Farklı toplumsal kesimlerden yüz binlerce insanın, bin bir türlü adaletsizliğe karşı Adalet talebini yükselttiği, aynı zamanda bu ülke halklarının diktatörlük altında yaşamayı kabul etmediği gerçeğini dosta düşmana gösterdiği “Adalet Yürüyüşü” 9 Temmuz mitingi ile yeni bir sayfa açarak sonlandı.
9 Temmuz’da miting alanına dolup taşan, bedenen Maltepe’de olmasa bile gözü kulağı orada olan milyonlarca insanın oluşturduğu görkemli manzaranın mesajı nettir: Tek Adam rejiminin yurttaşlıktan dışladığı milyonlar, diktatörlüğe karşı mücadele içinde yan yana gelip bir kurucu özne olarak örgütlenebilme, bu memleketi yeniden kurabilme potansiyeline sahiptir.
Halkevleri olarak Adalet Yürüyüşü’ne desteğimizi açıklarken “Hayır” seferberliğini, “Adalet” seferberliğine çevirelim demiştik.
9 Temmuz öncesi görevimiz, OHAL koşullarında giderek büyüyen Adalet talebi sokağa çıkmışken, bu yürüyüş kolunu büyütmek ve ilerletmekti. Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle, işçisi, emeklisi, yaşlısı ve çocuğu ile doğa ve yaşam savunucusundan “Eşitlik yoksa adalet de yok” diyen kadınına, toplumun demokratik potansiyelini ve hakları için mücadele eden kesimlerini omuz omuza bu yürüyüşe katmaktı. Yürüyüş sürerken toplumun bir bütün olarak diktatörlük karşısında direniş kapasitesini yükseltmekti.
Şimdi Adalet Mitingi’nin ardından çok daha büyük görevlerle karşı karşıyayız.
Milyonların Tek Adam rejimine karşı “Adalet” talebi etrafında bir araya geldiği 9 Temmuz Adalet Mitingi’nin ardından Türkiye siyasetinin bütün özneleri açısından yeni bir düzlem açığa çıkmıştır.
Tek Adam rejimi karşısındaki bütün muhalefet odaklarına birlikte yürüme çağrısı yapan ana muhalefet partisi, “Tek yol devrim” dememiş ama adalet mücadelesinde “Tek yol sokak” diyerek kendi geleneksel sistem içi ve uzlaşmacı sınırlarını zorlayan bir süreci başlattığını ilan etmiştir. Bu sınırların ne kadar zorlanacağı, kitlelerin adaletsizliğe karşı somut talepler etrafında sokakta ne ölçüde seferber edileceğine bağlıdır. Bu da sokağın ustaları olan devrimcilere görev yüklemektedir.
Sokaktan yükselen bu meydan okumanın ciddiyetinde olan iktidar partisi elbette uzlaşmayacak, “En iyi savunma saldırıdır” diyerek adaletsizliği, baskıyı ve şiddeti tırmandıracaktır. Adalet talebini tehdit olarak algılayan bir iktidar, bu talebi dile getiren milyonları da hasım belleyecektir. Adalet talebini yükseltmek, gerektiğinde faşizme karşı militan bir mücadeleyi de göze almakla mümkündür. Bu da faşizme karşı mücadelenin ustaları olan devrimcilere görev yüklemektedir.
Sadece yürüyüşün 25 gününe, katılımcılara bakmak dahi Kılıçdaroğlu’nun 9 Temmuz mitinginde açıkladığı asgari taleplerin çok daha zenginleştirilebileceğini gösteriyor. Devrimcilerin yanıtlaması gereken güncel soru, bu toplumsallaşmış taleplerin nasıl bir direniş çizgisinin hedeflerine dönüştürüleceği, bu direniş yataklarının Tek Adam rejimi karşısında nasıl bir mücadele düzleminde birleşeceğidir.
Şimdi önümüzde yapacak çok iş, faşizme karşı örgütlenecek bir direniş hareketi ve bir iktidar mücadelesi var.
Adalet Yürüyüşü’nün ve Adalet Mitingi’nin yaktığı ateşi önümüzdeki en acil gündemlerle harlayalım!
Adalet mücadelesini semtlere, mahallelere, parklara yayacak; adaletsizliğe karşı çıkanların sözünü söyleyip kendi somut sorunları karşısında mücadelelerini örgütlediği öz örgütlerini kuracağız. Gezi’den referandum sürecine kurulmasına öncülük ettiğimiz ya da katkıda bulunduğumuz forum ve meclis tipi örgütlenmelerin yarattığı birikim ve deneyimi, “Adalet” mücadelesinin örgütlenmelerini yaratmak için kullanacağız.
20 Temmuz’da 1. yılını dolduracak olan OHAL’in kaldırılması için mücadeleyi yükselteceğiz. AKP’nin eski iktidar ortakları tarafından düzenlenen 15 Temmuz darbe girişiminin de, onu “Allah’tan bir lütuf” sayan AKP iktidarının devreye soktuğu karşı darbesinin de halk düşmanı yüzünü teşhir ederek demokrasi bayrağını yükselteceğiz.
Tek Adam’ın ağzından çıkanı kanun haline getirip, muhalefet saflarındaki milyonları adım adım bir sivil ölüme mahkûm eden KHK’ların sonuçlarıyla birlikte kaldırılması için mücadeleyi yükselteceğiz. Hukuktan eğitime, akademiden örgütlenme özgürlüğüne bütün alanlarda direnişi örgütleyerek mağdurları mücadelenin öznesi haline getirecek; açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gibi, oturma eylemlerini sürdüren KESK’li emekçiler gibi direnişçileri yalnız bırakmayacağız.
Tek Adam rejiminin kendine düşman bellediği hakikate, halkın haber alma hakkına, iletişim hakkına ve basın özgürlüğüne sahip çıkacağız. 24 Temmuz’daki Cumhuriyet davası başta olmak üzere basın özgürlüğü mücadelelerine aktif katılım sergileyeceğiz.
9 Temmuz’da sokağa çıkan milyonların “çocuklarımız için yürüyoruz sözünü” bir vicdan seslenişinden politik bir eğitim hakkı hareketine dönüştürmek üzere harekete geçeceğiz. 11 yıldır binlerce aileye ulaşarak yürüttüğümüz Halkevleri Yaz Okulları çalışmaları başta olmak üzere bütün eğitim hakkı çalışmalarımızda açığa çıkan birikimlerimizi “gericiliğe karşı bilimsel eğitim hakkı” talebi etrafında bir harekete dönüştürmek üzere seferber edeceğiz.
Kadınların eşitliği ve özgürlüğü karşısındaki tüm engellerin kaldırılması, kadın düşmanı politikalara son verilmesi için, gericiliğe ve erkek egemenliğine karşı kadınların direnişini yükselteceğiz.
Yaşamın her alanında süren neoliberalizme karşı direnişleri; güvencesizliğe karşı taşeron işçi mücadelelerini, kentlerin ve doğanın yağmalanmasına karşı hak mücadelelerini; emperyalizme, savaşa ve şovenizme karşı yürütülen barış ve kardeşlik mücadelelerini insanca bir yaşam mücadelesinin bileşenleri olarak örgütleyecek, “Eşitlik olmadan, laiklik olmadan adalet olmaz!” diyeceğiz.
Bu mücadelede adım atana omuz verecek, eksiklikler karşısındaki eleştirimizi daha ileri mücadeleler örgütleyerek ortaya koyacak, sokağın ve faşizme karşı mücadelenin ustaları olarak ön safta duracağız!
Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu