Öncesi ve sonrasıyla; "Ankara Hopa Davası", bir zaferin geliş adımları

Ct, 10/12/2011 - 23:56
  • Arttır
  • Eksilt
  • Normal

Dün Ankara Adliyesi tarihi günlerinden birini yaşadı. Kamoyunda “Ankara Hopa Davası” olarak bilinen davanın ilk duruşması yapıldı. 31 Mayıs'ta Hopa'da öldürülen Metin Lokumcu'nun öldürülmesine tepki göstermek için AKP Ankara İl Binası önüne yürümek isteyenlere polis saldırmış, birçok kişi yaralanmış, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. 31 Mayıs ve 15 Haziran'da evlere yapılan baskınlarla toplam 22 kişi tutuklanmıştı. Tutuklamalardan yaklaşık dört buçuk ay sonra ortaya çıkan İddianame'de toplam 28 kişi “terör örgütü suçlaması” ile suçlandı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması dün yapıldı. Tutuklu bulunan 22 kişi ve tutuksuz yargılanan 6 kişi 192 gün sonra kendilerini savunma hakkı elde ettiler. “Terör örgütü suçlaması” ve diğer suçlamaların komik olduğunu mahkeme heyetine gösteren 28 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Bir daha ki dava 13 Mart 2012 tarihinde olacak.

 

İçerde 28 kişi dışarıda AKP'nin adaleti yargılandı!

Ankara Hopa Davası İddianamesi mahkemeye sunulduğu günden bu yana kamoyunda birçok tartışmayı da beraberinde getirmişti. Arkadaşlarına moral olsun diye saçlarını kestirmeleri bile suç sayıldı, THKP-C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik örgütü kurdular, hepsi öğrenci, hepsinin ikameti var ama yine de kaçma ihtimalleri var, meyve bıçağı suç delili sayıldı, Çoğunluğu Sol yayınlarına ait feminist, sosyalist, Marksist görüşü savunan kitaplar evlerinde bulundu, birbirlerini Kolektif İbo, Kolektif Deniz diye kaydetmişler gibi suçlamalar “Türkiye vicdanını sorguluyor”, “12 Eylül'e geri dönüyoruz” gibi başlıklarla tartışılmıştı.

 

Aileler bir an olsun umutlarını kaybetmediler

Üniversiteye gönderdikleri çocuklarının haksız, hukuksuz yere Sincan F Tipi Cezaevi'nde tutulmalarına isyan eden tutuklu aileleri ise bir an olsun umutlarını kaybetmeden çocuklarına sonuna kadar sahip çıktılar. İddianame'nin belli olmasından sonra çocukları için çalışmalarını yoğunlaştıran aileler, medya kuruluşlarını, kitle örgütlerini, sendikalar, meslek odalarını, köy derneklerini ziyaretler ederek durumlarını anlattılar. TBMM'de ulaşabildikleri tüm milletvekilleriyle görüşerek destek istediler. Gazeteciler için, ataması yapılmayan öğretmenler için, Gerze'ye termik santral kurulmaması için, barınma hakkı mücadelesi için, tutuklanan diğer öğrenciler için, demokrasi için yapılan tüm eylemere katılarak seslerini duyurmaya çalıştılar. Televizyolara röportaj verdiler, canlı yayınlara konuk oldular, düğün davetiyesi gibi mahkemeye çağrı davetiyesi basıp haberleri doldurdular, saçlarını kestirdiler.

 

Belki değil gerçekten solu birleştirdiler

Aralarında Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, ÖDP, TKP, TÖP, SDP üyelerinin bulunduğu 22 tutuklu için tüm sol kamoyu bir oldu. Sol vicdan Sincan Cezaevi'nde bulunan 22 tutuklu için attı. Türkiye'nin dört bir yanında onlarca eylem yapıldı. Birçok panel düzenlendi. Bütün üniversiteliler sermaye ve hükümet temsilcilerine yumurta atmayı sürdürdüler. Birçok üniversitede saç kestirme eylemleri yapıldı. Öğrenciler, öğretim üyeleri, sanatçılar, aydınlar, milletvekilleri saçlarını kestirerek İddianame'yi protesto ettiler. Afişler, el bildirileri, köşe yazıları, televizyon, radyo programları, haberler, pankartlar hep aynı şeyi işaret etti; “9 Aralık'ta saat 9'da Ankara Adliyesi önündeyiz.” Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir'in yapılan suçlamalara gelen itirazlara karşı “Belki solu birleştirirsiniz” sözü mahkeme öncesi, mahkeme esnası ve sonrasında gerçek karşılığını buldu.

