Genel Merkez Yöneticimiz Dilşat Aktaş'ın Etha Haber Ajansı'ndan Arzu Demir ile yaptığı röportaj;
Hopa olaylarının ardından Ankara’da gerçekleşen protestolar esnasında polisin yoğun şiddetine maruz kalan, kalça kemiği kırılan ve bir süre yatalak vaziyette kalan Halkevleri yöneticisi Dilşat Aktaş ETHA’dan Arzu Demir’le konuşmuş. Hayatını yüksek ritimde bir politik mücadeleye göre ayarlayan Aktaş, yaşadığı korkunç deneyimle “resmen yatmayı” öğrendiğini belirtiyor. Aktaş’ın sözlerindeki kararlılık ve dirayetinin herkese ilham olması temennisiyle ETHA’nın söyleşisini aktarıyoruz.
ETHA-Arzu Demir
Polisin kalça kemiğini kırdığı Dilşat Aktaş, koltuk değneğinin desteğiyle yavaş yavaş yürümeye çalışıyor. Hala tam olarak sağlığına kavuşmuş değil. İkinci bir ameliyat olasılığı da var. Ancak, koltuk değnekleriyle de olsa kaldığı yerden devam etme çabası içinde. Oldukça zor geçen günlerin ardından, “Bir daha panzere çıkar mısın?” sorusuna, kararlı bir şekilde, “Evet. Sözümü söylemem engellenirse, yaparım yine” yanıtını veriyor.
Dilşat Aktaş, eğitim emekçisi Metin Lokumcu’nun öldürülmesini protesto amacıyla Ankara’da yapılan eylemde, polis panzeri üzerine çıkarken çekilmiş görüntüleriyle kamuoyunda tanındı. Ancak, hikâye ne orada başlamıştı, ne de orada bitiyordu. Daha önce de polisin şiddetine maruz kalan Aktaş, bir kez daha şiddet mağduru oldu. Bu kez kalça kemiği kırılarak yatalak hale getirildi.
Aktaş, 31 Mayıs günü hastaneye kaldırıldı. Gün 1 Haziran’a devrilirken, ameliyata alındı. O gün aynı zamanda doğum günüydü. O günün üzerinden 4 ay 28 gün geçti. Bugün durumu biraz daha iyi. Ayağa kalkabiliyor, değneklerle küçük adımlarla da olsa yavaş yavaş yürüyebiliyor.
Halkevleri Genel Merkezi’ne görüşmek için gittiğimizde, Van’daki depremzedeler için yardım kampanyasının örgütlenmesi işinde çalışıyordu. İş arasında 31 Mayıs’tan bu yana neler yaşadığını, her şeyden önce de neler hissettiğini anlattı. Siyaseti de konuşmayı ihmal etmedik.
Çok Sancılı Bir Dönem Geçirdi
Dilşat Aktaş, 1,5 ay hastanede kaldıktan sonra tedaviye evinde devam ediliyor. Bu arada iş göremez raporu da alıyor: “Tek başına kırıkla uğraşmış olsam, neyse diyecektim ama öyle değil. Yatak hastalığı oldu. Sırt ve kalça bölgesinde yaralar oluştu. Onlarla uğraştım. Sürekli hareketsiz bir biçimde kaldığım için, büyük tuvaletimi yapamadım. Bu nedenle makat bölgesinde yaralar oldu. Çok sancılı bir dönem geçirdim. Hastanede 1,5 ayı çok zor geçirdi. Arkadaşlarımın desteği ve çeşitli ziyaretlerin gerçekleşmesinin dışında hastane süreci zordu.”
“Resmen Yatmayı Öğrendim”
Dilşat Aktaş, aktif olarak siyasetin içinde. Halkevleri Genel Merkez Yöneticisi. Eylemlerin tanıdık simalarından. Bu nedenle, bir anda “yatalak” olmak da onu çok zorlamış: “Bir de benim gündelik yaşam pratiklerim açısından hiç alışık olmadığım bir süreçti. Resmen yatmayı öğrendim bu süreç içerisinde. Yatarak ne yapabilirim bunu öğrenmeye çalıştım aslında.”
Evdeki süreci de “sıfır hareketle” geçirdi. Koltuk değneğinden önce tekerlekli sandalyeye alışmaya çalıştı. Koltuk değneğini kullanmaya başlamak onu bayağı rahatlatmış. “Koltuk değnekleriyle basmıyordum, sekerek yürüyordum ancak kişisel ihtiyaçlarımı kendi başıma yapabilmem, bir takım insansal özelliklerime yeniden sahip olabildiğimi görebilmek, özgüvenimi de tazeledi” diyor.
İkinci Ameliyat Gerekebilir
Doktorları, 3-4 hafta önce yaptıkları kontrollerde kemiklerinin kaynadığını söylemişler. Ancak, henüz kesin olarak tedavi bitmiş değil. Aktaş, ayrıca, bacağının hala güçsüz olması nedeniyle canının da biraz sıkıldığını anlatıyor ve ekliyor: “Yine buna bağlı olarak bacağın kısa kalma durumu söz konusu. Aralık ayına kadar bu konuda bir gelişme gösteremezsem, ikinci bir operasyon gerekli olabilir.”
