Ankara'da kadınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliamdır" dedi

Çar, 30/05/2012 - 22:38
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Ankara Kadın Platformu bugün  yaklaşık 700 kişiyle yürüyüş gerçekleştirdi. Öfkesini Başbakanlık önünde dile getirmek isteyen kadınların önü polis barikatıyla birçok defa kesildi. Güvenpark'a doğru yürüyeşe geçen kadınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliamdır" diyerek  burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Tayyip Erdoğan'ın kürtaj hakkındaki söylemlerine ilişkin tepkiler artarken, Ankara'da da kadınlar kürtaj tartışmasına cevap vermek için sokaktaydı. YKM önünde toplanan kadınlar, buradan Başbakanlık önüne yürüyüşe geçtiler. Ancak çevik kuvvet polisinin yürüyüşe engellemek için birçok noktada barikat kurduğu görüldü.Başbakanlık'a Güvenpark içinden yürüyen kadınlar, açıklamalarını burada yaptılar. Yürüyüşün son dönem Ankara'daki kadın eylemlerinin en kitleseli ve en coşkulusu olması dikkat çekiciydi. Yürüyüş boyunca sık sık "Hükümet istifa", "Fatma Şahin şaşırma, Tayyip'i koruma", "Kürtaj haktır, Uludere katliamdır" ve "Kürtaj benim seçimim, katliam Tayyip'in" sloganları atıldı. Kadınlar adına açıklamayı Ankara Kadın Platformu sözcüsü okudu.

Açıklamada Başbakan'ın kadın bedenine saldırışının ilk olmadığına dikkat çekildi ve geçen sene Hopa olaylarının ardından polis tarafından kalçası kırılan Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş için söylediği "Kız mıdır kadın mıdır" lafı hatırlatıldı. Uludere' nin katillerini bulmak yerine Tayyip Erdoğan'ın kürtaj açıklamasıyla kadınları katil ilan ettiği belirtildi. Uludere'de, Hopa'da yaşananların, kadın katillerinin cezasız kalmasının Başbakan'ın sorumluluğu olduğuna değinilirken; "kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı Başbakan'ın tasarrufunda değildir" denildi. "AKP'nin kadın düşmanlığına karşı mücadelemiz devam ediyor, haklarımızın sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz" denilerek açıklama sonlandırıldı. Açıklamanın ardından kadınlar Başbakan'a iletilmek üzere Başbakanlık'a yumurta attı.

Açıklamanın ardından Yüksel Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçen kadınların önü tekrar polis barikatıyla kesildi. Yürümekte ısrar eden kadınlar barikatı geçerek Yüksel Caddesi'ne gittiler. Burada eylemin nasıl devam edeceğine dair öneriler alkışlı bir oylama ile değerlendirildi. En çok alkışı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önüne gidilerek, Fatma Şahin'den de hesap sorma önerisi aldı. Bunun üzerine kadınlar Yüksel Caddesi'nden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na doğru tekrar yürüyüşe geçtiler. Ancak polis barikat kurarak geçişi kapattı. Bekleyişe geçen kadınlar eylemlerine bir süre barikat önünde devam etti. Burada kadınların Fatma Şahin ve Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP'nin kabusu olacağı belirtilerek eylem sonlandırıldı.

 

Eylemde okunan basın açıklaması:

KÜRTAJ HAKTIR, ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAM!

Başbakan, ilk olarak Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nda yaptığı konuşmada “Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” dedi. Ardından AKP Kadın kolları 3. Olağan Kongresinde “Her kürtaj bir Uludere’dir!” diye devam etti. Kendisine tepki gösteren kadınları “Bazı terbiyeden muaf tipler” diye tanımlayıp  “Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben başbakan olarak” diyerek rahmimizden dahi sorumlu olduğunu ilan etti.

