“Diktatörlüğün Karşısında Biz Varız” sloganıyla çağrısı yapılan Halkevleri 24. Olağan Genel Kurulu, Ankara Latanya Otel’de gerçekleşti. Kongrenin ilk yarısında konukların birlikte mücadele ve dayanışma mesajları öne çıktı. Kongrenin ikinci yarısında yeni yönetim kurulu belirlenirken, “Savaş ve Kürt sorunu”, “Gericilik ve faşizme karşı mücadele”, “Kadın mücadelesi” ve “Mücadele ve örgütlenme” başlıklarıyla yeni dönem mücadele programı tartışıldı
Halkevleri 24. Olağan Genel Kurulu, Latanya Otel’de “Diktatörlüğün Karşısında Biz Varız” sloganıyla gerçekleşti. Genel Kurul’da ilk olarak Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay, genel kurula Türkiye’nin dört bir yanından mücadele deneyimlerini taşıyanları tek tek selamladı.
Günay’ın konuşmasının ardından devrim ve demokrasi mücadelesinde hayatını kaybedenler için saygı duruşu yapıldı ve Halkevleri tarihini anlatan bir video gösterimi yapıldı.
Video salonda “Yaşasın halkın hakları mücadelemiz” sloganıyla karşılanırken divan seçimi yapıldı. Divana Metin Bakkalcı, Sevinç Hocaoğulları ve Rukiye Şimşek seçildi.
Divan üyelerinden Metin Bakkalcı’nın selamlama konuşmasının ardından 24. Olağan Genel Kurul’un açılış konuşmasını Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy gerçekleştirdi. Ersoy, diktatörün kim olduğunu herkesin bildiğini belirterek Halkevleri’nin kim olduğunu anlattı. Ersoy, diktatörlüğe karşı mücadele çizgisini “Yürüyeceğimiz yol bellidir! Diktatörlük hangi temeller üzerinde yükseliyorsa, oraya vuracağız. Hak mücadelelerinde geliştirdiğimiz doğrudan eylem çizgisini, diktatörlüğün karşısında da yaratacağız” diyerek anlattı.
Oya Ersoy Genel Kurul önündeki temel soruyu şöyle koydu: “Evet, bugün devrimciyseniz, sosyalistseniz stratejik hedef bellidir: Diktatörlüğü yıkmak. Bu hedefe nasıl yürüyeceğiz? Hangi güçlerle, nasıl yol alacağız? Diktatörlüğün programının karşısına halkın programını nasıl dikeceğiz?”
“Buradan bir kadın olarak, kadın özgürlük mücadelesinin ilkelerini kendi mücadele bayrağına yazmış bir örgütün genel başkanı olarak diyorum ki o kadın düşmanına sesini keseceksin” sözlerinin hemen ardından salondaki kadınlardan coşkulu bir şekilde “Jin jiyan azadi” sloganı yükseldi. Ersoy’un konuşması sık sık alkışlarla kesildi.
Açılış konuşmasının ardından Sevinç Hocaoğulları konukları selamdı. Halkevleri 24. Genel Kurulu konukları şöyle:
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Başkanı Şaziye Köse, KESK MYK üyesi İlhan Yiğit, Ankara milletvekiili Necati Yılmaz, Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu üyeli Ali Çerkezoğlu, Ankara milletvekili Şenal Sarıhan, Şair Mehmet Özer, Gündem Çocuk’tan Esin Koman, Maraş Yaşam Platformu Sözcüsü Mehmet Ercoşçman, Barış Anneleri’nden Munube Koç, HDP’den Göğercin Aras, Politeknik’ten Hayati Can, ÖDP MYK üyesi Hasan Hayır, HKMO Ankara Şube Yönetim Kurulu üyesi Volkan Bilgin, Hacı Bektaş Vakfı GYK üyesi Bülent Gültekin, Hacı Bektaş Vakfı’ndan Eyüp Tek, Felsefeciler Derneği’nden Sonay Alpay, ESP Genel Başkan Yardımcısı Çiçek Otlu, Antalya milletvekili Niyazi Nefi Kava, EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi MYK üyesi Çağdaş Küpeli, SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara, İHD’den Avni Kalkan, Barış Akademisyenleri’nden Meral Camcı, Bursa milletvekili Orhan Sarıbal, İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Kırmızı Şemsiye’den Bihter Altay, SYKP MYK üyesi Yelda Şahin Akıllı, SYKP’den Bereket Kar, Sarıyer Pınar Mahallesi Halk Kooperatifi Başkanı Birol Tufan, Ankara milletvekili Ali Haydar Hakverdi, Çankaya Belediyesi Meclis Üyesi Funda Gezmiş, Dev-Sağlık İş Genel Sekreteri Gürsel Kaya, Sine-Sen Genel Başkanı Zafer Ayden, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fevzi Ayber, TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası’ndan Tarık Ceyhan, Kimya Mühendisleri Odası Haşmet Camcı, Yrd. Doç. Dr. Neval Oğan Balkız, Yazar Ali Balkız, Devrimci 78’liler Federasyonu’ndan Cumhur Yavuz, İlerici Kadınlar’dan Fatoş Erol, HTKP’den Dursun Doğan, DİSK Emekli Sen’den Hüsnü Akkuş.
‘Emeğin, barışın, kardeşliğin, özgürlüğün ülkesini kuracağız’
Konuklardan ilk konuşmayı 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Genel Başkan Yardımcısı İhsan Seylan gerçekleştirdi. Seylan’ın konuşmasında şunları söyledi:
Halkevleri hep yanımızdaydı biz de onlarla beraber olacağımızı iletmek istiyoruz. Biz derneği kurarken ‘yeter’ derneği olmak istedik ancak acılar sürdü. O kadar üst üste geliyor ki acılar biz bazen kendi acımızı söylemekten çekiniyoruz. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu ülkede sokaklardan gelen Halkevleri iyi ki var… 100 kişi koyun koyuna öldüğünde ellerinde barış talepleri vardı, biz de o umudu derneğimizin ismine koyduk.
Seylan’ın ardından KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse kürsüde konuşmasını gerçekleştirdi. Mücadelede yitirdiğimiz tüm canları saygıyla anarak sözlerine başladı. Köse, “Ya koyu bir diktatörlük ya da demokratikleşmeye giden yolun açılması” dedi.
Konuklardan üçüncü konuşmayı HDP İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü gerçekleştirdi. Kürkçü salonu DTK ve HDP adına selamladı. “Halkevleri bizim için demokrasi mücadelesinde vazgeçilmez bir ortak” diyerek kendisini bir konuk olarak değil yoldaşları olarak orada bulunduğunu bildirdi. 50 yıldır kritik dönemde olduğunu söylediğini ancak bu dönemin özel önemi olduğuna dikkat çeken Kürkçü, siyasetin yalnızca ekonomik değil çeşitli alanlardaki çelişmenin içinde olduğunu söyledi. Kürkçü, “Bugün Türkiye anayasa çerçevesinde yönetilmiyor. Saray’ın tüm ülkeyi çevrelediği bir sistem tarafından yönetiliyor. Bugün artık hepimizi bağlayan ortak kurallar dizisi yok. Buna karşı açık net tutum almak için ortaya attığınız sloganı aklen kalben destekliyoruz” diye konuştu. Kürkçü, HDP’nin Türkiye’nin batısından Kürdistan’ın en doğusuna kadar Halkevleri ve toplumsal mücadele bileşenleri ile omuz omuza olmaya devam edeceğine söz verdi. “Bize verdiğiniz vekalete sadık kalacağız” dedi. Kürkçü “Ya Kürt halkının Türkiye halklarının eşit yurttaşlar olarak tekrar kurmasını sağlayacağız ya da ruhen kopmuş olan bu halk kendi başının çaresine bakacaktır” diye vurgu yaptı. “Umarım seçim ortaklığı dışında ortak kurtuluş mücadelesinin dışında bir ortaklık kurabiliriz birlikte. Umutla selamlıyorum” diyerek sözlerine son verdi.
Sonrasında kürsüye DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu çıktı. Çerkezoğlu, salonu DİSK adına selamladı ve şöyle konuştu:
“İster kabul edilsin ister edilmesin yönetim biçimi değişmiştir. 8 Haziran’dan bugüne yaşatılanlar baskı ve savaş rejimini kurumsallaştırmak için atılan adımlardır. İstikrar kavramını kullandılar. İstikrarla büyüyen şeyi biliyoruz.
