Dershane kavgasının yine kasım ayına denk gelmesi tesadüf müdür bilinmez ama geçen yıl bu zamanlar benzer bir fırtına kopuyordu. Tartışmanın seyri açısından farklar var ama en göze çarpanı Tayyip Erdoğan meseleyle ilgili pek yorum yapmıyor. İlginçtir bu defa golü kendisi atmaya meraklı değil, daha çok teknik direktörlük yapıyor. Gölcü Nabi Avcı. Bunun bir nedeni de taslağın daha hazırlanmadan, bakanın deyişiyle “müsvedde” haldeyken Zaman’ın acar muhabirleri tarafınan ele geçirilmiş ve erken patlatılmış olması olabilir. Başbakan “süreç” falan derken hazırlıksız mı yakalandı bilinmez ama Nabi Avcı Kurucu Genel Yayın Danışmanı olduğu Zaman Gazetesi ile (dolayısıyla cemaat) karşı karşıya kalmış oldu. O nedenle de Zaman Gazetesi’ne çok kırıldığını ifade ediyor. Şimdi ortalığı toz duman götürürken mevzu ne? Kim ne diyor ? Ne demeli, ne yapmalı? Birazcık sadeleştirmeye çalışalım.
AKP ne diyor?
AKP açısından bu kavganın cemaatle girilen iktidar paylaşımı mücadelesi olduğunu söylemek çok orijinal bir tespit değil. Zira Başbakan 2008 yılından bu yana ara ara dershanelere yükleniyor ve bu hep cemaatle girilen tartışmalarla aynı zamana denk düşüyordu. AKP ilk iktidar olduğu yıllardan 2008’e kadar dershaneleri kapatma niyetinden hiç bahsetmedi. Dershane sayıları AKP iktidarında katlanarak büyüdü. Sayılar ortada. (http://www.sendika.org/2012/11/erdoganla-cemaat-dershane-icin-neden-kavga-ediyor-nuri-gunay/) 2008’e gelindiğinde ise artık karşı kaleler düşürülmüş, “düşmana” karşı verilen omuz omuza mücadele kazanılmış, sıra zaptedilen yerlerin paylaşılmasına gelmişti. Ve ardından bir çok alanda süren kapışmanın en önemli mevzilerinden biri dershaneler oldu. Böyle olması doğal çünkü dershaneler cemaatin şah damarı sayılabilir.
Ama yalnızca bu kadar değil. Diğer önemli sebep ise 4+4+4’te çokça dile getirdiğimiz sermayenin eğitimdeki yüzde 3’lük oranını yüzde 30’a çıkartmak. Büyük sermayenin büyük bölümünün dershane işleriyle uğraşmadığı ortada. Ama bu büyük piyasanın genişletilmesi, daha fazla yatırım yapılması için düzenlenmesi gerekiyor. Büyük dershaneler bir yana, küçük sermayelerin bir araya gelerek açtığı binlerce dershane var. Bu eğitim alanında atak bir sermaye politikası izlenmesi “ciddiyetiyle” bağdaşmıyor. O yüzden iktidar ve büyük semaye bu alandaki yatırımların özel okullaşma üzerinden gerçekleşmesini istiyor. Hatta anaokulundan yükseköğretime bütün kademeleri bünyesinde barındıran özel büyük eğitim kampüsleri, özel okul sahibi ve özel okul açma niyeti olan her patronun hayali olsa gerek.
Ancak bu iki hedef AKP’nin dershaneleri kapatma işini planlı, programlı, sorunsuz bir şekilde halledebileceği anlamına gelmiyor. Öyle ki şimdilik bakan tarafından “taslak müsveddesi” olarak nitelenen belgelerde yazanlar bu işi planlayanların pek sağlıklı düşünemediğini ortaya koyuyor. AKP dershanecileri ve çalışanları mağdur etmeyeceğini her fırsatta söylüyor. Etmek istemeyecektir çünkü AKP’nin en önemli destekçisi Anadolu sermayesi için dershaneler önemli. İktidar dershanelere “özel okul olun” diyor. Okul olma kıstasına ise şimdilik sadece yüzde 20’lik bir kesim uyuyor. Ayrıca bu kıstasa uyulabilmesi için kredi imkanları sağlanacağı söyleniyor. Yani bizden alınan vergilerle eğitime ayrılan bütçe bize değil yine sermayeye aktarılacak. Bu kıstasa yine de uyamayanlar için ise seçenek “açık lise”.
Açık lise, örgün eğitim kurumu nasıl olacak denilebilir. Şöyle ki; buralar aslında açık lise sınavlarına hazırlayan kurslar olmuş olacak, devlet tarafından desteklenecek. Buralarda çalışan öğretmenler ise söylendiğine göre mülakatla MEB bünyesine alınacak. Merkezi her türlü sınava ise öğrenciler okulların bünyesinde açılan parasız kurslarda ya da Halk Eğitim Merkezleri’ndeki ücretsiz kurslarda hazırlanabilecekler.
Dershaneler başarı kıstasının sadece sınav üzerinden belirlendiği bir eğitim sisteminin ürünü. Bu durum değişmedikçe okul dışında bir destek arayışı hiç bitmeyecektir. Orta-üst gelir sahipleri ne olursa olsun çocuklarına bir özel ders imkanı bulacaklardır. Yeraltı etütleri gibi birçok örnek model ortaya çıkacaktır. Halk Eğitim Merkezleri’nde ve okullarda sınava hazırlayacak ücretsiz kurslar ise hiç inandırıcı değil. Zira birçok öğretmenin kendi öğrencisine özel ders verdiği bir anlayış oldukça yaygın. Bu önümüzdeki dönem daha da artacaktır.
