Halkevci Kadınlar, 28–29–30 Ağustos tarihleri arasında İzmir Seferihisar’da buluştu. Kampta kadın mücadelesinin ana hatları, ilkeleri, olanakları, mücadele perspektifleri ve gelecek dönem programı üzerine tartışmalar yürütüldü.
Farklı kentlerden gelen 170’ı aşkın kadın ve 25 çocuğun katıldığı kampta 3 gün boyunca erkek egemenliği, yeni liberalizm bağlamında hak mücadeleleri, kapitalizmde kadın emeği, tarımda kadın emeği sömürüsü, piyasacı gericilik tartışıldı. Kürt Kadın Hareketi üzerine yapılan sunumun ardından politik mücadele ve kadınının özgürleşmesi arasındaki ilişki tartışıldı. 11 ayrı başlık altında düzenlenen atölye çalışmalarıyla kadın mücadelesi farklı yönleriyle ele alındı. Atölye başlıkları çalışma hakkı, kreş hakkı, barınma hakkı, iletişim ve yayın, su ve enerji hakkı, toplumsal cinsiyet, AKP ve gericilik, şiddet, sağlık hakkı, eğitim hakkı ve hukuksal haklar başlıklarından oluştu.
Türkiye ve dünyada kadın mücadelesi - kadınlar ve kapitalizm - neoliberalizm, sosyal hak gaspları ve kadın mücadelesinin talepleri - neoliberalizm, gericilik ve AKP - Kürt sorunu ve kadınların yeniden kız kardeşleşmesi başlıklarıyla düzenlenen beş oturum ve deneyimlerin paylaşıldığı, örgütlenme sorunlarının ele alındığı üç ayrı forumdan oluşan kamp programında; toplumsal cinsiyet, şiddet, kreş, hukuk, iletişim hakkı, barınma, su ve enerji, eğitim, sağlık, çalışma hakkı ve gericilik atölyeleriyle de farklı mücadele gündemleri derinlemesine ele alındı. Kampta yeni bir kadın hareketi için ilkeler, program ve strateji için başlıkların yer aldığı önerge tartışması yapıldı. “Kadın sorunu nasıl bir sorundur, toplumsal cinsiyet kavramı neden önemlidir, kadınların özgürlük mücadelesinin tarihsel hedefi nedir, kadın mücadelesi neden kapitalizme ve neo-liberalizme karşı bir mücadeledir, kadınlar neye karşı mücadele etmelidir, kadınların özgürlük mücadelesinin sürükleyici öznesi nerede bulunabilir, kadınların özgürlük mücadelesinin temel ilkeleri nedir, kadın mücadelesinin bugünkü örgütsel ihtiyaçları nedir” soruları etrafında yürütülen tartışmaların ardından bir kadın önerge taslağı oluşturuldu.
Atölyelerden önümüzdeki dönemin mücadele programının ana hatları ortaya çıkartıldı:
- Enformel ya da formel, ev içinde ya da dışında sarfedilen tüm emek değer yaratan ve sosyal güvenlik hakları ile sonuçlanması gereken “çalışma" olarak tanımlanmalı.
- Kriz ve geçim sorunları kadınların üstüne yıkılmakta, kadınların çalışma hakkı talebinin "meşru" bir talep olarak ifade edilmesi zorlaşmakta ve kadınlar yığınsal işsizliğin sonuçlarını, fuhuş, şiddet vs. gibi biçimlerde de dolaysız olarak yaşamaktadırlar. Tüm insanların çalışma hakkına ve bundan doğacak temel geçim ve sosyal güvence haklarına sahip olmaları esas olmakla birlikte, işsizliğin ve yoksulluğun yığınsallaştığı koşullarda, “herkese ve tüm kadınlara insanca iş” temel talebinin yanı sıra, kadınlara (“mutfak maaşı”, "aile ücreti” vs. değil), (asgari ücret düzeyinin yükseltilmesi ile birlikte) asgari ücret düzeyinde geçim ödeneği ve sosyal güvenlik hakkı talebi temel bir talep olarak benimsenmelidir.
