Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH), eğitimde geleceğe açılan kapı söylemiyle ve FATİH Projesi adıyla sunulmaktadır. Bu proje başlığından, hedef ve içeriğine kadar, toplumu uyutan ve toplumsal kaynakları talan edecek bir masal niteliğindedir.
Okulları din kültürü ve ahlak bilgisi, Arapça, Kuran-Kerim ve Peygamberimizin hayatı derslerini okutacak öğretmenlerle (!) doldurup resim, müzik, fen-edebiyat, beden eğitimi ve bilgisayar öğretmeni atanmasına önem verilmezken FATİH Projesiyle eğitime açılan kapıdan söz etmek, herhalde masaldan başka bir şey değildir.
Bu projenin başlığı bile “eğitim” kavramı ile ilişkili bir başlık değildir. Proje başlığının, Fatih Sultan Mehmet’in FATİH’ini üretmek üzere tasarlandığı bellidir. Bu proje, Sultan Fatih’e atıfta bulunarak sunulmuştur. Oysa ne Sultan Fatih’in İstanbul’u fethi günümüzde övünülecek bir olaydır, ne de Rönesans ve aydınlanma sürecinin yaşanması, İstanbul’un fethi üzerine Avrupa’ya giden 5-10 Bizanslı bilginin etkisiyle olmuştur. Tam tersine, Fatih’in bir anlamı, binlerce Osmanlı askeriyle çocuk, kadın ve asker binlerce Bizanslının ölmesi ve şehrin askerler tarafından talan edilmesidir. Fatih’in bir başka anlamı, yeni bir çağ açmak değil bir devletin, bir toplumun ve bir uygarlığın yok edilmesidir. Fatih’in bir başka anlamı da, kardeş katlidir. Bu nedenle çağdaş anlayışta fetih ve fatih sözcükleri, insanı sevindirecek içerik ve çağrışımlara sahip değildir. Bu sözcüğün proje başlığı olarak tasarlanması bile, projenin “eğitsel” değerini gösterir niteliktedir. Bu başlıkla vurgulanan değer, Osmanlı hayranlığı ve dünyaya örnek olma masalıdır.
FATİH Projesi’nin “eğitimde öğrenci ve öğretmenlerimiz için fırsatları artırma” hedefi de bir masal niteliğindedir. Eğitim-öğretim sürecini projede hedeflendiği ölçüde bilgisayar teknolojisi (BT)’ne bağlamak, fırsatları artırmak değil tam tersine öğrenme kaynağını tekleştirmek demektir. Milyonlarca insanı tek kaynaktan bilgilendirip, tek tipleştirmek demektir.
Bu projenin gerçekleşmesi oranında öğretmenin öğrencinin gelişimindeki işlevi, etkisi ve katkısı azalacaktır; öğretmen ile öğrenme kaynaklarının yerini internet alacaktır. Öğretmenle öğrenci ve veli arasındaki iletişim ve etkileşim azalacağı gibi, öğrenciler arasındaki etkileşim de azalacaktır. İnsanı insan yapan öğelerden biri olan “arkadaşlık” anlayışı da, yüz yüze olmayan ve internet üzerinden yapılan sanal arkadaşlıklara dönüşecektir. Bu durum öğrencinin duyuşsal gelişimini engelleyeceği gibi onun toplumsallaşmasını da engelleyip bencilleşmesine yol açacaktır. Bu proje, öğrenciyi internete bağımlı hale getirme, öğrenme kaynaklarını sınırlama ve duyuşsal gelişimini engelleme projesidir. Bu proje, insandan korkma ve insanı insandan ayırma projesidir. Bu proje öğrencinin özgürleşmesinden korkma projesidir.
Her insanda ve toplumda genellikle izleri görülen ve bazı koşullarda da yoğunluk kazanan “sağduyu”, ne yazık ki parasalcı sömürünün kıskacına girmiş toplumlarda giderek yok olmaktadır. Türkiye gibi sömürü kıskacına alınmış, okuma, araştırma, eleştirme ve sorgulama alışkanlığı olmayan bir ülkede, dindar, kindar, girişimci ve rekabetçi öğrenci yetiştirilmeye kalkışılması, “sağduyu”yu iyice yok edecek bir durumdur. İnsanların ve toplumun sağduyusunu eğitimdeki duyuşsal hedeflerle geliştirme projeleri yerine FATİH projesine sarılmak, öğrenimleri genelde tek elden üretilecek BT’ye bağımlı kılmak, öğrencinin özgürleşmesini engellemek, internet üzerinden şekillendirmek ve geleceğini talan etmekten başka bir şey değildir.
FATİH Proje’si sunulurken, böylesi bir projenin Türkiye’de ilk kez uygulandığı masalı da dile getirilmiştir. Oysa 25 yıl kadar önce ANAP zamanında “okullara bir milyon bilgisayar projesi” uygulanmıştır. FATİH projesinde olduğu gibi, ana hedef eğitsel olmayıp propaganda ve tüketim amaçlı olduğundan, bu proje kısa süre sonra alınan bilgisayarların depolarda çürüdüğü bir projeye dönüşmüştür.
Benzer bir biçimde FATİH Projesi’nin “okullarımızda teknolojiyi iyileştirme” hedefi de bir masal niteliğindedir. 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile başta “Eğitim Araçları Dairesi Başkanlığı olmak üzere bakanlığın üretime yönelik birimlerini kapatan AKP’nin, temel amacı üreterek iyileştirmek değil satın alarak okulları teknoloji mezarlığına dönüştürmektir.
FATİH Projesi işlerlik kazanırsa ikinci talan okullara alınacak BT üzerinden olacaktır.
4+4+4 yasasının 24 ve 25’inci maddeleriyle FATİH Projesi kapsamında yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olmadan yapılması sağlanmıştır. Bu yasaya göre, milyonlarca BT araç-gerecinin alınmasıyla ilgili harcamalar, mali denetim olmaksızın üst yöneticinin keyfine göre yapılacaktır. Bu durum, proje uygulandığında kısa bir sürede teknoloji çöplüğüne dönüşecek BT araç-gereçleri için devlet bütçesinin keyfe –keder talan edilmesi anlamına gelmektedir.
Oysa eğitsel açıdan değerli olacak proje, BT’nin ana öğe olarak değil de yardımcı öğe olarak kullanılarak ve öncelikle öğrencinin bilişsel, devinimsel ve duyuşsal yönlerini geliştirerek onun özgürleşmesine yardımcı olacak projedir. Yapılan araştırmalar, okullarda yoğun teknoloji kullanımının, BT üreticilerinin işine yaradığını ve öğrencilerin öğrenme düzeylerini anlamlı bir şekilde geliştirmediğini göstermektedir. FATİH Projesi ise, öğrencinin öğrenmesini kolaylaştırmak üzere teknolojik olanakların eğitim-öğretim sürecinde kullanılması değil, ders içinde ve ders dışındaki eğitim-öğretim süreçlerinin bir teknolojik araçla, internetle, sınırlandırılması demektir. Öğrencinin özgürleşmesine yardımcı olmak yerine onu, ona sunulacak tek kaynaklı ve tek tip bilgiye bağımlı kılacak ve onu gerçek yaşamdan soyutlayacak bir projedir.
FATİH Projesi 4+4+4 yasasıyla birlikte düşünüldüğünde, dünyası öbür dünya ile internet arasında sıkışmış, bir yandan edilgen ve öte yandan da “kindar girişimci ve dindar rekabetçi” öğrenci yetiştirilirken hem öğrencinin aklını ve geleceğini hem de ülke kaynaklarını talan etme projesidir.
sol.org.tr