 

9 Aralık'ta saat 9'da Ankara Adliyesi önünde AKP yargılandı

Daha tutuklular Sincan Cezaevi'nden yeni yola çıkmışken binlerce kişi Ankara Adliyesi'nin önünü miting alanına çevirdiler. Kimler yoktu ki!; tutuklu aileleri, CHP milletvekilleri ve parti yöneticileri, BDP milletvekilleri ve parti yönetcileri, siyasi parti genel başkanları ve yöneticileri, demokratik kitle örgütleri, sendika başkanları ve yöneticileri, meslek odaları başkanları ve yöneticileri, çevreciler, 12 Eylül sanıkları, gazeteciler, köşe yazarları, sanatçılar, aydınlar, akademisyenler, öğrenciler kısacası vicdanı soldan atan herkes Ankara Adliyesi önündeydi. Adliye önünde olanlar bununla da sınırlı değildi. Hopa'ya sahip çıktıkları için tutuklu bulunanlara sahip çıkmak için başta Hopa olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanından gelenler de Ankara Adliyesi önündeydi. Ve bir de yine polis. Yaklaşık 3 bin polis dava süresince “görev” yaptı.

 

Çocuklarımızı almaya geldik

Ankara kış “1 Mayıs”ını Adliye önünde yaptı. Binlerce kişinin desteğe geldiği dava adeta mitinge döndü. Ankaranın dört bir yanında toplanan gruplar yürüyüşlerle, sloganlarla Adliye önüne geldiler. Açılan pankartlar, dövizler, atılan sloganlar, kurulan kürsüden yapılan konuşmalar Adliye önündeki çoşkuyu iyice artırdı. Halkevleri, ÖDP ve TKP Genel Başkanları ses aracından kitleye seslendi. Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol yaptığı konuşmada "Kaldırın başınızı, dimdik durun ve bağırın... Siz halkın haklarını yargılayamazsınız" dedi. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş tutukluların mahkemede aklanmasalar da tarih önünde aklanacaklarını söyledi. TKP Genel Başkanı Erkan Baş, "Bu binanın önünde adalet sarayı yazıyor. Saraydan gelecek adaleti değil halkın adaletini tanıyoruz" dedi.

 

Kurumlar adına ortak açıklamayı KESK Genel Başkanı Lami Özgen yaptı. Özgen; "Cezaevlerini mücadele okuluna, mahkemeleri AKP yargısının mahkum edildiği yerlere dönüştüreceğiz" dedi. CHP milletvekilleri adına CHP Artvin milletvekili Uğur Bayraktutan söz alarak "Bizim topraklarımızdan ancak yurtsever yetişir" dedi ve CHP adına kitleyi selamladı. Bayraktutan, "Zalimin zulmüme direnmek eşkıyalıksa bu bizim sol yakamızda taşıyacağımız en büyük onurdur" diyerek sözlerine son verdi. BDP adına konuşan Hasip Kaplan ise "Özel mahkemeleri tarihin çöplüğüne atacağız" dedi. Kaplan, "Darbeler hukuku sürüyor ve buna karşı dayanışmayı yükseltmenin zamanıdır. Hopa'dan Mersin'e, İzmir'den Diyarbakır'a dayanışmayı büyüteceğiz" in altını çizen Kaplan AKP iktidarına "korkaklar ve zavallılar" diye seslenerek "Sizin adaletiniz bu kadar, sizin insanlığınız bu kadar, sizin vicdanınız bu kadar" diye konuştu.

Öğrenci Kolektifleri adına yapılan konuşmada; "AKP faşizmine karşı direnen arkadaşlarımızı almak için geldik" dedi. TKP'li öğrenciler adına yapılan konuşmada ise "Gençlik teslim alınmadan, sosyalistler teslim alınmadan bu ülke teslim alınamaz". Gençlik Muhalefeti adına yapılan konuşmada ise “Büyük gözaltı düzenine karşı özgürlük istiyoruz” denildi.

 

Ve tutuklu aileleri adına konuşan Can Kaya'nın babası Cemal Kaya; "Çocuklarımızın silahları kitapları, defterleridir. Biz buraya onları almak için geldik" diye konuştu. Tutuklu aileleri herkese dayanışma için teşekkür etti.

