Eğitim Hakkı Anasayfa

Eğitim Bir Sen’in 'kesintisiz zorunlu eğitim' tartışmaları üzerine –Zekai Ekşi

Çar, 28/12/2011 - 01:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Yıllarca (on bir yıl) ilköğretimde çalıştım. İlköğretimin ilkokul–ortaokul şeklinde sınıflandırıldığı zamanlarda bağımsız ortaokulda çalıştım. Ne şanslıyım ki bünyesinde ortaokul bulunduran lisede de çalıştım. Hem lise hem de orta kısmın derslerine girdim. Yani 6., 7. ve 8. sınıfların her modelinde görev yaptım. Tahmin edebileceğiniz gibi bu konuda hayli tecrübeli sayılırım. 

Peki nedir, bana bu cümleleri yazdıran? Hemen söyleyeyim, 18. Milli Eğitim Şurasında alınan kararlar. Bu kararların en önemlisi de kesintisiz zorunlu ilköğretimin kesintili hale getirilmek istenmesi. Kabul edilen öneri şu şekilde: 1+4+4+4. Yani bir yıl ana sınıfı onun üzerine dört yıl ilkokul ki buna temel eğitim de diyebiliriz. Onun üzerine de eskiden olduğu gibi dört yıl ortaokul ve geri kalanı da lise eğitimi. 

Zorunlu ilköğretim sekiz yıla çıktıktan sonra yapılan her öğretmen kurulu toplantısında öğretmenler sınıflarındaki sorunları, sorun çıkaran öğrencileri dillendirdiklerinde bir öğretmen arkadaşımız (ki din kültürü ve ahlak dersi öğretmeniydi) bütün bu sorunların nedeninin ilköğretimin kesintisiz sekiz yıl olmasına bağlardı. 

Halbuki tüm mesleki yaşamımın öğrettiklerinden de biliyorum ki, ilköğretim ister sekiz yıl zorunlu olsun ister olmasın, ister orta kısımlar müstakil olsun ister olmasın öğretmenler her zaman o kurul toplantılarında sorunlardan söz etmiştir. Sözü edilen sorunlar da hiç farklı değildir. 

Ben aynı tavrı yıllar sonra 18. Milli Eğitim Şurasında (01-05 Kasım 2010) gördüm. Şura üyeleri, eğitim–öğretim hayatımızda yaşadığımız tüm sorunların sebebinin kesintisiz zorunlu ilköğretim olduğu sonucu çıkarmışlar, mutlaka bunun kaldırılıp yukarıda verdiğim formülün uygulanması kararını almışlardır. 

Gerçekten bütün kötülüklerin anası sekiz yıllık zorunlu eğitim midir? Hayır. Ben en çok bu sistem içerisinde neyi görüyorum biliyor musunuz? Çocuklarımızın cehaletin karanlığına itilmekten, ondan gelecek her türlü tehlikeye karşı okulların çatısı altında korunduğunu görüyorum. 

Bu gördüğüm durumdan rahatsız olanlar da yok değil. Rahatsız olanlar, eğitim iş kolunda faaliyet gösteren bir sendikanın (Eğitim Bir Sen) Eğitime Bakış adlı dergisinin 21. Sayısında bunu şöyle ifade ediyor: “Kesintisiz zorunlu eğitim süreci ile okumak isteyen öğrencilerle polis-asker zoruyla okula gelen öğrenciler aynı sınıflarda toplanmışlardır. Okulla, öğrenmeyle işi olmayan öğrenciler okullarda disiplin sorunlarına neden olmuşlardır.” [1*] 

Başka bir yerde derginin başka bir yazarı da bakın ne inciler döktürüyor: “Eğitim hakkını kullanırken, bireylerin zorlanması ne kadar mantıklı? Bir hakkın zorla kullanılmasının mantığı var mı? Ben eğitim hakkını kullanmak istemiyorsam, bu hakkı bana zorla kullandırmak hangi insan haklarına, nasıl sığar?” (Söz konusu olanlar on yaşında, on bir yaşında çocuklarDevam ediyor yazar: “Zorla eğitim olmaz. Zorla eğitim olsaydı, 8 yıl ilköğretime devam etmiş öğrencilerden önemli bir kısmının okur-yazar olmadan mezun olmaları gibi bir durum ortaya çıkmazdı. ‘Öğrenmek istemeyene kimse bir şey öğretemez’ felsefesi, zorla öğrenmenin olamayacağını anlatıyor. Zorla okula aldığımız çocuk, ‘İşte okula geldim, ama öğrenmek istemiyorum; aha da öğrenmiyorum’ diyerek 8 yılın sonunda diplomasını alıp mezun oluyor.” [2*] 

