“Şimdi tutalım bu diriliği artık/ Zamanıdır/ Neredeyse kar başlar/ Küçük kuşlar ölür/ Semerciler ve dilsizler ölür/ Seninle ben kalırız/ Yeni bir yaşamaya/ Gökler ve kentler ufalır/ Seninle ben kalırız/ O şarkı sanılanlar bir kavga halini alır/ Neredeyse kar başlar/ Birini düşünür gibi oluruz/ Biliyorum/ Ellerin de üşür/ Biliyorum ama/ Isıtabilirsin onları/ O ateşte/ Hazırsın da/ Biliyorum/ Ama sana bir boyun atkısı gerek/ Kış geldi”
Önümüz kış sana bir boyun atkısı gerek. Ankara’nın soğuğu herkesin malumu; şakasının olmadığını bilmek lazım. Ben çoktan öğrendim, sıra sende.
Sıra sende; bundan benim sıramı savdığım anlamı çıkmamalı ama gel gör ki tedbirli olmalı; kış hazırlığına bir boyun atkısı tedarik ederek başlamalı.
Eskiler “vech-i ahar” dermiş. Yani, başka sebep. Başka sebep aramaya kalkma. Bu sefer vech-i ahar yok. Satır aralarına serpiştirilmiş derin anlamlar da bulamazsın. Neyse o; soğuk kapıya dayandı ve sana bir boyun atkısı gerek. Neyse o; hem ihtiyaçlarımız hem de beklentilerimizle ilgili, yine eskilerin diliyle, sarih olmak lazım. Yani alabildiğine açık ve şeffaf olmak.
Aleniyetin kimseye bir zararı olmamıştır ama tersi herkesi ve her şeyi kırıp dökmüştür. Vech-i ahar arayarak bizim ömrümüzü tükettiğimiz ne kadar hakikatse, senin ömrüne sahip çıkman o derece mecburiyettir.
Ömrüne, geleceğine, kendine sahip çık.
Bunun için tek yol var: Tek yol diye başlayınca; alışkanlıktandır, “devrim”le tamamlamak gelir akla ama atlanan şudur: Tamamlanamayan yegâne süreçtir devrim.
Tamamlanmayacağını bile bile devrimi istemek değil midir, zaten devrim.
Bunun için tek yol vardır: Yola çıkmak. Yola çıkmaya niyet etmek. Niyeti aşacak irade göstermek.
Daha ne duruyorsun; çık yola.
Nereye varırsın bilinmez ama kötülükleri geride bırakacağın açık.
Sırf bunlardan uzaklaşmak için bile çıkılabilir yola. Çık ve uzaklaş.
Çık yola ve siyaset baronlarını, sırça köşklerinde hırslarıyla, ihtiraslarıyla baş başa bırak. Bilinir ki, senden sonrası yok onlar için. Bilinir ki, şahsi istikballeri için, senin masumane duygularını kullanmakta beis görmezler. Onların heveslerini kursaklarında bırakmak için bile çıkılabilir yola. Ulaşamama ihtimali olsa da, kırılma tehlikesi olsa da, avare adımlarını hızlandır. Kalıp tükenmektense, yürüyüp kırılmak daha evladır.
Hem ne zamandır, zafere bu kadar büyük önem atfedilmiştir; ne zamandır mutlaklaştırılmıştır başarmak. Zafere yürü demiyorum sana; başarmak mecburiyetinde de değilsin. Yeter ki çık yola. Bir boyun atkısı edin; özgürlüğün, gençliğin, devrimin simgesi say bunu; bunu zorlu günlere hazırlık say. Yolun daha aydınlık olacağı aşikar; sadece ilk adımda ışıldamasını iyiliğin emaresi saymalı.
Daha iyi olması sana bağlı; fanuslar kırılacak, sırça köşkler yıkılacak, zincir en zayıf halkasından kopacak; halkın yoksul ellerine değeceksin, yoksul mahallere uğrak vereceksin, oralarda büyüyüp oralarda serpileceksin; dertleri derdin, gözyaşları senin kederin olacak.
Aksi olursa; yak bu satırları, kızgın fırınlara sür her bir sözcüğü, her bir sözcükten bir tuğla üret. Sanma ki baronlar, köşklerine senin taşıyacağın tuğlalarla duvar örülmesini istemeyecek.
Bu yazı kışın başında kaleme alınmıştır. Turgut Uyar’ın şiiri tetiklemiştir. Aslında devrime hangi mevsimin kucak açacağının arayışıdır.
Tıpkı Komüncüleri anlatan Clement’in “Kiraz Zamanı” şiiri gibi, tıpkı “Fikri Sönmez bu şafaklarda” dizesi gibi..
“Kiraz zamanındaysanız eğer / ve korkuyorsanız kederli aşklardan / sakının güzellerden / dayanılmaz acılardan korkmayan ben / yaşayamayacağım bir gün olsun acı çekmeden / denk gelirseniz bir gün kiraz zamanına / bilin düştüğünüzü çoktan acılı aşklara / seveceğim daima kiraz zamanlarını / kalbimde açık bir yara gibi taşıdığım o zamanı / talihin sundukları / asla dindiremeyecek acımı
seveceğim daima kiraz zamanlarını / ve yüreğimde sakladığım anısını”
---------
Not: Kiraz Zamanı isimli şiir Halkevleri tarafından düzenlenen Yerel Yönetimler Kriz ve Halkın Halkları Sempozyumu’nda okundu; yerel yönetim tartışmalarının Paris Komünü’nü, Fatsa’yı ve devrimi atlayarak yapılamayacağı için…