“Bugün karşımızda ‘İster kabul edin, ister etmeyin Türkiye’nin yönetim sistemi fiilen değişmiştir’ diyen bir cumhurbaşkanı, halkın iradesini tanımayan, fiili iktidarını sürdüren bir AKP, diktatörlüklerini kalıcı hale getirebilmek için başlattıkları bir savaş var. Dolayısıyla 7 Haziran’dan önceki ‘AKP’nin geriletilmesi’, ‘barajın aşılması’ hedefi bugün için yeterli değildir. 7 Haziran’da AKP diktatörlüğüne bir çelme taktık, bugün görevimiz Saray düzeninin yıkılması, savaşın durdurulmasıdır.”
“AKP’nin geçici İçişleri Bakanı’nın ‘Başkaldıranın başını ezeceğiz’ sözüne karşılık ülkenin dört bir yanında ‘Sarayın savaşına da düzenine de başkaldırıyoruz’ şiarıyla sokaklarda olacağız. Sandıkta ise AKP’ye bir oy bile fazla aldırmamak; aldığı oyları azaltmak hedefimizdir.”
“Sarayın oyununu bozmak, halkların kardeşliğini savunmak, 7 Haziran’da yüzde 10 barajına rağmen sandığa yansıdığı halde yok sayılan halkın iradesine sahip çıkmak için sandıkta HDP’ye oy verilmesi çağrısı yapıyoruz.”
“Seçim sürecinde, sandıkta -gerek tek başımıza gerekse de ortaklaşa- yaptıklarımız 2 Kasım’da yapacaklarınızın zemini oluşturacaktır. HTKP ile yaptığımız görüşmelerin ve 100 aydının ‘Saray yenilecek, halk kazanacak’ çağrı metninin anlamı ve önemi de buradan geliyor.”
“Tarih, sırasını bekleyenlerin değil, güne müdahale edenlerin rol almasına izin verir. Sıralı gelen tek şey zulümdür. Solun her açıdan en dinamik olması gereken bir dönemden geçiyoruz.”
* * *
Sendika.Org : 7 Haziran’dan itibaren yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? 7 Haziran’dan 1 Kasım’a ne değişti?
Oya Ersoy: Halkevleri olarak 7 Haziran seçimleri öncesinde somut güncel görevimizi “AKP’yi sokakta da sandıkta da geriletmek” olarak belirledik. “Hırsızların, yağmacıların, işçi katillerinin, kadın düşmanlarının yürü üstüne üstüne” diyerek çalışmalarımızı yürüttük. AKP’nin mecliste geriletilmesi, milletvekili çoğunluğunu kaybetmesi, yüzde 10 barajının işlevsizleşmesi ve Kürt halkının mecliste temsil edilebilmesi için sandıkta HDP’ye oy verilmesini istedik.
7 Haziran’da AKP kaybetti; meydan meydan dolaşıp başkanlığı için oy isteyen Tayyip Erdoğan kendini oylattı ve sandıkta kaybetti. Kuşkusuz 7 Haziran sonuçları AKP karşısında yıllardır sürdürülen muhalefetin eseri, Haziran İsyanı’nın ve Kobanê direnişinin bir sonucuydu.
“AKP ancak sokakta yenilir” diyen bir örgüt olarak 7 Haziran’dan hemen sonra sandıkta tökezleyen ve diktatörlük hayalleri kursağında kalan AKP’nin yağmacı, gerici, mezhepçi iktidarını toparlamaya çalıştığını, buna fırsat verilmemesi gerektiğini söyledik. AKP’nin 13 yıllık iktidarı boyunca yarattığı tahribatı gidermek amacıyla hükümetin kurulmasını beklemeden 7 acil adımın atılması için “Meydanlarda verdiğiniz sözleri tutun, AKP’yi durduralım” diyerek meclisi göreve çağırdık. Ve biz bu taleplerimizin sokakta takipçisi olacağımızı söyledik.
