Eğitim Hakkı Anasayfa

4+4+4=Çin: Bölgesel bir bakış -Mihrican Zorlu

Per, 19/07/2012 - 00:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Batı’daki sanayi bölgelerine ve gelişmiş şehirlere göç edip yaşıtlarıyla birlikte, sermayenin işçi sınıfının etnik farklılıklarını ön plana çıkaran saldırı mekanizmaları dahilinde, ucuz emek olarak sömürülenler grubuna mı katılacak? Yoksa sermayenin ve devletin uzun vadedeki en büyük hayallerinden biri olan “Doğu Anadolu’dan Bir Çin Çıkar mı” sorusunun özneleri mi olacaklar?

Şimdi masalarımızdan kalkıp dışarı çıksak ve yoldan geçen herhangi bir vatandaşı yolundan çevirerek, kendisine ülkenin en önemli gündem maddelerinden birinin ne olduğunu sorsak, şayet azıcık duyarlı biriyse ve muhalif basını da takip edebiliyorsa, sıraladığı ilk beş gündem maddesinden biri (hiç kuşkusuz!) 4+4+4 olacaktır. Görünür de basit bir matematiksel işlem gibi duran ve öz-görünüm çelişkisinin en kusursuz örneğini temsil eden bu nevi şahsına münhasır toplama maalesef hepimizi matematik biliminden soğutacak gerçekliklere işaret etmektedir. 11 Nisan 2012 tarihinde “İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ismiyle Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren, gerek toplumsal gerekse pedagojik açıdan gerçek bir felaketin doğuşunu simgeleyen 6287 sayılı Kanun, yani kısaca 4+4+4 son yıllarda sermaye cephesine devlet tarafından sunulmuş en görkemli armağanlardan birisidir. Yangından mal kaçırır gibi hazırlanan ve aynı hızla yasalaşan bu sevimsiz toplama işlemi, bize sadece “iyi ki artık çocuk değilim” dedirtmekle kalmadı, bir de “no çocuk no sorun” gibi garip bir sloganı da beyinlerimize kazıyarak başbakanımızın “her ailede en az üç çocuk” sloganının 10 kilometre “daha” sollanmasına neden oldu. Bu yazıda 4+4+4’ün ne menem bir Kanun olduğu kısaca Doğu Anadolu’ya özgü bazı bölgesel gerçeklikler dahilinde açıklanmaya çalışılacaktır.

Bilindiği gibi, 4+4+4 düzenlemesinin ilk 4’ü zorunlu ilkokullardan, ikinci 4’ü zorunlu ve genel, teknik, mesleki gibi farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarından, üçüncü 4’ü ise zorunlu, örgün ya da yaygın (açık) öğretim veren genel, teknik, mesleki ve imam-hatip liselerinden oluşmaktadır. Yani bu düzenlemeyle birlikte ikinci 4 yıllık bölümün İmam Hatiplerde, üçüncü 4 yıllık bölümün ise açık liselerde okunmasının yolu açılmış,[1] eğitim sistemi dörder yıllık dönemlerde kesintili ve zorunlu hale getirilmiştir. Kanun koyucu aynı zamanda “Mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 13 yaşını bitirip 14 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter.” gibi bir maddeyi de kanun metnine ekleyerek sermayeye açık bir şekilde göz kırpmış ve eş zamanlı olarak “haydi çocuklar sokağa” kampanyasının da startını vermiştir.

Aslında 4+4+4 sadece belirli bir bölgenin değil tüm ülkenin sorunudur. Deprem, sel, çığ, fırtına gibi bir anda tüm toplumun karşısına çıkan yıkıcı, vurucu ancak doğal olmayan devlet yapımı bir afettir. Böylesi bir afete Türkiye’nin en az gelişmiş bölgelerinden biri olan Doğu Anadolu üzerinden bakmak, bakmaya çalışmak ise sadece Kanun’un işlevsizliğini ve yaratacağı yıkımı ortaya koyma aşamasında ufak bir yardım sağlayabilir. Yoksa görünen köyün, her bağlamda, klavuz gerektirmediği ayan beyan ortadadır.