2202 yılında 450 bn taşeron vardı. Şimdi 2 buçuk milyonu aştı. Aynı yıl 870 işçi yaşamını yitirmişken bu yıl bu sayı 1730. Soma’da 301 maden işçisini taşeron düzenine kurban verdiğimizde hepimiz irkildik. Ama bu ülkede her yıl 3 tane Soma oluyor.
Emeğin milli gelirden aldığı pay %40’lardan 30’lara düştü. Sendikal haklar kullanılamıyor. Türkiye’de her gün 4-5 işçi kardeşimizi iş cinayetlerine kurban veriyoruz. Hükümet programında iş güvencesi 1 kez geçerken rekabet 17 kez geçiyor.
Kadınların ne yapacağına dair söz söylemeden tek bir gün geçirmiyorlar. AKP iktidarı, en az 3 çocuk derken bugün kadınları yarı zamanlı, güvencesiz çalıştırarak ucuz iş gücü olarak görüyor.
Meclisten geçen kiralık işçi yasasıyla birlikte tüm çalışma yasasının çatısı ortadan kaldırıldı. Emeğin kazanılmış tüm hakları ortadan kaldırılıyor. Aslında bu iktidar gücünü nereden alıyor diye baktığımızda neoliberal programları görüyoruz. Aynı zamanda bu güçsüzlüğüdür. Baskıyla şiddetle savaş politikalarıyla diktatörlükle bu programı hayata geçirmek zorundadır. Irkçı şoven politikalarla çeşitli biçimlerde işçi sınıfını bölerek bu politikaları hayata geçiriyor AKP.
Artık her şey apaçık ortada. Herhangi bir hak mücadelesi için sokağa çıktığımızda savaş politikalarına yani faşizme karşı mücadele perspektifi olmadan yürütmek mümkündür. Öğretmenlik, akademisyenlik, gazetecilik, tiyatroculuk sendikacılık, milletvekilliği faşizmden ayrı düşünülemez.
AKP’nin oy aldığı kitleler haklarının bilincinde değildir. Ama AKP’nin karşısındaki kitleler canı pahasına mücadele edenlerdir. Bu ülkenin değişim umudu mücadele edenlerdedir. Gezi Direnişi bunu gösterdi.
Ve mücadele bir bütün. Emek düşmanı siyasi iktidarı karşısında, kadın düşmanı siyasi iktidarın karşısında mücadeleyi hep birlikte yürütmek zorundayız. Eşitlik özgürlük adalet mücadelesi gelişmeden işçi sınıfı mücadelesi de büyüyemez. Biz DİSK olarak biliyoruz ki Halkevleri, direniş çadırına gelen çorbadır. Evet Halkevleri aydınlanma mücadelesinde bir arada yürüdüğümüz yol arkadaşıdır.
AKP’nin bütün yaldızları döküldü. Dün “Ali İsmail’in mi Saray’ın mı yanındasın?” diye soruyordu tarih. “Madende ölüme yatan emekçinin yanında mısın Saray’ın mı?” diye soruyor şimdi de. Emeğin mi yanındayız yoksa sömürünün mü? And olsun ki emeğin, barışın, kardeşliğin, özgürlüğün ülkesini kuracağız. Hepimizin yolu açık olsun.”
CHP adına Necati Yılmaz Kemal Kılıçdaroğlu’nun selamlarını getirdi. “Çocukluğumdan beri dahil olduğum bir büyük davayı sizlerle birlikte hatırlıyorum. Hayatın her alanında yürütülen mücadele o diktatöre geçit vermeyecek” dedi. Kürkçü’ye katılan Yılmaz Türkiye’nin ilk sorununun “kuralsızlık” olduğunu söyledi. Daha fazla örgütlü olmak gerektiğini söyleyen Yılmaz, Halkevleri’nin sokaktaki mücadelesini selamladı.
Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Fevzi Ayber konuşmasına salonu selamlayarak başlayarak,“Umutsuzluğu kırarak, yoksul işçi ve emekçileri, din afyonu etkisi altındaki AKP yandaşlığını bertaraf ettiğimiz sürece bu diktatörlüğü alaşağı edeceğiz” dedi.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, “Gerçekten tam bağımsız ve demokratik ülkeyi birlikte kazanacağız” sözleriyle salonu selamlayarak konuşmasına başladı. Türkiye topraklarında görülmemiş bir diktatörlük rejimi ile karşı karşıyayız” diye başladığı konuşmada, iç savaşın bile göze alındığını söyleyerek Sur’da Cizre’de yaşananları hatırlattı. Dokunulmazlık konusunda CHP’yi eleştiren Uzun, “Hayır dememelerini hayretle karşılıyoruz” diye konuştu. Kürt sorununun bir turnusol kağıdı olduğunu söyleyen Uzun, “Muhalefet olarak Gezi’ye nasıl kalıcılaştırmalıydık, bunu düşünmeliyiz” dedi. Demokrasi Cephesi çağrısına buradan bir yanıt istediğini belirten Uzun, “Türkiye yeniden ayağa kalkmaya gebedir” dedi. “Ben de sözünüze katılıyorum. ‘Biz varız’ diyorum” diyerek sözlerini sonlandırdı.
SGDF Eş Başkanı ve Suruç Katliamı’nda hayatını kaybeden Ezgi Sadet’in ablası Özgen Sadet salonu selamlayarak konuşmasına başladı. Sadet şöyle konuştu:
“Bizler dün Gezi komününde bugün de Suruç’ta arkadaşlarımızın cenazelerinde bir aradaydık. Darbeye ve savaşa inat halkların ailelerin adalet ve eşitlik mücadelesi için bir aradayız. Biz Suruç’tan çıktıktan sonra bir tek şey söyledik. ‘Patlamada yitirdiğimiz arkadaşlarımız bizlere siper olduğu için bugün biz hayattayız’ dedik. Haykırdığımız sloganlar Suruç’ta, Ankara’da, Mardin’de, Hopa’da şehit düşen yoldaşlarımızın sesiyle karışarak yükseliyor. Bir tane söz veriyoruz: Diktatör yenilecek. Adalet kazanacak. Gençlik kazanacak!”
Sadet’in ardından ÖDP MYK üyesi Hasan Hayır söz aldı. “Devletin bürokratları bir partinin doğrudan temsilcisi gibi faaliyet yürütüyor. Cemaat ve tarikatlar keza öyle… Ensar Vakfı olayı nasıl bir yaklaşım içinde olduklarını da özetliyor” diyen Hayır Ortadoğu’dan örnekler vererek siyasal İslam’ın artık bir seçenek olmadığının açık olduğunu vurguladı. “Eski rejimin kurumlarına dayanarak ve değer yargılarını koruyarak bir mücadele yaratabilir miyiz?” diye soran Hayır, “Bence bu kısmı artık geçmeliyiz.” Dedi. Ve artık seçimlerle kendisini hukukdışı anayasa üstü sayan iktidarı alt etmen fikrinin önemsiz olmamakla birlikte aşılması gerektiğini söyledi. Hayır 3 yıldır bir Anti-Gezi programı uygulandığını belirten Hayır, “Gezi’ye bakmak lazım” dedi. Hayır Halkevleri’nin de dahil olduğu birleşik mücadeleyi teklif etti.
Konuşmanın ardından ismini vermek istemeyen bir kadın divana papatya sundu. Salondakiler çiçeğin, ömrünün çoğunu devrimci mücadeleye adayan Ankaralıların Sümer Anne’si, Sümer Demirel’den geldiğini anlayarak, alkışladı.
Hayır’ın ardından Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden Çağdaş Küpeli söz aldı. Küpeli, “Söyleyecek sözümüz tarihten geliyor. Söz yetki karar iktidar halka! Hep birlikte mücadele edip bu sözü yerine getireceğiz” dedi.
Küpeli’nin sonrasından CHP Ankara milletvekili Şenal Sarıhan kürsüden konuşmasını gerçekleştirdi. Sarıhan konuşmasına “Bu kürsüden Şenal olarak konuşuyorum” diyerek başladı. Mücadele arkadaşlarıyla aynı salonda olmanın mutluluğunu paylaştığını ifade eden Sarıhan şöyle konuştu:
“Oya ile bir tarih paylaştık. Benim hukuk büromda staj gördük. Metin’de 12 Eylül’de karşılaştık. O zindandaydı ben avukatıydım. Sümer Abla oturuyor, Mamak kapılarının yılmaz savunucularından biriydi. Birlikteydik. Biz çok zulüm gördük. Ama Halkevleri olarak buradayız. Halkevlerinde büyümüş bir çocuktum ben babam da Halkevciydi. Ayakta olmaya devam edeceğiz.”