‘Sandığa gelin’ diyen Erdoğan, sandığa yansıyan halk iradesini tanımadı
En küçük bir hak arayışında “sandığa gelin” diyen, özellikle de Haziran İsyanı’nda eşitlik, özgürlük, saygı isteyen halka karşı “milli irade” diyerek sandığı gösteren Tayyip Erdoğan, 7 Haziran’da ise seçim sonuçlarını tanımadı. Halkın iradesini tanımadı ve ülkenin önüne 1 Kasım’da yeniden sandık koydu. Müzakere süreci de “buzdolabına konuldu”, Kürt halkına karşı yeniden savaş başlattı. Kürt sorununda işlerine geldiğinde “açılım”, “çözüm”, “müzakere”, “süreç” vesaire diyenler açısından 7 Haziran’dan sonra ne değişti de savaş başladı? Değişen tek şey AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmiş olması ve Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin suya düşmesi. O nedenle 7 Haziran’dan itibaren bu ülke halklarına yaşatılan savaş halkın gözünde “Saray’ın savaşı”dır artık. Asker cenazelerinde yükselen çığlık AKP’ye isyan oldu, cenazeleri miting meydanı olarak kullanmak istediler ama hayal kırıklığına uğradılar.
Asker cenazelerinde umduğunu bulamayanlar gerici-faşistleri salarak sokakları zapturapt altına almaya çalıştı. HDP bürolarının yanı sıra ilerici kurumlar ve Halkevi şubelerimiz de gericilerin hedefi oldu. Halkevciler “bulunduğumuz hiçbir yerde mahallelerimizi, sokaklarımızı faşist çakallara bırakmayız” diyerek faşistlerin karşısına dikildi. İkitelli ve Tuzluçayır’da faşistler mahalleye sokulmadı. Davutoğlu AKP Genel Kurulu’nda sokağa saldıkları gericileri sahiplendi.
Hedefleri HDP’yi baraj altında bırakmak
Son hamle olarak sermaye örgütleri ve AKP’ye bağlı örgütlere Ankara ve İstanbul’da miting yaptırdılar. Her iki ilde de bindirilmiş kıtalarla yaptıkları mitinglerden istedikleri sonucu elde edemediler. İstanbul mitingini daha fazla önemsemiş olmalılar ki hem başbakan hem cumhurbaşkanı hem meclis başkanı birlikte kürsüde boy gösterdi. AKP’nin seçim mitinglerinin startını -devlet bütçesinden- İstanbul’dan hep birlikte vermiş oldular. Kürsüden bağıra çağıra verdikleri mesajlar (Tayyip Erdoğan’ın 550 milli ve yerli vekil isteği, Davutoğlu’nun HDP’yi baraj altında bırakma çağrısı vb) ise seçimlerde tek hedeflerinin HDP olacağını gösterdi. Amaçları İç Anadolu ve Karadeniz başta olmak üzere “milliyetçi oyları” kazanmak ve HDP’yi baraj altında bırakmak.
Tayyip Erdoğan’ın anayasal çoğunluk olmasa bile fiili başkanlığını sürdürebilmesinin koşulu olarak AKP’nin tek başına iktidar olmasının yolu HDP’nin baraj altında bırakılmasından geçiyor. 7 Haziran’dan bugüne, HDP’ye oy verenler ısrarla yine oy vereceklerini söylediğine göre HDP’nin baraj altında bırakılmasının normal yollardan olmayacağı açık. Bunun için de sandık taşıyarak, özel güvenlikli bölgeler ilan ederek savaş koşullarında seçimlerin yapılması dahil olmak üzere her yol Erdoğan için mübah.
Sonuç itibariyle bugün karşımızda “İster kabul edin, ister etmeyin Türkiye’nin yönetim sistemi fiilen değişmiştir” diyen bir cumhurbaşkanı, halkın iradesini tanımayan, fiili iktidarını sürdüren bir AKP var. Sokakta da sandıkta da meşruluğunu kaybedenlerin iktidarlarını fiilen sürdürebilmek için, diktatörlüklerini kalıcı hale getirebilmek için başlattıkları bir savaş ve bir iç savaş tehdidi içerisinde 1 Kasım seçimlerine gidiyoruz.
Barajın aşılması hedefi bugün için yeterli değil
Dolayısıyla 7 Haziran’dan önce koyduğumuz “AKP’nin geriletilmesi”, “barajın aşılması” hedefi bugün için yeterli değildir. 7 Haziran seçimlerinde AKP diktatörlüğüne bir çelme taktık, bugün görevimiz saray düzeninin yıkılması, savaşın durdurulmasıdır.