 

Adliye önünde 13 saat: “Bak yaklaşıyor fırtına”

Yapılan konuşmaların ardından Ağır Ceza Mahkeme kapısının bulunduğu C kapısı önüne geçen kitle burada gece on buçuğa kadar sürecek bir bekleyişe başladı. Kimisi bin kilometre uzaktan yaklaşık 15 saat yolculuk sonunda, kimisi hasta hasta, kimisi de işyerine gitmeyerek Adliye önünde buluştu. Kar yağışı altında isyan çığlıkları, tulum eşliğinde horon çekerek ısınan kitlenin gözü kulağı ise mahkeme salonundaydı. Salonda bulunan avukatların telefon ve Twitter'den yazdıkları her mesaj dışarıda türlü türlü senaryoya neden oluyordu. Umutlar bir çoğalıyor bir azalıyordu. Mahkeme önünde suç unsuru puşiyi boyunlarına bağlayan yüzlerce kişi bir yandan da İstanbul'daki mahkemelere inceden selam yolluyordu. Beyoğlu Kumpanyanın sergilediği performans sonrası alkışlar sloganlarla karıştı. Heyecanı üst seviyelerde tutmak için ise sürekli konuşmalar yapılıyordu. “Hepimizi mi tutuklayacaksınız” diye içeriye mesajlar yollanıyordu. Geçtiğimiz günlerde benzer suçlamalarla Kocaeli'nde tutuklanan 12 kişiden, 31 Mayıs Hopa sonrası tutuklanan ve halen Arhavi Cezaevi'nde yatan 7 kişiden selamlar getirildi alana. Yapılan konuşmalar birlik, beraberlik mesajlarıyla doluydu. Sanatçılar konuştu, akademisyenler konuştu, 90'lı yılların öğrenci hareketinin içinde yazılan Yeni Türkü grubunun “Bak işte yaklaşıyor fırtına” isimli parçası çalındı. Zaman içeride ifade verenlerin sayısına endekslenmişti adeta. 14 kişi kaldı, 10 kişi kaldı, 8 kaldı, durum iyi 3 kaldı, az kaldı biter bu iş... İnsanlar ne yağan karın ne ara sıra beliren güneşin, ne soğuğun ne akşamın farkındaydı.

Öğrenci Kolektiflerini nasıl bilirsin? İyi bilirim

Duruşma salonuna girişi ise tam bir kargaşa yaşandı. Herkes orada bulunmak istiyordu ama öncelik ailelerindi. Hakim, anne-baba ve kardeşleri alın demiş, poliste elindeki listeden bakıp kimlik kontrolüyle alıyordu. Tam 3 kontrol noktası kurmuştu. Ailelerin ardından, milletvekilleri, köşe yazarları, akademisyenler, kurum temsilcileri sığabildikleri kadarıyla alındılar salona. Yüzü aşkın avukat davada hazır bulundu. 31 Mayıs'ta Hopa'da öldürülen Metin Lokumcu'nun oğlu ulaş Lokumcu, 31 Mayıs'ta Ankara'da polis şiddetine maruz kalan ve 6 aydır sakat olan Dişlat Aktaş da mahkeme salonunda yerlerini aldılar. Ve söz savunmanın. 6 aylık bekleyişin ardından nihayet ilk konuşmaya Mahir Mansuroğlu başlayacaktı. Salonda derin bir sessizlik oluştu.

 

Mansuroğlu iddianamede Halkevleri çalışma raporlarının delil olarak sunulduğunu, İçişleri Bakanlığı’na sunulan bir raporun nasıl örgüt delili olduğunu da mahkeme heyetine sordu. Hakimin “Öğrenci Kolektifleri’ni nasıl biliyorsun” sorusuna “İyi bilirim” diye yanıt verince salonda gülüşmeler oldu.

 

Kadir Aydoğan da savunmasında Ankara'daki eylemde kendi fotoğrafları diye sunulan fotoğrafların sadece birinin kendisine ait olduğunu, fotoğraflarda boyundan aşağısının çekilmeyerek farklı kıyafet olduğunun gözden kaçırıldığını belirtti. Zam protestosu, 1 Mayıs, 2 Temmuz gibi protestolara katıldığını ve slogan attığını kabul eden Aydoğan bunların suç olarak gösterilemeyecek demokratik eylemler olduğunu söyledi. Aydoğan 31 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ın Halkevleri ile ilgili açıklamaları ile beraber bu davanın siyasi bir davaya dönüştüğünü vurguladı.

