Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’un, Yürü Üstüne Üstüne mitingi için hazırlanan bültende “hükümeti aşağıladığı” iddiasıyla yargılandığı dava görüldü. AKP’nin 13 yıllık iktidarının eleştirildiği bülteni ve Halkevleri’nin AKP karşısında yaşamı örgütleyen çizgisini savunan Ersoy, AKP’nin politikalarını bir kez daha eleştirerek bugün yaşananlara “diktatörlük” denilebileceğini belirtti. Dava karar için 12 Aralık’a ertelendi
Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’un, Halkevleri’nin 12 Nisan 2015’te Ankara’da düzenlediği “Yürü Üstüne Üstüne Mitingi” öncesinde basılan “Yürü üstüne üstüne AKP’nin, diktatörün, faşistin, hırsızın, kadın düşmanının” başlıklı bültende “hükümeti aşağıladığı” iddiasıyla yargılandığı dava bugün (15 Kasım) görüldü.
Ankara Adliyesi’nde görülen davaya Halkevleri GYK üyeleri, yöneticileri ve üyeleriyle birlikte Halkevleri Danışma Meclisi Üyesi Yavuz Önen, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, Haber Sen Örgütlenme Sekreteri Osman Köse, HDP Parti Meclis Üyesi Nur Aytemur, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, EHP Genel Başkan Yardımcısı Can Ersoy, CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok ve milletvekilleri Orhan Sarıbal, Niyazi Nefi Kara, Şenal Sarıhan, Necati Yılmaz, Ankara Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka, Mamak Belediye Meclis üyesi Yusuf Sağlık, Avukat Ahmet Tan ve Avukat Kazım Genç katıldı.
“Halkevleri yaşama ve söz söyleme hakkını savunur”
Davada savunma yapan Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, “Yürü üstüne üstüne” bülteninde de yer aldığı gibi AKP’nin politikaları karşısında getirdikleri eleştirileri ve savundukları çizgiyi ortaya koydu. Hükümeti aşağıladığı gerekçesiyle TCK’nin 301. maddesi ile yargılanan Ersoy, bültende hangi içeriğin hükümeti aşağıladığının iddianamede belirtilmediğini belirterek sözlerine şöyle başladı:
Halkevleri’nin genel başkanlığını yapmaktan gurur duyuyorum. Halkevleri yaşamı örgütleyen, sağlıklı çevreyi, bilimsel, nitelikli, laik, kamusal eğitimi, kadınların eşit, özgür yaşamını, emeğin hakkını savunan bir dernektir. İddianamede geçen bülten de, AKP’nin bunların karşısında geliştirdiği politikalara karşı yapan bir bültendir. Halkevleri, ülkede yaşama ve söz söyleme hakkını savunur. Bunların gereğini yapmayan tüm erkleri eleştirir, sadece eleştirmekle kalmaz teşhir eder. Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma hakkı gibi halkın en temel yaşam haklarını, halkın haklarını savunur. Halkevleri’nin tarihi, ümmetten yurttaşa dönüşmenin tarihidir. Halkevleri, düşünen, sorgulayan kuşakları yetiştirmeyi hedeflemiştir, hala da hedefler.
7 Haziran seçimleri öncesinde gerçekleştirilen Yürü Üstüne Üstüne mitinginde AKP’nin politikalarının eleştirildiğini belirten Ersoy şöyle devam etti:
İktidarın politikalarının seçim döneminde eleştirilmemesini düşünmek akla, mantığa aykırı. Eğer ki iktidar seçim döneminde sadece kendi politikalarını dikte edecekse seçime ne gerek var. Bu bülteni bizzat ben yazdım. AKP’nin 13 yıllık iktidarına dair eleştirilerimizin yer aldığı bir bülten bu.
“Basının, aydınların susturulması diktatörlüktür”
Bültende AKP’nin politikalarına dair getirdikleri eleştirileri örneklerle anlatan Ersoy’un savunmasından satır başları şöyle:
Bültende AKP’nin neoliberal, yağma, talan politikalarına, yaşamsal hakların gasbına karşı görüşlerim yer alıyor. AKP dönemi en büyük özelleştirmelerin yapıldığı, kamu kurumlarının özelleştirildiği bir dönem. Bu özelleştirmeler denetimden kaçırılarak yapılıyor. Sayıştay’ın 2014 maliye raporu, hazine arazilerinin nasıl yağma ve talana açıldığını, rant kapısı haline getirildiğini belgelemektedir. Yürütmeyi durdurma, iptal kararları uygulanmıyor. Yaşam alanlarımızın yağmaya açılmasına karşı, Bülent Arınç’ın sözleriyle “Parsel parsel satılmasına” karşı bir bültendir.
Çalışma yaşamına dair AKP’nin politikalarının eleştirildiği bir bültendir. AKP taşeron ve güvencesiz çalışmayı sermayenin güvencesi altına almıştır. Alt işveren işçilerinin yani taşeronda çalışan işçilerin toplam iş cinayetlerindeki ölüm oranı%94’tür. Bu ölümlerden AKP sorumludur. AKP iktidarı döneminde 15bin işçinin hayatını kaybetmesi AKP’nin taşeronlaştırma ve güvencesizleştirme politikalarının sonucudur.
AKP döneminde en fazla zarar gören kadın hakları alanıdır. Kadın cinayetlerinin artmış olmasının iktidarın politikalarıyla özdeş olduğunu düşünüyorum. AKP’nin gerici, cinsiyetçi, erkek egemen, kadın düşmanı politikaları sonucunda kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz %1400 artmıştır.
AKP 1 Kasım seçimleri sonucunda iktidara yeniden geldi. AKP’nin bu politikaları değişmezse ülkenin geleceğini kaybedeceğiz. AKP’li milletvekilleri eliyle cinsiyetçi politikalar yukarıdan aşağıya örgütleniyor. Bu İstanbul’da otobüste bir kadına şort giydiği için tekme atılmasına kadar varıyor.
AKP bu politikaların hesabını vermek bir yere, eleştirilere bile tahammül edemeyen, baskı ve şiddetle karşılık veren bir iktidar haline gelmiştir.
Güçler ayrılığı ilkesini, bireyin hak ve özgürlüklerini koruması gereken savcılık makamı AKP’nin avukatı gibi davranmış görünmektedir. Bir siyasi parti iktidarda olabilir. Bir partinin eleştirilmesinin suç sayılması çok açık düşünce özgürlüğünün ihlalidir.
Demokratik kurumların, yurttaşların ne dediğinin önemsenerek politikaların belirlenmesi gerekir. Bilim insanlarının, basının, aydınların susturulduğu bir toplumda demokrasi olmayacağı, diktatörlük olacağı açıktır.
“301’de AKP yer almıyor”
Avukat Ender Büyükçulha, yasada siyasi partinin eleştirilmesinin suç olarak tanımlanmadığı belirterek, “Son günlerde KHK’lerde çok şey değiştiriliyor. Gelmeden önce son KHK’lere de baktık, 301. maddeye AKP eklenmemiştir” dedi. Avukat Deniz Özbilgin de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin konuyla ilgili hükümlerinden bahsederek, ifade özgürlüğünün ve eleştirinin demokratik toplumun gereği olduğunu, suç sayılamayacağını belirtti.
Dava, karar verilmek üzere dosyanın incelenmesi için 12 Aralık saat 10.00’a ertelendi.