Kardeşlik İçin Mektuplar Üzerine Forum’nun Sonuç Bildirisi

Ct, 03/02/2007 - 02:00
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Trabzon Halkevi Yönetim Kurulunca, mektupların incelenerek ve sonrasında yapılan forumda tartışmacıların üzerinde durdukları konular kendi deneyimlerimizle birlikte değerlendirilerek şu sonuçlara ulaşılmıştır.

Hrant Dink Cinayeti büyük bir siyasal çekişmenin sonucu işlenmiştir. Bu cinayette kullanılan tetikçinin ve yakalanan diğer azmettirici ve yardımcıların, gerçekte Hrant Dink’in neler savunduğunu bilmediklerini basına yansıyan sözlerinden anlıyoruz. Daha önce başka siyasi olmayan cinayetler, bildiri dağıtan tayadlı gençlere dönük linç girişimleri, papaz Santaro cinayeti, mc donalds’ın bombalanması ve son olarak Hrant Dink’i öldürenin Trabzonlu çıkması gibi olaylar, şiddet için uygun bir ortamın oluşturulduğu ve bu ortamdan faydalanarak faaliyet gösteren “derin” örgütlenmelerin etkin olduğu bir Trabzon’la karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Mektupları incelediğimizde milliyetçiliğin kendinden olmayanın kolaylıkla düşmanlaştırıldığı saldırgan bir üslupla ifade edildiği görülüyor. Zaman zaman ırkçılığa varan bir akıl yürütmeye rağmen ırkçılığın reddedildiğini de görüyoruz. Türklük ve Müslümanlığın tartışılmaz üstünlüğü iddiası Ermeni ve Hıristiyan olanın düşman görülmesiyle destekleniyor. Bu üstünlük kimi mektuplarda Türklükten alınıp Trabzonlulara veriliyor. Ya da Trabzonluların en büyük Türk olduğuna varıyor. Trabzonluların dinine bayrağına vatanına milletine düşkün olduğu özellikle vurgulanırken aslında diğer illerden Türklerin bu özellikleri yeterince taşımadığı söylenmiş oluyor.

Hrant Dink’in öldürülmesinin Trabzon’a mal edilmemesi gerektiği söylenirken, bir yandan da öldürülmesine mazeret aranıyor ve bu konunun gündemde tutulmasının Trabzon’a haksızlık olduğu da ekleniyor. Trabzon’un bu atmosferinin nedenini sorgulayan mektuplar ise işsizlikten, yoksulluktan, genel olarak dışlamışlıktan, kültür ve spor alanında yaşanan sorunlara kadar uzanan bir dizi neden sıralamaktadır. Trabzonspor’a yapılan haksızlıkların önemli bir tepki konusu olması dışlanmışlık duygusunun ve Trabzonluların genel olarak haksızlıklara maruz kaldığı duygusunun simgesidir. Her konuda her zaman bir haksızlığa uğrandığı ve bundan sonra da her an büyük haksızlıklara uğranacağı duygusu oldukça yaygın. Hrant Dink cinayetini işleyenin Trabzonlu olmasına ve kimi mektuplar da cinayet görmezden gelinirken Trabzon’un mağdur edildiğini söylemesi “her halükarda haksızlığa uğradıkları” duygusunun ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Devletten bir şey beklenmezken devletin koruyucusu olmak misyonuna soyunulması hak kavramının yok denecek kadar zayıf olduğunun göstergesidir.

Diğer yandan Trabzon’da ki sorunların farkında olan ve üretilecek çözüm politikalarına açık kitlenin, çoğunluğu oluşturduğunu belirtmeliyiz.  Ancak toplumsal olaylara bakış açısında genel olarak hakim olan kafa karışıklığı, olayları ve beraberindeki sorunları çözülemez ve müdahale edilemez bir yığın haline getiriyor ve insanların net bir analiz yapmasını engellerken, çözüm noktaları yaratmalarının da önünü tıkıyor.Bu durum sol, ilerici örgütlenmelerin sorunlara berrak bakış açısı ve alternatif politikalar üretme göreviyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Sağ eğilimli parti ve örgütlerin dini ve milli duyguları siyaset aracı olarak kullanma tarzının kimi sol eğilimli parti ve örgütlerce de benimsendiği görülüyor. Böylece kentte tek sesli bir siyasi ortam ve bu ortamın etkisiyle çarpık bir siyasallaşma ortaya çıkıyor.  Çeşitli parti ve örgütlerin kasıtlı bir biçimde din ve milliyet üzerinden siyaset yapmasına prim verilmemelidir

İşsizlik, yoksulluk, sosyo-kültürel yapıdaki eksiklikler ve kentte etkili olan mafyatik örgütlenmeler şiddet kültürüne zemin hazırlıyor. Ayrıca tüm Türkiye’de olduğu gibi Trabzon’da da suç amaçlı örgütler kendilerini meşrulaştırmak için vatan, bayrak, millet gibi kavramları kullanmakta, böylece hem gençlerden hem de resmi yetkililerden itibar görmektedirler.Kentte varolan mafya, çetevari örgütlenmeler ve bunların zeminleri ortadan kaldırılmalıdır.         