Buna göre, 6287 sayılı Kanun’la ilgili vurgulanması gereken ilk nokta ilköğretime başlama yaşının 60-66 aylık yaş aralığına çekilmesi ve ikinci dört yıllık bölümün 13. yaşın doldurulduğu tarihte tamamlanmasıdır. 4857 sayılı İş Kanunu’nu baz alacak olursak, onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocukların ise, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilmesi mümkündür. Ancak 4+4+4’e göre ikinci dört yılın sonunda mezun olan çocuk 14 yaşını doldurmamış, 14’ten gün almış olacaktır. Demek ki çocuk işçiliğin alabildiğince yaygın olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde Devlet çocukları 60-66 aylık arasındayken okula gitmeye zorlayarak, sadece oyun haklarını değil, aynı zamanda 14 yaşını doldurmamış olan bu çocukları sokaklara daha erken bir yaşta salarak hayatlarının 1 yılını gasp edecektir. Aynı devlet bu düzenlemeyle 4857 sayılı Kanun’u da yok saymıştır. Unutmadan belirtelim ki, burada oyun hakları ve hayatlarının 1 yılı gasp edilen çocuklar kayıtlı sektörde çalıştığı düşünülen çocuklardır. Yoksa kayıt dışı sektörde çocuk emeğinin gaspı Doğu Anadolu’da 4-5 yaşlarında başlamaktadır. Kanun’u hazırlayanlar buyursun Van’a gelsin ve sokaklarda kaçak sigara satan, dolmuşlarda muavinlik, çay ocaklarında garsonluk yapan çocukların yaş ortalamalarına şöyle bir baksın. Demek ki neymiş? 4+4+4 sermaye cephesi açısından çocukların daha erken yaşta sokağa salınmasının reçetesiymiş.

Tabii bunları söylerken, sokağa bir sene erken salınan çocuğun öğrenim hayatının ilk iki dört yıllık bölümünü bitirip, 13 yaşını doldurmuş olarak sokağa salındığını varsaydık. Ancak sekiz yıllık kesintisiz eğitim hakları ellerinden alınan bölge çocuklarının tamamının birinci ve ikinci dört yılı sıkıntısız ve sorunsuz bir şekilde okuyup kesintili eğitim tüm nimetlerinden (!) faydalanıp faydalanmayacağı ayrı bir konu! Her ne kadar 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu zorunlu ilköğretim çağındaki çocukların okula gönderilmek yerine çalıştırılmasına karşı önleyici ceza hükümlerine yer veriyor olsa bile[2] (madde 56: Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasiye okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği her gün için onbeş Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli veya vasisine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.) uygulamada gerekli denetimlerin devlet tarafından yapılıp yapılamayacağı ve yapılsa dahi etkinliğin sağlanıp sağlanamayacağı sorusu akılları çürütürcesine kurcalamaktadır. Kayıtdışı istihdamın %70’leri aştığı bir bölgede devlet denetimi ne kadar kaliteliyse bu konuya yönelik denetim de, iddia ediyorum, o kadar kaliteli olacaktır! Hem konuya bütünsel bakacak olursak, bu tarz düzenlemelerin etkinliği salt hukuksal değil aynı zamanda toplumsal koşullara bağlıdır. Dolayısıyla hukuksal düzenlemeleri toplumsal koşullardan bağımsız düşünmek anlamsızdır. Örneğin; aile gelirlerinin az ama ailedeki çocuk sayısının yüksek oluşu, yoksulluk olgusuyla birlikte, çocukların ve gençlerin öğrenim hayatlarını sekteye uğratmakta ve bunların çok düşük ücretler uğruna çalışma yaşamına atılmalarını körüklemektedir. Bu durumda ailelerin gelir düzeyleri yükselmediği sürece, ailelerden çocuklarını çalıştırmaları yerine okula yollamaları beklenmeyecek,[3] cezai hükümlerden kaçınmanın her türlü yolu da aranacaktır.

Kanun’un kız çocukları açısından yaratacağı yıkım var birde… Bölgede zaten kız çocuklarının okullaşma oranları düşüktür ve kız çocukları çoğu zaman küçük yaşlarda evlendirilmektedirler. 4+4+4’ün çocukları sadece kayıtdışı çalışmaya değil, aynı zamanda kayıtdışı evlilik müessesesine mahkum kılacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Maalesef 8 yıllık kesintisiz eğitimin ortadan kaldırılması ve 4+4+4 gibi bir düzenlemenin hayata geçirilmesi bölgede yaşayan kız çocuklarının geleceğe dair birkaç ufak hayalini dahi ellerinden alacak, onları karanlık yarınlara sürükleyecektir (Yukarıda belirttiğim gibi, bölgeyi yakından tanıyan biri olarak, devletin bu konuda da gerekli denetim mekanizmalarını sağlayacağı konusunda hiçbir ümidim yok). Üstelik 6287 sayılı Kanun’un üçüncü dört yıllık bölümde (yani lisede) yaygın öğretime yer vermesi de, açık öğretimin kalite düzeyinin yerlerde süründüğü bir ortamda, özellikle muhafazakar ailelerden gelen ve ancak zor şartlar altında lise kaydını yapabilen kız çocuklarını hem kalitesiz bir öğretim hayatına mecbur bırakacak hem de onların tek sosyalleşme olanakları olan lise binalarını da ellerinden alacaktır. Açıkça soruyorum: Devlet Van’ın Başkale, Hakkari’nin Çukurca ilçesinde yaşayan genç kızların tek sosyalleşme olanaklarını ellerinden almak için mi vardır?