Saray düzeni yıkılmadığı sürece, Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı koltuğunda oturduğu sürece 1 Kasım seçimlerinden ne sonuç çıkarsa çıksın kriz devam edecek.
Bu kriz, egemenlerin yönetme krizidir. Bir siyasi krizidir. Bu siyasi krize halk lehine müdahale etmek de sosyalistlerin görevidir.
“Barajın aşılması hedefi bugün yeterli değil”, dediniz. Peki bu seçimlere yönelik Halkevleri’nin tutumu ve sandık tavrı ne olacak? Ve nasıl bir seçim dönemi geçireceksiniz?
Parlamentonun tamamen işlevsiz kılındığı, savaşın tırmandırıldığı, her gün evlere cenazelerin geldiği, muhalif olan herkese polis barikatları, TOMA’sı ve gazı ile kapatılmak istenen sokaklara gerici-faşistlerin salınarak iç savaş provalarının yapıldığı bir “seçim” süreci yaşıyoruz. Açık ki bugün ülkenin içinde bulunduğu ortam bir seçim değil, savaş ortamı. Bu savaşın hedefinde sadece Kürt halkı yok. Türkler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, işçiler, gençler… Kentleri ve doğayı savunanlar, hakları için mücadele edenler… Diktatörlüklerinin önünde engel olarak gördükleri herkes var.
“HDP’ye oy verilmesi çağrısı yapıyoruz”
Bu nedenle 1 Kasım seçimlerinde tek başına “oy” çağrısı ile sınırlı bir siyasetin yeterli olmayacağı açıktır. Bu seçim sürecinde Halkevleri olarak önceliğimiz sömürünün, yağmanın ve savaşın düzeni olan saray düzeninden tamamen kurtulmaktır. Bunun için sokakta AKP faşizmine, gericiliğine ve kadın düşmanlığına karşı mücadeleyi büyüteceğiz. AKP’nin, yolsuzluk operasyonunun üzerini kapaıp Erdoğan’a gösterdiği hukuk dışı sadakatinin mükafatı olarak göreve getirilen geçici İçişleri Bakanı’nın “başkaldıranın başını ezeceğiz” sözüne karşılık ülkenin dört bir yanında “Sarayın savaşına da düzenine de başkaldırıyoruz” şiarıyla sokaklarda olacağız. İç savaş kışkırtmalarına meydan vermeyeceğiz, mahallelerimizi, sokaklarımızı, meydanlarımızı gerici-faşistlere bırakmayacağız, saldırılara karşı koruyacağız.
Sandıkta ise AKP’ye bir oy bile fazla aldırmamak; aldığı oyları azaltmak hedefimizdir. Sarayın oyununu bozmak, halkların kardeşliğini savunmak, 7 Haziran’da yüzde 10 barajına rağmen sandığa yansıdığı halde yok sayılan halkın iradesine sahip çıkmak için sandıkta HDP’ye oy verilmesi çağrısı yapıyoruz.
Seçim günü sandık başlarında, mahallelerimizde, okullarımızda seçim hilelerinin engellenmesi için sandığa, oylarımıza, halkın iradesine sahip çıkmak için seferberlik içinde olacağız. Halkevciler gerek seçim sürecinde gerekse seçim günü üzerine düşen görevleri yerine getirecektir.
Kısa süre önce HTKP heyeti Halkevleri’ne bir ziyarette bulundu, ardından birlikte HDP ziyaret edildi. İçlerinde Halkevleri GYK üyelerinin ve HTKP temsilcilerinin de yer aldığı 100 aydın “Saray yenilecek halk kazanacak” başlıklı bir çağrı metni yayımladı. HTKP ile yaptığınız görüşmenin kapsamı nedir? Seçim sürecinde ortak bir zeminde mi hareket edilmesi planlanıyor? “Halk kazanacak” çağrısı bir imza kampanyası ile mi sınırlı kalacak? Neler yapılması planlanıyor?
HTKP ile görüşmemizde AKP’nin seçim sürecinde ve sonrasında izleyeceği politikalara karşı halkın eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve barış beklentilerini esas alan çalışmaların, en geniş kesimleri ortaklaştırmak üzere birlikte yürütülmesi konusunda fikir birliğine vardık.
