Hopa halkı “Halkın Yönetime Katılımı” panelinde buluştu

Pt, 14/01/2013 - 03:39
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Hopa’da 14 Ocak Pazartesi günü yapılacak duruşma öncesinde “Halkın Yönetime Katılımı” paneli gerçekleştirildi. Panelde doğaya ve suya yönelik saldırılar tartışılırken bu saldırılara karşı halkın direnme hakkı olduğu vurgusu ön plana çıktı

İki oturumda gerçekleştirilen panelin ilk oturumunun konusu çevre hakkı ve yaşam ortamıydı. Hopa Öğretmenevi’nde gerçekleşen panelde ilk sözü Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı İbrahim Kaboğlu aldı. Sözlerine 31 Mayıs 2011 günü direnen Hopalıları selamlayarak başlayan Kaboğlu bugünkü mücadele alanlarının hem yaşama hakkı hem de insanlığın ortak mirasına saygı gösterme olduğunu ve düşünce özgürlüğünün uzantısı olduğunu belirtti. Bir polis müdahalesinin orantılı olup olmadığının tartışılabilmesi için önce gerekli olması gerektiğini belirten Kaboğlu bu nedenlerle Hopa'daki polis müdahalesinin ölçülülük ve orantısızlık kapsamında tartışılamayacağını belirtti.

Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Kaboğlu, referandum sonrası yaşanan dönüşümün olumsuzluklarını belirterek amacın yeni çağdaş bir anayasa mı yoksa yeni bir anayasa yapma gerekçesiyle mevcut uygulamasının dahi gerisinde bir dizi politikayı hayata geçirmek mi olduğu sorusunun mutlaka sorulması gerektiğini söyledi.

"Suya ulaşamadığımızda ne yapacağız?"

Kaboğlu'nun ardından Prof.Dr.Beyza Üstün söz aldı. HES'lerin doğaya ve yaşama yönelik tahribatına değinen Üstün sözlerine Hopa olaylarında hayatını kaybeden Metin Lokumcu'yu anarak başladı. Hopa'nın bilerek seçildiğini belirten Üstün, ODTÜ'de olduğu gibi iktidarın bir mesajı vermek üzere Hopa'ya geldiğini söyledi. Üstün, 1979'lardan itibaren suyun ticarileştirilmesine başlandığını ifade ederek 1996'da Dünya Su Forumu kuruldu, burada suyun 'yönetilmesi' gerektiği söylendi ve bu süreçte devlet, özel ve STK'ların bir arada bulunacağı belirtildi. Bu forumun 5'incisi de Türkiye'de yapıldı" dedi.

Üstün, suyun her şeyin temelinde olduğunu söyleyerek ekosistem zincirindeki bir halkanın koparılmasının sistemin tamamını etkilediği ve etkileyeceği anlamına geleceğini belirtti. Üstün HES'ler yoluyla ortaya satılan bir elektrikle birlikte suyun da bu satış sürecine dahil edildiğini ve bununla birlikte yoksullara da suya ulaşımın kapatıldığını vurgulayarak "suya ulaşamadığınızda ne yapabilirsiniz" sorusunun önemli olduğunu söyledi.

Referandumdan sonra ÇED davaları

Üstün'ün ardından Yeşil Artvin Derneği yöneticisi Avukat Bedrettin Kalın söz aldı. Artvin çevresindeki pek çok HES projesine karşı açılan davaların avukatlığını yapan Kalın, HES davalarına ve yargının bu davalar karşısındaki tutumunun son dönemde tam tersi yönde değiştiğine değindi. Kalın, açılan ÇED iptal davalarında özellikle referandum sürecinden sonra idare mahkemelerinin eskiye göre ters kararlar vermeye başladığını belirtti. Kalın bu konudaki bir davaya ilişkin yaşadıklarını şöyle anlattı: "Daha önceden ÇED raporlarına karşı her zaman dava açılabileceği bir Danıştay içtihatıydı. Ancak son olarak Artvin'in Yusufeli ilçesindeki bir köy için raporun Artvin Valiliği'ndeki bir panoda yayınlaması nedeniyle köylüler için dava süresinin başladığını kabul eden Rize İdare Mahkemesi, süre sebebiyle davayı reddetti. Yani yaklaşık il merkezinden 135 kilometre uzakta bulunan köylünün Artvin Valiliği panosunu takip etmesi gerektiği belirtiliyor. Sadece bu değil aynı zamanda ehliyet sebebiyle de red kararı veriliyor. Örneğin başka bir davada Artvin Barosu'nun davacı olamayacağına hükmedildi ki bundan önce Artvin Barosu'nun açtığı davalar kabul ediliyordu."

