ABD'nin kendi içindeki azılı muhaliflerden James Petras uzun yıllardır 'teoride ve pratikte', sol yumruk havada mücadelesini sürdürüyor. Sicilinde 60'lı yılların öğrenci liderliğinden, Salvador Allende'nin danışmanlığına, Andreas Papandreu'nun hocalığından, Castro ve Chavez gibi liderlerle ilişkilere oradan onlarca kalın kitabın yazarlığına birçok eylem kayıtlı olan, birçok politik kehaneti çıkan Petras’ı tanımakta, çalışmalarını takip etmekte fayda var Mahmut HAMSİCİ
Dünya solunun önde gelen aydınlarından ABD’li Profesör James Petras bir konferans için yurt sathına girip biz de ağır mevzuları konuşmak için kendisiyle bir araya geldiğimizde sohbetimizin fazla resmi olacağı konusunda tereddütteydik. Ancak yüz yüze geldiğimizde kanımız kendisine hemencecik kaynadı ve kendimizi Ege'nin bir köy kahvesinde görmüş geçirmiş bir amcamızla sohbetteyiz gibi hissettik.
Tabii bu hissiyatın bizde oluşma nedeniyse kısa süre içinde anlaşıldı. Tanıyanların bir kısmının Amerikalı bir kısmınınsa Latin Amerikalı sandığı Petras aslen Yunandı ve gözlerinin maviliğinin tonundan el kol hareketlerine kadar tam bir Akdenizliydi. Madem Petras’tan bahsedeceğiz, hikayesini en baştan, aile köklerine uzanarak, anlatmakta fayda var...
Bir dedesi İzmirli olan Petras'ın anne ve babası Osmanlı İmparatorluğu döneminde doğuyor. Aile Yunan iç savaşı sırasında ABD'ye göçünce Petras da bu büyük ülkede Rumca konuşulan küçük bir evde büyüyor. Üniversite ve muhaliflik macerası işçi babasının bir gün 'senden adam olmaz git bari oku’ kabilinden tepkisiyle başlıyor: "Babam balık kesme işinde çalışan bir işçiydi. 14-17 yaşlarım arasında bir yandan okula devam ederken bir yandan da ona yardım ediyordum. Yine bir sabah çok erkenden babamın yanındaydım. Bıçak elimden kaçtı ve koparmasa da tüm parmaklarımı kesti. Babam da bana, aklın başka yerlerde, sen işçi olarak işe yaramıyorsun, git oku bari dedi."
Petras, milliyetçi Amerikalıların dışlamalarına maruz kaldığı, bira içip mahallesindeki Yahudi arkadaşlarıyla din ve politika üzerine konuştuğu ilk gençlik yıllarının ardından sosyoloji okumak için önce yaşadığı yerin yakınındaki Boston Üniversitesi'ne sonra da ilerici olduğunu duyduğu için California Üniversitesi'ne gidiyor. Mevzubahis Zaman dilimi 1960'lı yılların başı, ‘kültürel isyan’ dalgası ülkeyi kasıp kavuruyor... Bu ortamda önceleri edebiyata büyük ilgi duyan Petras üniversitedeki arkadaşlarının ve Küba devriminin de etkisiyle iyiden iyiye politikleşiyor. San Francisco'daki Troçkist bir gruba katılıp daha ilk yıl üniversiteyi bırakıyor ve politik faaliyetler için bir metalurji fabrikasında çalışmaya başlıyor. Üç yılın sonunda bu grup dağılınca Petras da arkadaşlarıyla kendisini savaş karşıtı ve siyah kitle hareketine adıyor. Kendini okulundaki öğrenci hareketinin lideri konumunda buluyor. İddiasına göre o dönemin ilk öğrenci boykotunu o planlıyor.
Yüksek lisansla birlikteyse Petras’ın kaderinin yönü güneye çevriliyor. Konusu Şili'deki toplumsal yapının özgünlüğüyle ilgili olan tezini yazmak için birçok Latin ülkesini geziyor. Aldığı bir ödülle birlikte kitap olarak basılan bu tezinde sanki kahince tespitlerde bulunuyor: "Tezimin sonuç bölümünde önümüzdeki yıllarda Şili'de solun iktidara geleceği tespitin yaptım. Ve bu durumda, Şili'de görünen demokrasi geleneğinin tersine otoritarizmin yüzünü göstereceğini belirttim." Hayat, bir yandan akademik çalışmalarını sürdüren, bir yandan Latin Amerika ve Avrupa'yı gezen Petras'ın Şili'yle ilgili öngörüsünü çıkmakla kalmıyor, onu Şili'deki sol hükümetin içine savuruyor. Talep üzerine solcu lider Salvador Allende'nin danışmanlığını üstleniyor. Birlikte ekonomik ve sosyal yapıda birçok değişim programı uyguluyorlar.