CHP’li milletvekili Niyazi Nefi Kara şöyle konuştu:
“Nerede olursak olalım söylediğimiz tek şey vardı: Söz yetki iktidar halkın olacak” CHP aday adayı olduğumuzda… Bunları söylediğimiz için kendi oy bölgemizde seçim kazandık. Bu sloganlarla, bu yürekle Halkevci olarak geldik bugüne. CHP’yi eleştirmeye devam ediyorsunuz, etmelisiniz, gerekirse yerden yere vurmalısınız. Hayır derken 110 milletvekili örgütleyebildik. Sokağa da çıkabildik. Suruç’ta şehit edilen arkadaşlarımız öldürüldüğünü söylediğim zaman 9 yaşındaki çocuğumu ikna edip milletvekili oldum. Yeniden ölüm olduğunda “Defol baba, hiçbir şey yapamıyorsunuz” dedi. Ama biz nerede kazanacağımızı biliyoruz: Halkevleri var!”
Ankara bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka, konuşmasında uyuşturucu kullanımı, depresyon ilacının kullanımının arttığını, kadına yönelik şiddetin arttığını ve karanlıklar içerisinde kutuplaştırmanın olduğunu söyledi. “Aydınlığa nasıl çıkacağız” sorusunun cevabının Halkevleri tarihinde bulunabileceğini söyleyen Nazlıaka, “Halkevleri tarihi ‘daha iyi bir yaşam mümkün diyen idealist devrimci insanların öyküleri ile doludur” dedi. Birleşik bir güç oluşturmanın gerekliliğine dikkat çeken Nazlıaka, kadını annelik ile tarif etmeye çalışan Ortaçağ aklına seslenerek “Kadın kadındır, yarım olan aklındır” dedi. Gezinin üçüncü yıldönümünde duyarlı, insan hakları savunucusu olan insanların bir araya geldiğinde nasıl güçlü olduğunu hatırlamaya çağırdı. Cerattepe’ye ve kürtaj eylemlerine de göndermeler yapan Nazlıaka, Gezi’de yitirilenleri sayarak, özlemle andığını söyledi.
Maraş Yaşam Platformu Sözcüsü Mehmet Ercoşman söz alarak Maraş’taki AFAD kampının devam ettiğini, bunun asimilasyon olduğunu düşündüğünü söyledi. Bunun bir paranoya olduğu eleştirilerine karşı “Mülteciliği biz içimizde gördük. Abimi 78’den sonra 21 sene sonra gördüm. Kimse bize mülteci karşıtısınız diyemez” diye yanıt verdi. Halkevleri’nin desteğini vurgulayan Elçi, “Onlardan öğrenecek çok şey var” dedi.
Gündem Çocuk’tan Esin Koman, Halkevleri’nin çocuk hakları konusunda kendilerinin yol arkadaşı olduğunu vurgulayarak “Çocuklar da kötü günlerden muaf değil ne yazık ki. Bugün bu salonda bu heyecanla bu moral bozukluğunu, karanlık günleri aşacağımıza inanıyorum” dedi. 875 çocuğun katledildiğini ifade eden Koman, devletin çocuk algısına değindi. Çocukların da kadınlar gibi, ötekiler gibi nesneleştirildiğini söyleyen Koman, şöyle dedi:
“Bir çocuk gittiği okulda okul müdürünün camından atarak intihar ettiğini duyuyoruz. Ensar’ın haberlerini okuyoruz. Halkevleri’nin çalışmalarını bu yüzden önemsedik. Beraber hazırladığımız programlarda çocukları özgürleştirmek için elimizden geleni yaptık. Bu çok kıymetli. Eğitim Hakkı Meclisleri’nin çalışması, istismarı ortaya çıkarmak, verilen mücadele çok kıymetli.”
Uçurtma Çocuk Dergisi’ne de değinen Koman, “Uçurtma hepimize çok iyi geldi” dedi. Koman son olarak “Beraber yürümek üzere yolumuz açık olsun” ifadelerini kullandı.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Derneği’nden Bülent Gültekin, “Kızılbaşlar nerede? demeyin diye buradayım” diyerek konuşmasına başladı. Hacı Bektaş Veli’nin bir sözü ile birlik çağrısı yaptı.
Divriği Kültür Derneği Başkanı Metin Aktan “Yan yana birlikte, omuz omuza olmak dışında başka çaremiz yok” ifadelerini kullandı.
Genel Kurul’a katılamayan ancak mesaj gönderenlerin mesajları divan tarafından okundu. Mesajlar şöyle:
Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Ayten Gürsoy: “Genel kurulunuzu selamlıyoruz. Yürekten barış ve kardeşlik diliyoruz.”
Lise-Der: “Bugün 12 Haziran. 70’li yılların fırtına gençleri liseliler Lise-Der olarak bir arada. Bu anlamlı günde Halkevleri Genel Kurulu yapılmaktadır. Faşizme karşı mücadelede Türkiye devrim tarihinde beraber olduğumuz yıllardan bugüne kavgamız devam ediyor.12 Haziran Lise-Der buluşmasından Halkevleri Genel Kurulu’na başarılar diliyoruz.”
HDK Ankara İl Yürütmesi: “Halk ve hak mücadelesinde önemli bir yere sahip olan Halkevleri örgütlülüğünün 24. Olağan Genel Kurulu’nu selamlıyor; Türkiye ile Kürdistan mücadelelerinin büyümesi ve birleşmesi dileklerimizle yeni dönemde başarılar diliyoruz. Yaşasın halkların eşitliği! Yaşasın devrimci dayanışma!”
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Nur Karahan: “Çevre mücadelesinde birlikte mücadele ettiğimiz hak mücadelelerinin örgütü Halkevleri’nin 24. Olağan Genel Kurulu’nu Artvin’deki tüm canlar adına saygıyla selamlar, yeni dönemde başarılar dilerim.”
Halkevleri Danışma Kurulu üyesi Hasan Hüseyin Aksoy: “Halkevleri 24. Genel Kurulu’n katılamadığım için üzgünüm. Ülkemizin bu karanlık günlerinde umudumuzu canlı tutmamızın, halkın hakları var diyebilmemizin kaynaklarından birisiniz. Candan kucaklıyor, kongrenin başarılı geçmesini diliyorum.”
CHP’li milletvekili Zeynep Altıok, Veli Ağbaba, Nihat Yeşil, Mehmet Gökdağ da gönderdikleri mesajlarla Halkevleri Genel Kurulu’nu selamladı.
Sarıyer Pınar Mahallesi Halk Kooperastifi Yönetim Kurulu Başkanı Birol Tufan, Halkevleri’nin mücadelesini selamlayarak “Sözden çok yapacak işimiz var” dedi. Diplomasını salona gösteren Tufan “Genel Kurulunuz emek mücadelesine hayırlı olsun. Ser sera ser çava” ifadelerini kullandı.
Son olarak söz alan Sümer Demirel şöyle konuştu:
“Dikmen Halkevi’nden başlayan engelli mücadelesinin tüm Türkiye’ye yayılmasını istiyorum. Görme engellileri unutmayalım. Muhtarların desteğine de ihtiyacımız var bu konuda. Evlerden dışarı çıkarılmayan engellileri sokağa çıkararak siyasetimize katmak için Halkevleri’nin mücadelesi şart. Halkevleri’nde engelli çocuklara ışık olalım. Öyle bir ışık ki görünmeyeni gösteren. Görmeyen çocuklarımızdan biri “Görmeyeyim ama işleyen beynim olsun” dedi. Bütün Halkevleri’ni bu projeye davet ediyorum ve görev veriyorum. Ben görev verince arkasını da takip ederim.”
Verilen aranın ardından, Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay çalışma raporunu sundu. Genel Kurul, “Savaş ve Kürt sorunu”, “Gericilik ve faşizme karşı mücadele”, “Kadın mücadelesi” ve “Mücadele ve örgütlenme” başlıklarında yapılan sunumlar ve yeni dönem tartışmalarıyla devam ediyor.
‘Barış, kardeşlik ve özgürlük için her türlü inisiyatifi alacağız’
‘Savaş ve Kürt sorunu’ başlığında genel bir çerçeve çizen Halkevleri GYK üyesi Eylem Mansuroğlu içeride ve dışarıda yaşanan savaş değerlendirdi. Mansuroğlu şunları söyledi:
“Türkiye, içeride ve dışarıda birbiriyle bağlantılı iki savaş sürecini iç içe yaşıyor. 5 yılı aşkın süredir devam eden Suriye savaşı ve onunla doğrudan bağlantılı olarak Kürt sorunu ekseninde gelişen çatışma süreci, güncel Türkiye siyasetinin temel belirleyenleri arasında yer alıyor.