- Mevcut formel işlerde çalışırken işten atılan kadınlar açısından, şu anda uygulanan işsizlik ödeneği kadınlar için iş bulana kadar süresiz olarak devam ettirilmeli, işsizlik ödeneği kapsamındaki sosyal güvenlik hakkı kullanımı sınırlandırılmamalıdır.
- Çalışma hakkı merkezli bir kampanya örgütlenmeli ve bu kampanya Dünya Kadın Yürüyüşü / 2010 Türkiye eylem ve etkinlik programı ile birleştirilmelidir.
- Çalışma hakkı ihlalinin kadınlar üzerindeki sonuçlarını teşhir etmek ve ortak bir mücadele programı yaratmak için “İşsizlik, Çalışma Hakkı ve Kadınlar” konulu bir kurultay düzenlenmesi hedeflenmelidir.
- Ev işçiliği ve evde çalışma konusunda hazırlık-altyapı çalışması olarak bir kitapçık-broşür hazırlanması hedeflenmeli, bölgesel kadın örgütlenmelerine dönüşebilecek kadın dayanışma kooperatifi tipi olanaklar araştırılmalıdır.
- Kreş hakkı, kadınların işgücüne katılımının önündeki engellerin kaldırılması bakımından, ideolojik olarak tüm toplumların üstüne yükseldiği toplumsal cinsiyet rollerine karşı bir mücadele alanı olarak tanımlanmalı.
- Kadınlara verilen doğum izninin ücretli bir şekilde 1 yıla çıkarılması ve çocuk bakımının sadece kadının değil erkeğin de sorunu olduğu ve çocuk bakımının paylaşılması açısından doğum izninin 1 yıl süreyle erkeğe de verilmesi gerekir.
- Parasız ve nitelikli kamusal kreşlerin açılması kadınların özgürleşmesi için önemli bir adımdır. Kreş kampanyası tüm Türkiye’de eşgüdümlü olarak yürütülmelidir. Kampanyanın örgütlenmesi sürecinde kadın dayanışmasının gereği olarak çocuklarının bakımını ortaklaştırılmalı, şubelerde çocuk odaları kurulmalıdır.
- Kadınların özgür eşit insanlar olmaları için sağlık hizmetlerine ulaşmaları şarttır. Kadınların sağlık hizmetine ulaşamama nedenleri olarak başlıca yoksulluk, toplumsal cinsiyet rolleri, savaşlar, dinci gericilik, cinsel ve üreme hakları ile anne sağlığı hizmetlerinin olmaması, sağlık hizmetlerinin piyasalaşması, ev işleri ve bakım hizmetlerinin ortaya çıkardığı rahatsızlıklar, şiddet sayılabilir.
- Sağlık hizmetlerinin devlet tarafından ücretsiz, nitelikli, eşit biçimde verilmesini istemek kadınlar için en temel talep olmalıdır.
- Koruyucu/I. basamak sağlık hizmeti verilmelidir. Doğum kontrol yöntemlerine ücretsiz ulaşmak, yetişkin birçok kadının başvurduğu kalıcı korunma yöntemlerinin hastane koşullarında uygulanması, 40 yaş sonrası ücretsiz mamografi hizmetinin verilmesi gereklidir.
- Güvenli, yasal, gönüllü kürtaj hakkı, tacizciyi, tecavüzcüyü cezalandıran mağduru koruyan yasa ve uygulamalar talep edilmelidir.
- Halkevleri kadın sağlığı merkezlerine dönüştürülmelidir. Aile planlaması, kadın bedeni, cinsel sağlık ve üreme sağlığı, kadın hastalıkları gibi konularda bilgilendirici faaliyetler için seminerler yapılmalı, broşürler hazırlanmalı, bununla sınırlı kalmayarak hizmeti asıl vermesi gereken sağlık birimlerinden talep edilmelidir.
