“Sanık sandalyesinde basın ve ifade özgürlüğü var”
Yürüyüşün ardından basın açıklamasını okuyan gazeteci Kumru Başer, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in 200 gündür ailelerinden uzak olduklarını belirterek, “Aynı iki yüz gün boyunca adaletin iki yüzünü de gördük. Deniz Feneri davasını sorgulayan savcılar değiştirilirken mahkeme başkanının itirazına rağmen Ahmet ve Nedim’in tutukluluk hallerinin devamına karar verildi” dedi.
Başer açıklamayı şu sözlerle sürdürdü; “Delil diye iddianameye konan bilgi, belge ve notlar gazetecilik faaliyetleridir. Gazeteci-haber kaynağı ilişkisi, kitap yazma, köşe yazısında alıntı yapma, hatta bir gazetecinin diğer gazeteciye selam söylemesi terör örgütü talimatı olarak değerlendiriliyor.”
“Bu iddianamede Ahmet ve Nedim değil, gazetecilik yargılanıyor. Sanık sandalyesinde basın ve ifade özgürlüğü var.”
Gazeteci Doğan Yurdakul’un tutuklu bulunduğu için kanser hastası eşiyle vedalaşamadığını da hatırlatan Başer, açıklamaya şu sözlerle son verdi; “Dün olduğu gibi bugün de gerçeklerin karartılmasını değil, bilakis aydınlatılmasını ve evrensel hukuk ilkelerinin uygulanmasını istiyoruz. Dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Yeter artık. Vicdanlar daha fazla kararmasın. Yansak da dokunacağız.”
”İDDİANAME GAYRI CİDDİ”
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutukluluklarının devamı ve Oda TV iddianamesi ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz gazeteciler, iddianamenin gayrı ciddi olduğunu belirtiyor.
Ece Temelkuran: Çok korkunç bir korku duygusu yaratıldı insanlara. İnsanlar birbirini savunmaya korktu. ‘Ben onu savunursam ben de suçlu durumuna düşerim’ korkusu ortaya çıkmaya başladı insanlarda. Bununla mücadele etmek gerekiyor aslında.
Evet o benim arkadaşım bunu demek zorundayız. İçeri alınan ya da hedef tahtasına konulan, fikirlerini savunmasak da onların söz söyleme haklarının olduğuna inandığımız insanlar için de “Evet o benim arkadaşım” diyebilmeliyiz. Bunu demekten de korkmamalayız.
Bu iddianamenin ne kadar gayrı ciddi olduğunu defalarca söylemek gerekir. Bu davanın siyasi bir dava olduğunu, iddianamenin son derece gayrı ciddi olduğunu, bu dava ve iddianame etrafında yaratılan “Sizin bilmediğiniz şeyler var” büyüklenmesini alaşağı etmek gerekir diye düşünüyorum.
İnsanlar ölmeden önce yaşamalarını sağlayabilirsek bu yeterli. Hrant öldükten sonra yaşatmak kısmet oldu. Ölmelerine gerek kalmadan bu işi halletmek gerekir.
Ezgi Başaran: İddianamede benim gördüğüm; yargılanan şey gazetecilik faaliyeti. Bunun herhangi bir örgüt faaliyeti olduğuna dair en ufak bir somut kanıt yok. Bütün bu birbiriyle alakasız olan gazetecileri bir birine bağlayan şey birkaç tane word dosyasıdır. Bu dosyaların da, savunma makamı iddia ederki, bir virüsle gelmiştir fakat bunu kanıtlamak için bu bilgisayarların imajları gerekiyor. Nedense savcılık 6 aydır o imajları savunma makamına vermiyor. Bu iddianamede çok ilginçtir, bir bilirkişi raporu dahi bulunmuyor. Çocuklar 200 gündür içeride.
Umarım bu tür eylemlere devam etmek zorunda kalmayız. Bu iddianame o kadar berbat bir iddianame ki bunu eğip bükecek herhangi bir gazeteci varsa onun gazeteciliğinden şüphe ederim ben.
Ayşenur Arslan: Çok az olduğumuzu düşünüyorum. Ben kalabalık bekliyorum, gelmese de destekleyenlerin çoğaldığını düşünüyorum. Sadece Ahmet ve Nedim değil adalet ve özgürlük arayan bütün meslektaşlarımın ve herkesin davası olduğunu düşünüyorum.
Sendika.Org