 

Hikmet Tanıl, savunmasında, eylemde üzerindeki kıyafetin Yunanistan'daki eylemcilerde de olduğunu söyledi. Tanıl "Mahkeme, Yunanistan'daki eylemlerden de beni yargılayacak mı?" diye sorduğu savunmasında Ziraat Fakültesi öğrencisi olarak elbette HES'lere karşı olacağını söyledi. Tanıl, "Başbakan Necdet Adalı ve Erdal Eren'i anarak ağlamıştı. 12 Eylül'den hesap soracağını söylemişti ama 12 Eylül yargılamalarının hesabını tarih kesti. Bizi 52 yılla yargılayanları da tarih yargılayacak" diye konuştu. Tanıl savunmasını Başbakan'ın idam edilen Erdal Eren ve Necdet Adalı için ağldağını belirtip “Başbakan ağlamasın diye tahliyemi talep ediyorum” diyerek sonlandırdı.

 

Özgür Atmaca ise "Kendi ayağımla savcılığa ifade vermeye gelen biri olarak, nasıl kaçma şüphesi ile tutuklanabilirim?" diye sordu. Atmaca AKP'nin tasfiye etmeye çalıştığı sosyal hakları savunduğunu söyledi ve ekledi: "Çıkınca da savunacağım"

 

Öğretmen Göksel Ilgın'da "Öğretmenim, Eğitim Sen üyesiyim. Meslekdaş duyarlılığı ile eyleme katıldım. Polisler bizim komiserlerine öldürmedikleri için dua etmemizi, onların elini öpmemizi söylediler" şeklinde savunmasını yaptı.

 

Başak Eylül Şan ise Beytepe'de saatlerce kuyruk bekleyen binlerce öğrencinin verdiği tepkiden farklı bir tepki vermediğini söyledi. Buna rağmen terörle yargılandığını ifade eden Şan, "Bu iddianame öğrenci olmayı ve duyarlı olmayı yargılıyor" dedi.

 

Nuri Özçelik, "Metin Lokumcu'nun oğlu Ulaş yakın arkadaşımdır. Öldürülenin Metin amca olduğunu öğrenince eyleme katıldım. Saçımı kestirmekle suçlanıyorum ama 21 yıllık hayatımda saçlarımı hiç uzatmadım" diyerek savunmasını yaptı.

 

Demet Yılan ise savunmasında "Siyasi partiler nasıl miting yapıyorsa, halkın da haklarına sahip çıkıp protesto etme hakkı vardır. Yumurta eylemine katıldım ama yumurta biber gazı gibi insan öldürmez" dedi.

 

Ömür Çağdaş Ersoy savunmasında "Polis arabasında 3 saat boyunca işkence gördük. Bir öğretmene işkence yapan polislerin aralarında konuşurken 'kafasını cama vurdu öldü' deriz dediklerini duydum. Savcının karşısına yüzüm mosmor olduğu halde çıktım, niye böyle olduğumu sormadı bile" dedi. Ersoy, solcu muhalif olduğu için terörizmle yargılandığını söylediği savunmasında "Öğrenci Kolektifleri demokratiktir, bağımsızdır, meşrudur" dedi. Çağdaş savunmasına "Öğrenci Kolektifleri ben içerideyken Van'a gitmiş, ben bencil bir öğrenci olsaydım inşaat mühendisi olur, Van'daki gibi binalar yapar, para derdinde olurdum. Ama ben ben cil olmadığımdan, dışarıda olsam, Van'a enkaz kaldırmaya gidecektim. Bu davada yargılanan bencil olmayan öğrenciliktir." diyerek devam etti.

 

Uğur Tuna ise: "Demokratik hakların kullandırılmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek gerçeklikten uzaktır. Süreli ve yasal yayınlar misafir olduğum evde çıktı diye suçlanıyorum. Prostestoda alkışladığım için terörizmle suçlanıyorum. Cezaevinde düşün düşün bulamadım."

 

Hamza Doruk Yıldırım ulaşım zamlarının geri çekilmesini isteyen bir bildirinin nasıl terör eylemi olarabileceğini sorduğu savunmasında "İki yılda bir İçişleri Bakanlığı'na rapor olarak sunulan Halkevleri çalışma raporu nasıl delil olarak sunulur?" dedi. Yıldırım şöyle devam etti: "Bir yılda iki ulaşım zammına dur demeyelim mi?" Doruk yaz okullarına katılan çocukların içerdeyken kendisine gönderdiği mektuplarını okudu.