Bu alıntıladığımız paragraflar bize nasıl bir mesaj veriyor? İnsanları eğiteceğiz diye zorlamayın. Bırakın ne halleri varsa görsünler anlamına geliyor. Peki, Türkiye’de en çok hangi sosyal kesimin çocukları zorlanıyor? Bunun cevabını Türkiye’de yaşayan herkes biliyor. Peki, alıntısını yaptığımız yazar bunun karşılığında bize ne öneriyor? Hemen aktarıyorum: “Zorunlu eğitime hayır ” ve “Okulsuz Toplum ” gibi düşüncelerin tartışıldığı ve kabul gördüğü günümüzde, eğitimin devletler tarafından zorla dayatılması üzerinde düşünmenin zamanı geçmek üzeredir. Bu düşünceler, gelişmiş ülkelerde uygulamada az da olsa yer bulmaya başlamıştır. Nitekim gelişmiş ülkelerde vatandaşların çocuklarını okula göndermeyip eğitimlerini kendi imkânları ile sunmalarına devlet izin vermektedir. Vatandaş isterse çocuğunu evinde eğitebiliyor. Bu durumda olan ailelere, devlet kredi de vererek, evde eğitim gören çocukların bu eğitimlerine katkıda bulunuyor. Bu uygulama, okulun eğitimin vazgeçilmezi olmadığının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.”[3*] Evet, ben bu cümleleri okuyunca fildişi kulelerde oturup düşünce üretmek bu olsa gerek diye düşünmekten kendimi alamıyorum. 

Peki, sekiz yıl zorunlu olunca ne olmuş? Söyleyeyim, İlköğretim okullaşma oranında -yani okuma çağına gelip de okula kaydı yaptırılan, okuyan öğrenci oranında- %98’e ulaşılmış. Kesintisiz zorunlu eğitime geçilmeden önceki oranlara bakalım. 1996–1997 öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı %89.40 ortaokul dengi okullarda (yani 6., 7.,8. sınıflar) okullaşma oranı %64.73. Bu oran aslında brüt, net %52. Hele kızların oranına baktığımızda rakamlar daha da korkunç. Kızlarda okullaşma oranı %44.62. 

Bu oranlara baktığımızda Eğitim Bir Sen yazarları anlaşılan 1996-1997 yıllarını özlüyorlar. Yazarlara göre, o dönemde orta kısma geçerken 12 yaşındaki bu çocuklar okumak istemedikleri için; öğrenmek, okumak isteyenlere zarar vermemek için kendi rızalarıyla sağduyulu bir şekilde okumaktan vazgeçmiş, kendilerini hayat mücadelesine, ekmek kavgasına adamışlardır. 

Buna rağmen 1996 – 1997 öğretim yılı içinde ve sonlarında yapılan öğretmenler kurulu toplantılarında sınıflarda sorunlu öğrencilerden öğretmenlerin yakındıklarını duyuyorum. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Çocuklarımıza; ama bütün çocuklarımıza sadece sekiz yıl değil on üç yıl zorunlu eğitim vermeliyiz. Sorunlar da varsa sorunların çözümünde herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli. En çok da devlet. 

Yararlanılan Kaynaklar: 
1. Eğitime Bakış, Eğitim Bir Sen, Ekim- Kasım-Aralık 2011, Sayı 21. 
2. Yrd. Doç. Dr. Elife Doğan KILIÇ, Serkan TANMAN İlköğretim Okullarında Fırsat Eşitsizliği, Üniversite ve Toplum Dergisi, Haziran 2009, Sayı 2. 
1*. Yrd. Doç. Dr. Ahmet KAYA, Kesintisiz Eğitimin Okul Yönetimi, Öğretmenler ve Öğrenciler Üzerindeki Sosyo Psikolojik Etkilerine İlişkin Bir Değerlendirme , Eğitime Bakış, Eğitim Bir Sen , sayfa 17, Sayı 21. 
2* ve 3*. Yrd. Doç. Dr. Mehmet OKUTAN , Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim Uygulaması, Eğitime Bakış, eğtim Bir Sen, Sayfa 33, Sayı 21.


Halkevleri Genel Merkezi
Konur Sokak No:8/9 Kızılay, Ankara
Telefon: 312-4192717 Faks: 312-4193207 Eposta: [email protected]
Bağışlarınız için; İş Bankası (Ankara) Meşrutiyet Şubesi 785989 nolu hesap