Bu Memleket Bizim, Diktatörlüğe Teslim Etmeyeceğiz! - Oya Ersoy

Pt, 05/12/2016 - 16:11
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

14 yıldır sürdürdüğü emperyalizm işbirlikçisi, neoliberal-gerici politikaların tüm biriken sonuçları ve suçları ile karşı karşıya kalan; Toplumsal meşruiyetini yitirmenin yanı sıra uluslararası izolasyon, Ortadoğu politikalarının sürdürülemezliği ve ekonomik kriz ile karşı karşıya kalan AKP/Saray iktidarı; iktidarda kalabilmesinin tek yolu olarak gördüğü fiili diktatörlüğü anayasal güvenceye kavuşturacağı Başkanlık sistemi için gaza basmış durumda. 

Varlık yokluk savaşı verdiklerinin farkında olarak kendileri gibi düşünmeyen herkesi; Kürtleri, Alevileri, kadınları, laikleri, gazetecileri, akademisyenleri, öğrencileri... susturmaya çalışıyorlar. En küçük muhalefete, kısmi demokratik hakların zerresine dahi tahammülleri kalmadı.

Darbe girişimini fırsata çevirip işlerine geldiği zaman “milli irade” dedikleri halkın seçtiği milletvekillerinin tamamını devre dışı bırakarak OHAL kararnameleri ile ülkeyi yönetme ısrarı da bu yüzden. Kendi yandaşı olmayan tüm yayın organlarının; televizyonların, radyoların, gazetelerin kapatılması da. Kürt halkının oylarının büyük çoğunluğunu alarak seçilen belediyelere kayyum atanması, belediye başkanlarının, HDP eş genel başkanlarının ve milletvekillerinin, Kürt halkının siyasi temsilcilerinin tutuklanması da; derneklerin, vakıfların, kadın örgütlerinin kapatılması da bu yüzden.

AKP iktidarının izlediği gerici, mezhepçi, cinsiyetçi, ırkçı kutuplaştırma siyaseti, Alevileri, kadınları, Kürtleri, Laikleri kamusal alanın tamamen dışına itiyor. Birlikte yaşamın değil düşmanlığın ve kavganın ortamını yaratıyor.  

Halkın haber alma hakkının ortadan kaldırıldığı, muhalif her türlü sesin kısılmaya çalışıldığı, sadece kendisinin dikte edeceği bir ortam yaratarak “Başkanlık sistemi”ni oylatacağı referandum sürecini örgütlüyor.

AKP’nin kadroları dışında herkes aynı şeyi söylüyor: Bu böyle gitmez!. Peki nasıl gidecek? Ya bu böyle gitmez diye diye gerici faşist diktatörlüğün tam anlamıyla hayata geçirildiği bir ülkede yaşıyor hale geleceğiz, ya da buna engel olacak laik-demokratik bir ülkenin adımlarını atacağız.

Halkevleri olarak bu ülkede yaşayan, emekten,  eşitlikten, özgürlükten, kardeşlikten, laiklikten yana herkese çağrımızdır. Gün bu ülkenin gerçek sahipleri olarak en güçlü şekilde sesimizi yükseltme, memleketimize sahip çıkma günüdür.

Bu memleket BİZİM!

Şeriat-cihat çağrısı yapanların, şeriat kurallarına göre toplumu dizayn etmeye çalışanların,

Emperyalist güçlerin oyuncağına dönüp geleceğimizi pazarlayanların,

Şeyhlerin, cemaatlerin,

Yağmacıların, talancıların, hırsızların

Kadın düşmanlarının, tacizcilerin, tecavüzcülerin, çocuk istismarcılarının,

Kendi çıkarından- kendi iktidarından başka bir şey düşünmeyenlerin,

İktidarını korumak için ülkeyi yangın yerine çevirenlerin,  

Geleceğimizi çalanların değil bizimdir!

Biz bu ülkenin emeği ile geçinenleri, tüm ortak değerlerini üretenleri; kadınları, gençleri, yaşlıları…

Biz bu ülkenin ortak kültürünü temsil eden; Türkleri, Kürtleri, Arapları, Lazları, Çerkezleri…, Alevileri, Sünnileri…

Biz bu ülkenin gerçek sahipleriyiz!

Bu ülkeyi gericilere, faşistlere, yağmacılara, kadın düşmanlarına, diktatörlüğe teslim etmeyeceğiz!

Bizim gidecek, kaçacak, göçecek bir yerimiz yok!

Biz bu ülkenin yurtseverleriyiz!

Yurtsever olmak; bu ülkenin yeraltı ve yerüstü varlıklarına sahip çıkmak, korumak, yağmalanmasına karşı çıkmak/engellemek demektir.

Yurtsever olmak; bu ülkede yaşayan tüm halkları sevmek, dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet ve cinsel kimlik ayrımı yapmaksızın haklarını korumak ve sahip çıkmak demektir. 

Yurtsever olmak; bu ülke toprakları üzerinde yaratılmış ve yaratılacak olan bütün kültürel mirasa sahip çıkmak, insanlığın ortak değeri olarak görmek, korumak demektir. 

Kendimiz için, kendi halkımız için istediğimizi tüm Ortadoğu halkları için ve tüm dünya halkları için de istemek demektir.