Bayramdan önceki hafta aralarında GYK üyelerimizin, HTKP temsilcilerinin de yer aldığı 100 aydın, yazar, sanatçı, kurum temsilcisi tarafından “Saray yenilecek, halk kazanacak” başlıklı bir metin ile “Emeği çalanlara, kentleri, doğayı, laikliği, kardeşliği, özgürlükleri yok etmeye çalışanlara karşı sokakta direnme ve sandıkta HDP’den yana tercih yapma” çağrısı yapıldı. Ardından metin imzaya açıldı. Bu 100 imza bir başlangıç ve en geniş kesime bir çağrı idi. Bu çağrı, metindeki kaygıları taşıyan ve müdahale etmek isteyen herkese yapıldı ve yeni imzalarla genişlemeye devam ediyor. Savaş ortamına çevrilen seçim sürecinde önemli çalışmalar yapacağına inanıyorum. Sandıklara sahip çıkılmasında da önemli bir rolü olacaktır. Bunlar katkı sunmak, birlikte mücadele etmek isteyen herkesle birlikte yapılacak ortak toplantılarla saptanacak.
Bugün yaptıklarımız 2 Kasım’ı belirleyecek
Yaşadığımız dönemin özelliklerine değindim. Bugün yapılması gereken; yağma, savaş, faşizm ve kadın düşmanlığı demek olan Saray düzenini yıkacak mücadelenin örgütlenmesidir. Bunu solun en geniş kesimleriyle bir araya gelerek bir demokrasi cephesi yaratarak yapmak gerektiği de ortada. Seçim sürecinde, sandıkta, gerek tek başımıza gerekse de ortaklaşa yaptıklarımız 2 Kasım’da yapacaklarınızın zemini oluşturacaktır. HTKP ile birlikte ortaya koyduğumuz çabanın ve 100 aydının “Saray yenilecek, halk kazanacak” çağrı metninin anlamı ve önemi de burdan geliyor. Siyasete başka bir cepheden müdahale zeminleri yaratmak ve büyütmek. Somut görevler yerine getirilebildiği oranda da daha uzun vadeli bir cephenin zemini yaratılmış olacaktır.
7 Haziran gününe dair hedefler başarılsa da 8 Haziran’dan sonra işler değişti. 1 Kasım da bir takvim olarak önümüzde duruyor ve hemen tüm hedefler o tarihe göre dile getiriliyor. Peki siz 2 Kasım için ne öngörüyorsunuz, seçim sonrasını hesaba katan bir tartışma yaparsak solun ne yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Erdoğan önderliğindeki AKP siyaseti, ‘yeni yönetim şeklinde’ ısrarcı olacaktır. Bunun anlamı kısaca baskıdır; hukuksuzluktur; emeğin, kentlerin, doğanın yağmalanmasıdır; faşizmdir. AKP’nin ve Saray’ın 1 Kasım’ı da aşan savaş, yağma ve sömürü düzenine karşı yapılması gereken ise tüm bu politikalar karşısındaki direniş eğilimlerinin ortak ve güçlü seferberliğini yaratmak, bunun için de AKP karşısındaki ilerici bütün kesimlerin yan yana gelmesini sağlamaktır.
Egemen sınıflar, bu krizden kendileri için çıkış formülleri/seçenekleri arıyorlar ve bu seçeneklerin halkın çıkarlarını kapsamadığını biliyoruz. Saray yenildiğinde halkın kazanmasının tek yolu sosyalistlerin inisiyatif alması/alacak durumda olmasıdır. Böyle bir inisiyatif odağının gerçekleşmesi bugünün görevleri yerine getirilerek sağlanabilir. Tarih, sırasını bekleyenlerin değil, güne müdahale edenlerin rol almasına izin verir. Sıralı gelen tek şey zulümdür. Solun her açıdan en dinamik olması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Bu halk gericilikle, yağma, talan ve sömürü politikalarıyla, kadın düşmanlığıyla simgeleşen saray düzenine teslim olmayacak. Ve bu düzen biz yıkmadıkça yıkılmayacak. Son söz olarak; ‘Hadi o zaman’…