 

Can Kaya ise uzun bir savunma yaparak; “Gaz bombası ve polis saldırısı artıyor. Saldırılar, neoliberal sömürü politikalarına karşı eylemleredir. Biz ölüleri adet hesabıyla saymayız. Yaşamını yitirenlere 'bir adam ölmüş umrumda değil' demeyiz. Biz üniversite öğrencisiyiz" dedi. Kolektiflerin kampanyalarını anlatan Kaya , 2009'da harç zamlarını geri çektirdiklerini, "okumuş insan halkının yanındadır" diyerek yoksul çocuklara ders verdiklerini söyledi. Kaya, öğrencilerinin 6 aydır kendilerini beklediğini, bu durumun da utanç kaynağı olduğunu belirtti. Kaya şöyle konuştu: "Kolektiflerin bildirilerinde faili meçhullerin, 35 aydının nasıl cayır cayır yakılabileceğinin, yoksullara bağış adı altında toplanan paraları cebe atmanın planları yoktur." "Velev ki saçlarımı tanınmamak için kestirdim. Ben 3-15 Haziran'da idare mahkemesine dava açtım. Seçimde oy kullandım. Basın açıklamalarına katıldım. Tutuklu arkadaşlarıma ev adresimi de yazdığım mektuplar gönderdim. Uluslararası İlişkiler öğrencisiyim. Arkadaşımın THKP-C konulu bir ödevi vardı. Kaynak ve dipnotlarıyla akademik bir ödevdir ve teslim edilmiştir. Bu ödevi birlikte yapmakla suçlanmaktayız. Akademi ve bilim adına utançtır. Komünist Manifesto siyasi tarih dersinin konusu ve sınav sorusudur. Eğer bir suç varsa bu yazınları 150 yıldır okutan akademi ve bilim suçludur."

 

Soner Torlak'ın ilk sözü "Ben doktora öğrencisiyim. Okuma listemi söylesem, üç kere idamım gerekir" oldu. Torlak "Bu dava toplumsaldır. Bir savcı suç sinat ederken delil sunar. 6 buçuk aydan sonra delil yok." diye konuştu.

 

Çağrı Yılmaz savunmasında Hopalı olduğunu ve Metin Lokumcu'nun ve Hopalıların protesto ettiği HES'in kendi köyüne yapılmak istendiğini söyledi. Ayrıca HES'lerin tahribatını anlatan bir belgeselde görev aldığını belirten Yılmaz, "Bunlar protestoya katılmam için yeterli mi?" diye sordu. Yılmaz, en büyük delil olarak saçların kesilmesinin sunulduğunu kaydetti. Yılmaz ayrıca "Ben saç kestirdikten sonra mektupla fotoğrafımı yolladım. Ama ben cezaevine fotoğraftan önce gittim" dedi.

 

Uğur Uzunpınar, "Kitap okuduğum için terörden suçlanıyorum" dedi. Uzunpınar, Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyasında çocuklara ekmeyi biçmeyi öğrettiği için suçlandığını belirtti.

 

Soner benim kitaplarıma bakılırsa idam alırım dedi, o zaman ben, SBF'nin kapatılması gerek diyorum." diyerek sözlerine başlayan Ozan Gündoğdu; "Bugün yargılanan dünyadaki öğrencilerin kullandığı araçlar ve eylemlerdir. Olayın 30. saniyesinde kafam yarıldı ve hastaneye götürüldüm. Dikiş varken, doktorlar tedavi gerek derken polisler 'biz ona gözaltında bakarız' dediler. İşkencede özellikle dikişlerime çalıştılar ve patlatmayı başardılar." diyerek savunmasını sürdürdü.

 

Can Türkyılmaz ise ulaşım eylemlerinden bahsederek "Ben Mamaklıyım. Ege Mahallesi'nin otobüs durağının kuyruğu 70'lerin yağ ve ekmek kuyrukları gibidir. Birgün siz ve savcı Hakan Bey cübbelerinizi çıkartıp o durağa gelin de görün... Her şeye zam, elektrik, su, ulaşım, doğalgaz... İnsanım ben yahu... Bunlara tepki göstermek haktır. " diye devam ettiği savunmasında "Küçük kardeşim bana şunu söylüyor; abi çıktıktan sonra polis yine evi basacak mı?(...) Polisin verdiği yemeği yemediğimiz için bize terörist denmiş. Siz, sizi döven, küfür eden birinin verdiği ekmeği yer misiniz?" diyerek ev baskınına tepkisini gösterdi. Can Türkyılmaz, iddianamede delil olarak sunulan Lenin'in Emperyalizm adlı kitabını "görülmüştür" damgasıyla mahkeme başkanına sundu.