Çukurova’da, örgütümüzün faaliyette bulunduğu Hatay, Adana ve Mersin Suriye savaşının etkilerinin en yakından nüfuz ettiği havzada yer almaktadır. Bu kentler, dünyanın dört bir yanından toplanan cihatçıların ve silahların Suriye’ye transfer edildiği, bu transferleri yönetmek için uluslararası istihbarat örgütlerinin “operasyon odaları” oluşturduğu, geçiş işlerini organize eden Selefi-İslamcı örgütlerin dernekleşip yerel halktan da militan devşirmeye başladığı kentlerdir.
Sorunu sürekli gündeminde tutan, halk ile teması ve refleksleri güçlü, geniş kitleleri birlikte hareket ettirme esnekliğine sahip, mücadele araçlarını çeşitlendiren bir örgüt bu potansiyeli doğru zamanda etkili biçimde hareket ettirme yeteneğine de sahip olacaktır.
2012 yazında Barışa Çığlık buluşması ile başlayıp,“Cihatçı katilleri kentimizde barındırmayacağız” dediğimiz militan kitlesel sokak eylemleriyle devam eden, Haziran İsyanı’nda Hatay’ı aylar boyu bir isyan kenti haline getiren, daha sonra Eğit-Donat projesine karşı kampanyamızla sonuç alan bir deneyim hanemiz var.
Bölgede Halkevleri dışındaki siyasi özne ve bireyleri de kapsayacak şekilde kurduğumuz bir ortak mücadele örgütü olarak Halk Meclisleri / Savaşa Karşı Yaşam Hakkı Meclisi’miz var.
Şubat ayından bu yana bölgedeki sorunları görünür kılmak, mücadeleyi doğru bilgiyle beslemek, sorunun ilgilileri ile temas etmek ve bir inisiyatif merkezi olarak sözümüzü söylemek üzere yürüttüğümüz rapor çalışmamız var. Bugüne kadar iki rapor yayımladık ve çalışmamız hem ulusal hem de uluslararası basında yer buldu. TBMM’de soru önergeleri ile gündeme taşındı.
Bölge halkının korkuya, sinmeye, şovenizme saplanmadan haklarını savunabilmesi ve savaşın yıkımına karşı tepkisini doğru adrese, yani AKP iktidarına, onun emperyalizm işbirlikçisi ve şoven politikalarıa karşı yönlendirebilmesi için devrimcilerin inisiyatifine ihtiyaç vardır.
Biz de savaş karşıtı mücadeleyi ana eksenlerimizden bir olarak belirleyerek barış, kardeşlik ve özgürlük içinde bir Ortadoğu için her düzeyde inisiyatif alacağız; bu ülkeyi savaşa, şovenizme, gericiliğe teslim etmeyeceğimizi dosta düşmana göstereceğiz.”
Mansuroğlu’nun ardından konuşma yapan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, çatışmasızlık halini alan ve yasal mücadeleyi öne çıkaran müzakere sürecinin ardından Kürt halkına yönelik savaşın yeniden başladığını belirterek, süreci değerlendirdi. Karabulut; “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganlı bir kampanyaya katılmak gerekli idi. Öncesinde Dolmabahçe Mutabakatı gerçekleştirilmişti. AKP’nin tarihi bir fırsatını Tayyip Erdoğan elinin tersiyle yıktı. Bunların nedenlerinden biri HDP’nin barajı aşma ihtimali idi. Gezi’nin etkisi de vardı. Kürt muhalefeti ile batıdaki muhalefet arasındaki açı ilk kez daralmıştı. Tayyip Erdoğan faşizmle yetemeyeceği yerde seçim ve savaş siyasetini devreye soktu. 5 Haziran Diyarbakır mitingindeki patlama ile süreç başladı. Provokasyon tutmadı. Bu saatten sonra yapılacak tek şey Kürt hareketinin gücünü kırmaktı. Bu da Rojova’daki durum ile başlıyordu. Kürtler haklı olarak direnişle yanıt verdi. Hendeklerle Kürtleri teslim alma çabasının önünü kesmeye çalıştılar” dedi.
Salondan alınan sözlerle birlikte kentlerde savaş karşıtı mücadelenin nasıl geliştirilebileceğine, Ege ve Marmara bölgeleri gibi mülteci nüfusunun fazla olduğu yerlere mücadele dinamiği gözüyle bakılması gerektiği ve Kürtlerle Alevileri bir araya getirecek refleksler geliştirmesi gerekliliği tartışıldı.
‘Bugünün devrimci görevi laiklikten taraf olan yüzde otuzun direnebileceği alanları yaratmak’
Gericilik ve faşizme karşı başlığı için genel bir değerlendirme yapan Özgür Ersoy son 14 yılı gericilik bağlamında değerlendirdi. Gericiliğe karşı mücadelenin olmazsa olmazlarını söyleyen Ersoy, gerici derneklerin faaliyetlerinin engellenmesi gerektiğini, bilimsel eğitim için mücadelenin gerekliğini ve kadınların bu kuşatmayı dağıtacağını belirtti. Ersoy konuşmasında şunlara değindi:
“Gericiliğe karşı mücadele açısından geçtiğimiz 14 seneye baktığımızda Türkiye solunun çok ciddi savrulmalar yaşadığını görüyoruz. Bizlerse 2002’den itibaren siyasal İslam, gericilik ve AKP iktidarına karşı mücadelede rotamızdan hiç sapmadık. Ne AKP’den demokrasi bekleyenlerle ne de siyasal İslamı anti emperyalist görenlerle aynı safta yer aldık. Türbanı ne kadının özgürlüğü olarak ne de üniversitelerin özgürlüğü olarak tartışanlara asla taviz vermedik. Siyasal islamı ve ülkemizdeki gerici iktidar biçimini; yani yeni sömürge kapitalizminin bugünkü biçimi olarak AKP iktidarı ve gericiliği hep iç içe ele aldık. Başta kamusal alanın tasfiyesi ve dinci gericilik ekseninde yeniden yapılandırılmasına karşı mücadele olmak üzere her türlü saldırıya karşı ikirciksiz tavır aldık. Bütün bunları halkın ve işçi sınıfının özgürlüğüne yaşamına birer saldırı olarak gördük ve bir direniş çizgisi geliştirmeye çalıştık.
AKP-Saray iktidarı gericilik üzerinden yeni bir resmi ideoloji inşa etmektedir. Diktatörlüğü güvence altına almaya çalışmakta ve bu doğrultuda toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Türkiye toplumu 7 hazirandan bugüne net iki kampa bölünmüştür. Bir tarafta iktidarın ırkçı, gerici, kadın düşmanı yönetimini geri ideoloji altında kabullenen bir kesim, diğer tarafta ise bu toplumsal çürümeye karşı gelen ilerici, demokratik, laik – geleceğini, yaşamını bu ülke topraklarında sürdürebilme kaygısı güden bir kesim bulunmaktadır. “Her ne kadar bu kutuplaşmanın ilerci kanadı özellikle Kürt sorunu eksenli sürdürülen şovenizmin etkisiyle politik bir birlik halinde hareket edemese de diktatörlüğe/gericiliğe karşı örgütlenecek ciddi bir direniş potansiyeli taşımaktadır.
Bu yüzden bugünün devrimci görevi yaşamak için özgürlükten, eşitlikten, laiklikten taraf olan yüzde otuzun direnebileceği alanları yaratmak bütün bu parçalarda mücadeleyle kazanılmış geri dönüşü olmayan barikatlar oluşturmaktır.
Sosyalistler için gericiliğe karşı mücadele ne bir soyut ilke tartışması ne de bir siyasi kampanya sloganıdır. Neoliberal gerici rejimin yani sömürge tipi faşizmin yıkılması sorunudur. Kadın özgürlüğü sorunudur, toplumsal eşitlik ve özgürlük sorunudur.”
