Yaz sıcağını yaşadığımız şu günlerde ülke gündemi de mevsim normallerinin üzerinde. Bir yandan neoliberalizmin ve ekonomik krizin yarattığı yıkım hayatımıza mal olurken diğer yandan ülkemizin hayati sorunları tartışılmaya devam ediyor. AKP halka saldırı siyasetine doludizgin devam ediyor
AKP’nin açılım dediği
AKP’nin açılım dediğini anlamak için Ortadoğu’daki emperyalist stratejiyi anlamak gerekiyor. ABD Irak’taki asker sayısını azaltmak, Afganistan ve Pakistan bölgesinde ise artırmak istiyor. Bu plan dahilinde Kuzey Irakla Türkiye “uyumlu müttefikler” haline gelmek zorunda. Bu yüzden bölgede sadece işbirlikçi yönetimlerin kalması, daha uyumlu hale gelmesi diğer güçlerin tasfiye edilmesi gerekiyor. AKP’nin Kürt açılımının zeminini bu emperyalist strateji oluşturmaktadır. Kürt sorununda Amerikancı bir çözüm dayatılmaktadır.
Hal böyle olunca atılmak istenen adımlar ne Kürt Halkının, ne Türk halkının ihtiyaçlarına dönüktür. O yüzden laf evelenip gevelenmektedir.
Kürt sorununda bir kez daha lafa ve sahte vaatlere dayalı umut rüzgârları estiriliyor. Oysa azıcık hafızası yerinde olanlar 1992’de Süleyman Demirel’in “Kürt Realitesini tanıyoruz” sözlerini, Tansu Çiller’in Bask modelinden bahsedişini, Mesut Yılmaz’ın “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” özdeyişini! hatırlayacaktır. 7 yıllık AKP iktidarında ise başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın benzer sözleri malumumuz.
Bütün bu sözler değişik zaman dilimlerinde sarf edildi. Ve hepsinin arkasından dizginsiz bir saldırı politikası geldi. Sözlerin sahteliği, yöneticilerin yalancılığı acı olaylarla tekrar tekrar ortaya çıktı. Başbakan 2005 yılında Diyarbakır’da “umutlu” konuşmuştu. Hemen ardından “Terörle Mücadele Kanunu” yasalaştı. Çocuklar hapse atıldı. Erdoğan buna karşı “çocuk da, kadın da olsa terörle mücadelede gereği yapılacak” dedi.
Şimdi ülkemiz benzer bir süreç yaşıyor. Açılımın ne olduğuna dair tek bir somut adım ya da söz yok. Baskı aynen devam ediyor. Sayısını tam olarak kimsenin bilmediği yüzlerce çocuk, KESK yöneticileri hala cezaevinde. Kürt illerindeki belediye başkanlarına DTP’li milletvekillerine dönük davalar devam ediyor.
AKP özüne dönüyor
AKP’nin “demokrasi açılımları” ise tersi ne yaparsa yapsın liberallerce ya da liberalizmin “solcu”larının alkışlarını alabiliyor. “Nihayet Danıştay Davası Ergenekon’la birleştirildi” deniliyor, seviniliyor.
Oysa AKP her geçen gün gerici faşist özüne dönüyor. Sağın ortasında duran Köksal Toptan’ın yerine Erdoğan’ın İmam hatip mezunu arkadaşı M. Ali Şahin Meclis Başkanı yapıldı. HSYK üzerinden yürüyen tartışmalar ise aslında çatışan tarafların ortak yönlerini gösterdi. Cumhurbaşkanı Gül’ün atadığı, Cemil Çiçek ve Bülent Arınç’ın madalyayla onurlandırdığı, F Tipi ölümlerin yöneticisinin tüm tartışmaların sonucunda herkesin ortak adamı olabileceği anlaşıldı.
Diğer yandan başı dönse, midesi bulansa toplumun haberi olan Ergenekoncular kamuoyuna dakika dakika seyrettirilirken, Güler Zere, Erol Zavar gibi yüze yakın ölüme yaklaşan hasta tutsak görmezden geliniyor. Geçtiğimiz günlerde Güler Zere için mecliste görüşmeler yapan heyete başta insan hakları komisyonun başında olan Zafer Üskül dahil olmak üzere hiçbir AKP’li randevu vermedi. Hepsi, bu insanlar söz konusu olunca görmüyor, işitmiyor. İşte AKP işte AKP’nin demokratlığı.
Kriz yıkmaya devam ediyor
Yaza rağmen ekonomik kriz tüm yıkıcılığıyla sürüyor. Mevzu sermayenin karı olunca akan sular durmuyor, yıkıp geçiyor. Şavşat ve Giresun’da yaşanan felaketler bunun kanıtı. Başbakan önlem almak, yaraları sarmak yerine yine halka kızıyor, halkı suçluyor.
Krizin yükü halka yıkıldıkça birkaç ay önce “batıyoruz” diye ağlayan sermaye çevreleri karlarını şimdilerde katlıyor. AKP sağ olsun.
Hakkını arayan işçi dayak yiyor, fındığından buğdayına, çay üreticisine çiftçi tüccara, tefecinin insafına terk ediliyor.
Önümüzdeki günlerde yine zamlar peş peşe gelecek.
Yaz, sıcak demeden sokaklara çıkanlar var
Bütün bu yıkıma karşı ülkenin dört bir yanında sokaklarda halk var. Görmek, göstermek istemeseler de neoliberalizmin yarattığı yıkıma karşı, zamlara karşı, eşitlik, özgürlük, adalet için halk meydanlara çıkıyor. Karadeniz’de fındığına sahip çıkan çiftçiler örgütleniyor, Gebze’de geçtiğimiz günlerde halk barınma hakkı için sokaklardaydı. Dikmenli kader ortakları onları yalnız bırakmadı. İstanbul Bahçelievler’de arsası Carefour’a peşkeş çekilen hastanenin hastaları ve halk marketin açılışında yol kesti. Şavşat halkı “dilenci değiliz” diyerek Deniz Feneri’ni kovdu. Kadınların mücadelesi sonucu tacizci H. Üzmez cezaevine girdi. Kent AŞ. İşçileri, ATV Sabah direnişçileri eylemlerini sürdürüyor. Öğrenciler harç zamlarına karşı neredeyse her gün sokaktalar, başbakanı Ankara’da yemek yerken bile rahat bırakmadılar. Güler Zere ve tüm hasta tutsaklar için eylemlerde binlerce insan sokaklara çıkıyor.
Mevsimin son ayındayız. Yazın bile boş kalmayan sokaklar önümüzdeki günlerde dolacak. Krize Karşı Halkın Şartları Var diyen Halkevciler bir yandan yaz sıcağı demeden mücadeleye devam ediyor, diğer yandan önümüzdeki günlerin hazırlık çalışmalarını yapıyor. Ne demiştik. Yine geleceğiz, çoğalarak geleceğiz, haklarımızı almak için geleceğiz…