Biz bu ülkenin yurtseverleri olarak;

Yıllardır bu ülkede yaşayan herkesin emeği ile ortaya çıkan kamu kurumlarını, okullarımızı, hastanelerimizi sermayeye peşkeş çeken,

En temel yaşamsal haklarımızı gasp eden; sağlığımızı, eğitimimizi, çocuklarımızın geleceğini satışa çıkaran, 

Rant uğruna, kendi karları uğruna madenleri, dereleri, ormanları, zeytinliklerimizi, parklarımızı yağmalayanların karşısında Biz Halkız! haklarımız var diyerek direneceğiz!

Emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine karşı mücadele edeceğiz! Bu ülke tarihinde sadece ve sadece sosyalistlerin taşıdığı Emperyalizme karşı tam bağımsızlık ve enternasyonalizm bayrağını bugün de hakkını vererek taşıyacağız.

Memleketin tüm varlıklarını emperyalistlere ve tekelci sermayeye peşkeş çekenlerin, iktidarları için ABD kapılarını aşındıranların, Büyük Ortadoğu projesinin eş başkanlığı ile övünenlerin, kürsülerde ABD ve AB’ye efelenirken kapalı kapılar ardından “bizi deliğe süpürmeyin” diye yalvaranların, NATO’ya hizmetlerinden dolayı çuvalcı ABD generallerinden üstün başarı madalyası alanların maskesini düşüreceğiz.

Savaşa karşı barışı savunacağız. Emperyalistlerin, bölgesel işbirlikçilerinin, cihatçı çetelerin savaşının karşısına halkların özgürlüğünü, bağımsızlığını ve kardeşliğini koyacağız.

Diktatörlüğün üzerinde yükseldiği dinci gericiliğe karşı Laiklik için mücadele edeceğiz! Bizim için Laikliğin savunulması ne sadece geçmiş kazanımların savunulması ne de soyut bir slogandan ibarettir. Bugüne kadar uygulana gelen; ilkokul sıralarından itibaren “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak ezberletilen “laiklik anlayışı” dini devletin dışına itmiştir ama toplumsal yaşamın dinci gericiliğe teslim edilmesine, sonrasında da adım adım siyaseti ve devleti kuşatmasına engel olmamış-olamamış, zamanla bizzat devletin kendisi toplumsal yaşamı dini referansla ya da dini araçlaştırarak düzenler hale gelmiştir.

Dinci gericiliği ortadan kaldırmak, toplumsal yaşamın dinsel kurallarla örgütlenmesinin, baskı altına alınmasının önüne geçmek için halkı koruyan, halkın çıkarına ve yararına olan toplumsallaşmış bir laiklik anlayışının bu ülke topraklarında yerleştirilmesi şarttır.  Bunun için öncelikle;

Piyasacı gerici eğitim sistemine karşı kamusal bilimsel laik eğitim için mücadele edeceğiz. Tarikatların, cemaatlerin sözde vakıflar ya da şirketler adı altında özel eğitim kurumları açması, öğrenci yurtları işletmesi kamusal bir hak olan parasız eğitim ve barınmanın bu yapılara peşkeş çekilmesine karşı, tüm cemaat-tarikat okulları ve yurtlarının kapatılması, bilimsel ve laik eğitim için mücadele edeceğiz. Biz denetleyeceğiz! Biz engelleyeceğiz!

Dinci gericilik ve ondan beslenen erkek egemenlik, en çok biz kadınların özgürlüğümüzü ve tarihsel kazanımlarımızı gasp etmekte, yaşam hakkımızı tehdit etmektedir. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde laiklik vazgeçilmezdir. Laiklik mücadelesini de kadının özgürlüğünü merkeze alarak örgütleyeceğiz.

Sünni mezhepçiliğe dayalı dinci gericilik, Alevileri kamudan dışlamakta, mezhepçi kutuplaştırma siyaseti ile Alevileri hedef haline getirmektedir. Can güvenliğimizi tehdit eden mezhepçiliğe karşı örgütleneceğiz, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı için mücadele edeceğiz.

Başkanlık diktatörlüktür. Diktatörlüğe hayır!

Başkanlık diye bize bu gün dayatılan sistem, halkın demokratik katılım süreçlerinden dışlanması, kamusal haklarımızdan vazgeçmemiz anlamına gelmektedir.

Ülke yönetimine demokratik müdahale olanaklarının tamamen ortadan kalkması demektir.

Her türlü kamusal hakkımızın; hak olmaktan çıkarılması, birileri tarafından bahşedilecek değerler haline gelmesi demektir.

Kamusal alanın tamamının o şahsiyetin iradesiyle paylaştırılması demektir. Bu iradenin sermayeden, tarikatlardan, yandaşlardan yana tecelli edeceği, Alevilerin, kadınların, işçilerin kamusal alandan tamamen dışlanacağı açıktır.  

Başta insan hakları olmak üzere tarihsel kazanımlarımızın bir kişinin ve şürekasının bahşetmesine bağlı hale gelmesi demektir.

Hem demokratik haklarımızın hem de bu ülke ile ilgili her konuda karar vermek yetkisi bir kişinin iki dudağı arasında olacaktır. Hukukun olmadığı, bir kişinin ağzından çıkan her şeyin kanun sayılacağı sistemin adıdır Başkanlık.

Başkanlık sistemine evet demek çok açık bir şekilde demokrasi istemiyorum, haklarımdan vazgeçtim anlamına gelecektir.

Halkın iradesinin tek bir kişiye teslim edilmesi demektir. Osmanlı tarihi deli İbrahimlere tanıktır. 70 milyonun iradesi tek bir kişiye teslim edilemez.  

Diktatörlüğe hayır ! Başkanlığa hayır!

Oya Ersoy

Halkevleri Genel Başkanı