Biz başbakanın devlet şiddetini gizlemek ve bundan doğan sorumluluktan kaçmak için kadın bedenine saldırmasına ilk kez tanık olmuyoruz. Yarın yıldönümü olacak olan Hopa olaylarının ardından yaptığı açıklamada da aynı Uludere’dekine benzer biçimde, özür dilemek yerine, polis şiddeti sonucu kalçası kırılan arkadaşımızdan “kız mıdır, kadın mıdır” diye bahsederek, kadın bedenine yönelik düşmanca tavrını zaten ortaya koymuştu. 

Yaklaşık 150 gündür, Uludere katliamının katillerini bulamayan başbakan, bu kez de kürtaj açıklamasıyla kadınları katil ilan etti. Oysa polis şiddeti sonucu, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdüğünde, sorumlu polise katil demek başbakanın hiç aklına gelmemişti! Çünkü başbakanın esas derdi; çocukları yaşatmak değil, kadın bedeni üzerinde denetim ve tahakküm kurmaktır. Kürtajı bir cinayetmiş gibi gösterip, kadınlarda suçluluk hissi yaratmaya çalışırken, kendisi katledilen Kürtlere ilişkin olarak hiçbir suçluluk ve sorumluluk duymadığını tüm açıklama ve icraatlarıyla ortaya koymaktadır.

Hepimizin gözü önünde katledilen 35 canla, tıbben ve hukuken canlı bile sayılmayan bir hücreyi eş tutan başbakan öncelikle Uludereli analardan ve tüm kadınlardan özür dilemelidir.

Başbakan ve şürekâsı, kadınları birer kuluçka makinesi olarak görmekte ve doğum sayısını arttırarak dünya piyasalarına pazarlayacağı ucuz işgücünü garanti altına almaya çalışmaktadır. “Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim” diyen Tayyip Erdoğan için kadın bedeni de üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı bir pazarlık malzemesidir. Yeni çıkarılan ‘4+4+4 eğitim yasası’ ve gündemdeki ‘kürtaj yasağı’ birlikte değerlendirildiğinde, AKP’nin asıl derdinin, ucuz ve niteliksiz işgücüyle beraber, kızlardan genç analar ve erkeklerden de savaşa/ölüme göndereceği askerler üretmek olduğu anlaşılmaktadır. Bizler çocuk yaşta işçi, ana ve asker olacak bebekler doğurmayacağız!

Ayrıca hatırlatmak isteriz ki, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) ilişkin belgeleri daha önce teslim eden Türkiye, 29 Ekim 2002 tarihinden itibaren dünyada CEDAW İhtiyari Protokolü’ne taraf olan 48. ülke konumuna gelmiştir. Bu antlaşmaya göre “Taraf devletler, doğurganlık ve üremeyle ilgili zor kullanmayı önlemek için tedbirler alınmasını sağlamalı ve kadınların doğurganlık kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi uygulamalar arayışına girmeye zorlanmamasını sağlamalıdır”. Başbakanın son açıklamaları, insan ve kadın haklarına ilişkin imzalanmış olan bu uluslararası antlaşmalara kesinlikle ters düşmektedir.

 

Biz kadınlar;

Kürtaj hakkımız bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne “kürtaj hakkımızın” ne de “bedenimiz, emeğimiz ve cinselliğimiz üzerindeki haklarımızın” sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz.

Ne Tayyip istediği için, ne de piyasanın ihtiyaçları için çocuk doğurmayacağız. Bedenimiz bizimdir, üzerindeki hak ve tasarruf yetkisi bize aittir. 

Başbakan cansız fetüs hücresiyle uğraşacağına devlet eliyle canı alınan Uludereli çocukların ve sistematik kadın cinayetlerinin hesabını versin!

Kendisinin de kabul ettiği gibi başbakan devletin “tasarrufundaki” her şeyden” sorumludur. Yani Uludere, Hopa’daki devlet şiddeti, tecavüzcülerin cezalandırılmaması, kadın katillerinin haksız tahrik ile taçlandırılması bizzat Başbakanın sorumluluğudur. Ancak kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı Başbakanın tasarrufunda değildir. Başbakan işine bakmalı ve haddini bilmelidir.

 ANKARA KADIN PLATFORMU