Ancak Petras, darbenin ayak seslerini duyup, Allende'yi önlem alması konusunda ikna edemeyince onunla ayrışıyor. Önerilerinin ciddiye alınmaması üzerine 11 Eylül 1973’teki darbeden sekiz gün önce son uyarısını da yapıp Şili'yi terk ediyor: "Sağ hareketlerin ciddi bir iktidar stratejisi vardı ama Allende'nin yoktu. Üst sınıflardan insanlarla kontağım vardı. Darbe için askerlerin kapısını çaldıklarını biliyordum. Allende'yi darbenin geldiği ve önlem alınması gerektiği konusunda ikna etmeye çalıştım. Kriz çıkmaması için ordudaki sağ kanadın sol kanadı tasfiye etmesine göz yumdu. Bu, büyük bir hataydı. Darbeden bahsettiğimde bana Şili'nin diğer Latin ülkelerinden farklı olarak güçlü demokrasi geleneği olduğundan bahsediyordu. Darbeye karşı silahlanmayı önerdim. Ama darbenin geldiğine bir türlü inanmadı. Savunma Bakanı'yla buluştum ve ‘uçak biletlerimi verin ben gidiyorum’ dedim ve sekiz gün sonra darbe geldi. Çok iyi bir adamdı, darbe sırasında öldü de ama darbeyi görememesi açıkçası aptallıktı!".
Petras, Şili’nin ardından İtalyan senatör Lesio Basso'nun çağrısıyla Avrupa'ya gidiyor ve Latin Amerika’daki insan hakları ihlalleriyle mücadele amacıyla Russel Mahkemesi'nin kuruluşunda bulunuyor. Burada Gabriel Garcia Marquez'den Julio Cortazar'a birçok önemli aydın ve politikacıyla birlikte çalışmalar yürütüyor, Latin Amerika'daki otoriter yönetimlerle çok uluslu şirketlerin bağlantılarını kanıtlayan raporlar yayımlamak gibi işlere imza atıyor.
Mahkeme çalışmaları sırasında dönemin PASOK lideri Adreas Papandreu'yla tanışmasıysa onu yeniden köklerine döndürüyor. Papandreu'nun daveti üzerine 1976 yazı boyunca haftada bir gün Yunanistan'a gidiyor ve Papandreu'ya sol teori dersleri veriyor. Bugün o dersleri gülerek anlatıyor: "Papandreu kötü bir öğrencimmiş! Ancak oğlu Yorgo daha fena oldu".
1981’de PASOK seçimleri kazanınca Başbakan Papandreu ondan daha büyük bir görev istiyor: "Bütün işlerini bırak. Gel, Yunanistan'a yerleş, hükümetle paralel çalışacak bir eğitim - danışma merkezi kuralım ve başına da sen geç!" Petras öneriyi kabul edip Yunanistan'a yerleşiyor. PASOK hükümetiyle işbirliği halinde projeler üreten sendika, kooperatif gibi örgütlerle bağlantılı merkezde üç yıl boyunca çalışıyor: "Çok sıkı entelektüellerin de içinde olduğu bir ekibimiz vardı. Birçok sosyal program ortaya çıkardık ve uygulandı. Çeşitli konferanslar düzenledik. Bir tanesine Türkiyeli ekonomist Şevket Pamuk (Orhan Pamuk'un kardeşi) da gelmişti ve çok iyi geçmişti." Ancak PASOK hükümetinin liberal politikalara göz kırpamaya başlamasıyla Petras 1986 yılında Papandreu'yla da kopuyor: "Papandreu bir uyum planı uygulamaya kalktı, işçilerin aleyhine bir programdı. Sendikalar greve gitti, o da sol kesimi PASOK'tan attı. Ben de o bölünmede sendikaların tarafını tuttum ve istifa ettim".
Yunanistan'ın ardından Petras, bir yandan ABD'de ve Kanada'da akademik çalışmalarını bir yandan da Latin Amerika'daki sol hükümet ve hareketlerle ilişkisini sürdürüyor, bir yandan da farklı alanlarda kitap ve makaleler yayımlamaya devam ediyor.