Kalın son dönemde saldırının oldukça yoğunlaştığını  belirterek cumhuriyetin kuruluşundan 10 yıl öncesine kadar bin beş yüz ruhsat verildiğini ancak son 10 yılda verilen ruhsat sayısının kırk üç bine yaklaştığını ifade etti. Kalın dava açmanın bir örgütlenme ve mücadele aracı olduğunu söyleyerek bunun etkisizleştiğini ancak hala kullanılabilecek bir yöntem olduğunu belirtti ve halkın her türlü hukuksuzluk karşısında direnme hakkı olduğunu vurguladı.

Metin hocayı biber gazı öldürdü

Panelin ilk oturumu Kalın'ın konuşmalarıyla sona ererken ikinci oturumda ilk sözü İstanbul Tabip Odası  Başkanı Prof.Dr.Taner Gören aldı. Kendisi de bir Doğu Karadenizli olan Görmüş, sözlerine Lazca bir konuşma yaparak başladı. Gören, biber gazına ilişkin bir sunum yaparken İstanbul Tabip Odası'nca görevlendirilen bir bilimsel kurul tarafından hazırlanan rapora göre Metin Lokumcu'nun ölümünde biber gazının etken olduğunu belirtti. Gören Lokumcu'nun daha önce bir hastalığı bulunduğunun tespit edilemediğini belirterek Lokumcu dışında son yıllarda çok sayıda kişinin gaz bombası nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Bağımsız yargı için kuvvetli olmalıyız

Görmüş'ün ardından Hopa davası avukatlarından Ayhan Erdoğan konuştu. Erdoğan, hukukun üstünlüğünün bir liberal hukuk kavramı olduğunu söyleyerek hangi hukukun, Dünya Bankası'nın mı İMF'nin hukukunun mu üstün olacağının sorgulanması gerektiğini ifade etti. Kuvvetler ayrılığının tarihsel gelişimine değinen Erdoğan bağımsız yargının ancak burjuvazinin karşısında yer alan halkın kuvvetli olduğu bir süreçte ortaya çıkma şansının bulunduğunu belirtti. Erdoğan, bugün yargının giderek memuriyete dönüştüğünü söyledi. Erdoğan, polisin ise yargıdan farklı olarak bağımsız bir pozisyon alma şansının neredeyse imkansız olduğunu ve iktidar kimin elindeyse onun hizmetinde olduğunu belirterek bunun tek istisnasının muhalefetin güçlü olduğu bir süreçte örgütlenen Pol-Der olduğunu ifade etti.

Polis hak kullanımını engelliyor

Erdoğan'ın ardından yine Hopa davası Avukatlarından Avukatı, Arzu Becerik söz aldı. Becerik, herkesin istediği alanda protesto hakkını kullanabileceğini belirterek Türkiye aleyhine verilen 1 Mayıs 2008 kararına değindi. Becerik Hopa'da da benzer bir süreç yaşandığını, AKP'nin mitingi var denilerek basın açıklamasının engellendiğini halbuki AİHM'e göre herkesin protesto hakkı olduğu gibi protestonun yapılacağı yeri seçme hakkının da bulunduğunu belirtti. Becerik, bu nedenle polisin yaptığının hak kullanılmasını engelleyen bir şiddet olarak görülmesi gerektiğini ifade ederek bunun temel amacının da Karadeniz'deki tepkiyi kırmak olduğunu söyledi.

Tüm konuşmacıların sözlerini tamamlamasının ardından panel, izleyicilerin de katıldığı bir forumla sona erdi.

Halkevleri Basın Merkezi