İstanbul Kadın Dayanışması dün “Yerel Seçimlere Giderken Büyük Kadın Forumu” düzenledi. Haziran İsyanını sokaklara ve mahallelerine taşıyan kadınlar nasıl bir kentte yaşamak istediklerini tartıştı, yerel yönetimlerde kadınlar için bir kent yaratmak üzere taleplerini çıkardı
Dün Şişli Kent Sineması’nda düzenlenen foruma İstanbul’un çeşitli mahallelerinden ve forumlarından kadınlar katıldı.
Mahallelerinde muhtarlık yapan ya da aday olan, belediyelere başkan ve eşbaşkan adayı olan, bölgelerinde yerel seçimlerde kadınların ihtiyaçlarına yanıt verecek talepleri hazırlamak için çalışan kadınlar, kadın dostu kentler için fikirlerini salona taşıdı.
Forum, etkinliğe katılamayan Pınar Aydınlar, İlkay Yıldırım ve Ankara Güvenpark Forumu’ndan gelen mesajlarla başladı. Forumun ilk bölümünde AKP’nin kadın düşmanı politikaları, ikinci bölümünde ise önümüzdeki dönem mücadele programı tartışıldı. Etkinlikte Atakent İkitelli Kadın Korosu da sahne aldı.
Kadın dayanışması ve örgütlenmenin ilk gereklilik olduğunu vurgulayan kadınlar, doğrudan demokrasiyi ve özgür sokakları kendilerinin kuracaklarına olan inançlarını dile getirdiler.
Kadın emeğini esnekleştiren ve kadının evden çalışmasını teşvik eden istihdam politikaları, kürtaj yasağı önerisi, “kızlı-erkekli” yaşam tarzı açıklamaları, erkek şiddetinin önüne geçilememesi, kadın sığınaklarının yetersizliği, kadın sağlığında nitelik ve erişim sorunları, sokakların kadınlar için güvenli hale getirilmemesi, karar mekanizmalarında kadınları yokluğu gibi eleştiriler getiren kadınlar, “AKP artık biz kadınların sabrını zorluyor” dedi.
Konuşanlardan biri erkek şiddetiyle kızkardeşini kaybettiğini ve bu nedenle mücadeleye başladığını belirtirken, bir diğeri Roboski’de kaybettiği kardeşi için mücadeleye daha da sarıldığını ifade etti. Bir diğer kadın erkek arkadaşıyla birlikte tutuklandıktan sonra, erkek arkadaşının, örgütlü olmasına karşı çıktığını bu yüzden ondan ayrıldığını söyledi. Ancak kadın mücadelesinde yer almasının çocuk doğurduktan sonra kendisine “Ona sen bakmak zorundasın” dendiği an başladığını söyleyen kadın salondan yoğun alkış aldı.
Emeklilik hakkını 6 erkeğe bakmak için feda ettiğini ve bundan rahatsızlığını dile getiren kadının yanı sıra 12 sene ev işçiliği yaptıktan sonra işten atılan kadın da süren davasını anlattı. Kocasından gizli olarak çalıştığı ilk gün kocasının “Nasıl hizmetçilik yaparsın? Millet ne der?” diye kendisine bağırdığını onun da “Bu işlerin aynısını evde de yapıyorum. O zaman ben senin hizmetçinim” diye yanıtladığını söyledi.
Bir başka kadın sağlık alanında çalışırken bir kadın olarak yaşadığı zorluklara değindi. Taşeron sağlık işçilerinin kreş hakkından yararlanamamasından dem vurarak, sendikalaşmanın önemine vurgu yaptı.
Bir başka kadın da bu talebi, patronların kadın istihdamını azaltması sonucu doğurmaması için erkekler için de kreş hakkı istemek gerektiğini söyleyerek tamamladı.
Konuşma yapan liseli kadınlar, kadın öğrencilerin etek boylarından, kıyafetliğin darlığına-bolluğuna karışıldığından, okullarında kantinlerin merdivenlerin cinsiyetlere göre ayrıldığından bahsetti.
Üniversiteli kadınlar da, kampuslardan yurtlara, öğrenci evlerinden sokaklara yaşadıkları baskıyı anlattı. Üniversiteli kadınlar İTÜ’de erkeklerin yaptıkları “Abaza yürüyüşü”nden ve erkek egemen yönetimin tavrının kadınların mağduriyetini daha da artırdığından söz etti. Kadınlar Tayyip Erdoğan’ın “kızlı-erkekli” evlerle ilgili sözlerini de eleştirdi.
Yapılan konuşmalarda kaldırılan sağlık ocaklarının, ana sağlığı merkezlerinin kapatılmasının yerel seçim çalışmalarında öne çıkarılması gereken mücadele alanlarından biri olduğuna, yerel yönetimlerin ilgilenmesi gereken konulardan bazılarının da kadınların psikologa ve avukata erişemezliği olduğuna dikkat çekildi.
