Rize’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çay toplayan yüksek yargı başkanları, yaşamın bütün alanlarını dinselleştiren, sermayeleştiren iktidarın tarafı olduğunu “gururla” ilan etmiştir.
“Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa”, “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum” diyen diktatörlükten taraf olmuştur.
Bugün iktidarın gölgesinde el pençe duranlar, mevzuat bir kenara bırakılarak doğası yağmalanan köylülerin, emeği yağmalanan işçilerin, yargı kararlarıyla beslenen erkek şiddetinin mağduru kadınların, sokağa çıkma yasaklarında katledilen insanların, bizlerin gölgesini de üzerlerinde hissetsinler.
Çünkü, eşitlik, adalet ve barış özlemi olan bizler, “gururla” taraf olduğunuz savaşın, kadın düşmanlığının, gericiliğin, hukuksuzluğun iktidarını alaşağı edip eşit laik özgür bir ülkeyi kendi ellerimizle kuracağız.
Açık mektubun tam metni:
Sn. İsmail Rüştü Cirit Sn. Zerrin Güngör
Yargıç / Yargıtay Başkanı Yargıç / Danıştay Başkanı
Konu : Bağımsızlığınızı ve tarafsızlığınızı yitirmenizden kaynaklı hakkınızda reddi hakkim talebimizin sunulmasıdır.
Sayın Yargıçlar,
Bilindiği üzere çağdaş demokratik toplumların benimsediği “kuvvetler ayrılığı” ilkesi, ülkemiz siyasal rejiminin de temel yapı taşlarındandır ve aynı zamanda, bireyin/toplumun hak ve özgürlüklerinin güvencesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası; “yürütme erki”ni, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu şahsında, onlara ait bir yetki ve görev olarak tanımlarken (m. 8); “yargı erki”ni ise, halk adına bağımsız mahkemeler şahsında tariflemektedir (m. 9).
Mahkemelerin (yargının) bağımsızlığı ise, şüphesiz öncelikle egemen siyasi iktidar (yürütme erki) karşısında bir bağımsızlığı, aynı zamanda yönetenler ile yönetilenler arasındaki çatışmada bir tarafsızlığı (yansızlığı) gerekli kılar.
Yargı erkinin öznelerinden olan yargıçların bağımsızlığı ve tarafsızlığı da, öncelikle bu gerekler üzerinde yükselir. Yargıcın bağımsız ve tarafsız olması, yine Anayasa tarafından, yargı erkinin bağımsız varlığının gereği ve güvencesi olup, vazgeçilmezdir. Nitekim Anayasa gereği yargıçlar; görevlerini, mahkemelerin bağımsızlığı esaslarına göre yerine getireceklerdir (m. 140).
Öte yandan 2802 Sayılı Yasa da, yargıçlarının bağımsızlığını temel kural kabul etmekte (m. 4); yargıcın aksi eylem ve tutumlarını ise, disiplin yaptırımlarına ve hatta meslekten çıkarılmaya tabi tutmaktadır (m. 68 ve 69). Yargıçların, özellikle siyasi iktidar (yürütme erki) karşısında bir bağımsızlığa sahip olmaları, siyaset yasağı kurumunda ve aksi bir tutumun (siyasi parti üyeliğinin) doğrudan meslekten çekilme olarak kabulünde de somutlaşmaktadır (m. 51).
Her durumda birey/toplum, yargıya (yargıca) güvenmek ister. Yeri geldiğinde doğrudan siyasi iktidar (yürütme erki) karşısında dahi,bir yurttaş, bir insan olarak, korku ve kaygı duymamak ister. Hak ve özgürlüklerinin, son anda en azından yargı erki (yargıç) tarafından gözetileceğini, korunacağını bilmek, umut etmek ister. “Berlin’de yargıçlar var” deyişinde de anlam bulan bu arayış, şüphesiz adalet ve hukuk devletinin vazgeçilmezidir.