 

Zafer Algül öğretmen olduğunu belirterek başladığı konuşmasında "Hem öğretmenim, hem HES yapılmak istenen Karadenizliyim. (...) Gözaltında açlık grevi yapmakla suçlanıyorum. Bana bunları yapanların o yemeğini kabul etmek onursuzluktu. Ben Halkevciyim, öğretmenim. Halkevi'nde eğitim ve sağlık söyleşileri düzenledik, başkentte eşek görmemiş cocukları alıp Nasrettin Hoca'nın eşeğine bindirdik. Bu nasıl teröristliktir. Bugün yargılanan AKP'ye muhalefettir." dedi ve "Biz CHP'li belediyelere karşı da ulaşım ve barınma hakkını savunanların yanında olduk. (...) bugün Hopa davası var ve savcının mantığına göre terör örgütleri bugüne de çağrı yaptı. Anam babam geldi. Onlar da mı terör örgütünden yargılanacak yarın öbür gün. Bu dava toplumsal muhalefetin ve hak mücadelelerinin davasıdır." diyerek sonlandırdı.

 

Ferhat Konukçu polis otobüsündeki işkenceye dikkat çekerek "Otobüste 4-5 saat boyunca 5'er dakika arayla, indir boşalt yöntemiyle dayak yedik. Gelen ışığı kapıyor giderken açıyordu." dedi.

 

Sevgi Sönmez:"70 polis uzerime atladi 4 saat iskence ettiler. Gözaltında taciz edildim ve tecavüzle tehdit edildim. Ağır travma yaşadım". Sönmez gözaltı aracında, araçta kadın polisler olmasına rağmen, yanına erkek polisin oturduğunu, ağır işkence gördükten sonra bir polisin kendisine "Seni bu saatten sonra kimse almaz" dediğini anlattı.

 

Hazal Kangal yaptığı savunmada, "Vatandaşın vergisinden maaş alan polis nasıl insan öldürür?" diye sordu. Kangal, "Burada yargılanan düşüncelerim ve sosyalizmdir. Travma geçirdim, rapor aldım. Ben Metin Lokumcu'yu öldürmedim. Ben N.Ç'ye tecavüz edenler 4 yılla yargılanıyorlar, biz 52 yılla!" dedi.

 

Özge Aydın, Eda Dışkaya, Ozan Sürer, Mehmet Cem Çıplak ve Cüneyt çakır'ın savunmalarının ardından duruşmaya yarım saatlik ara verildi.

 

Ve söz savunmanın..

Avukatlar savunmaya başlamadan önce söz alan savcı 5 kişinin tahliyesini istedi. Bu beş kişi: Eda Dışkaya, Cüneyt Çakır, Göksel Ilgın, Ferat Konukçu, Ozan Sürer. Savcı suçun mahiyeti değiştiği için bu tahliyeleri istediğini söyledi. Sabah, Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri dışındaki sanıkların terör örgütü üyeliğinden değil, terör örgütü doğrultusunda eylemden yargılanmaları istenmişti.

 

Avukatların ortak savunmasına başlayan avukat Ayhan Erdoğan; "Özel Yetkili Mahkemeler'in yöntemleri DGM'lerin yöntemlerini anımsatıyor. Bir örgüt aranacaksa polis teşkilatı içinde aranmalıdır." diyerek başladığı sözlerini "Savcılık lehte delilleri toplamamış, sahte delil imal etmiştir. Erdoğan'ın açıklamalarının ardından bunların olması kasıtlıdır." diyerek devam etti. Suçlamalarda Sendika.org sitesinin çıktılarının delil olarak kullanıldığını hatırlatan Erdoğan; "en fazla kabahatler kanununa göre yargılanması gereken kişiler terör suçlamasıyla yargılanıyor" dedi. Erdoğan tüm sanıkların tahliyesini isteyerek savunmasını bitirdi.