‘Dinsel gericiliğin karşısında yapılan her eylem meşrudur’
Ersoy’dan sonra salondan söz alınarak yapılan katkılarda dinsel gericiliğin pervasızca eyleme geçirilmesinin karşısında yapılacak her eylem meşru olduğu belirtildi. Ayrıca Halkevleri’nin bulunduğu her yerde laik için mücadeleyi yükseltmek gerektiği belirtildi. Eğitim alanına dair değerlendirme yapan Sıla Uzunpınar ise “Eğitim dinselleştirilirken çocuk birey olmaktan çıkarılıp nesneleştiriliyor. Gericiliğe karşı mücadelede çocuklara dokunulmazlık tartışmasını büyütmeliyiz. Yaz Okulu’nun 10. Senesinde bu alanda çalışma yapan kişi ve kurumları bir araya getirme anlamında önemli bir yerdeyiz. Ensar’ın yaz okullarına karşı bu dönem daha da önemli.
Okullarda gericiliğe karşı mücadele artık velinin öğretmenin ve öğrencinin meselesi olmaktan çıkmalı, tüm toplumun meselesi olması gerekir” dedi.
Uzunpınar’ın konuşmasının ardından Rainbow Collective’nin çocuklarla hazırladığı stop motion çizgi filmin gösterimi yapıldı. Sonrasında söz alan Uçurtma Çocuk Dergisi editörlerinden Hüseyin Ünal da“10 yıldır binlerce çocukla yaptığımız yaz okullarında bir hayal kurmuştuk, şimdi o hayali gerçekleştirdik ve ortaya Uçurtma Çocuk Dergisi çıktı” dedi.
Tüm yönetimi kadınlardan oluşan Tarabyaüstü Halkevi adına konuşan Hülya Sapaz ise okullardaki gericiliğe dair yaptıkları çalışmayı sundu. Bölüme dair son katkıyı yapan Çiğdem Çidamlı laikliğin iktidarın yıkıcı gücü olarak kullanılması gerektiğine değindi. Çidamlı şunları dile getirdi:
“Tarabyaüstü Halkevi’ndeki arkadaşlarla verdiğimiz emekle eğitim alanında ne yaşandığına dair birkaç şey çıkardık. Bir türlü debriyajı tam vites attırmayarak, söylemediğimiz vurguları yapmak istiyorum. Gericilik meselesi yalnızca toplumun mevcut iki safını oluşturmakla kalmayan bir şeydir. Bir yeni toplumsal tarihsel politik iktidar bloku oluşturmaya çalışmaktadır. 12 eylül faşizmi gibi yukarıdan aşağı bu toplumun yeniden inşasıdır. Yeni emek rejimi ve yeni eğitim rejimi inşa edilmektedir. İslamcı burjuvazi çıkarları uğruna inşa edilmiş bir ulusu İslamcı sermaye tekelinde bir ulus inşasına çevirmektedir. “Hepimiz Ensar’ız” diyenlerin “Abdulhamit’in isminin kullanılması” ile kurmaya çalıştığı bir ulus. Liseliler, barış için akademisyenler, Gezi İsyanı’nda birikmiş olan öfke kendisini eğitim alanındaki çalışmalar suretinde göstermektedir. Benim anladığım şey, bütün gericilik yataklarını kurutmak kuşkusuz yapmaya devam etmemiz gerekir. Ama bugün yapmamız gereken eğitim hakkı mücadelesinin bir parçası olarak gericilik karşıtı mücadele değildir artık. Diktatörlükle mücadelede tam ortasına koymamız gereken bir şeydir gericilikle mücadele. İkisi arasındaki farkı yaparak öğreneceğimizi düşünüyorum. Ensar’da yapamadığımız bir şekilde “Ayağa kalk” kampanyasının tam merkezine oturtma meselesidir. İmam hatiplere karşı mücadelede gördüğümüz özne çoğullaşmasını toplumsal mücadele başlığı olarak gericilik karşıtı mücadele yaratmalıyız. Bütün muhalefeti de bu çizgiye çağırmak gerekmektedir. Eğitim hakkı mücadelemiz bize destek de olacak ama köstek de olacak bunu bilmeliyiz. 10 sene önce parasız eğitim hakkı mücadelesi ile halkın hakları mücadelesi nasıl oluşturduysak, bu tartıştığımızı da yapacağız. Diktatörlüğün karşısında halkın iktidar programı böyle kurulmalıdır.”
“Bu hayat bizim! Sizin mi sandınız?”
‘Kadın Mücadelesi’ başlıklı tartışmaya geçilmeden önce Halkevci Kadınlar’ın son iki yılı bir video gösterimiyle başladı. Video gösteriminin ardından ise İlker Zülfü Kadın Yaşam Korosu sözlerini kendi yazdığı “Tek yol devrim” adlı şarkıyı söyledi. Kadınların attığı sloganlar salonda büyük bir coşkuyla karşılandı. Halkevci Kadınlar adına söz alan Gülşah Öztürk sunuşuna “Hemen her gün bozulmaya çalışılan dengemiz, müdahale edilen bedenlerimiz ve bütün yaşam alanlarımız için bu cümleyi kurduk, kuruyoruz egemen olana. Bizim hayatımıza karışmayın!” diyerek başladı. Öztürk konuşmasında şunlara değindi:
“Bugün Tayyip Erdoğan’ın “yeni Türkiye”sinin sacayaklarından biri kadın düşmanlığı. Dinsel gericilikle yükselen bu neoliberal sistemin hayat bulabilmesi için kadınların bütün yaşamını kontrol altına almaya çalışıyorlar. Gericilik geleneksel erkek egemenliğinin bütün kodlarıyla kendine toplumsal temeller yaratıyor. İşte bu yüzden kadınları teslim almak istiyorlar. Ama onlara dert olduk. Teslim olmuyoruz, yasak tanımıyoruz, itaat etmiyoruz. Ve biz kadınlar biliyoruz ki özgürlük mücadelemiz kadınların olduğu kadar, erkeklerin de, LGBTİ’lerin de eşit, özgür bireyler olarak yer aldıkları bir toplumu yeniden inşa etme mücadelesi olacaktır. Biz kadınlar, kendi örgütlülüğümüzü ilerletmek kadar bu düzeni değiştirmeye de kararlıyız.”
Öztürk sunuşuna son üç yılın kadın mücadelesi açısından değerlendirilmesiyle devam etti. “Biz kadınlar diktatörlüğe karşı mücadeleyi özgür ve eşit bir yaşamı kurmak için, diktatörlüğün gücünü aldığı dinsel gericiliği, erkek egemenliği yıkmak için sürdürüyor. Bu nedenle her kadın örgütü aynı sloganda birleşiyor” diyen Öztürk kadınların hayatlarını kimseye bırakmayacaklarının altını çizdi. Öztürk Halkevci Kadınların önümüzdeki dönem mücadele programını öztleyerek devam etti.
Gülşah Öztürk “Biz kadınlar AKP’yle simgeleşen iktidarı ve erkek egemenliğini yıkarken karşısında kadın değerleriyle inşa edilmiş yeni bir toplum da kurmak istiyoruz. Bunun için daha cüretli ve örgütlü olmalıyız. En çaresiz olduğumuz anda kadın dayanışması yanı başımızdadır. En öfkeli olduğumuz anda örgütlülüğümüz gücümüzdür. 21.yy devrimleri kadın devrimleri olacak ve işte o zaman tüm kadınlar rengarenk kıyafetlerimizle dans edeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Nebiye Merttürk Ankara Halkevci Kadınlar programını açıkladığı konuşmasında “Boşanma Komisyonu’nu tanımıyoruz dedik ve genel kurula gelmeden önce mahallelerde forumlar gerçekleştirdik. Kapı kapı dolaşarak kendi programımızı oluşturmaya devam edeceğiz” dedi. Erdoğan’ın “Yarım kadın” sözlerini hatırlatan Merttürk, bununla da görünür olan kadın düşmanlığınakarşı mücadeleye devam edeceklerini söyledi. “Deniz Feneri’ni kovduk Mamak’tan. Gericileri sokaktan kovduk. Bu çizgimize devam edeceğiz. Şiddete karşı mücadelemize dair bir broşür hazırladık. Kadın kampına kadar bunu her yerde dağıtacağız. Şiddete karşı nasıl mücadele edileceğini anlatacağız.” diye örnekler veren Merttürk, “Kadın düşmanlığını bü ülkenin sokaklarından biz defedeceğiz” dedi.
