Deniz Feneri kamuya yararlı Halkevleri ‘zararlı’ - Mustafa Özdal

Çar, 27/07/2011 - 14:37
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Cumhuriyet tarihinin iki aydınlanma kurumundan biri Köy Enstitüleri ise diğeri de Halkevleridir…

Ne yazık ki Köy Enstitüleri, karşı devrim sürecine kurban gitmiş, önce Cumhuriyet’i kuran partinin iktidar olduğu  dönemde etkisizleştirilmiş, Demokrat Parti iktidarında ise ipi çekilmiştir.

Milli Şef İsmet İnönü’nün tarihi hatalarından birini bu vesileyle bir kez daha anımsatalım…

Atatürk’ün, Türk Ocaklarını kapatıp yerine kurduğu Halkevleriyse, benzer süreçlerden geçmiş, birkaç kez kapatılmış ancak varlığını bugüne kadar sürdürebilmeyi başarmıştır.

Ne var ki Halkevlerinin üstünde bugünlerde kara bulutlar dolaşıyor.

Bakanlar Kurulu’nun nisan ayında aldığı kararla Atatürk’ün talimatıyla kurulan Halkevleri, kamu yararına dernek statüsünden çıkarıldı!

Yani, Deniz Feneri ve Kimse Yok Mu gibi derneklerin kamu yararına dernek statüsüne alındığı bir dönemde Halkevlerinin kamu yararına çalışmadığı düşüncesine varıldı…

Peki Halkevleri ne yapar?

Binlerce gence ücretsiz kurs verir, parasız ve eşit eğitim talep eder, fahiş boyuttaki ulaşım zamlarını protesto eder kısaca…

Eğer bunlar kamunun, yani halkın yararına değilse Bakanlar Kurulu’nun kararı isabetlidir.

Halkevleri, son olarak Hopa’daki eylemle sesini duyurmuştu.

Ancak iktidarı rahatsız eden yüzlerce eylemin altında yine onlar vardı.

İnsan düşünmeden edemiyor:

Şaşırtıcı karar, Halkevcilerin eylemlerine karşı bir gözdağı mıdır?

Dün Bursa Halkevleri üyeleri, geleneksel dayanışma günlerinde bir araya geldi.

Dernek üyelerinin yanı sıra, meslek odalarından da hatırı sayılır bir katılımcı, hem Bakanlar Kurulu kararına karşı bir duruş sergiledi hem de dayanışma mesajı verdi.

Halkevleri grup yönetim kurulu üyesi Ahmet Keskin de yılmayacaklarını ve mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

Gözlemim o ki, Bakanlar Kurulu kararı Halkevcileri yıldırmamış aksine kamçılamış…

 

------------------

 

 

Numan Şeker’i kutluyorum

 

Okulların açılmasına kısa süre kala çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, okul müdürlerine yönelik genelgesi, gündeme damgasını vurdu.

Dinçer, öğrencilerden kayıt parasının alınmaması talimatını verdi bu genelgeyle…

Genelgeye en anlamlı tepki, iktidara yakınlığıyla bilinen Eğitim-Bir-Sen  Şube Başkanı Numan Şeker’den geldi:

Genelge değil ödenek gönderin!

Hay ağzına sağlık Sayın Şeker…

Hatta, iktidara mesafeli olmak gibi sendikacılığın yazısız kurallarını bugüne kadar hep ihlal ettiğin için bir kez değil bin kez ağzına sağlık…

Şeker’in söyledikleri de zamanlaması da çok yerinde.

Çünkü biliyoruz ki, istisnalar hariç okul müdürleri, okulun en temel gereksinimlerinden olan yakacak parası bulamadığı, hademelerin  ücretlerine yetişemediği için velilere avuç açıyor.

Şeker’in açıklaması, meselenin bam teline dokunmuş…

 

----------

 

 

Tutuklu gazetecilerin gölgesindeki 24 Temmuz

 

Sansürün kaldırılışın yıl dönümü olan bir 24 Temmuz’u daha geride bıraktık.

Bu yıl da tutuklu ve hükümlü konumundaki onlarca gazetecinin gölgesinde anıldı 24 Temmuz…

Tabii sansürün de gölgesinde…

Sağ olsun dostlar, SMS’lerle ve elektronik iletileriyle gazetecilerin ‘günlerini’ (adını koyamadım) kutlamayı ihmal etmediler bu yıl da…

Dilek ve temennilerle dolu onlarca mesaj için teşekkür ederiz.

CHP eski il başkanı Gürhan Akdoğan da bir ileti yollamış.

Gazeteci olmamasına rağmen, sıradan bir açıklamanın çok üstünde, Türk basınının içinde bulunduğu durumu özetleyen, iktidarların gazeteciler üzerindeki baskılarını örneklerle işleyen, uluslararası araştırmaların derlendiği örnek bir 24 Temmuz mesajıdır sözünü ettiğim.

Yer darlığından, açıklamanın şu bölümünün altını çiziyorum:

Halkın doğru haber alma hakkına hizmet eden sizlerin özgürlüğü; Anayasamızın 28. maddesinde belirtildiği üzere, 'Basın hürdür, sansür edilemez' hükmü ile anayasamızla güvence altına alınmıştır. Ancak; yakın geçmişte, gazetelerin basıldığı ve bombalandığı , gazetecilerin kurşunlanıp birçok değerli basın mensubunun öldürüldüğü, bu ülkede soru soran gazetecilere Başbakan’ın Sen nerede çalışıyorsun…? diye sorduğu, gazete patronlarına köşe yazarlarının şikayet edilip işinden kovdurulduğu, henüz basımı dahi yapılmamış taslak kitapların toplatıldığı bir dönemi içimiz acıyarak yaşıyoruz…

 

Mustafa Özdal'ın Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde 25 Temmuz'da yayınlanan yazısıdır.