 

İkinci savunma Avukat Arzu Becerik tarafından yapıldı. Bu olayda, silahın, copun, tacizin poliste olduğunu ancak protestocuların terörle yargılandığını hatırlattı. Becerik: "Burada yargılanan muhalefet etme ve ifade özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü insanın kendi kendine düşünmesi demek değildir. Ne zaman düşünce dile getirilmeye başlansa saldırı ve kısıtlama olmaktadır. Türkiye AİHM'de defalarca bu konuda mahkum olmuştur” dedi. Becerik Savunmasına devam ederek "Halkın partilerin bir bölümü protesto edilebilir. Öğrenciler katil AKP demiştir. Çünkü bir ölüm vardır ve sorumluları bulunamamıştır. Sorumlu AKP'dir. Herkes mitinglerde 'Son Osmanlı Padişahı Tayyip Erdoğan' pankartı taşımak zorunda değildir. Bu gösteriler en fazla 2911 ile yargılanabilirdi. Kaldı ki biz suçu da kabul etmiyoruz. O halde biz neden DGM'deyiz" dedikten sonra mahkemenin tarafsızlık ilkesini bozduğunu vurgulayarak; "Polisler kanunsuz şiddet uyguladığında yargılanmalı. AİHS'e göre hiç kimse kimseye işkence, taciz, hakaret uygulayamaz. Sanıklar da bunu beyan etmiştir. Burada yargılanması gereken kimdir? Savcı neden ses etmemektedir? Mahkemenizin tarafsızlık ilkesi bozulmuştur. Çünkü soruşturmayı yürüten savcı mütalayı da sundu ve düşüncesini aynen sürdürmektedir. Savcı polisler hakkında da, Lokumcu'nun ölümü hakkında da işlem yapmamıştır." Becerik savunmasında sanıkların eylemden televizyon ve internet yoluyla haberdar olduğunu belirtti.Bunun suçlanmasının iletişim özgürlüğüne saldırı olduğunu belirtti.

 

Avukat Kazım Erkut Güzel savunmasında ise Hopa örneğini hatırlattı. Hopa'da mahkemenin sadece 2911'den yargılama yaptığını söyleyen Güzel, Sendika.Org'un terör örgütü ile bağlantılı olduğu yönündeki değerlendirmeye kanıt istedi.

 

Avukat Mehmet Ümit Erdem, iddia makamının THKP-C'yi anlatmasını istedi. Erdem, illegal örgüt orataya konmadan legal bağlantısının nasıl kurulduğunu sordu.

 

Avukat Sevinç Hocaoğlu iddianamade oluşum olarak bahsedilen Halkevlerinin 80 yıllık bir halk örgütü olduğunu söyledi. Davaya konu olanın 31 Mayıs günü olan eylem olduğunu fakat dava dosyasında başka eylemlerin de bulunduğun u belirtti. Hocaoğulları uzun tutukluluk sürelerine dikkat çekti.

 

Avukat Deniz Özbilgin, bu dava sanıkların çoğunu oluşturan üniversitelilerin bir öğretmenin öldürülmesine tepki gösterdiğini belirtereki bu davada öğrenciler şahsında tüm okumuş insanların ve muhalif üniversitelilerin yargılandığını söyledi. Özbilgin, söz konusu davanın Burhan Kuzu'ya yumurta atma eylemi ile hesaplaşmaya döndüğünü kaydetti.

 

Avukat Ender Büyükçulha müvekkillerinin adalet talebinin bu davada yerine getirilmediğini söyledi.

 

Avukat Selçuk Kozağaçlı “Biz Çağdaş Hukukçular Derneği olarak yaşananların tanığıyız. Çatışmayı kimin başlattığını da gördük. Terör suçlaması için önce bize bir örgüt gerek. Bu THKP- C olamaz. Çünkü terör kanuna 1991’de girdi. Kanun geriye yürüyemez. THKP-C de Devrimci Yol da terör örgütü olamaz.

 

Karar: Delillerin toplanmış olması, sabit ikametgah ve kaçma şüphesinin bulunmamasından dolayı; tahliye

Gece 22.30 sularında kararını açıklayan mahkeme heyeti oybirliği ile tutukluların tahliyesine karar verdi. Tahliye gerekçesinde ise delillerin toplanmış olması, sabit ikametgah ve kaçma şüphesinin bulunmaması yer aldı. Mahkeme salonunda zafer çığlıkları, sevinç gözyaşları, sarılmalar, onur ve gururun en güzel tabloları yaşandı. Mahkeme salonu dışında ise gecenin tüm ayazına rağmen insanların gönlünde güneş doğdu ve alan adeta bayram yerine döndü.