Küreselleşmeyle ilgili eleştirel kitapları büyük ilgi görüyor (Petras’ın bugüne kadar 29 dile çevrilmiş 69 kitabı bulunuyor). Bu dönemdeki en önemli deneyimlerinden birisiniyse bugün dünyanın en büyük yeni toplumsal hareketi olarak tanınan Brezilya’daki MST'nin (Topraksız Köylüler Hareketi) iki yıl boyunca danışmanlığı sırasında yaşıyor. Hareketin politik açılımlarında büyük etkisi oluyor. Ancak İşçi Partisi lideri Lula'nın, MST’nin de desteği sayesinde hükümete geldikten sonra tarım reformu sözünü tutmadığını ama MST lideri João Pedro Stédile'nin Lula’yı desteklemeye devam ettiğini görünce yine bir Petras klasiği yaşanıyor: Ağzı açmak, gözü yummak ve istifa etmek!
Petras’la muhabbet uzadıkça uzuyor, bir buçuk kaset bitiyor, tüm ilginç anı ve tespitlerini bir yazıya sığdırmak zorlaşıyor. Ama yaptığı bazı kehanetler ortaya çıkan Petras'ın dünya siyasetindeki kısa vadeli öngörülerini özet geçmeyi ihmal etmemek gerekiyor: “Latin Amerika'daki yeni sürecin nereye evrileceğini daha çok Venezüella belirleyecek. Venezüella’daki iç kutuplaşma sertleşecek; bu, kıtayı da etkileyecek; ABD, İsrail politikalarını uyguladıkça gücünü kaybetmeye devam edecek, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki siyasi ve ekonomik krizleri derinleştirecek (Petras geçen yıl ABD’de yayımlanan ve ilk ay 10 binlik satış rakamına ulaşan 'İsrail, Siyonizm ve Ortadoğu' kitabında İsrail’in ABD’nin piyonu olmadığı tam tersine ABD dış politikasının İsrail tarafından belirlendiği tespitini yapıyordu); Irak ABD’nin askeri fiyaskosuyla sonlanacak; Ortadoğu'daki Kürt liderlerin bölgedeki diğer devletler ve politik aktörlerle arasında çok daha büyük gerilimler yaşanacak; Eğer İran’a ABD destekli bir İsrail saldırısı olursa savaş Suudi Arabistan dahil tüm Körfez ülkelerine yayılacak”
Anlattığı tüm 'bu ayrılışlarının' yanında, Latin Amerika'daki neredeyse tüm sol hükümetlerin popülist olduğunu iddia etmesi, Bolivya lideri Morales için 'tiyatrocu' demesi, ABD'ye karşı sonuna kadar savunduğu Küba'ya bile yeri geldiğinde ekonomisini çeşitlendirmiyor gibi eleştiriler yöneltmesi (James Petras’ın Küba üzerine oldukça ince analizlerle desteklenen eleştirel bir makalesi önümüzdeki haftalarda Sendika.Org’de yayımlanacak; Sendika.Org’nin notu), Petras'ın biraz huysuz bir aydın görüntüsü çizmesine neden olsa da o, sert eleştirilerinin yeri geldiğinde anlaşılacağını savunuyor. Lula’ya ilgili sert yazısı nedeniyle kendisini eleştiren Le Monde Diplomatique'ten Ignacio Ramonet'nin kısa süre önce kendisine ‘haklıymışsın’ demesini örnek veriyor. Tespitlerindeki eğriliğinin doğruluğunun takdiri okuyana kalıyor. Ancak yaşadığımız dünyayı anlamak için “burada deneyim konuşuyor” tavırlı koca Petras’ın kitaplarını ciddiye almak gerekiyor. Son olarak kendisiyle öpüşüp ayrılırken ayak üstü yine Akdeniz usulü babacan bir nasihat verdiğini de eklemek gerekiyor: "Ben muhalif gençlerle konuştuğum zaman şunu öneriyorum. Bir, hayatınızı kazanacağınız bir işiniz olsun. İki, yatıp kalkacak bir yeriniz olsun. Bunlar olduktan sonra her şey daha sağlıklı olur. Hızlı koşup erkenden nefesinizi tüketmeyin!"
Kısaltılmış hali Radikal’de yayımlanmış olan bu yazı eski Radikal çalışanı Mahmut Hamsici tarafından, Halkevleri tarafından Haziran 2007’de düzenlenen Halkın Hakları Forumu’nun katılımcısı olarak ülkemize gelen James Petras ile yaptığı söyleşi üzerine kaleme alınmıştır.