Tüm bunların yanında, işin ilginç ve sinir bozucu taraflarından biri de AKP’li bir grup milletvekili tarafından kaleme alınan 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde dile getirilen kesintili eğitimin gereğine ilişkin açıklamalardır. Teklif’te yapılan açıklamaların oldukça temelsiz bir yaklaşım üzerine inşa edildiği açıkça göze çarpmakta, adeta toplumla dalga geçilmektedir.

Metinde 7 yaşından 14 yaşına kadar tüm çocukların 8 yıllık kesintisiz eğitim kapsamında aynı okulda eğitim görmesi, bahçe, koridor, kantin, okul servisi gibi ortak yaşam alanlarını paylaşmak zorunda kalması, özellikle küçük yaştaki öğrenciler açısından, bir psiko-sosyal bozukluk nedeni[4] olarak tanımlanmıştır (Ne hikmetse aynı zihniyet, daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, bölgesel asgari ücret gibi bir politikayı destekleyerek çocuk işçi sayısını arttıracak bir uygulamaya karşı çıkmamakta, 7 yaşından 14 yaşına kadar tüm çocukların hep birlikte sokaklarda kağıt mendil satmasında hiçbir sakınca görmemektedir. Gerçekten de samimiyetsizlik zirve yapmış durumda!) Bununla birlikte, Kanun Teklifi’nde 7 yaşındaki çocukla 14 yaşındaki çocuğun aynı ortamda eğitim görmesi konusu, gerçek bir geyik muhabbeti havasında, uzun uzun ele alınmış ve nihayet metni kaleme alanlar baklayı ağızlarından çıkarmışlardır:

Kesintisiz eğitimin neden olduğu önemli olumsuzlukların bir diğerini ise bu uygulamanın mesleki eğitime vurduğu darbe oluşturmaktadır. Ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmaları açısından yetişmiş insan gücünün ne denli önemli olduğu bilinmektedir. Sınai gelişimin lokomotifi, makineler ve enerji girdilerinden önce donanımlı insan unsurudur. Düşünen, tasarlayan, üreten, uygulayan, geliştiren akıl ve eller yeterli sayı ve nitelikte değilse, ekonominin üretkenliğinin yerinde saymayı bile başarması mümkün değildir. Bu noktada, mesleki eğitimin bir ülkenin geleceğini belirleyen alanlardan biri olduğu gerçeği göz ardı edilemeyecek biçimde karşımıza çıkmaktadır. Mesleki eğitim sadece ülkenin genel kalkınma sorunu adına değil ferdin hayata gerekli nitelikleri kazanmış olarak atılması adına da önemlidir. İnsanları, yararlı ve üretken olabilecekleri meslek dallarına küçük yaşlardan itibaren yöneltmek ve onlara bu anlamda gerekli eğitimi vermek, toplumun ve onun örgütlenmiş hali olan devleti fertlere karşı sorumluluğudur.”[5]

Yani “yararlı ve üretken olabilecekleri meslek dallarına küçük yaşlardan itibaren” yöneltilen, çocukların hayalleri 4+4+4 ile gasp edildiği[6] vakit, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınmaları gerçekleşecektir. Yeter ki, sermayeye ihtiyaç duyduğu ucuz işgücü çocuklar henüz küçük yaşlardayken sağlansın. Yeter ki 9 yaşındaki çocuğun büyüdüğünde ne iş yapacağına sermaye sınıfı karar versin. Bakın o zaman neler olacak! Kalkınacağız, büyüyeceğiz, milli gelirimiz artacak! Onurlanalım! Gururlanalım!

Hem “velev ki” Doğu ya da Güneydoğu Anadolu’da yaşayan bir çocuğa öğrenim hayatının ikinci dört yıllık bölümünde mesleki yönelim yaptırıldı ve üçüncü dört yıllık bölümü de örgün ya da yaygın olarak 12 yılda tamamlandı. Peki soruyorum: 17 yaşında mezun olan bu genç kadın ya da erkeğe bu bölge sınırları içinde çalışabileceği, eğitimini aldığı mesleği icra edebileceği bir iş bulabilecek misiniz? Yani hayal kurma hakları ellerinden alınan bölge çocuklarına tekrar vurguluyorum %70’leri aşan bir kayıtdışı istihdam sorununun bulunduğu illerde samimi bir istihdam garantisi verecek misiniz? Bence veremeyeceksiniz! Gelin TÜİK’in internet sitesini açıp 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçlarına bakalım. Neye bakacağız? Rastgele seçtiğimiz dört bölgenin toplam ve 5-14 yaş arası nüfusuna. Buna göre, öncelikle mesleki eğitimden sonra istihdam olanaklarının en fazla sağlanabileceği, sanayi ve hizmetler sektörünün geliştiği ya da sanayi ve hizmetler sektörlerinin geliştiği bölgelere yakın olan 3; ne sanayi ne de hizmetler sektörünün geliştiği, işsizliğin ve kayıtdışı istihdamın rekor düzeylerde olduğu 2 bölge seçelim. Hemen ardından 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranına bakıp sermayenin ucuz, upucuz işgücü fantezisinin özellikle hangi bölge çocuklarının yarınları üzerine kurulduğunu bulalım.