Nurcan Altunkaya kendisine söz sırası geldiğinde “Havva Ana’dan Artvinli kadınlardan Güler Subaşı’nın katledilişine karşı Hopa’da isyan eden kadınlardan Trabzon’da ‘hep erkekler mi öldürecek’ diyen kadınlar adına sizleri selamlıyorum” diyerek konuşmaya başladı. Altunkaya, Karadeniz’de yaşayan Halkevci Kadınlar’ın bölgesel bir çalışma yürüttüklerini şöyle aktardı:
“Bunun ilki Cerattepe direnişiydi. 24 saatlik bir nöbet tuttuk direnişe destek olmak için. Tacizi, kadın düşmanlığını, AKP’yi yok edeceğiz diyerek afiş çalışması yaptık. Taciz, tecavüz ve kadın katliamlarına karşı eylemlerimiz oldu. Güler Subaşı’nın katledilmesine karşı isyanı Hopalı kadınlar sokağa taşıdı. Çocuk istismarı davalarını takip ettik. İstismarcıların ceza alması için mücadele ettik ve ceza aldılar. İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kadın düşmanlığına karşı Trabzon’da eylem yaptık. Hopa’da ve Kemalpaşa’da gerici, tacizci, tecavüzcü Ensar Vakfı’nı teşhir etmek için çalışmalar yaptık.” Altunkaya Karadenizli kadınlar olarak bölgede kadın dayanışmasını büyütmek için gericiliğe, kadın düşmanlığına, doğanın talanına karşı mücadelelerini ilmek ilmek örmeye devam edeceklerine söz verdi.”
Zeynep Çelik de Kocaeli’nin gericiliğin ve kadın düşmanlığının örgütlendiği bir kente dönüştüğnü anlatarak. Kürtaj hakkı eylemleri ve Gezi’de sokağa çıkan kadınlara ulaşabilmek için Kocaeli Kadın Platformu’nu kurduklarını söyledi. Çelik “Bu platformla çok çeşitli kadın profillerini bir araya getirerek dayanışmayı örgütledik. Yasaklı meydanları açtık.” dedi. Çelik de “Saray’ı Tayyiip’in başına yıkacağız. Biz kadınlar bu kanlı iktidarı tarihin çöplüğüne gömeceğiz” diyerek sözlerine son verdi.
Asiye Çil de İstanbul’da gerçekleştirilen MorFest deneyimini aktardı. Öncelikle önceki kadın eylemlerini aktaran Çil “Bu çürümüş düzene karşı bütün muhalefeti kadın hareketinin ilkeleriyle örgütlemek gerektiğini tartışmaya başladık. Yan yana gelince ne kadar güçlü olduğumuzu göstermeye ihtiyacımız vardı. Sosyal medyada duyurulara başladık. Konser için kadın grupları başvurmaya başladık. Yazdığımız metne pek çok kadından düzeltme geldi. Bizim dışımızda bir sürü kadının sahiplendiği bir etkinliğe dönüştü MorFest. Kocaeli’nden bile kadınlar geldi. Hem yaşlı hem genç kadınların, cinsel kimliğini ifade etmek için gelen kadınların katıldığı bir gün oldu” dedi.
Çil, MorFest’in özetinin “Eşitlik yoksa aşk da yok, özgürlük yoksa mutluluk da yok” olduğunu söyledi. MorFest’te kadın topluluğunun çok çeşitli olduğunu söyleyen Çil “Feminizm erkek düşmanlığı mı? diye soran bile vardı” dedi. Çil, MorFest’in genişletilmiş bir organizasyonu örgütlemeyi planladıklarını duyurdu.
Yonca Alemdaroğlu “kadının beyanı esastır” ilkesini açıkladığı konuşmasında “Herhangi bir soruşturma ya da yargılamaya gerek duymadan kadının iddiasının kabul edilmesi demek değildir. Kadının beyanının ardından tarafsız bir soruşturma iradesi gösterilmesi ve bu iradenin kabul edilmesidir. Aynı zamanda bu ilke kadının yaşadıklarını ve toplumsal baskının eleştrisini içerir. En önemlisi de kadına yönelik şiddetin hiçbir zaman kadın olmadığını beyan eder” dedi. Halkevleri kadına yönelik şiddete karşı ilkeleri belirlediklerini hatırlatan Alemdaroğlu, şiddete dair beyanların kadın örgütü tarafından soruşturulduğunu söyledi. Alemdaroğlu sözlerini “Kadına yönelik her türlü ayrımcılık, cinsiyetçi tutum örgütümüz içerisinde dönüştürülerek eşit ve özgür bir dünya oluşturmak üzere” diye sonlandırdı.
‘Çürümüş iktidara karşı kendi kurucu gücümüzü açığa çıkaracağız’
‘Mücadele ve örgütlenme’ başlığında yapılan oturumda, Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş, çerçeve sunumu yaparak tartışmayı başlattı. Aktaş sunumunda şunları söyledi:
“Kitle pasifikasyonuyla, yürütülen baskı politikalarıyla geçen yılda, muhalefetin de kabarma gösterdiği ortada. Açık olan diktatörlüğün bu sertliğinin süreceğidir. Bu süreci diktatörlüğün inşa süreci olarak tanımladık. Savaşın, gericiliğin, iktidarın kendisini yeniden kurmak için araçsallaştırıldığı bir süreçtir. Savaşla, gericilikle kendisini kuran iktidara karşı hareketi, iktidar perspektifiyle militan şekilde nasıl kuracağımızın yol haritasını arıyoruz. Temel sorumluluklarımızı çıkarmaksa amacımız, birinci görevimiz bu çürümüş iktidara karşı kendi kurucu gücümüzü açığa çıkarmaktır.
Bunu yaparken hangi örgütlerle bu yolu kat edeceğiz, hangi örgütlerle ortaklaşabileceğiz, örgütümüzü nasıl yapılandıracağız sorularını bu oturumda tartışıyoruz.
Bu kuşatmayı dağıtacağız. Her birimizin sorumluluğu var. Geleneksel reflekslerle hareket eden toplumsal muhalefeti de yeniden inşa edeceğiz. İktidarın özellikle katliam politikasıyla ilerlettiği süreç, canlı bomba saldırıyla devam ediyor. Bu bombalar devrimcilerin sorunudur. Sadece yapılamayan basın açıklamaları değil, polis terörü değil, cihatçı katiller de devrimcilerin sorunudur. Kitlesel eylem istiyorsak, yeni bir kitle stratejisi belirlememiz gerekiyor.
Bu süreçte kendimizi birer politikleşme kanalı olarak ilan edeceğiz. Bütün arkadaşlarımız politik merkez olarak kendi araçlarını üretecek, sözünü üretecek. Yeri gelecek tek başına, yeri gelecek kitle çalışmasında diktatörlük kuşatması içerisinde örgütleyecek.
Karşımıza AKP olarak çıktı, Ensar olarak çıktı. Son çare olarak bu iktidar diktatörlük olarak karşımızda. Başka çareleri yok; ya diktatörlük, ya çöküş. Eğer çökmelerini istiyorsak, örgütümüzü yeniden yapılandırmalıyız.”
Basın-yayın faaliyetine dair konuşma yapan Cihan Uyanık, “Halkevci Kadınlar’ın Ankara’da gericileri kovduğu video 1 milyondan fazla izlendi. Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye videosu 11 milyon kişiye erişti. 3 milyon kişi tarafından izlendi. Bu rakamlar ciddi rakamlar. Genel Kurul sonrasında merkezi eğitimlerle medya kullanımlarını şubelere yayacağız. Antalya Sokakları, Kesinbilgi16 gibi yerel deneyimler var. Bu çalışmalar örnek çalışmalar. Ciddi etkisi var bu araçların. Kent muhalefetinde doğru bilgiyi aktarmak için çok önemli. Kimi zaman eylem yapmak için kullanıyoruz. Bazen sosyal medya bize eylem yaptırıyor”dedi.
Emekli Hakları Meclisi adına konuşma yapan Fevkiye Aydemir, “Halkın hakları mücadelesinde biz de olduğumuzu buradan bir kez daha söylüyoruz. AKP çıkardığı savaşla her şeyin üstünü örtmeye çalışıyor. Emekliler dünya genelinde ve Türkiye’de önemli yer tutuyor. Her yerde ezilenlerin yanında ve umut olmuşlardır. Toplumun her kesiminde muhalefetle iç içe oluşu iktidarı her zaman rahatsız eder. Halkın hakları mücadelesi ve toplumsal muhalefetin genel doğruları çizgisinde bu alanı ayağa kaldıracağız. Büyütmeye çalıştığımız bir başka alan olan beslenme ve gıda atölyesinin çalışmalarını da üstlendiğimizi buradan ilan ediyoruz. Tanıtım broşürümüzü sizlere dağıttık” dedi.
