Yazıklar olsun!
28 Mart 2012 günü öğlen saatlerinde AKP'li bakan Bekir Bozdağ radyoda bir haberciyle 4+4+4 yasa tasarı hakkında konuşuyor, ve tek söyleyebildiği, CHP'nin dünkü Tandoğan "grup toplantısı"nın "fiyasko" olduğu, katılımın yüz binleri falan değil, on bini anca bulduğu...
Tam anlamıyla yangından mal kaçırırcasına 70 milyonluk bir ülkenin ilk ve orta eğitimi alt üst ediliyor. Milli Eğitim Komisyonu, inanılmaz ve açıkça şiddete dayalı engelleme taktikleriyle tasarıyı kabul edip genel kurula yollamıştı. Ana muhalefet partisi meclisten ümidini kesmiş, meydanlara çıkıyor; sonucu bakan böyle değerlendiriyor.
KESK ve Eğitim-Sen üyesi binlerce insan illerde, ilçelerde durduruluyor, Ankara'ya gelip bu taslağı protesto etmeleri en hunhar biçimde engelleniyor... Ülkenin dört bir tarafında oturma eylemleri, gösteriler, gözaltılar... Usta iktidarın usta polisi yine iş başında; biber gazı havayı kaplıyor, coplar savruluyor; "güvenlik önlemleri en üst seviyede", hastanelere kaldırılan emekçiler var... ve bakanın söyleyebildiği, yalnızca CHP'nin meydana topladığı kalabalığın öngörüldüğü kadar büyük olmadığı... Usta iktidar bu, ileri demokrasi bu, öyle mi?!
Bir hafta önce de Nevruz kutlamalarını yasaklamış, Diyarbakır'daki yüz binleri görmezden gelip başka kentlerde polisle çatışan kitleleri suçlayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışmışlardı. Bakış aynı bakış. Ben en doğal, en haklı etkinlikleri yasaklarım, suç yasağı kabul etmeyende olur...
Hazırlanan yasa teklifi cehaletin, kültürsüzlüğün, art niyetin karikatür düzeyinde abartılı bir örneği. İler tutar yeri yok. Maddelerin gerekçeleri belli değil. 8 yıl kesintisiz eğitim yerine ilk dönemi dört yıla niye indiriyorlar; o kesinti, kızları eve çekmek, çocuk işgücü oluşturmak ve hafızlık eğitimini kolaylaştırmak dışında neye yarayacak, belli mi? Okula başlama yaşı nasıl 72 aydan 60 aya indirilebilir, hangi pedagoji bunu öneriyor? On yaşında çocuklar nasıl meslek lisesine hazırlık alanını seçecekler; bunun hangi eğitim biliminde yeri olabilir? Tasarıyı savunacak söz söyleyemeyen iktidar partisi çözümü doğrudan muhalefete yüklenmekte buluyor. ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği tarafından davet edilen AKP temsilcisi zahmet edip gelip tasarıyı anlatmıyor, kimseyi ikna etmek derdinde değiller. Ama karar verilmiş. Son eğitim şurasında Eğitim-Bir-Sen tarafından önerilen ve özünde bir yandan "dindar nesiller" yetiştirirken diğer yandan da ekonomiye ucuz çocuk işgücü sağlamayı, akılları sıra böylece "kalkışa geçmiş olan ekonomiyi iyice yuükseltmeyi" hedefleyen tasarı olduğu gibi yasalaşacak; padişah böyle buyurmuş.
Yazıklar olsun! Bu seviyeyi bu toplum ne zaman hak etti? On yıllardır karşıtlarını ezmek dışında hiçbir çözüm üretmeyen iktidarlar mı bu derece sığlaştırdı bizi? Herkesin kendi çıkarından başka bir şey gözetmemesini en doğal davranış diye belleten uluslararası küresel düzen mi yoksa bunun sorumlusu? Üç dönemdir çoğunluğu yakalayarak ulaştıkları "ustalık dönemi" mi yoksa gözlerini döndürdü? Bu toplumun hiçbir konuda uzlaşmasının olanaklı olmadığı nasıl böyle yaygın kabul görür oldu? Hepimiz nasıl böyle basiretsizleştik?
...ve bizler... Akademisyenler. Öğrencilerimize, çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bir ülke bırakacağımıza ilişkin kaygılarımızı, günü kurtarma hesaplarımızla dengelemeye çalışan, doğal olarak ancak elimizden geleni yapıp, çoğu zaman ekran ve klavye başında ya da çay ve içki sohbetlerinde vatanı kurtarıp sonra günümüze devam eden bizler. Demek ki daha iyisini sağlayamıyoruz bu topluma - ne iktidarın, ne de muhalefetin... Kimimiz ötekilerin omuzları üstünde baş bırakmamayı, taş üstünde taş komamayı çözüm olarak öneriyor, kimilerimiz ise artık hepten umudunu yitirmiş, ‘hayırlısıyla emekli olayım da sardunya yetiştireyim’ diye planlar yapıyor. Farklı düşünenlerimiz de şu ya da bu nedenle soluğu içeride alıyor; örnek öyle çok ki... Şu an tutuklu kaç gazeteci, kaç öğrenci, kaç akademisyen var, biliyor muyuz?
Koflaştıralım bu toplumu; daha da koflaştıralım! Çocuklarımızı hafız, kızlarımızı "aile" yapalım... Her gün öldürülen kadın sayısı katlansın! Ezelim, yok edelim düşünen herkesi; farklı düşünen gazeteci, yazar, düşünür, sanatçı, akademisyen, öğrenci, kimseyi bırakmayalım ortalıkta. Farklı düşünenleri, farklı olanları tümüyle yok edip kurtulalım. Ermeniler çoktan kırılmış, gitmişti, son kalanları da güvercin vurur gibi vurdurduk; Rumlar tek tük bile kalmadı. Sayısı en fazla olan Kürtleri de kopartmak için elimizden geleni yapıyoruz; zorlanıyoruz ama o yönde de epey yol aldık. Tamam, yalnızca bizim gibilere kalsın meydan.
... ve sonra dinleyelim bakalım yerden göğe dizilen küplerin en alttaki böylesine koflaştığında kopuveren gümbürtü nasıl oluyor...
…ve Eğitim-Sen üyelerine yine dayak, yine zulüm; ama bastırılamayan sloganlar: "Durdurulduğumuz her yer eylem alanı!"... "Baskılar bizi yıldıramaz!"... Durdurulan her bin kişinin yerine, durdurulamayan başka binler Ankara'ya ulaşıyor...
Prof.Dr. Semih Bilgen
ODTÜ Öğretim Üyesi
4+4+4: Yazıklar olsun! -Semih Bilgen
İlgili içerik
Halkevleri Genel Merkezi Konur Sokak No:8/9 Kızılay, Ankara
Telefon: 312-4192717 Faks: 312-4193207 Eposta: [email protected]
Bağışlarınız için; İş Bankası (Ankara) Meşrutiyet Şubesi 785989 nolu hesap