Dilşat Aktaş, yaşadığı şiddetin üzerinden 5 ay geçmesine rağmen, “Her gün 31 Mayıs’tayım” diyor: “Bunu bir travmatik bir şey olarak söylemiyorum. Yaşam pratiklerim açısından düşünüldüğünde, aklımdan geçmediği gün yok. İlk zamanlar daha zordu. Yaşadığım şiddet tek başına, bir kalça kemiği kırıklığı da değil. Sadece kalçamı kırmadılar. Çok ciddi oranda vücudumda ezikler, morluklar söz konusuydu. Sol bacağımı ameliyattan kaynaklı hareket ettiremiyordum ama sağ bacağımı da darbelerden kaynaklı hareket ettiremiyordum. Aynı şekilde kasıklarım bir müddet ağrıdı, hala regl dönemlerinde çok ciddi sancılar yaşıyorum.”
“Eskisi Gibi Olabilecek Miyim?”
Bedenine her baktığında yaşadığı şiddetin izlerini gördüğünü anlatan Aktaş, “Elimi dizime koyduğumda neden ağrıdığını biliyorum, ödemi hissediyorum. Sonra düşünüyorum, buraya şuradayken vurmuşlardı diye. Ayrıntılarını ayıklamaya çalışıyorum” diyor.
Dilşat Aktaş, yataktan hiç kalmayacağını da düşünmüş: “Bu duygu ilk zamanlarda daha baskındı. Çünkü hiç hareket edemiyordum. Yavaş yavaş fizik tedavi ile fiziki gücü elde ettikten sonra, ‘yürüyebileceğim ama eskisi gibi olacak mıyım’ diye kaygılanmaya başladım.”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan psikolojik destek almış ve o gün şiddet yaşayan herkesin alması gerektiğini düşünüyor. Dilşat Aktaş, kâbuslar da gördüğünü anlatıyor. Bunları yakın çevresiyle paylaştığını da belirtiyor: “Uykumda, her sıçradığımda resmen üzerimden o kalabalık kalkıyordu. Uykudayken sıçrama sebebim buydu, ya polis sürüklüyordu beni ya da kalabalık üzerimden kalkıyordu. Zordu o günler benim için. Bunların üstesinden gelirken, üzerinden atlayamayacağım şey, arkadaşlarımdan aldığım destekti. Toplumsal muhalefetin bütün bileşenleri kastederek söylüyorum, onların desteği bana güç verdi.”
Yattığı günler boyunca bolca kitap okumuş; özellikle de şiddet üzerine. Bir de yöneticisi olduğu Halkevleri ile sürekli irtibat halinde olarak, yattığı yerden çalışmaların bir parçası olmaya çalışmış.
AKP Faşizmi İlan Edilmiş
Dilşat Aktaş ile siyaseti de konuştuk. Yattığı yerden siyasi atmosferi nasıl gördüğünü anlattı. Öncelikle, hem kendi çalışmalarına hem de toplumsal muhalefete dışarıdan bakabilme becerisini kısmen de olsa kazandığını anlatıyor. Siyasi atmosfer için, “AKP faşizmi ilan edilmiş” diyor ve ekliyor: “Zamlarla ilgili olarak, AKP’li bakanların kullandığı ‘güncelleştirme’ kavramı, bilinçli olarak tercih edilmiş. AKP toplumsal hafızayı da yeniden kurmaya çalışıyor. Ayrıca, ırkçı faşizan söylemi Kürt sorun üzerinde hegemonya kurmaya çalıştı.”
Her Birey Kendi Eyleminden Sorumlu
Dilşat Aktaş’ın zor günler geçirdiği anlaşılıyor. Yorgun bir yüz ifadesi var. Ama kendine güveninden bir şey kaybetmiş değil. Arada bir de gülümsemeyi ihmal etmiyor. “Bu yaşadıklarından sonra yine aynı şeyi yapar mıydın?” sorusuna verdiği yanıt net: “Evet. Sözümü söylemem engellenirse, yaparım.”
Önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Bir eyleme örgütlü olarak da gitseniz, eylem alanı objektif bir alandır ve onara her zaman bireysiniz. Dolayısıyla ben panzere çıkma eylemimden kendi başıma sorumluyum. O gün, slogan atan başka bir insan bu sloganı atma eyleminden sorumlu. O gün polisin bize açıklama yaptırmayacağını anladıktan sonra sesimi duyurmak istemekten başka bir amacım yoktu. Panzer değil, kürsü olsaydı, çıkıp kürsüye mikrofonu kapıp konuşacaktım. Bu ikisi arasında bu anlamda bir fark yok. Dolayısıyla kimse bana söz vermezse, yaparım yine. Sözümü söylerim. Bundan alıkoyamaz kimse beni. Bu aynı zamanda ifade özgürlüğüdür.”
Sonsöz: Sokağa Davet
Halkevleri Genel Merkez Yöneticisi Dilşat Aktaş hakkında henüz bir dava açılmış değil. Ancak, hastanede tedavi olurken, polis evinde arama yaptı. 31 Mayıs günü gözaltına alınanların bir kısmı 9 Aralık 2011 tarihinde ilk duruşmalarına çıkartılacaklar. Aktaş’ın son sözü dava ile ilgili: “9 Aralık’ta başlayacak olan dava, sadece basın açıklaması yaptığımız için bile tutuklanabileceğimizin bir göstergesi. Bu anlamda herkesi toplumsal muhalefeti birlikte örmenin çabasıyla sokağa davet etmekte fayda var.”/etha.com.tr