Alevilerin CHP’den, STK’cılıktan, mezhepçilikten ve diğer burjuva siyasetlerinden bağımsızlaşmadan eşit yurttaşlık haklarını kazanabilmeleri mümkün olmadığı gibi toplumsal kültürel varlıklarını sürdürebilmelerini de güçleştirmektedir
Ortadoğu’da devletlerin ve toplumların yapıları, yönetim esasları yıkılıp dini-mezhebi esaslara göre yeni düzenler kuruluyor. İslamiyet’in parçalı ve çatışmaya elverişli inanç ve mezhep yapısı emperyalistlerce toplumların kontrolünü sağlamada bir enstrüman olarak değerlendiriliyor. Musul’un IŞİD tarafından tartışmalı ve sürpriz şekilde ele geçirilmesi ve ardından kendisinden olmayanları “temizleme harekâtına” girişmesi ile birlikte İslamiyetin mezhep yapılarının emperyalizm tarafından istismarının halklar için taşıdığı tehlikenin boyutları büyümüş durumda.
Suriye ve Irak’taki gelişmeler örgütlendirilmiş Sünni gericiliğinin katliamcı niteliğini gözler önüne sererken, bu gericiliğin emperyalizmin stratejik planının belkemiği olarak örgütlendirilmesi, silahlandırılması ve yaygınlaştırılmasıyla birlikte düşünüldüğünde, geçici değil kalıcı bir tehditle karşı karşıya bulunduğumuzu göstermektedir. Örgütlendirilmiş Sünni gericilik kendinden olmayanlara ve özellikle de Alevilere saldırmaktadır. Yüzlerce mezhepçi, gerici, cihatçı örgüt bu özellikleriyle sınırlarımızda faaliyet göstermektedir.
Artık Türkiye sınırlarının büyük bir parçası bu çetelere teslim edilmiş durumdadır. Tehlike sınır komşusu olmakla sınırlı değil. Başta Türkiye’den giderek bu cihatçı çetelere katılan gençler olmak üzere Sünni cihatçılığı ülkemizde yaşayan herkes için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır. Gerek bu çeteler eliyle gerekse de emperyalist merkezler eliyle Anadolu toprakları da artık mezhepçi, cihatçı gericiliğin boy vereceği yeni hedeftir. Kuşkusuz bu mezhepçi, gerici cihatçılıktan ilk etkilenecek olan Alevilerdir.
Ortadoğu’daki bu gelişmelerin yanı sıra ülkemizde, Alevilerin siyasi temsilini sağlama iddiasında olan ve Alevileri kendisine mecbur bırakmayı başarmış CHP’nin uzun yıllardır bu durumu istismar etmesi bir yana, ‘yeni CHP’ yönetiminin de laikliği geri plana itip bir süredir yeni İslamcı modeller icat etmesiyle Aleviler ikinci bir tehdit altına girmektedir.
Türkiye’de Alevi-Sünni çatışması senaryoları 70’li yıllarda da hayata geçirilmeye çalışılmıştı. Ancak Devrimci Hareketin faşizme karşı direniş ekseninde Alevileri örgütleyen ve can güvenliği sorununu bu eksende ele alan yaklaşımı, bu senaryoyu boşa çıkartmıştır. Maraş gibi Alevi katliamlarının yaygınlaşması önlenmiş, faşist saldırılara karşı tüm kesimlerin ortak direnişi sağlanmış, Alevi-Sünni çatışması yaratılamayınca da faşistlerin Sünni kitleler içerisinde yaygınlaşmasının/taban bulmasının meşruluğu da sarsılmıştır. Faşist hareket hızla daralmış, kitleselleşme olanağı antifaşist direniş tarafından ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye’de 2000’li yıllar boyunca neoliberalizmin meşruiyet krizi AKP iktidarı eliyle çözülmeye çalışıldı. Neopopülist yoksulluk yönetimi teknikleriyle İslamcılığın iç içe geçirilerek neoliberal politikaların tüm alanlarda yarattığı yıkıma tepkiler arızi veya görünmez kılınabildi. Ilımlı İslam adıyla da anılan bu politika yetersiz kaldıkça dinin dozu arttırılarak, koyu bir mezhepçilik devreye sokuldu. Ortadoğu’nun yeniden sömürgeleştirilmesinde Türkiye’nin rol üstlenme çabaları ve Suriye’de başrol oynama girişiminin meşruiyetini sağlama kaygıları ve Haziran’da yaşanan kitlesel kalkışma, ‘ılımlı İslamcı’ politikayı yetersiz bıraktı ve saldırgan bir mezhepçiliği AKP politikasının köşe taşlarından biri haline getirdi.
AKP’nin Haziran İsyanı ile sarsılan meşruiyeti yeniden tesis etmek ve tabanını konsolide etmek amacıyla açık biçimde Alevi düşmanlığı yapması, Ortadoğu’da çatışmaların mezhep eksenine kayması ve AKP’nin açıktan çatışmalardaki mezhepçi tutumu ve katil çetelerini silahlandırması Alevilerde yaşam tarzlarından sosyal pozisyonlarına, kamusal haklarının gasp edilmesinden can güvenliklerine kadar kaygılarını arttırmaktadır.
Diğer yandan rejimin İslami referanslara dayalı olarak ancak meşruiyetini sürdürebileceği yaklaşımının CHP tarafından da paylaşıldığının görülmesi Alevi yurttaşlar başta olmak üzere laik kitlelerde yeni kaygılar yaratmaktadır. CHP’nin Erdoğan şahsında tırmanan AKP diktatörlüğünü frenlemenin yolunu, sağa ve İslamcılığa açılmakta araması cumhurbaşkanı adaylığına İslamcı kimliği ile tanınmış Ekmeleddin İhsanoğlu’nu göstermesi gericilikten kaygı duyan tüm kitlelerde derin kaygılar ve tepkiler yaratmıştır.
Alevilerin CHP’den, STK’cılıktan, mezhepçilikten ve diğer burjuva siyasetlerinden bağımsızlaşmadan eşit yurttaşlık haklarını kazanabilmeleri mümkün olmadığı gibi toplumsal kültürel varlıklarını sürdürebilmelerini de güçleştirmektedir. Alevilerin ve tüm ilerici, laik, demokratik bir toplum özlemi içinde olan kitlelerin ortak çabaları ve örgütlenmelerinin esas alındığı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Türkiye toplumunun ilerici, demokratik, laik, eşitlikçi bir yapıya kavuşturulmasının önemli bir dinamiği olan Alevilerin sorunlarının doğru tarzda ele alınması için, ilgili tüm kesimlerle bir araya gelme ve çözümler üretme görevi önümüzde durmaktadır. Bu açıdan ülkemizin devrimci demokratik tarihsel birikimi önemli bir yol gösterici olacaktır.
Not: Bu amaçla Halkevleri, “Ortadoğu’da ve Türkiye’de ABD ve AKP eliyle tırmandırılan mezhepçilik karşısında Aleviler ne yapmalı?” başlığıyla 3 Ağustos 2014 tarihinde bir forum düzenleyecektir. 3 Ağustos’tan önce de şubelerimizde konuyla ilgili yerel toplantılar yapılacaktır. Bu Forumlarda sorunun doğru biçimde ortaya konulması ve çözüm yöntemlerine dair sağlıklı tartışma zeminlerinin yaratılması amaçlanacaktır.
Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı