Merhaba dostlar,
Alevi örgütlerinin değerli temsilcileri, değerli konuklar, sevgili Halkevciler hoş geldiniz.
AKP, 12 yıllık iktidarı boyunca neoliberal politikalar ile gerici politikaları birlikte sürdürdü.
Yağma ve talan düzenini “din” perdesi ardına saklamak ve kendi ideolojisi doğrultusunda bir toplum yaratmak, Sünni mezhepçi politikaları devlet içinde kurumsallaştırmak için gerici politikalarını iktidara geldiği andan itibaren sistematik olarak uyguladı.
Bir yandan neoliberal politikalarla en temel hakları gasp edilen, yoksullaştırılan halkı düzen içinde tutabilmek diğer yandan “sağ tabanı” kendi arkasında saflaştırmak için gerici politikaları yaygınlaştırdı.
Üçüncü döneminden itibaren ise iktidarını korumanın yolu olarak mezhep temelli kutuplaşma siyaseti izledi.
İktidara gelirken “Alevi açılımı”ndan bahsedenler, açılım adı altında “kendi Alevisi”ni yaratma projesi iflas edenler, her fırsatta “Alevi düşmanlığı” üzerinden mezhepçilik yapmaya başladılar.
Erdoğan, Sivas katliamı davasının zaman aşımına uğraması sonrasında “milletimize hayırlı olsun” dedi. Seçim meydanlarında Alevileri yuhalattı, 3. Köprü'ye on binlerce Alevi’yi katleden Yavuz Sultan Selim'in adını vermekten çekinmedi.
4+4+4 eğitim sistemi ile “seçmeli” adı altında yeni zorunlu din derslerini dayattılar. Okullara el koyarak imam hatibe dönüştürmeye başladılar. Türbanı, mescidi ilkokullara kadar soktular. Camiye gitmeyenleri “ayrımcı-bölücü” ilan ettiler.
“İnanç özgürlüğü sağlıyoruz” propagandası ile egemen Sünni mezhebin bütün inançları baskı altına alması demek olan “Cami Cemevi İç içe” asimilasyon projesini hayata geçirmeye çalıştılar. Projenin ilkinin inşaatı Ankara Mamak/Tuzluçayır’da başlatıldı.
Suriye’de iç savaşı kışkırtmak için cihatçı çeteleri destekleyen, böylelikle bu ülke topraklarını ve halkı savaşın hedefi haline getiren AKP iktidarı Ortadoğu politikasını halkın gözünde meşrulaştırmak, kendi tabanını saflaştırmak için mezhepçilik ve Alevi düşmanlığına sarıldı. Suriye’ye yönelik bir emperyalist müdahaleye ve mezhepçi kışkırtmalara karşı çıkanları ise “mezhepçilik” ile suçladı.
Bugün ise artık Irak’taki çatışmalarla bütünleşip giderek genişleyen bölgesel bir mezhep savaşı haline dönüşen Suriye savaşının ve Irak’ın Sünni-Şii ve Kürt bölgeleri olarak üçe bölünmesinin Türkiye siyasi yapısını da etkileyeceği açıktır. Bu ülke toprakları, Suriye’de iç savaşın kışkırtılması için AKP iktidarı tarafından desteklenen cihatçı çetelerin provokasyonlardan mezhep çatışmaları yaratmaya kadar her türlü müdahalesine açık hale gelmiştir.
Emperyalizm ve işbirlikçileri Ortadoğu'da ve Türkiye'de mezhepçiliği kışkırtarak, kanlı çatışmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmeye çalışıyorlar.
Suriye ve Irak’taki gelişmeler örgütlendirilmiş Sünni gericiliğinin katliamcı niteliğini gözler önüne sererken, bu gericiliğin emperyalizmin stratejik planlarınınaracı olarak örgütlendirilmesi, silahlandırılması ve yaygınlaştırılmasıyla birlikte düşünüldüğünde, geçici değil kalıcı bir tehditle karşı karşıya bulunduğumuzu göstermektedir. Örgütlendirilmiş Sünni gericilik kendinden olmayanlara ve özellikle de Alevilere saldırmaktadır. Yüzlerce mezhepçi, gerici, cihatçı örgüt bu özellikleriyle sınırlarımızda faaliyet göstermektedir.
Artık Türkiye sınırlarının büyük bir parçası bu çetelere teslim edilmiş durumdadır. Tehlike sınır komşusu olmakla sınırlı değil. Başta Türkiye’den giderek bu cihatçı çetelere katılan gençler olmak üzere Sünni cihatçılığı ülkemizde yaşayan herkes için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır. Gerek bu çeteler eliyle gerekse de emperyalist merkezler eliyle Anadolu toprakları da artık mezhepçi, cihatçı gericiliğin boy vereceği potansiyel bir hedeftir. Kuşkusuz bu mezhepçi, gerici cihatçılıktan ilk etkilenecek olan Alevilerdir.
Ortadoğu’daki bu gelişmelerin yanı sıra ülkemizde, Alevilerin siyasi temsilini sağlama iddiasında olan ve Alevileri kendisine mecbur bırakmayı başarmış CHP’nin uzun yıllardır bu durumu istismar etmesi bir yana, ‘yeni CHP’ yönetiminin de laikliği geri plana itip bir süredir yeni İslamcı modeller icat etmesiyle Aleviler ikinci bir tehditle karşı karşıya kalmaktadır.
Açıktır ki ülkede, “Ilımlı İslam modeli”nin yukarıdan aşağıya uygulanmasına yönelik emperyalist siyaset CHP yönetimi tarafından da desteklenmekte ve sahiplenilmektedir. Laikliği artık ancak halkın bağımsız siyasetine yaslanan sol güçlerin savunacağı bir siyasal tablo açığa çıkmıştır.
İki İslamcı adayın dayatıldığı “Cumhurbaşkanlığı seçimi” sürecinin sonucunda; “Sünni dinciliğin” siyaset alanında referans alınmaya başlandığı bir sistemde Aleviler daha da dışlanacaktır. Bu nedenle “Alevilerin Eşit Yurttaşlık Hakkı” için mücadelesinin, gericilik karşıtı bir mücadele olarak örgütlenmesi önemlidir.
Alevileri düşman olarak gören iktidarın ve Alevileri “çantada keklik” olarak gören ana muhalefet yönetiminin bütün pervasızlığına ve umursamazlığına karşın Aleviler çaresiz değildir. “Sokak” bütün halk kesimleri için olduğu gibi Aleviler için de siyasetin gerçek bir öznesi olabilmenin temel yolunu göstermektedir.
Aleviler, 1970’li yıllarda kontrgerilla Alevilere yönelik katliamlar örgütlemeye yöneldiğinde faşizme karşı mücadelede devrimci hareketin aktif bir bileşeni olmuştu. Bundan daha bir yıl önce de AKP’nin çürümüş diktatörlüğüne karşı gelişen Haziran İsyanı’nın sürekliliğini sağlayan en önemli unsurlardan biri oldu. Üstelik Aleviler AKP’nin Alevi düşmanı mezhepçi gericiliğine karşı tepkilerini Sünni düşmanı mezhepçi bir temelde değil, bu ülkenin diğer ilerici toplumsal muhalefet bileşenleriyle omuz omuza ortak ve devrimci bir perspektifle ortaya koydu. Bu ülkenin bütün halk kesimlerinin özgürlük, saygı, eşitlik ve adalet talebinin taşıyıcılarından oldu. Devlet şiddeti Alevi gençlerinin kanını döktüğünde, tepkisini Sünni halk kesimlerine düşmanlaşarak değil mezhepçi-ayrımcı politikalara karşı gelerek gösterdi. Savaş politikaları Reyhanlı’da 53 yurttaşımızın kanını döktüğünde, Tayyip Erdoğan 15 gün gidemediği ilçeye uzaktan “siz Sünni olduğunuz için Aleviler tarafından öldürüldünüz” propagandası yaparken Antakya’da savaşa karşı mücadele eden Aleviler Reyhanlılı kardeşlerinin yanındaydı. Kamusal alanın mezhepçi-piyasacı bir temelde dönüşümüne karşı, 4+4+4 karşıtı mücadelede olduğu gibi “eşit, parasız, bilimsel, anadilinde” eğitim mücadelesine aktif bir şekilde katıldı.
Evet, Aleviler bugün ciddi bir tehdit altındadır ancak yalnız ve çaresiz değildir. Ne siyasal iktidarın krizinin ne de halkın isyanının son bulacağı yakın geleceğimizde Alevilerin kendi yaşamları, hakları, eşitlik-özgürlük-kardeşlik talepleri için yürütecekleri etkin bir mücadelenin örgütlenmesimümkündür ve acil bir görevdir. Bu hepimizin ortak görevidir. Bu forum da bu yolda atılmış önemli bir adımdır.
Yolumuz açık olsun.