Biz Dikmen Vadisi kadınları

Sa, 03/03/2009 - 02:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Biz Dikmen Vadisi kadınları…

Çiçek yetiştirmeyi, güzel kokulu yemekler yapmayı, bahçemizi yeşertmeyi, hayatı yeniden yeniden üretmeyi en iyi biz biliriz! Ayrıntılı, ince zor işlerin erbabı, çamurlu sokakların, soğuğun, açlığın üstadıyız. Kendimizi, çocuklarımızı korumayı iyi beceririz. Yoktan var etmeyi, biri beş yapmayı, titizlik gerektiren bütün işleri çok iyi yaparız. Emeğe, sevgiye, emeğin değerinin bilinmesine boynumuz kıldan ince, yarattıklarımızın yok edilmesine öfkemiz yamandır...

Biz Dikmen Vadisi Kadınları…

Evleri elinden alınmak istenen kadınlarız. Tarihin bir döneminde “Yuvayı dişi kuş yapar” demişler. Haklılık payı da vardır… Ellerimizle, emeğimizle yaptığımız, ayakta tutmaya çalıştığımız, çatısı altında çocuklarımızın başlarını okşadığımız, kışın sobanın etrafında hem acılarımızı, hem umutlarımızı büyüttüğümüz yuvalarımızın başımıza yıkılmak istendiği kadınlarız…

Bizler bu ülkedeki milyonlarca kadın gibi işçi, emekçi ailelerden gelmiş, köylerden çeşitli nedenlerle buralara göç etmiş kadınlarız! … Eşlerimiz ya işçi, ya emekli ya da mevsimlik işlerde çalışıyor en fazla. Bizler de ev ekonomisine katkıda bulunalım diye ya gündelik temizlik işlerde çalışıyor, evde parça başı iş yapıyor ya da evin içinde emeğimizle geleceğimizi yaratmaya çalışıyoruz.

Göç ettiğimizde ayakta kalabilmek için bu kentin çok uzağında gecekondular yaptık. Kışın soğuğu, evlerimizi yaptığımız yerlerin çamuru, elektriksizliği, susuzluğu yıldırmadı bizi… Kimilerinin küçümseyerek baktığı evlerimiz, emeğimizle, soğuktan çatlayan ellerimizle, bin bir zorlukla yaptığımız için hep saray gibi geldi bize. Yıllar içerisinde, o “yaşanılmaz” denilen, “kuş uçmayan kervan geçmeyen yerler”i kararlılık ve umudumuzla yaşanılır yerler haline getirdik. Başımızı soktuğumuz evlerimiz, komşularımızla birlikte yaşadığımız bir dünya haline geldi bizim için…

Biz Dikmen Vadisi kadınları…

Evet! Biz de tüm kadınlar gibi şiddet gördük, kimi zaman kocalarımızdan dayak yedik..
Evet! Biz de tüm kadınlar gibi eğitim hakkımızdan yararlanamadık, okuma- yazma bile öğrenemedik. Ya da en fazla liseyi bitirebildik. Erken yaşta evlendirildik. İstemediğimiz kadar çocuk yapmak zorunda bırakıldık. Bu toplumun baskıcı ve erkek egemen tüm değerleri üstümüze bir kabus gibi çöktü. Bir de yoksulluk… Kocalarımızın kimi zaman işsiz kalmasıyla evlere temizliğe gittik. Ya da asgari ücretle çalışan kocalarımızın getirdiği maaşlarla mutfağımızda yemek yapmaya çalıştık tüm yaratıcılığımızı kullanarak.

Evet! Biz de tüm kadınlar gibi hep eksik hissettik bu hayat içerisinde kendimizi.. “Biz çektik, çocuklarımız çekmesin” diye okumalarını özellikle istedik. Yaşanılır hale getirdiğimiz mahallemizin okula uzaklığına, yolların çamuruna aldırmadan sırtımızda taşıdık çocuklarımızı okula… Elektriğin çok geç bağlanmasına aldırmadan bu çağda gaz lambalarıyla aydınlattık bize saray gelen küçücük odalarımızı…

Yıllarca mahallemizde ki altyapı yetersizliklerinden, kötü koşullardan hep sağlıksız olduk. Sosyal güvencemiz olmadığından, çok çocuk doğurmaktan, evlere temizliğe gitmekten sağlığımız bozuldu ama tedavi olamadık. En fazla yeşil kartlarımızla hastalanan çocuklarımızı götürebildik hastaneye.. Ama bizim kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız problemler hep çürüttü bedenimizi… Sağlık hakkımızdan hep yoksun yaşadık.. Rahatsızlandığımızda gidebileceğimiz bir sağlık ocağımız, danışabileceğimiz bir hemşiremiz, doktorumuz hiç olmadı…

Hele AKP ve İ. Melih Gökçek Belediyeci’liği ile tanışınca yaşamlarımız tam bir karabasana dönüştü. Belediye hizmetlerinin hepsinin para olduğunu o günlerde öğrenmeye başladık. Mahallemize gelen belediye yardımlarının bir göz boyama olduğunu o günlerde nerden bilecektik? Elektriğe, suya gelen zamlardan sonra ise buraya ilk yerleştiğimiz günlere geri mi dönsek diye düşündük. Ama asıl AKP belediyeciliğini “Kentsel Dönüşüm Projesi” ile bildik. Yuvamızı başımıza yıkacağını, bizi sokağa atacağını bildiren insansız, adaletsiz rant yasasını tanıdık.

