Bilindiği gibi Tayyip Erdoğan, 30 büyükşehir belediye başkanını Saray’a davet etti. Bu 30 belediye başkanının 15’i AKP’li, 1’i MHP’li, 11’i CHP’li ve 3’ü HDP’li. (HDP’li üç büyükşehir belediye başkanı yerine Tayyip Erdoğan tarafından atanan kayyum valiler çağrılmış bulunuyor)
Bu davetin nedeni, içeriği, hangi biçimde gerçekleşeceği (karşılıklı konuşma mı yoksa söylev dinleme mi) ve niye büyükşehir başkanlarıyla sınırlandığı açıklanmış değil.
Açıktır ki bir gün AKP Genel Başkanı bir başka gün Cumhurbaşkanı sıfatını kullanan, daha beş ay geçmeden hatta kendi belirlediği yargının kararına bile gerek duymadan Diyarbakır, Van ve Mardin’e seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atayan ve üstelik İstanbul’a “kayyum atanabileceği” gündemi oluşturan Saray iradesinin kabul edilmesi doğru değildir. Seçmenler bu 11 CHP’liye (ve 3 HDP’liye) Saray iradesine karşı çıktıkları için oy vermiş ve seçmiştir.
Herkes farkındadır ki bu davet, Erdoğan’ın “muhalif yerel yönetimleri boğma, onlar üzerinde kendi otoritesini sağlama alma ve kendi yetkisini sınırsızlaştırma” planının parçasıdır. 31 Mart-23 Haziran seçimleri ve kayyum atamaları ile meşruiyet kaybı derinleşen iktidar yerel yönetimlere müdahale aralığını genişletmeye çalışmaktadır. Davete icabet de bu zeminin meşrulaştırılması anlamına gelecektir.
Halkevleri olarak kaygılıyız, sorguluyoruz ve karşıyız!
Sandıkta da kendini çok net bir biçimde gösteren ve Saray’ın hegemonyasına karşı çıkan halk iradesinin, “birileri” tarafından sistemi koruma kaygısıyla bir uzlaşmaya, bir biate yol açacağından kaygılıyız.
Seçilmiş olmanın getireceği kişisel ve siyasi nedenlerle yanlış adımlar atılabileceğini bilerek sorgulayıcıyız.
Ve 17 yıldır bu ülkenin, bu halkın ortak çıkarlarının yerine kendisinin ve destekçisi bir avuç azınlığın çıkarını koyan bu iktidarın karşısındayız.
Çağrımızdır; davete icabet etmeyin ve bırakın Tayyip Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla sadece kendi büyükşehir belediye başkanları ile başbaşa kalsın!