Yeldeğirmeni’nde yapılan anket çalışmalarından kadınların sosyal alanlara olan ihtiyacının görünür olduğu ifade edilirken, yıkım araçlarının gölgesindeki Gaziosmanpaşa’da kadınların mahallelerine sahip çıkan mücadelelerinden bahsedildi. Kadınlar, erkeklerin nasıl kentler yaratmak istediğinin değil, kadınların onların bu kentleri yaratmalarına izin verip vermeyeceğinin önemli olduğunu söyledi.
Kuzey Ormanları Savunması’ndan yapılan konuşmada kentlerin neoliberal bir mal gibi alınıp satılmasının kadın cinayetleriyle ilişkisi anlatılarak, kadınların kenti yönetme hakkına sahip olmasının doğrudan eylemlerle bulundukları bölgeleri yeniden ele geçirmesinin ilk hedef olduğu söylendi. Kadınların taleplerinin sandığa sığmadığı ifade edildi.
Kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş bir kentin herkesin yaşayabileceği bir kent olduğunu bir başka kadın eklerken, bir diğer kadın trans bireylerin, eşcinsel kadınların öldürüldüğü sokakları anlattı. Sistemin trans kadınlara “fuhuş” sektöründe çalışmaktan başka şans tanımadığını belirterek sonuç metnine de koydukları bir madde ile, belediyelerde eşcinsel ve trans kadın çalıştırma kotası konulmasını taleplerine ekledi.
Görme, işitme, ortopedik engelliler için de yaşaması mümkün olan bir kent istediklerini belirten bir başka kadın “Ben ortopedik engelli bir kadın olarak yaşamın her karesini kullanmak istiyorum” dedi. Kadınların ihtiyaçlarının ve arzularının dikkate alındığı bir kent talebinin dile getirildiği konuşmada, “Her mahallede bir çamaşırhane, her mahallede bir organik mutfak” önerisi sunuldu. Aynı konuşmada annelik hukukundan değil, herkes için olduğu gibi kadınlar için doğalgazın, suyun ve elektriğin parasız olması gerektiği söylendi.
Bir mahalle muhtarı kadın da kendisinin seçildiği dönemde 8 erkek adayla yarıştığını ancak bu kez bir kadının daha muhtarlığa adaylığını koyduğunu anlatarak, yeni muhtar adayına yaptığı ziyarette “Benden memnun olmadığın için mi aday oldun?” diye sorduğunu onun da “Hayır cesaretinden cesaret aldım” diye yanıtladığını iletti.
Kadınların mağduriyetlerini anlatmaktan çok alternatif konulması gerektiğini önemseyen başka bir kadın da kadınların bunun için kurucu misyon edinmesi bunun hukukunun, sanatının, mücadelesinin yaratılması için çalışması gerektiği değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan’ın kadınlara hitaben “En büyük kavgayı siz vereceksiniz. Artık 2, 3, 4 kat daha çalışmanız lazım” cümlelerinin hatırlatıldığı konuşmada, bu örgütlü çalışmaya karşı kadın özgürlüğü için daha büyük bir çabaya ihtiyaç olduğu kaydedildi.
Kadınlar ayrıca, yaptıkları konuşmalarda kadınların yalnızca söz hakkı değil, karar ve yetki hakkının da olduğu kadın meclislerini birlikte kurma çağrısı yaptı. Yapılan bu forumun da bunun garantisi olduğu söylendi.
Bir başka konuşma da forumdaki birliğin 8 Mart’ta büyütülerek sürdürülmesi istendi ve tartışmaların sağlıklı yürütülmesi için kadın düşmanlığını kendilerine yasaklamak önerildi. Aynı konuşmada, bir başka kadının “Devrime evlerimizden başlamalıyız” görüşüne yanıt verilerek, “Evlerimizde ancak dışarıda özgür bir dünya için mücadele etmekle devrim yapabiliriz” denildi.
Rojava’da devrim yapan kadınların mücadelesine sıkça selam gönderilen forumda, 8 Mart’ta kadınlara ücretli izin verilmesini ve o gün ulaşımın parasız olmasını, çift dilli belediyeyi talepleri arasına koydu.
“Söz bizim, kent bizim” başlıklı ikinci bölümde ise kadınlar taleplerini ve mücadele yöntemlerini tartıştı.
“Kentler kadınlar için olursa, herkes için yaşanılabilir olur” diyen kadınların taleplerinden öne çıkanlar şöyle:
* Kentsel hizmetlerden eşit yararlanma
* Kentlerin kadınlar için güvenli mekanlar haline getirilebilmesi için bütçeden pay ayrılması
* Ulaşılabilir, parasız, nitelikli kadın sağlığı merkezleri
* Kadın sağlığı merkezlerinin kadınlarca denetlenmesi
* Güvenli sokaklar, yeterli ve nitelikli sığınmaevleri
* Kentlerin rant için değil, kadınların insanca yaşayabileceği mekanlar olarak örgütlenmesi
* Yerel yönetimlere hem kadın hem LGBTİ kotası
* Cinsiyetçi iş bölümünün olmadığı, kadınların ofis işlerine hapsedilmediği, karar mekanizmalarına katıldığı yerel yönetimler
* Yerel yönetimlerde kadın örgütlerinin karar mekanizmalarında yer alması
Kaynak: sendika.org, bianet