İstihdam olanaklarının görece gelişmiş olduğu İstanbul’da toplam Nüfus 13.624.240, 5-14 yaş arası nüfus ise 2.119.259, yani 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranı %15. Van-Muş-Bitlis-Hakkari’de toplam nüfus 2.046.027, 5-14 yaş arası nüfus 535.864, 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranı %26. Tekirdağ-Kırklareli-Edirne bölgesinde toplam nüfus 1.569.388, 5-14 yaş arası nüfus 204.254, 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranı %13. Aynı hesap sırasıyla Mardin-Batman-Şırnak-Siirt için; 2.056.997, 546.663, %26. Aydın-Denizli-Muğla için; 2.779.765, 395.589, %14.[7]

Öyle görünüyor ki takıyye yapmanın lüzumu yok. 4+4+4’ü yeni nesiller için, en azından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayanlar açısından, eğitim ve yaşam koşullarının daha fazla iyileşmesini sağlayacak bir düzenleme olarak öne sürmek imkansız. Önceki yazımızda, Van’ı örnek göstererek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya dair bazı sosyo-ekonomik gerçeklerden bahsettik, ki bu gerçekler diğer iller içinde geçerlidir. Ayrıca ortada kayıtlı sektör dahilinde çalışılacak doğru düzgün bir iş yokken ve bu kadar çok çocuk varken ve devlet bu bölgede kamuda geçici işler dışında istihdam yaratamazken, yatırım yapmazken, bölgesel asgari ücret gibi çocuk işçi sayısını arttıracak düzenlemelere imzasını atmaktan çekinmezken mesleği eğitim ne işe yarayacak? Bu gençler Batı’daki sanayi bölgelerine ve gelişmiş şehirlere göç edip yaşıtlarıyla birlikte, sermayenin işçi sınıfının etnik farklılıklarını ön plana çıkaran saldırı mekanizmaları dahilinde, ucuz emek olarak sömürülenler grubuna mı katılacak? Yoksa sermayenin ve devletin uzun vadedeki en büyük hayallerinden biri olan “Doğu Anadolu’dan Bir Çin Çıkar mı” sorusunun özneleri mi olacaklar?


* Mihrican Zorlu
Araş. Gör., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü.

KAYNAKÇA:
Centel, Tankut, “Aşamalı Zorunlu Eğitimin Çalışma Yaşamına Etkisi” Sicil Dergisi, S.26, 2012.
Günay, Nuri, “AKP’ye Oy Verenler 4+4+4’ün Tarafında mı?”, (Çevrimiçi), http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=45823, 13.07.2012.
Haspolat, Evren, “4+4+4 Hangi Kıyametin Alameti Farikasıdır?”, (Çevrimiçi), http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=44033, 14.07.2012.
(Çevrimiçi), http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul, 15.07.2012.
(Çevrimiçi), http://www.oed.org.tr/oed/images//4%2B4%2B4e%26%23287%3Bitimyasas%26%233..., 15.07.2012.

DİPNOTLAR:
[1] Evren Haspolat, “4+4+4 Hangi Kıyametin Alameti Farikasıdır?”, (Çevrimiçi), http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=44033, 14.07.2012.
[2] Tankut Centel, “Aşamalı Zorunlu Eğitimin Çalışma Yaşamına Etkisi” Sicil Dergisi, S.26, 2012, s.7.
[3] Centel, A.g.m., s.7.
[4] (Çevrimiçi), http://www.oed.org.tr/oed/images//4%2B4%2B4e%26%23287%3Bitimyasas%26%233..., 14.07.2012.
[5] (Çevrimiçi), http://www.oed.org.tr/oed/images//4%2B4%2B4e%26%23287%3Bitimyasas%26%233..., 15.07.2012.
[6] Nuri Günay, “AKP’ye Oy Verenler 4+4+4’ün Tarafında mı?”, (Çevrimiçi), http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=45823, 13.07.2012.
[7] (Çevrimiçi), http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul, 15.07.2012.


Halkevleri Genel Merkezi
Konur Sokak No:8/9 Kızılay, Ankara
Telefon: 312-4192717 Faks: 312-4193207 Eposta: [email protected]
Bağışlarınız için; İş Bankası (Ankara) Meşrutiyet Şubesi 785989 nolu hesap