Bu yazıyı ateş ve derin halsizlik içinde yazıyorum. Malum, mevsim dönüşü; biraz da nane molla olunca, hastalanmak kaçınılmaz oluyor. Halkevleri 20. Olağan Genel Kurulu’nu yazmak için oturdum ama gelin görün ki, bu bedbahtlıkla, nasıl bir yazı çıkacak ortaya emin değilim. Hatırla Sevgili’nin final bölümünü izlemenin yarattığı iç sıkıntı da açıkçası tuzu biberi oldu, haldeki durumun. En doğrusu, hangi ‘ahval ve şerait’ içinde olursak olalım, Halkevleri’ne layık olduğu ilgiyi göstermekte. Yani, Sezar’ın hakkı Sezar’a vermekte...
Halkevlerini yazmak içimdeki kasveti az biraz azaltır mı? Deneyip göreceğiz. En iyisi çocukları anlatmak...
Yoksul çocuklar sahne alırsa, bunun not edilmeyeceğini düşünmek, “tarihi yanılgı” olsa gerek. Kim bilebilirdi; Fatsa Halk Şenliği’nde çocukların sahne almasının asla unutulmayacağını. Sanırım, Halkevleri’nin genel kurul açılışında sahne alan çocukları da aynı kader bekliyor: Dikmen ve Mamak’ın yoksul çocuklarından oluşan koro, Türkiye solunun öyküsünde yerini alacağa benziyor.
Onlar bunun farkında mı? Olmaları da gerekmiyor. Tıpkı Fatsalı çocuklar gibi.
Onların değil, onları izleyenlerin bir şeyin farkında olması gerekiyor. Şarkı sözlerinden yola çıkarak yapabiliriz bunu. Şarkı sözleri Türkiye soluna siyaset dili ve tarzıyla ilgili önemli ipuçları veriyor. O gün, Fatsalının yaşadığı sorunlar, şarkı sözlerinde kendisini gösteriyor.
“Çarşıya vardım yağ bulamadım/ ağa aldı dediler şaşırdım kaldım/ onlar şiş göbekli ben cüce kaldım/ nideyim nideyim nerelere gideyim/ patron yağ kaçırıyor ben nasıl edeyim/ Çarşıya vardım gaz bulamadım/ karaborsa dediler şaşırdım kaldım/ onlar şiş göbekli ben cüce kaldım/ nideyim nideyim nerelere gideyim/ pazar gün gel dediler ben nasıl edeyim/ Çarşıya vardım ekmek aradım/ pahalandı dediler şaşırdım kaldım/ onlar şiş göbekli ben cüce kaldım/ nideyim nideyim nerelere gideyim/ en ucuzu bu idi ben nasıl edeyim/ Çarşıya vardım halkı aradım/ direnişte dediler sevindim kaldım/ işçi köylü yürüyor ben bakakaldım/ nideyim nideyim nerelere gideyim/ halkım direnişte ben de gideyim”
Fatsalının sorunu karaborsadır. Pahalılık ve kıtlıktır. Yağ, un, şeker, gaz, sigara yoktur; temel ihtiyaçlar üzerinden karaborsacılar haksız kazanç elde etmektedir. Devrimci hareketin Fatsa’da nüfuz alanını genişletmesini sağlayan, Fatsalıyla güven ilişkisini yaratan bu sorunlara karşı mücadelesi olmuştur. Kısa zamanda Fatsa karaborsacılardan temizlenmiş, Fatsa’yı ‘Fatsa’ yapan süreç böyle başlamıştır. Yakıcı sorunları tespit ve siyaseti bunlar üzerine bina etmek, devrimci hareketin Fatsa’da iz bırakan başarılar elde etmesini sağlamıştır. Şarkı sözlerinin esbabı mucibesi budur. Sorun neyse, şarkı sözlerine yansıyan o olmuştur.
FATSA ÖĞRETİYOR
Fatsa öğretiyor. Fatsa’nın öğreticiliği, Halkevleri Çocuk Korosu’yla ete kemiğe bürünüyor. Sorunlar farklılaşıyor, hatta “şiş göbekliler” bile değişiyor. Yeni mücadele dinamikleri ortaya çıkıyor, mağdurlar biraraya geliyor.
Bir güneş yüzlü çocuklar değişmiyor, bir de yoksulluk.
Yoksulluk en çok varoşları vuruyor; kentler sermayeye peşkeş çekiliyor, “su bedava” şiirsel bir nostalji olarak kalıyor, temel ihtiyaçlar ancak parası olanın ulaşabileceği meta haline getiriliyor. Eğitim hakkı, barınma hakkı, sağlık hakkı, su hakkı, beslenme hakkı, insanca yaşama hakkı ortadan kaldırılıyor. Solcuların ne yapması gerektiği ise Halkevleri Çocuk Korosu tarafından alenen tebliğ ediliyor.
“Çarşıya vardım pirinç aradım/ pahalandı dediler şaşırdım kaldım/ çarşıya vardım, mercimek aradım/ pahalandı dediler şaşırdım kaldım/ tayyip şiş göbekli, ben cüce kaldım/ nideyim, nideyim, nerelere gideyim/ halkın hakları var ben de gideyim/ Çarşıya vardım, evimi aradım/ yıkılacak dediler, şaşırdım kaldım/ melih şiş göbekli ben cüce kaldım/ nideyim, nideyim, nerelere gideyim/ halkın hakları var ben de gideyim”
Amerikalara ait olduğu bilinen “Şişman kadın sahne almadan opera bitmez” sözüne karşılık, bir Halkevi sözü yaratalım öyleyse: Yoksul çocuklar sahne alırsa, tarih yazacaktır bunu. Çünkü unutulmak mümkün değildir artık.
Birgün