Halkevleri Onursal Başkanı Abdullah Aydın konuşmasında, “Bir şey yapabiliyorsam Halkevleri okulunda öğrendiklerimden dolayı yapabiliyorum. Kendimi sizlerin arasında çok coşkulu hissediyorum. Ben kendimi bir şey sanıyordum, devrimci gençleri tanıyınca onlardan çok şey öğrendiğimi gördüm. Tayyip sıkıştıkça saldırıyor, bize de saldırmaya çalışıyor. Ancak biz çok diktatörler gördük ve yıkılmaz denilen diktatörler yıkıldı. Bu saray diktatörlüğü de çökecek” dedi.
Uluslarası İşçi Filmleri Festivali (İFF) adına konuşma yapan Cenk Karatepe, “İFF olarak hepinizi selamlıyorum. Bu festival kapitalizme karşı işçi sınıfının bir başkaldırısı olabilir mi? Bu soruyla hareket etmemiz gerekiyor. Bu sene “Barbarlığa karşı umut” öyküleri sloganıyla çıktık yola ve evet barbarlığa karşı direnenler var. Arşivimizde 666 tane film var. Ezilenlerin çok fazla kendini anlatmaya ihtiyacı var İFF de bu alanlardan bir tanesi. Şimdiden illerde planları yapıp bu festivali büyütmeye bakalım” dedi.
“Ya Saray’ın yanındasın ya değilsin”
Liseliler yaptıkları konuşmada, AKP yandaşı okul yöneticilerine ve gerici eğitime karşı isyanı büyüteceklerini belirterek şunları söyledi:
“Liselier olarak genel kurulu selamlıyoruz. Gezi’de politikleşen liseliler iktidarı korkutmuş olacak ki, MEB şurası gibi girişimlerde bulunuldu. Liselierin isyanı bu memleketin de isyanı olacak. Şimdi de iktidara tepki çığ gibi büyüyor. İEL’de başlayan isyan lise lise çoğaldı. Ardından liseliler AKP’nin yandaş yöneticilerinden memnun olmadıklarını anlatan bildiriler yayımladı.
Bundan sonra ise önümüzdeki dönemden itibaren iktidarın temsilcisi olan yandaş idarecilere karşı mücadele ve yandaş yöneticileri teşhir etmek. Parasız eğitim için mücadeleyi büyütüp, kültür sanat etkinliklerinde bir araya geleceğiz.
Demokratik liseye ulaşana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Liselilerin dindar ve kindar nesil isteyenlere karşı mücadelesini artık kimse durduramaz. Liseliler özgürlüğe doğru koşuyor.”
Osman Nuri Orhan yapılası gereken şeyin diktatörlüğün yıkılması olduğunu belirterek, hareketin nasıl yaratılması gerektiğine dair şunları söyledi:
“Saray’ın çöküşünü diktatörlük rejimi engelleyemeyecek. Şimdi Saray iktidarını sağlamlaştırmak için daha fazla saldırıyor. Katliamlar yapıyor. Direnişleri bastırmaya çalışıyor. Biz Kızılay Katliamı’nın ardından şunu gördük: Katliamların ardından Kızılay sokaklarında çalılar uçuştu. İnsanlar eylemlere giderken korkmaya başladı.
Yeni dönemde yapacağımız şey diktatörlüğü devirmekle başlayacak. Peki bu kitle hareketi nasıl yaratılacak? Daha sert propaganda dili. Yani ‘Ya Saray’ın yanındasın ya değilsin!’ Yine kadın mücadelesi bunun en önemli örneklerindendir. ‘Gericiler Halkevleri’nin olduğu mahallere giremez’ diyeceğiz.
Güvenlik önlemi aldığımız eylemler: ‘Tek yol sokak’ dediğimiz sokakların güvenliğini almak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Ankara’da 1 Mayıs’ta şunu gördük ki, üç katliamın yaşandığı kentte insanlar yine de sokağa çıkabildi.
Gericiliğe karşı laiklik, çocuk istismarı ve kadın mücadelesi yeni dönemde örgütleneceğimiz yerler olacak. Süreklilik ve sonuç alıcılık yeni dönemin en can alıcı noktası olacak.”
Kent-doğa mücadelesine dair konuşma yapan Rüya Kurtuluş şunları söyledi:
“Çok büyük projelerle saldırıyor iktidar bize. Türkiye’nin neresinde kamusal alana saldırı varsa direniş mevzileri kuruyoruz. Düşük profilli dediğimiz Binali Yıldırım duble yolların, mega projelerin mimarıdır. Önümüzdeki dönem bu alandaki saldırılar devam edecek. Nasıl direnileceğini en iyi direnenler anlatır, Cerattepeliler gibi. Bu alanda direniş örgütlemek için rahat hareket edebiliyoruz ancak Marmara ve Karadeniz ile sınırlıyız. Genişletmemiz lazım. Örgütümüze de görev düşüyor. Gericiliğe karşı mücadelede de bir mevzi bu alan. Sur’daki acele kamulaştırma savaşla geldi. İstanbul ve Ankara’da da bu uygulanıyor. Örgütlü olduğumuz mahallelerde buna karşı direniş örgütlememiz lazım.
Mekanı ele geçirip mekan üzerinden rıza üretiyor iktidar. İlerici bir semtin okullarını imam hatibe dönüştürürlerse mesela, sokakların isimlerini İslamcı figürlerle donatırlarsa kenti ele geçirirler. Kente sahip çıkacak bir politik hat yok maalesef. Gericiliğe karşı mücadelenin bir alanı elbette kent mücadelesidir. Buna dair bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Anadolu’nun her yerinde mutlaka filizlenecek bir damar bulacak bu mücadele.”
Halkevleri GYK üyesi Candaş Türkyılmaz, Alevilere yönelik saldırılara ve buna karşı mücadelenin önemine değinerek, “İktidar Alevilere ve ilerici toplumsal kesimlere karşı katliam hazırlığındadır. Bu Alevi örgütlerinde bir hazırlık yaratmadı. Korku ve panik iklimine neden oluyor. Bulunduğumuz yerlerde direniş mevzilerini oluşturmamız gerekiyor. Özellikle Suriye’de yaşananın sadece Alevilere dönük olduğunu düşünmemeliyiz. Türkmenlere ve Sünnilere de saldırı var. İktidar bu halkın çocuklarının canına göz dikmiştir. Bizler bütün mahallelerimizde tüm kitlelere mücadelemizi anlatmakla sorumluyuz. Bu ülkeyi yok etmek isteyenlere izin vermemeliyiz. Bütün mahallelerimizde acil örgütlenme çağrıları yapmalı bilgilendirmeler yapmalıyız. Alevi örgütleri bunu yapamazken Halkevleri’ne büyük görev düşüyor” dedi.
İstanbul Gültepe’de mahallelerindeki okulun imam hatipleştirilmesine karşı mücadele sürecini anlatan Burcu Yangın şunları söyledi:
“İmam hatipleştirmeye karşı mücadelemizde tanıştığımız veliler bu mücadelenin örgütleyecisi haline geldi. Bu mücadelede bir adres olduk. 2 haftadır direniş sürüyor. 7 bin dilekçe toplandı. Cuma günü güçlü bir eylem örgütleyip dilekçeleri teslim ettik. Öncelikle veliler başka bir köy olmadığının farkında. Gültepe Şubesi’nin dahil olduğu bir direnişte çocuklarını başka bir okula alan velilerin yeni okulun da imam hatipleştirilmesiyle mücadeleden başka bir yol olmadığını gördüğünü anladık. Bu hayırlı bir şey. Nispeten aydın velilerin yoğunlukta olduğu bir okul. Laiklik demekten ürküyorlar. Siyasete bulaşmış olmak istemiyorlar. Buna karşı en meşru şey laik bilimsel eğitim talebi olduğunu söylüyoruz. Daha büyük bir çatı örgütünü kurmamız gerekiyor. Tekil eylemleri birleştirmenin yolu da bu. Burası ideolojik bir kapışma alanı. Bu nedenle yeterli ideolojik donanıma sahip olmamız gerekiyor. Mahalleliyi de sürece dahil ettik. Mekanın muhafazakarlaştırılmasına karşı ürettiğimiz söylemle mahalleli sürece dahil oldu.”
