Soma soruşturmasında sorumlular “taksirle öldürme” ile suçlansa da, Yargıtay’ın emsal kararlarına dikkat çeken hukukçular, yüzlerce maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliamda sorumluluğu bulunanların “kasten öldürme” suçundan yargılanması gerektiğini belirtiyor
Halkevleri Hukuk Dairesi, Soma’da yüzlerce maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliama yol açan kusurların çalışanlar tarafından günler önce ve defalarca işveren yetkililerine bildirildiğine dikkat çekerek, sorumluluğu bulunanların “taksirle” değil “kasten” öldürmek suçundan yargılanması gerektiğini belirtip yeni bir suç duyurusunda bulundu.
Soruşturmayı yürüten savcılar arasında yer alan Akhisar Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahiner, “Şüphelilerin üzerine atılı bulunan suç bu aşamada, Türk Ceza Kanunu’nun 85/2 maddesinde düzenlenen taksirle birden fazla kimsenin ölüm ve yaralanmasına yönelik eylem olarak vasıflandırılmıştır” demiş, bu da tepki çekmişti.
Av. Bengül Berber, Av. Kazım Erkut Güzel ve Av. Aziz Aytaç tarafından Soma Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen ek dava dilekçesinde, madende yaşamını yitiren teknisyen Ergün Sidal’in katliam öncesi uyarılarına ilişkin diğer işçiler tarafından yapılan aktarım ve ifadelere yer verilirken, Yargıtay’ın 2009’da 19 madencinin öldüğü Bursa Mustafakemalpaşa’daki maden kazasında iş güvenliği açısından gerekli önlemleri almayan yetkililerin “olası kasıtla öldürme” suçundan yargılanmaları gerektiğine ilişkin 14 Kasım 2013 tarihli ilamı da emsal olarak gösterildi.
Bugün (3 Haziran) yapılan suç duyurusunda asıl işveren olduğu için Türkiye Kömür İşletmeleri yetkilileri, gerekli denetimi yapmadığı için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri ve müfettişleri, madeni TKİ’nin taşeronu olarak işleten Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Soma Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan ve diğer şirket yetkilileri ile Soma Belediye Başkanı Hasan Ergene’nin yargılanması isteniyor.
‘Bir gün ölümüm bu madende olacak, buna yanıyorum’
13 Mayıs Soma Katliamında yaşamını yitirenlerden biri de elektrik teknisyeni Ergün Sidal’dı. Sidal, görevi gereği maden ocağında bulunan elektrik aksamının yetersiz olduğunu tespit etmiş ve katliamdan günler önce ve defalarca işverenin yetkililerine tehlikenin varlığını bildirmişti.
Bu durum madende kazı ve tahkimat ustası olarak çalışan soruşturma dosyasında müşteki olan Mehmet Ali Dinçer’in, basına verdiği röportajlarla ortaya çıkmıştı.
Zaman’a konuşan Dinçer, Ergün Sidal’ın, madendeki elektrik aksamında sorunlar yaşandığını, kabloların trafoların yükünü çekemediği için sık sık arızalandığını katliamdan önceki günlerde sürekli olarak gündeme getirdiğini söylemişti. Sidal’ın olaydan 17 gün önce durumun vahametini çözdüğünü ve maden yönetimine durumu anlatmak için gittiğini belirten Dinçer şöyle konuşmuştu: “Kablo tertibatının tamamen değişmesi gerektiğini söylüyordu. Her gün gidip, yönetime dil döktü, anlattı. Kavga etti. Ama bir türlü dinlemediler. Yönetime ‘Burada büyük felaket olacak, kimse bunun altından kalkamaz.’ diyordu. Bana da bir defasında, ‘Bir gün ölümüm bu madende olacak, buna yanıyorum’ diye dertlenmişti. Sidal olayı çözdü; ama kimseye dinletemedi.”
Mehmet Ali Dinçer soruşturma dosyasında 21 Mayıs tarihli beyanında da aynı açıklamaları tekrarladı.
İşçiler uyardı, yetkililer sorumluluklarını yerine getirmedi
“81 Sayılı ILO sözleşmesine göre ‘denetim’ iş güvenliği mevzuatının uygulanmasını sağlayacak ölçüde sık yapılmalıdır. Bu teftişleri yapmayan, yapılması için gerekli tedbirleri almayan, yapılıp yapılmadığını denetlemeyen veya layıkı ile denetimin gerçekleşmemesine neden olanların tümünün cezalandırılması gerekmektedir.”
“Maden ocağında meydana gelen faciada gerekli önlemleri almayan, önlemlerin alınıp alınmadığı konusunda kontrol ve denetim görevini eksik yerine getiren kişiler hakkında taksirden bahsedilemeyeceği açıktır” diyen avukatlar olayın olası kasıtla işlendiği yönünde olaya emsal olan Bursa’daki bir başka maden faciası ile ilgili olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 14 Kasım 2013 tarihli ilamına da dikkat çekti:
“Olası kasıtla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu…”
Söz konusu Yargıtay kararından dilekçeye aktarılan kısa bir alıntı:
“Tüm açıklamalar çerçevesinde: dosya içeriği ve tüm bilirkişi raporlarındaki belirlemelere göre; bu iş kolunda deneyimli olan sanıkların 2006 yılından beri işletmede metan gazı olduğunu bilmelerine rağmen bunu gözardı ederek, defterlerde bile bu hususa yer vermeyerek önceki denetimlerde defalarca istenmiş olan ocak gaz ölçümünü otomatik olarak yapacak erken uyarı sistemini kurmayarak, yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı bulundurmayıp düzenli olarak kullanılmasını sağlamayarak, hatta basit ve ucuz olan vakvak tabir edilen uyarı aletini dahi temin edip kullandırmayarak, işletmede Küldesak (havalandırma bakımından kör ve acil durumda kaçış imkanı bulunmayan) ayak çalıştırılarak, ocak üretim mahalline yeterli temiz hava akımını sağlayacak sistemi kurmayarak, ocak içindeki kirli ve temiz havanın karışmasını ve ısının yükselmesini göz ardı edip; 10-15 cm çapında hava borularıyla havalandırma yapılması dolayısıyla yeterli ve uygun düzeyde havalandırma sağlanamaması nedenleriyle grizu birikmesine neden oldukları, ocakta grizu olduğunu bilmelerine rağmen bunu gizledikleri bu nedenle idarenin denetimini de önledikleri gibi ocak içinde her vardiyada her atım öncesi ve sonrası gaz ölçümü yaptırıp kayıt altına aldırmayarak, ocak içinde kullanılan tesisat ve ekipmanların antigrizulu olarak tesis ettirmeyip ocak içine işçilerin sigara sokmasını ve içilmesini engellemeyerek, çalışan işçilere işe başlarken ve devamında tamamına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verdirip belgelettirmeyerek, fiziki şartları kötü, üretim, nakliyat ve havalandırma bakımından emniyet tedbirlerine uyulmayan ocak işleterek meydana gelen sonuca kayıtsız kalıp kabullendikleri, böyle bir olayda öngörülmekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmeyeceği, defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdüren sanıkların kusurluluk düzeyinin taksir düzeyini aştığı, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle gerçekleşen bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması, … BOZULMASINA, 14.11.2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”