2011’de Eskişehir Halkevi, zorunlu ve paralı hale getirilen Genel Sağlık Sigortası’na karşı Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü’ne yürüyüş düzenlemişti. Yapılan eylemde “Sağlık Bakanlığı A.Ş”nin sembolik açılışı gerçekleştirilerek “IMF uşağı Tayyip Erdoğan” sloganları atılmıştı. Yapılan eylem ile ilgili açılan dava geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Eyleme katılan 17 kişi “Başbakana hakaret” suçundan toplam 31 yıl ceza aldı. Eskişehir Halkevi verilen cezalar ile ilgili bir açıklama yayınladı.
Açıklamanın tam metni:
Yolsuzluk, hırsızlık, gericilik, baskı ve katliamlara uşaklık ediyorsunuz, hala…
Eskişehir kamuoyunun ve kent muhalefetinin kavga vererek kazandığı meydanların, yürüyüş hakkının ve basın açıklaması yapma girişimlerinin devlet saldırısına bu denli uğradığı dönemler; darbe ve benzeri siyasal dönemlerdir. Yıllardır kamusal hizmetleri tasfiye eden ve çalışanları güvencesiz – sigortasız ölüme terk eden piyasa vahşetinden oluşan yağmacı milli ekonomi, internete getirilen hükümet filtresi ve sokaklarda insanları doğrudan öldüren devlet şiddetinin bir polis destanı olarak tanımlanması Türkiye’nin geleceği bakımından bir darbeden farksızdır.
2011 yılının son günlerinde Eskişehir Halkevleri, zorunlu ve paralı hale getirilen Genel Sağlık Sigortası’na karşı Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü’ne yürüyüş düzenleyerek tepkisini göstermişti. Yapılan eylemde “Sağlık Bakanlığı A.Ş”nin sembolik açılışı gerçekleştirilerek “IMF uşağı Tayyip Erdoğan” sloganları atılmıştı. Eskişehir Halkevleri olarak 2011 yılında zorunlu sağlık sigortasına karşı yaptığımız eyleme açılan dava geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve eyleme katılan 17 kişi “Başbakana hakaret” suçundan toplam 31 yıl ceza aldı.
Yolsuzlukları ayyuka çıkan “Babalar ve Oğulları”nın kamu kaynaklarını hukuksuz bir biçimde nasıl yağmaladıkları ve kontrolsüz, şımarık siyasi güçle nasıl da zenginleştikleri gözler önünde yaşanırken, siyasetteki bu kirlenmeyi cezalandırmak yerine yargının kontrol altına alınması ve bağımlı yargının muhaliflere kan kusturacak yeni mahkeme kararları altına imza atmasının sonuçlarını hissediyoruz Eskişehir’de.
2010 referandumundan sonra ülke çapında devlet baskısını derinleştiren AKP siyaseti Eskişehir muhalefetine adeta saldırmıştır. Yüzlerce soruşturma, onlarca dava, tutuklama, on binlerce liralık idari para cezası, sendika yöneticileri hakkında verilen sürgün cezaları, üniversite öğrencilerinin eğitim hakkını ellerinden alacak kadar pervasızlaşmış okuldan uzaklaştırma kararları, en basit demokratik etkinliğin kolluk güçlerince en baskıcı yöntemlerle dağıtılması ve gencecik insanların balyoz timleri tarafından bir haziran sıcağında sokaklarda vahşice katledilmesi son birkaç yılın Eskişehir’deki gerçek devlet bilançosudur.
Genel Sağlık Sigortası yasasına karşı yapılan eylemde verilen hapis cezaları ile ilgili dava, 2012 yılından beri sürmekteydi ve 9 duruşması yapılan davada birçok hukuksuz uygulama gerçekleşti. Mahkeme hakiminin usul bakımından herhangi bir celsede “ara karar almadan” doğrudan basın açıklamasına katılanlar hakkında Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesine yazı yazarak; yargılanan kimselerin fişleme belgelerini talep etmesi tam bir hukuk skandalıdır. “Adalet AKP’nin temelidir” desturunu edinmiş bir hakimin bir etkinliğe katılanların tamamını daha dava ile ilgili hükmünü açıklamadan öncesi terörist olarak gördüğünün bir kanıtıdır.
Terörle Mücadele Şubesinden dava dosyasına alınan 23 sayfalık fişleme belgelerinde sanıkların katıldığı irili ufaklı bütün basın açıklamaları ve eylemler “kamu görevlisine direnme”, “görevini yaptırmamak için direnme” ve “şiddet” başlıklarında suç olarak değerlendiriliyor. Hakkında hüküm verilmemiş, cezası kesinleşmemiş, hatta hakkında dava açılmamış bir çok toplumsal etkinliğin suç olarak tanımlanması, bu ara hırsızlığı-arsızlığı-pişkinliği ele almışların masumiyet karinesi ilkesiyle ilgili açıklamalarını anımsatmakta ve bu evrensel hukuk ilkesinin ülkemizdeki perişan hali bizleri yalnızca gülümsetmektedir.
Hakimin önyargılı tavrı, fişleme belgeleri üzerinden suç ve ceza biçmesi aslında rey’ini ortaya koymuştur. Bunun karşısında sanık avukatlarının reddi hakim talebinde bulunması karşısında öfkeye tutulan Hakim Kemal Karanfil’in önce avukatların ret talebini reddetmesi ve ardından en üst sınırdan ceza vermesi, bu cezaların infazında ertelemeye gitmemesi, ceza alanların kamu görevinden men edilmesi, ticaretten alıkonulması ve en doğal vatandaşlık hakkı olan seçme seçilme hakkımızın elimizden alınması davayı ne kadar şahsileştirdiğinin apaçık bir resmidir.
Daha ilk duruşmadan başlayarak “uşak kelimesi” hakim tarafından suç olarak kabul edilmiş; avukatların ve sanıkların tüm savunmalarına rağmen hakimin tavrı ve kararı değişmemiştir. “Kamu görevlisine hakaret” olarak dosyada belirtilen suç “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret” olarak mahkeme hakimi tarafından değiştirilmiştir. Hakim, savcı iddianamesine dahi uymayarak hizmetinde olduğu kamu görevlisine bağlılığını Eskişehir’den bildirmiştir.
Son sözümüz hizmet ve uşaklık kelimesi üzerine olsun. “Millete hizmet” ve “milletin hizmetkarıyız” tümceleriyle ifade edilen AKEPE politikasının Suriye’yi iç savaşa sürüklerken, kamu kaynaklarını yandaşlara ve mahdumlara dağıtırken, halk güçlerine gaz bombaları yağdırırken kimlere hizmet ettiği ve kimlerin uşağı olduğu meselesi artık bir tartışma konusu olmaktan çıkmıştır.
Bu topraklarda demokrasi, eşitlik, barış, emek, özgürlük ve adalet tecelli edinceye kadar çapulculuğa, eylemciliğe ve halkımızın hizmetkarı olacağımıza söz veriyoruz..
17 Şubat Pazartesi günü saat 12.30’da bu hukuksuzluğa sessiz kalmayacağımızı göstermek için Adliye önünde bir basın açıklaması gerçekleştireceğiz. Eskişehir halkını bizimle beraber arkadaşlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Eskişehir Halkevi Yönetim Kurulu üyesi
Aslı ÖĞÜT