LGBTİ hareketine dair konuşma yapan Zarife Akbulut, homofobi ve transfobiye karşı mücadelenin Halkevleri’nin de gündemi olması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:
“LGBTİ hareketi 20 yıldır bu topraklarda olan bir hareket. Biz onlarla Gezi’de hemhal olduk. Toplumsal muhalefet dinamiği olduğunu görkemli bir şekilde yeniden ortaya çıkardı. Bize sorular da sordular? ‘Halkevleri LGBTİ örgütlerinin de çatısı olacak mı’ diye sordular. Bununla ilgili bugünden yarına bu örgütlenmeyi gerçekleştiremeyebiliriz ama şunu yapmalıyız: İnisiyatif almamız gerekiyor. Şubelerimizde tartışmalarımızda homofobiyi ve transfobiyi yenmeliyiz. Yeni şeyler söyleyemeceğim çünkü bu tartışmayı birlikte yürütmeliyiz. Toplumsal cinsiyet eğitimlerine bütün şubelerde yapılmasına karar verdik İstanbul’da. Körlüğü ortadan kaldıran bir anlayışla hareket etmeliyiz. Yaz okullarında çocuklara da bu eğitimi veriyoruz. Çocukların bu rolleri öğrenmemeleri için onlarla bu tartışmayı yapmalıyız. Bu eğitimi verirken renklerin tümünü öğretmeliyiz. Kadın mücadelesinde LGBTİ örgütleriyle sık sık yan yana geliyoruz. Cinsiyet belasıyla karşı karşıyayız. O yüzden bu mücadeleyi yürütürken dilimize dikkat etmeliyiz. Kız kardeş değiliz hepimiz. Erkekler de erkek kardeş değildir mesela. Aşk örgütlenmektedir bir düşünün abiler ablalar demek istiyorum.”
Halkevleri Akademisi adına konuşma yapan Emre Zülfikar, “AKP’nin modern insana hitap etmediği söylendi. Ama kitleler akın akın buraya akıyor. Halkevleri Akademisi bu anlamda çok önemli. Halkevleri olarak sesli kütüphane inşa etmemiz gerekiyor. Ensar ve Turkcell vakası gericilik projelerini göz önüne serdi. Mülksüzleştirme ağları diye bir site var. Biz de gericilerin örgütlenme ağlarını açığa çıkaralım. Şovenizm ve gericilik cehaletten besleniyor. Alternatif bir tarih çalışması yapmamız gerekiyor. Bunu halkın dilinden yapalım. Videolarını çekelim, yayalım” dedi.
‘Artvin halkı yenilmedi, sonuna kadar direneceğiz’
“Cerattepe geçilmez Artvin halkı yenilmez” diyerek konuşmasına başlayan Dursun Koyuncu, Artvin’de madene karşı mücadelenin başlangıcını anlattı:
Gördüğünüz gibi Cerattepe dağlık bir alan. Direniş dağlarda gerçekleşti. O yüzden dağlardan düz ovaya selamlar getirdik. Metin Lokumcu’nun, Kazım Koyuncu’nun memleketinden, Ahmet Tellioğlu’nun memleketinden sizlere kocaman selam getirdim. Düşük profilli direnişten aktif direnişe geçildiği bir dönemden geçiyoruz. Cerattepe şehir merkezinin bitişinden başlayan bir bölge olduğu için, bir şehir 20 yıldır var olma mücadelesi veriyor, madene karşı direniyor. Tayyip’in yalancı, talancı, halk düşmanı şirketine karşı mücadele ediyor Artvin halkı. 1985’te MTA’nın maden yoktur demesinden sonra 1988’de ilk maden şirketi bu bölgeye gelip maden ruhsatı aldı. Buna karşı Artvin halkı direniş gerçekleştirdi. 1997’de ilk kazmanın vurulmasıyla durumun ne kadar vahim olduğunu anladı. Yeşil Artvin Derneği kuruldu hemen ardından. Panellerle maden karşıtı bilinci edindi Artvinliler. İlk madeni direnişle kapatmayı başardı.
Artvin halkının madene ve onu savunmak için karşılarına çıkan polis şiddetine karşı 246 günlük direnişini anlatan Koyuncu, “Bu şirket bu bölgeden çekildikten sonra AKP ile birlikte Eti Bakır geldi. Eti Bakır’ın Artvin’de ruhsat almasıyla birlikte halk aktif direnişe geçti. 246 günlük bir direniş gerçekleşti Cerattepe’de. Şubat ayında binlerce polis Artvin’e yığınak yaptı. Direnişi kırmaya çalıştılar. 3 günlük görkemli bir direniş gerçekleşti Cerattepe’de. Bu direniş Gezi direnişini aratmadı bu eylemler. Artvin halkı 80 darbesinden sonra hiç bu kadar şiddetli şekilde polisle karşı karşıya gelmemişti. İktidarın 20 yılda yaratmak istediği politikalarla kendi kazdığı kuyuya düştüğüne tanık olduk” dedi.
İş makinelerinin Cerattepe’ye girmesiyle direnişin bitmediğini belirten Koyuncu şunları söyledi:
“Artvin’de 20 yıldır direniş sürüyor. Özellikle Cerattepe Artvin için önemli bir bölge. Hopa’da, Fındıklı’da, Ardanuç’ta HES’çiler geri adım attı. Biz Artvin’de yaşayan canlıların son kalesiyiz. Cerattepe düşerse Artvin biter, Borçka, Ardanuç, Şavşat biter. 300’den fazla maden için ruhsat planı var bu bölgede. Cerattepe düşerse Borçka’da direnişi örgütlemek zorlaşabilir. Bu yüzden kazanmak zorundayız. Bu direniş talan edilmek istenen her alana sıçrayacak. Sıçramazsa Artvin yok olacak. Hopalılar, Borçkalılar nöbet tuttu Cerattepe’de. Günlerce nöbet tutuldu Cerattepe’de. Sakın ha orada nöbet bitti diye, iş makinesi girdi diye Artvin halkının yenildiğini düşünmeyelim. Artvin halkı tarihinin en büyük vahşetiyle karşı karşıya kaldı. Günlerce biber gazı yedi. Artvin halkı o gün canla başla direndi. Artvinliler şunu diyor: Bilirkişiyi tanımıyoruz! Canla başla direneceğiz! O maden şirketini orada çalıştırmayacağız!”
Kültür-sanat çalışmalarına dair söz alan Edip Mert Aslan, “Biz Halkevleri olarak kültür-sanat tarifini iyi yaparsak, kitlelerle temas kurmanın yeni kanallarını üretiriz. Propagandamızın da içeriğini doldurabiliriz”dedi.
Kadın mücadelesine dair konuşma yapan Sultan Çit, “Yasaklı bir 8 Mart’tan sonra kadınların kitlesel sokağa çıkmasının ardından, önümüzdeki dönemde de kadınların kitlesel olarak sokağa çıkacağını tartışmıştık. Bu genel kurulumuzda kadın mücadelesi daha görünür. Hatta toplumsal muhalefetin unsuru haline gelmiştir. Kendi kişisel devrimimiz açısından da bu mücadelede önemli. Kadın cinayetleri haberi okuduğumuzda hepimiz öfke duyuyoruz. Özsavunma eylemleri yapan kadınların haberini yapan görünce de seviniyoruz. Öldürülen her kadın isyan ettiği için öldürülüyor. Bugün onlara bizim borcumuz var. Biz de bugün gerçek bir eşitlik kurmadan cinsiyetsiz bir toplum yaratamayız. Bu yıl 21-25 Ağustos tarihleri arasında Halkevci Kadınlar kampı olacak. Tüm kadınları kampı örgütlemeye davet ediyoruz. Umarım her gün bizim açımızdan yeniden özgürleştiğimiz bir gün olur” dedi.
Yeni dönem mücadele programı açıklandıktan sonra yapılan seçimin ardından, Halkevleri 24. Dönem Genel Yürütme Kurulu üyeleri belirlendi. Genel Yönetim Kurulu’na Oya Ersoy, Nuri Günay, Dilşat Aktaş, Betül Öztürk, Mustafa Eberliköse, Volkan Yosunlu, Gülşah Öztürk, Kutay Meriç, Sercan Aran, Meliha Kaplan, Ali Çerkezoğlu, Ferda Koç, İlhan Cihaner, Orhan Sarıbel, Niyazi Nefikara, Eylem Mansuroğlu, Yaşar Seymen, Gürkan Çelik, Taylan Kaya, Fatma Girgin, Mesut Baybüke, Hasan Pulat, Yasin Aytaç, Aliye Turan Güvenç, Döndü Gümüşkaya, Candaş Türkyılmaz, Sema Tirifi, Mehmet Yördem, Tuba Tunç, Halit Bayraktar seçildi.