Kemalpaşa Halkevi 26 Nisan Pazartesi günü suyun ticarileştirilmesi üzerine bir panel düzenledi. Panelde, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Beyza Üstün ve Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Fuat Ercan “Akarsuya müdahale ve suyun ticarileştirilmesi” ve “Krize çare doğa ve insanlar mı?” konuları üzerine sunum yaptılar. Yaklaşık 250 kişinin katıldığı panelde suyun ticarileştirilmesinin sonuçları ve çay üretimine etkileri tartışıldı. Çay üreticisi kadınların yoğun ilgi gösterdiği panelde Hidro Elektrik Santrallerine (HES) karşı tepkiler dile getirildi. Kemalpaşa Bölgesi'nde yapımı planlanan HES'e engel olunacağı belirtildi.
Panelde ilk olarak söz alan Fuat Ercan, krizin yarattığı toplumsal çökmeden bahsederek başladığı konuşmasında kapitalizmin krize çare olarak doğa ve insan enejisini değerlendirilmesini dayattığını belirtti. Şu anda yapımları planlanan HES'lerin sermayenin iştahını kabarttığını belirten Ercan büyük sermaye gruplarının yanısıra bölgelerde kurulan yerel küçük ölçekli şirketlerin de bu projelere dahil olduğuna dikkat çekti. Yerel şirketlerin halkın tepkisini engelleyerek dereleri satın alıp büyük şirketlere devrettiğini örneklerle anlatan Ercan, “Yıkım sürecini başlatan şirketlere karşı tavır almak gerekiyor. Sağlıklı bir tavrın başlangıç noktası örgütlenmektir. Çay üreticileri ile dereleri elden giden insanlar aynı toprakta yaşıyorsa çay üreticilerinin direnişi ile derelerine sahip çıkan insanların direnişi birleşmeli çünkü dereler elden gidince zaten çay üretimi yapamayacaklar” dedi.
Beyza Üstün ise HES projeleri hakkında bilgilendirme ile başladığı konuşmasında yapılacak olan HES'lerin doğada oluşturacağı muhtemel tahribatları anlattı. Suyun ticarileştirilmesi sonucu özellikle çay üretiminde oluşabilecek olumsuz değişimler dikkat çeken Üstün, suyun mülkiyetinin şirketlerini devrini sağlayabilmek için çeşitli yasal düzenlemeler ve hilelerin yapıldığını söyledi. Suyun mülkiyetini eline geçiren şirketlerin başta çay üretimi olmak üzere tarımsal üretime dahil olarak üreticiler üzerinde çeşitli baskı yöntemleri geliştireceğini belirten Üstün, “Çayın yerine şu ürünü ek, çünkü çay ekerseniz siz yağmur suyundan yararlanıyorsunuz, şirkete devredildikten sonra yağmur suyunu kullanmanız yağmur suyunu çalmanız anlamına geliyor. Çünkü o yağmur suyu onun, o yağmur suyu akacak onun satın aldığı dereyi besleyecek” dedi. Dereleri satın alanların suyun yalnızca bir bölümünün mülkiyetine değil kaynağından itibaren tümüne sahip olduğunu söyleyen Üstün hatta yeraltı kaynaklarının mülkiyetinin de bu yolla şirketlerin egemenliğine geçeceğine dikkat çekti. Beyza Üstün derelerle birlikte topraklarında şirketler tarafından satın alınarak üreticilerin kendi topraklarında işçileştirileceğini yada bölgeyi terk etmek zorunda bırakılacaklarını belirttiği konuşmasını derelerinin satılmasıyla bölgede oluşacak ekolojik değişimi ve yıkımı anlatarak bitirdi.
Panel sonunda söz alan çay üreticileri ise derelerine sahip çıkacaklarını derelerine sahip çıkmanın aynı zamanda çaylarına sahip çıkma anlamına geldiğini belirttiler ve “çay da bizim dere de bizim söz de bizim” diyerek dereler ve çay üretimi üzerine oynanan tüm oyunları bozacaklarını belirttiler.