Hal böyleyken;
Anayasa ve siyasi teamüllerle belirlenmiş konumunun dışına çıkarak, doğrudan bir siyasi parti başkanı/mensubu olarak davranan, “fiili başkanlık sistemi” şeklinde ifade edilen otoriter yönetim anlayışı ile yürütme erkini bütün olarak şahsında toplayan, Üstelik “cumhur”un başkanı olmak yerine, nefret ve düşmanlık içeren söylem ve eylemleri ile kimi toplum kesimlerini sürekli dışlayan, onların yaşam alanlarına, değerlerine, varlığına saldıran; belli ki başkanı olduğu “cumhur”u, kendi benimsediği insan/yurttaş tipine, her durumda kendine oy veren seçmenlere indirgeyen, gerisini “cumhur”dan saymayan; Toplumun yarısı tarafından seçildiğini, bütün bu olumsuz söylem ve eylemlerine yönelik bir meşruluk gerekçesi kılmakla birlikte; toplumun diğer yarısı tarafından benimsenmeyen, toplumun en az yarısının hak ve özgürlükleri ile geleceği için ciddi kaygılara vesile olan; Recep Tayyip Erdoğan ile birlikteliğiniz, bir yargı erki mensubu (yargıç) ile yürütme erki mensubu (siyasetçi) arasındaki olağan protokol ilişkisinin ötesine geçmiş, anılan bağımsızlık ve tarafsızlık kurumlarını özünde tahrip eder, bu yolda haklı kaygılar doğurur bir tabloya evrilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi etkinliklerinde sıklıkla yanı başında yer almak, siyasi içerikli ve hatta kimi toplum kesimlerine yönelik düşmanlık, nefret içeren söylemlerini alkışlamak noktasında gösterdiğiniz heyecan ve istek; Recep Tayyip Erdoğan’ın mensubu olduğu siyasi parti mensuplarının aynı konudaki heyecan ve isteği ile boy ölçüşür hale gelmiştir.
Üstelik, bu yolda kimi basın-yayın organlarının mensupları, kimi siyasetçiler, aydınlar ve hukukçu meslektaşlarınız tarafından dile getirilen haklı eleştirileri ise; bunları dikkate alma ve toplumun, bu konudaki kaygılarını gidermeye çabalama şeklinde olgun bir yaklaşım yerine; bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın nefret söylemlerine yakın bir tahammülsüzlük ile karşıladığınız da görülmektedir.
Sayın yargıçlar, her durumda bağımsızlığınız ve tarafsızlığınız yara almış bulunmaktadır.
Bulunduğunuz makamlar, bu yaranın, aynı zamanda doğrudan yargı erki nezdinde, adalete olan güven nezdinde de, çok daha ağır biçimde oluşmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Bilindiği üzere, bağımsızlığını ve/veya tarafsızlığını yitiren, en azından söylem ve eylemleri ile bu yolda haklı şüphelere/kaygılara vesile olan yargıca karşı, diğer yargı öznelerinin sahip olduğu geleneksel enstrüman, “reddi hakim” talebidir.
Reddi hakim taleplerinin somut dayanakları içinde “ihsas-ı rey” olgusu da yer alır.
Bizler, hukukçu meslektaşlarınız, aynı zamanda bu ülkenin yurttaşları olarak;
Siyasi iktidar ile toplum kesimleri arasında süre gelen ve asıl olarak toplum kesimlerinin demokrasi, insan hakları, laiklik, özgürlük, eşitlik ve barış talepleri ile, siyasi iktidarın daha da otoriter, baskıcı ve gerici bir yönetim kurma çabası arasında yaşanan çatışmada; yukarıda da değinilen tutumlarınız ile, siyasi iktidar lehine “ihsas-ı rey” de bulunduğunuzu düşünüyor;
Hukuk ve toplum vicdanı adına sizi ret ediyoruz.02.06.2016
HALKEVLERİ HUKUK DAİRESİ