu ülkede nice mücadelelerle kazanılan bir gün olması ve bu mücadelenin işçi sınıfının en ileri militanlığıyla ve Türkiyeli devrimcilerle özdeşleşmesi önemli bir güvencedir. Güncel olarak da güvencesizleştirilen, insanca yaşama hakkı gasp edilen işçi sınıfının kolay lokma olmadığı artık bilinçlere kazınmalıdır. AKP iktidarı düzenin tüm güçlerini, kurumlarını ve yasalarını kendine göre yontabilir. Ancak sürekli bir sermaye saldırısı altındaki işçi sınıfının yükselen direniş eğilimlerinin maniple edilmesi giderek zorlaşmaktadır. Zira bu uzlaşmaz bir karşıtlıktır. Geçtiğimiz 1 Mayıs’larda AKP’nin sopasına direnenler 2010’da havucu iade etmişlerdir! 1 Mayıs mücadelesi, güvencesizliğe karşı mücadele ve insanca yaşam mücadeleleri yükselirken zalimin sofrasında yer tutmaya çalışanlar, güneşin sofrasında kendilerine yer bulamamışlardır. Kumlu, Uslu ve diğerleri, kürsüdeki işçi eylemi ve alandaki yığınsal tepki üzerine görevlerini nihayete erdiremeden alandan ayrılmak zorunda kalmış, yüz binler DİSK ve KESK gibi ilerici emek örgütlerinin liderlerini alkışlamışlardır. Bu durumdan ders çıkarılmalıdır. İşçi sınıfının mücadele eğilimlerini ve mücadeleci kesimlerini kapsamayan, güvencesizliğe karşı mücadelede sınıfı satan veya görevlerini yerine getirmeyenler için kürsüye çıkmak giderek zorlaşmaktadır. Bundan sonra parola bellidir: Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere…
Ancak “güneşin sofrasının” kimi eksikleri de yok değildir. Onlarca işçi eyleminin yaşandığı, güvencesizliğe karşı mücadelenin yükseldiği, Ankara’nın göbeğinde bu taleple iki ayı aşkın süren bir direnişinin yaşandığı 2010 yılının 1 Mayıs’ında, hele ki Taksim kazanılmışken, “güvenceli iş, insanca yaşam” talebi kürsüden daha belirgin, daha güçlü bir şekilde haykırılabilirdi. Aynı şekilde yıllarca 1 Mayıs’ta Taksime çıkmaya çalışanların üzerine gaz bombası yağdıran, panzerleri, coplarıyla emekçilere 1 Mayıs’ı cehenneme çevirmeye çalışan, sermaye saldırılarının yürütücüsü, güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın, kölece çalıştırmanın faili AKP iktidarı 1 Mayıs kürsüsünün hedeflerinden biri olmalıydı.
Elbette hiçbir eksiklik Taksim kazanımını ve alanda ortaya çıkan kitlesel iradeyi önemsizleştiremez. Taksim Meydanı’nın kazanılmasının sadece bir yeri kazanmak olmadığı ilerleyen günlerde görülecektir. Emekçilerin yıl boyu yükselen güvenceli iş, insanca yaşam mücadelesi nasıl 2010 1 Mayıs’ını bizler için daha da önemli hale getirdiyse, Taksim kazanımı da güvenceli iş insanca yaşam mücadelesinde yeni kazanımların elde edilmesinde önemli bir aşamadır. Sınıf nasıl kazanılacağını mücadele içinde öğrenmektedir. Daha da önemlisi, 1 Mayıs alanı sınıf mücadelesinin ve solun ilerleyen ve gerileyen çizgilerini açığa çıkartarak yol gösterici olmaktadır. Güvencesizliğin çeşitli biçimlerine karşı mücadele edenler, insanca yaşam mücadelesinin somut başlıklarına dair çeşitli halk hareketleri örgütleyenler, AKP iktidarına karşı net ve sınıfsal bir karşı çıkışı olan örgütler geçtiğimiz yıllara oranla büyük bir sıçrama göstermişlerdir.
Halkevleri Taksim 1 Mayıs’ına binlerce kişiyle, “AKP’ye kul sermayeye köle olmayacağız, güvenceli iş insanca yaşam” sloganıyla katılmıştır. Taksim dışında Antakya, Antalya, Artvin, Şavşat, Hopa, Bursa, Eskişehir, İskenderun, İzmir, Mersin, Muğla, Pazar, Samsun, Trabzon, Niğde gibi ülkemizin başka birçok yerinde de tüm kitleselliği ve coşkusuyla yerini almıştır.
Güvenceli iş, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, su, enerji hakkı mücadeleleri, engelliler, kadınlar, öğrenciler Halkevleri kortejinde buluşmuşlardır. Yıllardır yürüttüğümüz hak mücadeleleri 1 Mayıs’ın en kitlesel, en dikkat çeken kortejlerinden birisinin Halkevleri olmasını sağlamıştır. Halkevciler 1 Mayıs’tan çıkarttıkları derslerle yürümeye devam edeceklerdir. Örgütümüzle yürüyen binlerce insan göstermiştir ki halkın hakları mücadelesi büyümektedir. Bu yüzden örgütümüzü bu büyümeye uygun hale getirecek adımların derhal atılması, gereken kurumsallaşmanın derhal sağlanması gerekmektedir. Her geçen gün daha da çoğalacağız, kazanacağız. Ve bu ülke topraklarının kaderini değiştirecek halkın hakları hareketini yaratmak için daha cesur ve kararlı adımlarla ilerleyeceğiz.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Sekreteri