- Kadının sağlık hakkından eksiksiz yararlanması için GSS ve SSGS yasasına karşı durulmalıdır. Kadının eve kapatılması, toplumsal bakım hizmetinin tamamının kadınının sorumluluğuna terk edilmesi, kadınlarda güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, kadının evliliğe, kocaya bağımlı kılınması demek olan bu yasaya; kadın sağlığını ve kadının sağlığa ulaşma hakkını her yönden olumsuz etkilediği için itiraz edilmelidir.
- Şiddet öğrenilmiş bir davranıştır. Eğer olumsuz bir davranış öğrenilmişse olumlu bir davranış da öğretilebilir. Şiddetin tam ve doğru tanımının öğrenilip, değerlendirilip, tartışılıp “maruz kalınan her türlü şiddetin” görünür hale getirilmesi gereklidir.
- Cinsel istismar, toplumsal cinsiyet vb. başlıklarda okullarda uzmanlar tarafından eğitimlerin verilmesi, hatta eğitim müfredatlarında ders olarak okutulması gereklidir.
- Şiddet uygulayanı değil şiddet göreni koruyan yasa ve uygulamalar; sığınma evlerinin belli nüfus alanına hizmet veren kamusal hizmet birimleri olarak yasalaşarak yürürlüğe geçmesi talep edilmeli, ülkemizdeki sığınma evlerinin sayısı arttırılmalıdır. Kadınların başvuracakları sığınma evleri ve danışma merkezlerinde ücretsiz danışman, psikolojik ve yasal yardımın sağlanması, bu ev ve merkezlerin sürekliliği ve gelişimi için merkezi ve yerel yönetimlerin bütçelerinden pay ayrılması gereklidir.
- Belediye, Baro, hastaneler gibi kamuya ait ve açık birimlerde danışmanlık birimleri oluşturulmalıdır.
- Kadınlar ve erkekler arasında toplumsal cinsiyet rollerini açığa çıkaracak, toplumsal cinsiyete dayalı rol ve iş bölümünün “doğal” olmadığını, insan eliyle kurulduğunu ve değiştirilebilir olduğunu bilince çıkaracak bir bakış açısı kazandırılmalıdır.
- Toplumsal cinsiyete dair farkındalık yaratıp, özel ve kamusal alanda toplumsal cinsiyetçi rollerin ve iş bölümünün tasfiyesini amaçlayan faaliyetler örgütlenmeli, bu faaliyetler örgütlenirken “kadınlık” ve “erkeklik” rollerini yeniden tanımlayacak, başka türlü bir toplum/kültür algısıyla hareket edilmeli, toplumsal cinsiyetçi rolleri ve iş bölümünü eleştirip değiştirmeye çalışırken, kadın ve erkeği cinsiyetsizleştirmeden kadın kimliğine yeni bir yorum ve pratik oluşturulmalıdır.
- Her hak mücadelesi başlığı toplumsal cinsiyet kavramı açısından değerlendirilmeli, hak mücadelelerinin talepleri ve eylem biçimleri oluşturulurken, toplumsal cinsiyetçi rolleri pekiştiren, derinleştiren ve yeniden üreten söylem ve pratiklerden kaçınılmalı.
- Her kadın topluluğu için bilinç yükseltme gurupları oluşturulmalı, kadınlığa ilişkin rolleri tespit eden, eleştiren, kadınlık durumunu yeniden tanımlayan pratikler oluşturulmalı. Kadınların kendilerini ve birbirlerini sevmelerinin hedeflenmeli.
- Toplumsal cinsiyetin kadınlık ve erkekliğe ilişkin olması nedeniyle, birlikte mücadele ettiğimiz erkeklerle birlikte toplumsal cinsiyete dair rollerin üretim ve yeniden üretim süreçlerine dair dönüştürücü farkındalık yaratmak amacıyla sürekli eğitim programları oluşturulmalı.