Biz de tüm insanlar gibi mahallemizin dışında bu ülkeyi, dünyayı, neler olup bittiğini hep merak ettik. Olup bitenlerin bizleri ne kadar ilgilendirdiğini düşündük, durduk. Oysa çok emek harcayarak yaptığımız evlerimizin çatısı altında dahi söz hakkımız yoktu bizim… Hep sessiz, boyun eğen, çile çeken, her şeye katlanan kadınlar olmamız istendi. Beynimiz yoktu sanki.. Değersiz bir eşyaymışız gibi hiç fikrimiz sorulmadı, hiç evdeki kararlara katılamadık. Tam insan hiç hissetmedik kendimizi… Diğer tüm kadınlar gibi…

Biz Dikmen Vadisi kadınları…

Evet! Bugün yuvayı yapanın dişi kuş olduğunu söyleyenlerin yüzlerine haykırmak istediğimiz bir şey var!

Yuvayı yapanın dişi kuş olduğu söylenmiş ama o yuvayı ayakta tutmak ve korumak için bir kartala dönüşebileceğimiz göz ardı edilmiş!

Evet! Biz yuvamızı başımıza yıkmak isteyenlere karşı barınma hakkımızı korumaya çalışırken nasıl bir kartala dönüşebileceğimizi gösterdik… Gördük!

Dikmen Vadisi’n de yaşayan tüm kız kardeşlerimizle birlikte “barınma hakkımızı istiyoruz” diye çıktığımız yolda 3. yılımızı dolduruyoruz… Bu üç yıl bize bizim insan olduğumuzu, kadın olduğumuzu ve bir kadın olarak onurumuzun olduğunu öğretti..

Ve hep birlikte kadın olmanın onurunu korumayı öğrendik…

Eğitim, sağlık hakkımızın olduğunu, bir kadın olarak evde kocalarımızla insanca bir ilişki kurabileceğimizi, evde söz yetki karar sahibi olabileceğimizi öğrendik…

Kimi zaman evlerimizi korumak için ellerimizde örgü, dantel değil taş sopa tutmayı öğrendik!

Kimi zaman evlerimizde susmayı bırakın, yüzlerce insana karşı “Ben işgalci değilim, barınma hakkımı istiyorum” diye bağırmayı öğrendik!

Sadece kapı önlerinde sohbet için değil, barikat önlerinde hakkımız için saatler geçirmeyi bildik!

Kader sandığımız her şeyi, bu mücadele içinde değiştirip ortak bir kadere dönüştürmeye, hatta ortak bu kaderi birlikte yazmayı öğrendik!

Dertlerimizi birbirimizle konuşup, birbirimize deva olmayı öğrendik!

Evlerimizin dört duvarını aşıp, sokaklara çıktık… Önce birbirimizi, bize benzeyenleri bulduk. Sonra yine o sokaklara çıkıp eylem yapmayı, bağıra çağıra “Ankara’yı biz kadınlar için bu adamdan kurtaralım” demeyi, bildiri dağıtmayı öğrendik…

Bu mücadeleyle yaşamımız değişti, daha güzelleştik ve insan olduk, güçlü olduk…
Şimdi biz Dikmen Vadisi Kadınları değişimimizin gücüne inanarak, öfkemizin keskinliğine dayanarak; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde; direnen, değişen, değiştiren bütün kadınları selamlıyoruz.... Tüm kadınlarla birlikte taleplerimizi yükseltiyoruz:

Biz Dikmen Vadisi kadınları…

1)Öncelikle kadın olmanın onurunu ve insanca bir yaşam istiyoruz!
2)Oturduğumuz yerin ıslah edilmesini ve barınma hakkımızı istiyoruz.
3)Mahallemizin çamurlu yollarının asfaltlanmasını ve çevre düzenlenmesi yapılmasını istiyoruz.
4)Mahallemize günün her saatinde otobüs ve minübüs verilmesini istiyoruz.
5)Oturduğumuz bölgenin elektrik direklerinin yanmasını, sokakların aydınlatılmasını istiyoruz. Güvenle yürüyebileceğimiz sokaklar istiyoruz.
6)Yardım değil iş istiyoruz.
7)Temiz, içilebilir, ucuz su istiyoruz.
8)Yeteneklerimizi geliştirebileceğimiz, yoksun bırakıldığımız eğitim hakkımızı tamamlayabileceğimiz, sosyal faaliyetlerde bulunabileceğimiz eğitim ve kültür merkezleri istiyoruz.
9)Çocuklarımıza kreş istiyoruz.
10)Çocuklarımızın güvenle oynayabileceği, arkadaşlıklar kurabileceği oyun alanları ve parklar istiyoruz.
11)Çocuklarımızın eğitimini destekleyecek, kişisel gelişimlerinde yardımcı olabilecek programların uygulandığı merkezler istiyoruz.
11)Halktan yana, halkla birlikte çalışan muhtarlar istiyoruz.
12)Fiziksel sağlığımızı koruyabilecek sağlık ocakları ve kadınlar için özel spor tesisleri istiyoruz…

Dikmen Vadisi Kadınları