Tarih, sömürenlerle sömürülmek istemeyenlerin; yalanlarla gerçeklerin; karanlıkla aydınlığın mücadeleleriyle bugünlere geldi. Egemenlerin, kralların tanrı görüldüğü, sonra bu krallara özenen diktatörlerin yarattığı trajedilerin yaşandığı zamanlardan geçti insanlık. Sayıların bile yasak olduğu, düşünmenin yasak olduğu, aklın ve bilimin engizasyon mahkemelerinde idam edilip yakıldığı çağlardan geliyoruz. “Dünya dönüyor” demek biliyoruz ki hiç kolay olmadı. Ama artık herkes biliyor ki dünya dönüyor. Tıpkı kapitalizmin sürekli dönen bu dünyamızın doğasını, iklimini, yer altı ve yer üstü zenginliklerini, insanını, hayvanını, bitkisini yok etmekte olduğu gerçeğinin kabul edileceği gibi. Şimdi yalanlarla gizlenmeye çalışılan pek çok hakikatin mutlaka ortaya çıkacağı gibi.
Biliyoruz ki insanlık epey yol aldı. Halkların yok edildiği vahşi sömürge dönemlerinden, yıkılan imparatorluklardan, büyük savaşlardan, bunlara rağmen yaşanan büyük ilerlemelerden, mücadelelerden, zaferlerden, devrimlerden ve yenilgilerden bugünlere geldik.
Bu topraklarda çağlar boyu haksızlık , hukuksuzluk, sömürü ve katliamlar hiç eksik olmadı. Ama özgürlük düşünün, eşitliğin, inadın, kararlılığın, cüretin ve hakikat peşinde koşmanın da her zaman var olduğu topraklar buralar.
Ve bu topraklarda sömürenlerle sömürülenlerin, yalanlarla gerçeklerin mücadelesi sürüyor. Bizler bu salondakiler ve elbette bu salona sığmayacak milyonlar ortak hakikatimizi haykırıyoruz.
Bugün ülkemizi yönetenler; AKP, saray rejimi iktidarlarını ayakta tutabilmek için savaş siyaseti yürütüyorlar. Savaşın bütün bir ülkenin çıkarına olduğunu herkese kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bizler bu büyük yalanın karşısına hakikati anlatarak dikiliyoruz. Hakikat; bazen savaş tamtamlarının gürültüsünü bastıran genç bir kadın öğretmenin “çocuklar ölmesin” haykırışında. Bazen aklı, bilimi aydınlığı, insanlığı savunan akademisyenlerin kararlı duruşunu simgeleyen bir imza metninde kendini var edebiliyor. Bütün ezberleri bozabiliyor. On yıllardır, sabah akşam her televizyon kanalından “halkı kin ve düşmanlığa teşvik edenlerin” hakikatini, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen doktorlara bu maddeden ceza verilmesi net olarak görünür kılıyor.
Kadınla erkeğin eşit olmadığını vaaz eden, kadın cinayetlerini sıradanlaştırmaya çalışan iktidarın yalanı; eşitlik, özgürlük ve toplumsal kurtuluş için mücadeleyi hakikate çeviren kadınlarca ters yüz edilebiliyor.
Hayat hepimiz için her geçen gün daha da zorlaşırken; işsizlik, yoksulluk büyürken; aşımızdan, ekmeğimizden daha çok kısmaya mecbur kalırken bize “her şey çok iyi gidiyor, ekonomimiz büyüyor” yalanını kabul ettirmeye çalışanların karşısına “insanca yaşamak istiyoruz” diyenler, bu hakikati halka anlatanlar, eşitliğin ve kardeşliğin ülkesini kurmakta kararlı olanlar sokaklardan çekilmemekte ısrar ediyor.
Yaşadığımız her felaketin kaderden kaynaklandığını; depremde, selde ölmenin alnımıza yazıldıysa kaçınılmaz olduğunu kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu fetvalar için kurulan Diyanet Başkanlığına vergilerimizle milyonlar aktarıyorlar. Laikliği kavram olarak bile toplumun hafızasından kazımaya çalışıyorlar. Ama hakikati yine de gizleyemiyorlar. Yalanlarına inananlar her geçen gün azalıyor. Kurdukları yalan ve talan iktidarı her yerinden çuvallıyor. Mızraklar çuvala sığmıyor.
Ne mutlu ki bu ülkede bilimi savunanlar var. Ne mutlu ki halkın haber alma hakkını savunan onurlu gazeteciler var. Ne mutlu ki baskılara, sindirme politikalarına karşı sanatın özgürlüğünü savunan sanatçılar var. Ve ne mutlu ki doğasına, yaşamına, emeğine sahip çıkmakta kararlı milyonlar var.
Değerli dostlar, yaşadığımız çağ ve ülkede hakikat, ancak peşine düşenler varsa açığa çıkarılabiliyor. Yaşadığımız kısa dönemde türlü saldırılarla, katliamlarla karşı karşıya kaldık. 90’lı yıllarda birçok muhalif, devrimci, Kürt siyasetçi gözaltında kaybedildi. Suruç’ta, Ankara’da arkadaşlarımızı faili belli katliamlarda kaybettik. Eğer mücadele edenler olmasaydı, eğer yitirdiğimiz insanlarımız aileleri bu davalara sahip çıkmasaydı bizlere her şeyi unutturmaya çalışacaklardı. Çorlu’da kaybettiğimiz insanlarımızın aileleri ve mücadele edenler olmasaydı katliam vakay-ı adiyeden sayılacaktı.
Kısacası hakikati açığa çıkarmak, peşine düşmek başlı başına bir mücadele konusu. Hakikat; adalet ve onur, özgürlük ve barış, eşitlik ve kardeşlik mücadelesinin, insanca yaşam mücadelesinin konusu. Bu büyük karartma döneminde, yalana teslim olmamak; halka, kadınlara, çocuklara, emeğe, doğaya, kentlere insanlığa karşı işlenen suçların üzerini örtmeye çalışan güç ve iktidar ilişkilerine teslim olmamak; emperyalizme, kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadeleyi büyütmek çok önemli. Elbette tüm bu kötülüklere karşı mücadelemizi büyüterek, kol kola yürümeye devam edeceğiz.
Halkevleri bu mücadelenin örgütlerinden biridir. Bu yıl 88. yılımızı kutlarken bu nedenle sloganımızı “hakikatin peşinde” olarak belirledik. Dediğimiz gibi mücadele edenleri, hakikatin peşinde koşanları bu salona sığdırmamız mümkün değil. İyi ki de değil, bu yüzden de umudumuzu hiç kaybetmiyoruz.
Bizler bu ülkenin onurlu insanları her koşulda, doğru bildiğimizden şaşmayacağız, susmayacağız. Yoksulluğun, sömürünün, hırsızlığın, zulmün ve katliamların üstününün örtülmek istenmesine karşı hakikatin peşinden koşmaya devam edeceğiz.
Ve en önemlisi eşitlik, özgürlük, barış ve insanca yaşam düşümüzü hakikatimiz kılmak için mücadelemizi tarihimizden, Gezi direnişinin genç enerjisinden ve kadınların azminden aldığımız güçle büyütmeye devam edeceğiz.
Hakikat perdesini aralayan en büyük gücün dayanışma olduğunu bir an olsun akıldan çıkarmadan; İyi ki varsınız, iyi ki yan yanayız...