2005 Bütçesinde 155.5 katrilyon gider, 126.3 katrilyon da gelir hedeflenmiştir.
Bütçe açığı ise 29.1 katrilyon olarak öngörülmüştür.
Bütçe açığının GSMH’ya olan oranı % 6.1’dir. Maastricht kriterlerine göre bu oran yüzde 3 olmalıdır. Yani %3’ün üstündeki bütçe açıklarının finansmanı, yüksek faizlerle yeni borçlanma ihtiyaçlarını doğuracaktır.
2005 Bütçesine baktığımızda, en temel insan hakkı olan sağlık ve eğitime ayrılan payın çok komik olduğunu görülmektedir. Bütçede eğitime %9.7, sağlığa ise yalnızca %3.5 pay ayrılmış durumdadır. Oysa OECD ülkelerinde eğitime ayrılan pay ortalama %11, sağlığa ayrılan pay ise %15 civarındadır.
Yatırımlara ayrılan payın 90’lı yıllarda GSMH’ya oranı %10’larda iken, bugün bu oran %4’ün altındadır. Faiz ödemeleri için 56.4 katrilyon ayrılırken yatırımlara sadece 10.1 katrilyon ayrılabilmiştir. Oysa yatırım öngörmeyen bir bütçenin istihdam yaratması, işsizliği çözmesi olası değildir.
Uygulanan yanlış ekonomi politikaları nedeniyle bugün borç faizi ödemekten yatırım yapamaz hale gelen Türkiye’de işsizlik %14.1 olarak hesaplanırken; bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama 7.6; OECD üyesi ülkeler ortalaması da 6.9’dur.
Resmi rakamlara göre, bugün Türkiye’de ki toplam işsiz sayısının 3.645.000 kişi civarında olduğu hesaplanmaktadır. Gerçek rakamın ise 6 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir.
“Sosyal devlet” ilkesinden uzaklaşan ve sorunun çözümünü bütünüyle sözde “serbest piyasa” işleyişine bırakan anlayış, gizli ve açık işsizlik bir yana, eğitimli genç nüfusta işsizlik oranını %32 gibi çok yüksek bir düzeye ulaştırmıştır. Bu son derece kaygı vericidir.
Bu bütçede de vergi adaletini bir kez daha bozulmuş, herkesten kazancı ve serveti üzerinden vergi alınması ilkesinden uzaklaşılmıştır. Rantiye kesimine yine önemli ölçüde vergi bağışıklığı sağlanmıştır. Bir asgari ücretliden yıllık 700 milyon lira vergi alınırken, devlet tahvili ve hazine bonosundan rantiyenin elde ettiği kişi başı 315 milyar lira gelirden hiç vergi alınmamaktadır.
Gelir dağılımını bozan önemli etmenlerden biri de adaletsizliği bilinen “dolaylı vergiler”dir. Bugün toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı %76’lara yükselmiştir. Oysa bu oran gelişmiş ülkelerde %30-35 düzeyindedir.
Bu kapsamda AKP’nin çıkardığı Vergi Yasası’nda yer alan, bazı ürünlere uygulanan KDV oranları, AKP’nin vergi adaleti anlayışının bir örneğidir. Musluk suyu da viski de %18, simit ve 5 yıldızlı otel ücreti de %18 oranında KDV’ye tabidir.
“Faiz haramdır” diyenlerin partisi AKP bu bütçe ile, 2005 yılı için enflasyonu %8 öngörmelerine rağmen, bir avuç varlıklı kesime yıllık %16’lık reel faiz kazandırmaya devamda herhangi bir sakınca görmemektedirler.
Yapılan araştırmalar, Türkiye’de yaşanan ekonomideki kriz ve uygulanan sosyo-ekonomik politikalar sonucu gelir dağılımındaki adaletsizliğin, alt gelir grubunda bulunanlar aleyhine geliştiğini, bozulduğunu ortaya koymaktadır.
Resmi verilere göre, Türkiye’de bugün nüfusun %43’ü yoksulluk, %12’si de açlık sınırı altında yaşamaktadır. AKP'nin 2005 Bütçesi, bu oranları arttımanın yani daha fazla yoksulluk ve açlığın bütçesidir.
(Veriler için kaynak: ASMMMO)