 

Adliye'den Sakarya'ya özgürlük yürüyüşü

Kararın ardından Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut kısa bir konuşma yaptı. Tahliye kararının bir son değil, bir başlangıç olduğunu vurgulayan Karabulut, Şimdi sıra benzer tüm tutuklularda. AKP’nin hukuksuzluklarını dile getirmek için daha toplu mücadele edeceğiz. Şimdi bir yürüyüş başlatıyoruz. Bu yürüyüş, AKP'nin zulmü nedeniyle hapishanede olan tutsaklar içindir"dedi ve ardından kitlenin yürüyüşü başladı.

Mithatpaşa Caddesi’ni trafiğe kapatarak Sakarya Meydanı’na yürüyen binlerce kişi, ”Her yer Hopa, her yer direniş”, “Tek yol sokak, tek yol devrim”, “Halkın hakları yargılanamaz”, “İsyan, devrim, özgürlük” sloganları attı. Sakarya Meydanı’nda ise bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Faşizmin karanlığını çöplüğe gönderelim’
Basın açıklamasında ilk sözü Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol aldı. Türkiye’yi karanlığa boğmak isteyenlerin devrimcilere yönelik terör suçlamasının yırtılıp atıldığını söyleyen Birol, Hopa tutuklularına özgürlük sağlayanın devrimci dayanışma olduğunu vurguladı. Ülkenin geleceği için mücadele edenlerin sayısının arttığını ifade eden Birol, poşu takan öğrencilerin, seçilmiş milletvekillerinin halen tutuklu bulunduğunu hatırlatarak AKP’ye seslendi: ”Çekin ellerinizi bu ülkenin üzerinden. Biz bu ülkenin geleceğinde aydınlığı görenler omuz omuza verdik. Kol kola girelim ve faşizmin karanlığını tarihin çöplüğüne gönderelim.”

 

Herkese devrimciliğin ne olduğunu gösterdik’
Birol’un ardından konuşma yapan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş da ”Bugün mahkemede arkadaşlarımızla gurur duyduk. Herkese devrimciliğin ne olduğunu anlattılar. Buradan o devrimcilere alkışlarımızı gönderiyoruz” dedi. Bunun bir başlangıç olduğunu belirterek sözlerine devam eden Taş, hapiste binlerce kardeşleri olduğunu, onların özgürlüğü için de mücadele edeceklerini söyledi. Taş, Terörle Mücadele Kanunu’nun ve Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılması gerektiğini dile getirerek sözlerini sonlandırdı.

 

Yaptık, yine yapacağız’
Son olarak söz alan TKP Genel Başkanı Erkan Baş, mahkeme salonunu sermayeye ve AKP’ye karşı bir kürsüye çeviren arkadaşlarına ‘hoş geldiniz’ dedi. Salondaki tutuklulardan bir tanesinin bile ‘ben yapmadım’ demediğini ifade eden Baş, ”Arkadaşlarımız ‘yaptık, yine yapacağız’ dediler. Devrimciliğin tarihi budur. Yüreklerimizi ve inançlarımızı büyütüler” sözlerini sarf etti. AKP’nin devrimcileri asla tutsak alamayacağını belirten Baş, yarın yoldaşlarıyla birlikte yeni bir mücadeleye başlayacaklarının altını çizdi.

 

Konuşmaların ardından basın açıklaması son buldu ve katılımcıların bir kısmı Sincan Hapishanesi’ne doğru yola çıktı.

 

 

Tutuklular pankartlarıyla geldi

Saat 01.30 sularında ilk olarak tutuklular Ozan Gündoğdu, Soner Torlak, Demet Yılan ve Göksel Ilgın tahliye edildi. 4 tutuklunun hızlı bir biçimde tahliye edilmesi sonrasında Sincan Hapishanesi’nin önünde büyük coşku yaşandı. Saat 04.30 sıralarında ise diğer tutuklular tahliye edildi. Sincan Hapishanesi’nin önünde coşkulu kitleyle buluşan tutuklular, hücrelerinde yaptıkları “O duvar, duvarınız vız gelir bize vızz” yazılı pankartı açtı. ”Her yer Hopa, her yer direniş”, “Tek yol sokak, tek yol devrim”, “İsyan devrim özgürlük” sloganları defalarca atıldı.

 

Tutuklulardan Çağdaş Ersoy, Can Türkyılmaz ve Ferat Konukcu ise askerlik ile ilgili yazışmalarda eksiklik olması nedeniyle Sincan'daki coşkuya katılamadı. Bir süre karakolda bekletilen üç kişi, bugün öğle saatlerine doğru serbest bırakıldı.