Dershane öğretmenlerinin mülakatla MEB kadrosuna alınacağı kulağa hoş ama bir o kadar da boş geliyor. Birincisi dershanede çalışan öğretmenlerin küçük bir bölümü kadrolu çalışıyor, ikincisi üç yüz bini aşkın öğretmen atanma beklerken dershanede çalışan öğretmenlerin kadroya alınması pek mümkün görünmüyor.
Ancak sistemede köklü bir değişiklik yapmadan dershaneler kaldırılamaz da denilemez. Yaratcağı bütün kaosa rağmen AKP dershaneleri kaldırabilir. Eğitim alanında gözünün ne kadar kara olduğu 4+4+4’ten belli değil mi? Bu biraz Gülen’le yürülen kavganın seyrine, ya da bir noktada uzlaşma ihtimaline bağlı.
Cemaat taarruzda
Nabi Avcı’ya göre dershane sektörünün yüzde 20’si cemaatin. Cemaat rakam vermiyor ama bu alandaki en büyük temsiliyetin kendilerinde olduğunu söylüyor. Haklılık payları da var. Yıllık ortalama 5 milyar cirosu olan, 1,5 milyon öğrenciyi barındıran bu kurumlar cemaat açısından hem gelir hem örgütlenme alanı. Ancak bu yıl yürüttükleri “karşı atak” adeta taarruz gibi. Cemaate yakın televizyon kanalları ana haber bültenlerinde saatlerce bu meseleyle ilgileniyor, çocuklar dershanemize dokunma diye ağlatılıyor. Zaman Gazetesi günlerdir bu gündemle manşetler atıyor, köşe yazarları bunu yazıyor. Ve AKP ciddi uyarılıyor; ANAP’ın, DYP’nin bitişi örnek gösteriliyor. AKP’li vekillerden dershanelere destek açıklaması alınmaya, içerden çatlak yaratılmaya çalışılıyor. Gülen cemaati dışında onlarca cemaat liderine dershanelere destek açıklamaları yaptırılıyor, AKP geniş bir İslamcı çevreyle kuşatılmaya çalışılıyor.
Dershane gerçeğini bilmeseniz inanırsınız. Dershanelerin sosyal adalet, fırsat eşitliği sağladığından tutun da, okullardan daha iyi eğitim verdiğine kadar bir çok iyilik bu kurumlara atfediliyor. Parası olmadığı için dershaneye gidemeyen binlerce öğrenci, derhane parasını ödeyemediği için intihar eden öğrenci unutturulmaya çalışılıyor. İktidar vefasızlıkla suçlanıyor. Fethullah Gülen cemaate hacet namazı kılın diyor, sabır öneriyor, ancak mümkün olan en güçlü direnç örgütlenmeye çalışılıyor. Düşünebiliyor musunuz dershane sahipleri sokağa çıkıp eylem yapıyorlar.
Ve diğerleri…
TÜSİAD dışındaki geniş bir sermaye çevresi ise derhanelerin kapatılmasına karşı olduğunu beyan ediyor. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Dershaneler ihtiyaçtan doğmuştur ve bu ihtiyaç bitmez, TUSKON Başkanı Rızanur Meral, “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir” diyor. Başta İstanbul Sanayi Odası olmak üzere orta ölçekli sermaye sahipleri dershanelerin kapatılmasına karşı olduklarını ifade ediyorlar. Bu sermaye çevrelerinin sınıfsal nitelikleri açısından anlaşılabilir bir itiraz.
MHP ise en başından beri dershane, dolayısıyla cemaat tarafında yer alıyor. CHP dershanelerin sonuç olduğunu söylese gene anlaşılabilir. “Dershaneler ihtiyaçtan doğmuştur” diyor. Konunun eğitim hakkıyla alakalı tarafına hiç bulaşmıyor. Girilen seçim sürecinde olası cemaat desteği ana muhalefet partisine cazip geliyor. Meclisteki dershane savunmasının ardından Kılıçdaroğlu bu minvalde desteğini beyan etti. Sarıgül seçim startını adeta dershanelere destek açıklamasıyla başlattı, Gülen’in okullarına övgüler dizdi, “hizmetlere” sahip çıktı.
Dershane mi? Özel okul mu?
Bütün bu kavga kıyamet bizlere şunu gösterdi: Halkın halktan başka dostu yoktur. AKP’nin de, cemaatin de önerdiği yolun sonu paralı eğitime çıkıyor. Eski dost düşman olmaz misali onlar anlaşacaktır. Bu kavga birinin galip geldiği, diğerinin yenildiği bir kavga olmayacak, mutlaka bir orta yol bulunacaktır. Elbette bu yol bulunana kadar bütün taraflar her zaman olduğu gibi genel kuralı işletecekler, kendi çıkarlarını halkın çıkarıymış gibi göstermeye çalışacaklardır.
Bizler ise özel okul mu, dershane mi kavgasında elbette birini seçmeyeceğiz. Çünkü burada bize ait bir seçenek yok. Biz dershane de, özel okul da istemiyoruz. Sadece bu da değil, devlet okullarının adeta ticarethane gibi işletildiği bir eğitim sistemi de istemiyoruz. Çokça tekrar ettiğimiz gibi biz anaokulundan yükseköğretime eşit, parasız, sınavsız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz. Bizim kavgamız bunun kavgasıdır.