Birkaç gün önce, Başbakan, Trabzon'da halka hitaben konuşma yaparken, iki kişi, 'Karadeniz uşağı, Amerikan uşağı olmayacak' diye slogan atmış. Polis hemen müdahale etmiş. Buraya kadar, olay anlaşılır bir seyir takip etmiş. Anlaşılmaz olan, partili kalabalığın bu iki kişiyi linç etmeye kalkması, adamların canını zor kurtarması.
Bir süre önce yine bir linç girişimi yaşanmıştı. Bu durumda, bir Trabzonlu olarak eleştiri kredimi sonuna kadar kullanmak istiyorum. Nedeni ne olursa olsun, nedir bu her vesileyle önüne geleni linç etme âdeti? Nasıl izah edilebilir, hangi anlayışa, insanlığa sığar? Bu işlere uzak duranların dışındaki hemşerilerimden bunun izahını bekliyorum.
Şimdi, son olaya geri dönelim, ne demiş protestocular? 'Karadeniz uşağı, ABD uşağı olmayacak'! Bu klasik bir protesto ifadesi, bundan kim neden alınıyor, gocunuyor? Hadi iktidar mevkiinde olanlar, bu protestoların, onların ABD ile ilişkisine yönelik eleştiri mahiyetinde olduğunu bildikleri için rahatsız oluyorlar/olurlar. Seçmen kalabalığı neden her konuda kendini iktidar mevkiine koyup öyle davranıyor? Siyasi temsilden, iktidara tam vekâlet, onunla özdeşleşme, eleştiriye tahammülsüzlük anlaşılan bir toplumda, nasıl bir demokrasiden bahsedebiliriz?
Bugüne kadar katıldığım bir sürü toplantıda, birçok kez, birileri, İslami kesimden konuşmacılara, 1969'da, ABD'nin 6. Filosu'nu protesto eden solculara saldıran, muhafazakârları hatırlatmış, ben her seferinde, olayları, nesilleri birbirine karıştırmamak gerektiğini söyleyerek itiraz etmişimdir. Şimdi, ben söylüyorum; AKP'yi destekleyen kesimler, mesela Trabzon'da protestocuları linç etme girişiminde bulunanlar, 6. Filo'yu protesto edenlere saldıranların yolundan gidiyor. Türkiye'de, Irak işgaline karşı tepkinin bu derece cılız olmasının nedeni de bu.
Bakın, bu ciddi bir mesele, Kuran kursu desteği, YÖK konusunda dayılanmayla, muhafazakâr kesimin ağzına bir parmak bal, türban tartışması, falan derken, bu ülke Ortadoğu'daki işgal ve gelecekte yapılacak müdahalelerin merkez üssü haline getirilmeye çalışılıyor. Bu tabloya şu veya bu şekilde katkıda bulunan herkes bunun vebalini düşünmeli. Yakın tarihte bir toplantıda, ben Irak'taki işgalden bahsederken, muhafazakâr kesimden bir dernek yöneticisi, 'Oradaki zulüm, ama burada da türban zulmü var' türünden bir yorum yaptı. Buna benzer birkaç olayla daha karşılaştım. Bakın, türban konusunda son derece hassas biriyim ve bu konunun hiçbir şekilde tavsatılmamasından yanayım. Ama, Irak'ta olanlara tepkisizliğin bahanesi olarak türbanı da, başka konularıda konuşmayı kesinlikle reddediyorum.
Yanı başımızda tam bir insanlık faciası yaşanıyor, belli ki devamı da gelecek. Tüm insanlığı tehdit eden bir askeri işgal, tehdit, şantaj dönemine girmiş bulunuyoruz. Kimse kendini kandırmasın, siyasal tavrımızı ve tabii onun da temelinde insanlık anlayışımızı belirleyen, Irak işgali konusunda nerede durduğumuz. Bu, tüm diğer konular ihmal ve tehir edilmeli demek değil, ama benim için belirleyici olan; Irak konusundaki tavrın ne olduğu. Dünya çapında, Irak merkezli, bir dalaş dövüş olurken ve Irak'ta feci şeyler yaşanırken, birilerinin türbana karşı deva bulmaz karşıtlığının yarattığı siyasi bulanıklığı da, diğerlerinin türban ve benzeri konuların ardına saklanıp, ABD'yi hoşnut etme gayretlerini de, mazur görmek mümkün değil.
Türbanı parmaklarına dolayıp, hükümeti bu yoldan sürekli sıkıştırmaya çalışanlar, bunu yapmalarının hükümeti ABD ile daha sıkı fıkı ilişkilere sürüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü bilmeleri ve vebalini yüklenmeleri gerekiyor. Muhafazakâr politikaların ardına saklanarak, Türkiye'yi sorgusuz sualsiz, ABD politikalarının dümen suyuna sokmaya yeltenenler de, bu yaptıklarının yedi cetlerinin alnına sürülmüş kara olarak kalacağını iyi bilmeliler. Müslümanım diyenlerin yaptıklarının bedelini, aidiyetleri dolayısı ile tüm Müslümanlar ödüyor, yani onların yaptıklarının vebali daha büyük. Şimdilik, giderek daha fazla, 6. Filo'yu kovanlara saldıran atalarına benziyorlar, Allah onları da, bizleri de, bu gidişatın aynen devamından sakınsın.
Radikal