Yerel ve ulusal medyaya düşen, kent üzerindeki etkinliklerinin farkındalığıyla hareket etmektir. Kentte oluşan olumsuz algıları körükleyecek haber ve yayınlar yapılmamalıdır. Kimi durumlarda yerel basının ekonomik baskı altına alınmasını önleyici düzenlemeler yapılmalı, yani yerel basının bağımsızlığı korunmalıdır.

Kentin ana geçim kaynakları olan tarım ve balıkçılığın, uygulanan IMF politikaları sonucunda, düşük fiyatlandırma ve halkın piyasanın insafına bırakılması gibi sebeplerle yaşanan gelir kaybı yoksulluğu arttırmıştır. Fındık fiyatları üretici ile birlikte belirlenmeli ve devlet tarafından piyasaya karşı güvence altına alınmalıdır. Geleneksel geçim kaynakları desteklenmelidir. Sigortasız ve güvencesiz şartlarda ve düşük ücretlerde işçi çalıştırmanın önüne geçilmelidir. Bölgeye özel sektörün yatırım yapmasını tavsiye etmek gibi anlamsız beklentiler yaratmak yerine acilen devlet tarafından yeni istihdam alanları yaratılmalıdır.

Kültür bir toplumun geleceğe bıraktığı mirasıdır. Farklı kültürlerin birbirlerine karşı hoşgörü ve dayanışması yaratılmalı. Kültürün halkın içerisinden çıktığı gerçeği unutulmadan her bir unsuruna saygı gösterilmelidir. Faroz oyununun küçümsenmemesi gerektiği gibi, hiçbir kültürel birikim dışlanmamalıdır. Kültürel zenginlik kentte çok başarılı sanat insanları çıkartmıştır, kentin bu zenginliğini devam ettirilebilmesinin olanakları sağlanmalıdır.

Trabzon’da hak ve özgürlük mücadelesi veren demokratik ve ilerici örgütler kent içerisinde idari baskılar ile karşılaşıyor ve çalışmaları  verilen cezalar ile açılan davalarla sekteye uğratılıyor. Fakat artık bir gerçek olarak herkesçe kabul edilen Trabzon’daki yoğun mafyalaşma ve çeteleşme aynı idari sisteminin gözü önünde etki alanını genişleterek sürdürüyor  Linç girişimleri “milli hassasiyetler” denerek meşrulaştırılmış ve solun siyaset yapma zemini daraltılmaya çalışılmıştır.

Demokratik kitle örgütleri ve partilere yönelik verilen keyfi cezalar sona ermeli. Kentteki derin örgütlenmelerin ve tüm bağlantılarının önüne geçilmeli, bunların oluşumuna zemin hazırlayacak siyasal hava yaratılmamalı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ), kentte demokratik, laik ve özgürlükçü bir atmosfer oluşturulmasında etkili bir rol almalıdır. Bu bir üniversitenin toplum üzerindeki olması gereken en önemli etkisidir. Ancak KTÜ, bu misyonun çok uzağındadır. Bırakın şehirde demokratik, özgürlükçü bir hava oluşumuna hizmet etmesi, kendi içerisinde bile bu ortama izin vermemekte, öğrenciler ifade özgürlüğünü kullanmaya kalktıklarında okuldan atılmaktadırlar. Üniversitenin asli rolü için piyasacı mantığı bırakıp toplumcu bir yönelimi seçmesi gerekmektedir. Ancak böyle bir üniversite kentin önüne çözüm önermeleri koyabilir.

Yapılacak şey kenti sosyal bir kent haline dönüştürmenin adımlarını atmak. Gençleri eğitim ve benzeri yollardan kültüre, sanata, bilime ve siyasete yönlendirmektir. Sağlıklı bir siyasallaşmanın önünü açmak için kentte özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Trabzon Halkevi, kentin sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlarına dair çalışmalarını tüm engellemelerine rağmen sürdürecektir. Tüm ülkede olduğu gibi kentte de bağımsızlık, demokrasi ve özgürlükler mücadelesini sürdürecektir. Bu programımızın bir parçası olarak tüm Karadeniz bölgesinde başlattığımız “Karadeniz Kararmasın- Kanser kaderimiz değildir” çalışmasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Tüm Trabzon Halkını ve halktan yana örgütlerini bu çalışmaya katılmaya ve desteğe çağırıyoruz.