Barınma hakkı mücadelesi verenler 12 Eylül referandumunda “HAYIR” diyeceklerini açıkladılar.
Bugün (1 Eylül) saat 10.00’da Mamak Barınma Hakkı Bürosu, Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu ve Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Barınma Hakkı Bürosu'ndan temsilciler bir araya gelerek Mülkiyeliler Birliğinde referandumda “HAYIR” oyu kullanacaklarını açıkladılar.
Mahalle temsilcileri söz alarak kısaca neden “Hayır” dediklerini açıkladılar. Mamak Barınma Hakkı Bürosu adına söz alan Can Türkyılmaz; “bu anayasa değişikliği sadece barınma hakkımıza değil eğitim sağlık başta olmak üzere bütün haklarımıza yönelik bir saldırıdır” derken Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu adına Tarık Çalışkan; “bu anayasa değişikliği uluslararası tekellerin önünü açmakta emperyalizme hizmet etmektedir” dedi. Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Barınma Hakkı Bürosu adına söz alan Necip Şahin ise; “bu anayasaya evet dersek kendi ayağımıza sıkmış oluruz” dedi.
Basın açıklamasını Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Barınma Hakkı Bürosu'ndan Mahmut Aydoğan okudu. Açıklama şöyle;
Halkın barınma hakkını yok eden anayasaya HAYIR
Ülkemiz yine tarihi bir seçenekle karşı karşıya. Yine önümüze bir sandık kuruluyor. Bundan sonra bir otuz, kırk yıl daha hangi koşullarda yaşayacağız? Haklarımızın sınırı ne olacak? Daha özgür, daha mutlu yaşayabilecek miyiz?
Bizler Dikmen Vadisi’nin, Mamak’ın, Yenimahalle’nin gecekondularından geliyoruz. Bizler, bizlerin babaları anneleri otuz, kırk yıl önce köylerimizden bu ülkenin fabrikalarına, devlet kapısına işçi olarak geldik. Bu ülkenin imarında kalkınmasında hepimizin emeği var. Ancak, bizi yok saydılar, işgalci dediler, mezbelelerde yaşayanlar dediler. Otuz, kırk yıldır yaşadığımız mahallelerde bize bir evi çok gördüler.
Ülkemizde uzun yıllardır hakim olan, neo-liberal, tüccar belediyecilik anlayışının “kentsel dönüşüm” uygulamaları, ülkemizin birçok kentinde yurttaşların barınma hakkını ve insanca yaşam özlemini tehdit ediyor. Yoksul emekçi kent halkının yıllardır barındığı, yaşamını sürdürdüğü yerleşim alanları, sermayenin çıkarları doğrultusunda bir yağmaya, talana maruz kalıyor. Devasa alışveriş merkezleri, lüks konutlar, yüksek güvenlikli siteler yapılması için yoksul emekçi insanlar evlerinden çıkarılıyor, mahallelerinden sürülüyor, çoluk çocuk sokağa atılıyor. Sırf birileri daha iyi yerlerde, lüks ve gösteriş içinde yaşasın ve birileri cebini, kasasını daha da doldursun diye; binlerce yoksul emekçi insanın yaşamları ve gelecekleri karartılıyor.
Yıllardır Ankara’nın beylerine karşı mücadele ettik. Barınma hakkımız için, geleceğimiz için, insanca bir yaşam için, ülkemiz için mücadele ettik. Rantçılara, yağmacılara geçit vermedik. Kentlerimizin topraklarının sermaye yağmasına açılmasına karşı durduk. Planlı yapılaşan, tüm yurttaşların özgürce mutlu bir şekilde yaşadığı halktan yana bir kent ve ülke istedik.
Ancak, karşımızdaki rantçı, yağmacı belediye başkanları ve hükümetler, bizlerin en temel hakkı olan barınma hakkını hiçe sayan uygulamalarına devam ettiler. Ülkemiz yasaları ve anayasası içinde az da olsa var olan bizden yana, barınma hakkımızdan yana kimi hukuksal dayanaklarımızı da yok etmek için saldırıya geçtiler.
Haziran ayında AKP hükümetince, büyükşehir belediyelerini neredeyse derebeyi yetkileriyle donatan bir Kentsel Dönüşüm Yasası çıkarıldı. Melih Gökçek’e yazdırıldığı anlaşılan yasanın, anayasal dayanakları yoktu. Kentsel dönüşümlere karşı barınma hakkı mücadelesi sürdürenler, idare mahkemelerinde halka karşı olan kentsel dönüşüm projelerini iptal ettirebilmişlerdi. Melih Gökçek bir konuşmasında, yaptığı belediyecilik uygulamaları hakkında bin beş yüz dava açıldığını, bunların çoğunu kaybettiğini söylemişti.
Tayyip Erdoğan, Ankara’da İdare Mahkemesinin Ankara Büyükşehir Belediyesinin ulaşım zamları ile ilgili verdiği bir iptal kararı ile ilgili olarak “Belediyeleri gelsin Danıştay yönetsin” demişti. İşte yargı kavgasının ardındaki gerçek nedenlerden birside budur.
Özelleştirmelerle ilgili halen 4 bini devam eden 7 bin 400 civarında dava açıldı. Biten davalar büyük ölçüde hükümet aleyhine sonuçlandı. Davaların ana başlıkları şöyle: Arsa spekülasyonu, rant yaratma, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarına zarar verme, tekel ve kartel oluşturma, haksız rekabet ortamı yaratma, vergi kaybı.
İdare Mahkemeleri halkın başvurusu üzerine iptal ettiği kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili olarak aldığı kararlarda, “kamu yararı” ve “sosyal adalet” bulunmadığını gerekçe göstererek halk yararına karar alabilmektedir.
AKP hükümetinin hazırladığı anayasa değişiklik paketinin 11. maddesi, 1982 Anayasası'nın 125. Maddesine "Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz" hükmünü getiriyor.
AKP Tanıtım ve Medya Başkanlığının hazırladığı bir broşürde niyetleri açıkça ortaya konularak, 125.maddedeki değişiklik şöyle savunulmaktadır:
“Kamu yararı gibi sübjektif bir kavramla birçok özelleştirme kararı iptal edilmiş, böylece küresel sermayenin Türkiye’de yatırım yapması ile ilgili birçok zorluk çıkarılmıştır... Bu düzenleme yönetenlerin yargı denetiminden kaçması anlamına gelmez. Sadece yargı kendi alanında, yürütme de kendi alanında kalmalıdır."
Onlar için kamu yararı, küresel sermayenin yararıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından ülkemiz yurttaşlarının çıkarı, kamu yararı olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır.
125. Maddede yapılan anayasa değişikliği ile, barınma hakkı mücadelelerinin hukuksal dayanakları ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bu anayasa değişikliği kabul edilirse barınma hakkı mücadelesi veren halk, hukuk yoluyla haklarını arama şansını neredeyse tümüyle kaybedecektir.
Bu nedenlerle bizler, rantçı belediyelere ve yağmacı hükümetlere karşı evlerimizi, geleceğimizi savunmak için sahte demokrasi söylemlerine, timsah gözyaşlarına kanmıyoruz.
12 Eylül’de yapılacak referandumda HAYIR diyoruz.
DİKMEN VADİSİ BARINMA HAKKI BÜROSU
MAMAK BARINMA HAKKI BÜROSU
MEHMET AKİF ERSOY MAHALLESİ BARINMA HAKKI BÜROSU