- Egemenlerin suyun kullanılması konusunda aldığı kararlar, susuzluk, çevre kirliği, salgın hastalıklar, tarım üretiminin neredeyse sona ermesi ve su fiyatlarının artması gibi sonuçlar; kadınların üretim ve yeniden üretim ilişkileri içindeki yoğun emek sömürüsünü pekiştirdiği gibi, kadın sağlığını da tehdit etmektedir. Bu nedenle; denetim organlarında kadınların yer aldığı mahalle komisyonları kurulmalı, muhtarlıklar ve belediyeler bu amaçla işlevlendirilmelidir.
- Her haneye en az 10 m3 suyu ücretsiz verecek mekanizmalar kurularak, mahalle komisyonlarının ilgili kurumlarla kuracağı dayanışma ilişkileri desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
- Su kullanımının yoğun olduğu günlük işler toplumsallaştırılmalı; çamaşırhane, halk mutfağı gibi kamuya hizmet verecek mekanlar açılmalıdır.
- Susuzluğun sebep olduğu salgın hastalıklar veya ilerlemesine neden olan kadın hastalıkları, önleyici sağlık hizmetleriyle kontrol altına alınmalı; düzenli olarak sağlık taramaları yapılmalıdır.
- Su kesintisi veya zammı gibi halkı su hakkından mahrum bırakacak uygulamalar, fiili müdahalelerle engellenmeli; insanca yaşamın tamamlayıcı unsurlarından olan su hakkının hiçbir şekilde gaspına izin verilmemelidir.
- Su özelleştirmelerinin sonucu olarak ortaya çıkan bir başka sorun da tarım arazilerinin endüstrileştirilerek toprak üretiminin sona ermesidir. Karadeniz’de yürütülen Derelerin Kardeşliği mücadelesi kadınların kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları mağduriyeti dile getirebilecekleri ve bu amaçla örgütleyecekleri bir kadın meclisi kurularak, tüm kadınların içinde yer alabileceği veya destekleyeceği etkinlik zeminleriyle buluşturulmalıdır.
- Kadının eviyle kurduğu ilişki, çoğunlukla kadının barınma alanının aynı zamanda çalışma alanı olması, kadını onun yaşam alanına dair herhangi bir müdahalenin en baştaki muhatabı durumuna getirir. Bu durum kuşkusuz evini koruma güdüsüyle harekete geçen kadınların barınma hakkı mücadelesinin içinde yer almasını kolaylaştırır.
- Barınma hakkı mücadelesi yürütülen mahallelerde, kadın çalışması özerk bir çalışma olarak barınma hakkı mücadelesiyle yan yana ilerletmeli, kadınların kentsel haklara yönelik talepleri genişletilmeli, kadınlarla ortak bir yaşam biçiminin pratikleri üretilmeli. Çamaşırhane, kreş, ortak mutfak deneyimleri yaratılabilmeli.
- Barınma Gazetesi’nin sonraki sayılarına kadın sayfası eklenmeli.
- Kadınların gericiliğin ve gericiliği besleyen cinsiyetçiliğin nesnesi olmaktan çıkarılmasının bir koşulu kadınların kamusal alana çıkış koşullarının oluşturulması ve bu anlamda evdeki rolünü, evdeki tahakküm ilişkilerini sorgulatacak kanalların yaratılmasıdır.
- Tarikatlar, cemaatler biçiminde örgütlenen yoksul kitlelerle hak mücadeleleri etrafında bağ kurmak, hem gericiliğin hem yeni liberal uygulamaların geriletilme mücadelesinin bir parçası haline getirilmelidir. Gericileştirilen kitlelerle özellikle kadınlarla kurulacak temas, hak temelli bir mücadele üzerinden geliştirilmeli; bu mücadele sürecinde türbanlı/türbansız, AKP’li/AKP’li olmayan ayrımını ortadan kaldıracak, bu ayrımları etkisiz kılacak bir mücadele/özgürleşme sürecinin adımları atılmalıdır.
- Bu mücadele sürecinin öznesi olarak kadınlar, kendi aydınlanma/özgürleşme süreçlerini bir araya gelerek yaşamalı, kadın dayanışmasının örnekleri sergilenmelidir.
28-29-30 Ağustos 2009